
felevlâ kânet ḳaryetün âmenet fenefe`ahâ îmânühâ illâ ḳavme yûnüs. lemmâ âmenû keşefnâ `anhüm `aẕâbe-lḫizyi fi-lḥayâti-ddünyâ vemetta`nâhüm ilâ ḥîn.
Türkçe:
Bir kent inansa da imanı kendisine yarar sağlasa ya! Yûnus'un kavmi müstesna. Onlar inanınca, dünya hayatında rezillik azabını üstlerinden kaldırmış ve kendilerini belirli bir süreye kadar nimetlendirmiştik.
İngilizce:
Why was there not a single township (among those We warned), which believed,- so its faith should have profited it,- except the people of Jonah? When they believed, We removed from them the penalty of ignominy in the life of the present, and permitted them to enjoy (their life) for a while.
Fransızca:
Si seulement il y avait, à part le peuple de Younus (Jonas), une cité qui ait cru et à qui sa croyance eut ensuite profité ! Lorsqu'ils eurent cru , Nous leur enlevâmes le châtiment d'ignominie dans la vie présente et leur donnâmes jouissance pour un certain temps.
Almanca:
Gäbe es doch eine (andere Bevölkerung einer) Ortschaft, die den Iman verinnerlicht hat, und ihr Iman ihr nutzte! Ausgenommen sind die Leute von Yunus, als sie den Iman verinnerlicht haben, nahmen WIR von ihnen die Peinigung der Erniedrigung im diesseitigen Leben weg und gewährten ihnen Wohlergehen bis zu einer (bestimmten) Zeit.
Rusça:
Разве были селения, жители которых уверовали после того, как они узрели наказание, и им помогла вера, кроме народа Йунуса (Ионы)? Когда они уверовали, Мы избавили их от позорных мучений в мирской жизни и дозволили им пользоваться мирскими благами до определенного времени.
Arapça:
فَلَوْلَا كَانَتْ قَرْيَةٌ آمَنَتْ فَنَفَعَهَا إِيمَانُهَا إِلَّا قَوْمَ يُونُسَ لَمَّا آمَنُوا كَشَفْنَا عَنْهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَمَتَّعْنَاهُمْ إِلَىٰ حِينٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat o vakit iman edip de imanları kendilerine fayda vermiş bir kasaba olsaydı? Ancak Yunus'un kavmi iman ettikleri vakit, dünya hayatında o rezillik azabını üzerlerinden kaldırmış ve bir süre onları rahata kavuşturmuştuk.
Diyanet Vakfı:
Yunus'un kavmi müstesna, (halkını yok ettiğimiz ülkelerden) herhangi bir ülke halkı, keşke (kendilerine azap gelmeden) iman etse de bu imanları kendilerine fayda verseydi! Yunus'un kavmi iman edince, kendilerinden dünya hayatındaki rüsvaylık azabını kaldırdık ve onları bir süre (dünya nimetlerinden) faydalandırdık.

velev şâe rabbüke leâmene men fi-l'arḍi küllühüm cemî`â. efeente tükrihü-nnâse ḥattâ yekûnû mü'minîn.
Türkçe:
Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündeki insanların tümü toplu halde mutlaka iman ederlerdi. Hal böyle iken, mümin olmaları için insanları sen mi zorlayacaksın!
İngilizce:
If it had been thy Lord's will, they would all have believed,- all who are on earth! wilt thou then compel mankind, against their will, to believe!
Fransızca:
Si ton Seigneur l'avait voulu, tous ceux qui sont sur la terre auraient cru. Est-ce à toi de contraindre les gens à devenir croyants ?
Almanca:
Und hätte dein HERR es gewollt, bestimmt hätten alle, die auf Erden sind, alle, insgesamt, den Iman verinnerlicht. Willst du etwa die Menschen dazu zwingen, damit sie Mumin werden?!
Rusça:
Если бы твой Господь пожелал, то уверовали бы все, кто на земле. Разве ты стал бы принуждать людей обратиться в верующих?
Arapça:
وَلَوْ شَاءَ رَبُّكَ لَآمَنَ مَن فِي الْأَرْضِ كُلُّهُمْ جَمِيعًا ۚ أَفَأَنتَ تُكْرِهُ النَّاسَ حَتَّىٰ يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde kim varsa hepsi toptan iman ederlerdi. O halde insanları hep mümin olsunlar diye sen mi zorlayacaksın?
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen, inanmaları için insanları zorlayacak mısın?

vemâ kâne linefsin en tü'mine illâ biiẕni-llâh. veyec`alü-rricse `ale-lleẕîne lâ ya`ḳilûn.
Türkçe:
Allah'ın izni olmadıkça hiçbir benlik iman edemez. Allah, pisliği, aklını kullanmayanlar üzerine bırakır.
İngilizce:
No soul can believe, except by the will of Allah, and He will place doubt (or obscurity) on those who will not understand.
Fransızca:
Il n'appartient nullement à une âme de croire si ce n'est avec la permission d'Allah. Et Il voue au châtiment ceux qui ne raisonnent pas.
Almanca:
Und es gebührt keinem Menschen, den Iman zu verinnerlichen außer mit ALLAHs Zustimmung. Und ER läßt die Peinigung denjenigen zuteil werden, die nicht verständig sind.
Rusça:
Ни один человек не уверует без дозволения Аллаха. Он обрушивает ярость на тех, кто не разумеет.
Arapça:
وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ أَن تُؤْمِنَ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ ۚ وَيَجْعَلُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذِينَ لَا يَعْقِلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah'ın izni olmadıkça hiçbir kişinin iman etmesi mümkün değildir. Akıllarını kullanmayanlar üzerine Allah bir uğursuzluk yükler.
Diyanet Vakfı:
Allah'ın izni olmadan hiç kimse inanamaz. O, akıllarını kullanmayanları murdar (inkarcı) kılar.

ḳuli-nżurû mâẕâ fi-ssemâvâti vel'arḍ. vemâ tugni-l'âyâtü vennüẕüru `an ḳavmil lâ yü'minûn.
Türkçe:
De ki: "Göklerde ve yerde neler var/neler oluyor, bir bakın!" O ayetler ve uyarılar iman etmeyen bir toplumun hiçbir işine yaramaz.
İngilizce:
Say: "Behold all that is in the heavens and on earth"; but neither Signs nor Warners profit those who believe not.
Fransızca:
Dis : "Regardez ce qui est dans les cieux et sur la terre". Mais ni les preuves ni les avertisseurs (prophètes) ne suffisent à des gens qui ne croient pas.
Almanca:
Sag: "Denkt nach über das in den Himmeln und auf Erden!" Doch weder die Ayat noch die Ermahner nützen Menschen, die keinen Iman verinnerlichen wollen.
Rusça:
Скажи: "Понаблюдайте за тем, что на небесах и на земле". Но знамения и увещевания не приносят пользы тем, кто не уверовал!
Arapça:
قُلِ انظُرُوا مَاذَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ وَمَا تُغْنِي الْآيَاتُ وَالنُّذُرُ عَن قَوْمٍ لَّا يُؤْمِنُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "Göklerde ve yerde olup bitenlere dikkatle bakın!" Fakat o uyarmalar ve o âyetler, iman etmeyen bir kavme fayda vermez ki!
Diyanet Vakfı:
De ki: "Göklerde ve yerde neler var, bakın (da ibret alın!)" Fakat inanmayan bir topluma deliller ve uyarılar fayda sağlamaz.

fehel yenteżirûne illâ miŝle eyyâmi-lleẕîne ḫalev min ḳablihim. ḳul fenteżirû innî me`aküm mine-lmünteżirîn.
Türkçe:
Onlar, sırf kendilerinden önce gelip geçenlerin günleri gibisini bekliyorlar. De ki: "Bekleyin! Sizinle beraber ben de bekleyenlerdenim."
İngilizce:
Do they then expect (any thing) but (what happened in) the days of the men who passed away before them? Say: "Wait ye then: for I, too, will wait with you."
Fransızca:
Est-ce qu'ils attendent autre chose que des châtiments semblables à ceux des peuples antérieurs ? Dis : "Attendez ! Moi aussi, j'attends avec vous".
Almanca:
Warten sie denn auf etwas anderes als auf Ähnliches wie die Tage derjenigen, die vor ihnen vergangen sind?! Sag: "Wartet nur ab! Gewiß, ich bin mit euch einer der Abwartenden."
Rusça:
Неужели они ждут дней, подобных тем, которые наступили для их предшественников? Скажи: "Ждите, и я подожду вместе с вами".
Arapça:
فَهَلْ يَنتَظِرُونَ إِلَّا مِثْلَ أَيَّامِ الَّذِينَ خَلَوْا مِن قَبْلِهِمْ ۚ قُلْ فَانتَظِرُوا إِنِّي مَعَكُم مِّنَ الْمُنتَظِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar, kendilerinden önce gelmiş geçmiş olanların uğradıkları felaket günleri gibisinden başkasını mı bekliyorlar? De ki, "Bekleyin, ben de sizinle beraber bekleyenlerden olacağım."
Diyanet Vakfı:
Onlar, kendilerinden önce gelip geçmiş toplumların (acıklı) günlerinin benzerlerinden başkasını mı bekliyorlar? De ki: Haydi bekleyin! Şüphesiz ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.

ŝümme nüneccî rusülenâ velleẕîne âmenû keẕâlik. ḥaḳḳan `aleynâ nünci-lmü'minîn.
Türkçe:
Sonunda biz, resullerimizi ve iman edenleri kurtarıyoruz. İşte böyledir. Üzerimize bir borç olarak, inananları kurtarırız.
İngilizce:
In the end We deliver Our messengers and those who believe: Thus is it fitting on Our part that We should deliver those who believe!
Fransızca:
Ensuite, Nous délivrerons Nos messagers et les croyants. C'est ainsi qu'il Nous incombe [en toute justice] de délivrer les croyants.
Almanca:
Dann erretten WIR Unsere Gesandten und diejenigen, die den Iman verinnerlicht haben. Solcherart obliegt es Uns, die Mumin zu erretten.
Rusça:
Потом Мы спасем Наших посланников и тех, которые уверовали. Таким образом Нам надлежит спасать верующих.
Arapça:
ثُمَّ نُنَجِّي رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا ۚ كَذَٰلِكَ حَقًّا عَلَيْنَا نُنجِ الْمُؤْمِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra biz, peygamberlerimizi ve iman edenleri kurtarırız. İşte biz böyleyiz. Müminleri kurtarmak üzerimize düşen bir görevdir.
Diyanet Vakfı:
Biz, sonra peygamberlerimizi ve aynı şekilde iman edenleri kurtarırız. İnananları üzerimize bir borç olarak kurtaracağız.

ḳul yâ eyyühe-nnâsü in küntüm fî şekkim min dînî felâ a`büdü-lleẕîne ta`büdûne min dûni-llâhi velâkin a`büdü-llâhe-lleẕî yeteveffâküm. veümirtü en ekûne mine-lmü'minîn.
Türkçe:
De ki: "Ey insanlar, benim dinimden kuşkuda iseniz, ben sizin Allah'ın berisinden kulluk ettiklerinize kulluk etmeyeceğim. Tam aksine ben, sizin canınızı alacak olan Allah'a kulluk edeceğim. Bana, müminlerden olmam emredildi."
İngilizce:
Say: "O ye men! If ye are in doubt as to my religion, (behold!) I worship not what ye worship, other than Allah! But I worship Allah - Who will take your souls (at death): I am commanded to be (in the ranks) of the Believers,
Fransızca:
Dis : "ô gens ! Si vous êtes en doute sur ma religion, moi, je n'adore point ceux que vous adorez en dehors d'Allah; mais j'adore Allah qui vous fera mourir. Et il m'a été commandé d'être du nombre des croyants".
Almanca:
Sag: "Ihr Menschen! Wenn ihr Zweifel meinem Din gegenüber habt, so diene ich nicht denjenigen, denen ihr anstelle von ALLAH dient, sondern ich diene ALLAH, Der euch sterben läßt! Und mir wurde geboten, unter den Mumin zu sein!"
Rusça:
Скажи: "О люди! Если вы сомневаетесь в моей религии, то ведь я не поклоняюсь тем, кому вы поклоняетесь вместо Аллаха. Я поклоняюсь Аллаху, Который упокоит вас, и мне приказано быть одним из верующих".
Arapça:
قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِن كُنتُمْ فِي شَكٍّ مِّن دِينِي فَلَا أَعْبُدُ الَّذِينَ تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ وَلَٰكِنْ أَعْبُدُ اللَّهَ الَّذِي يَتَوَفَّاكُمْ ۖ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "Ey insanlar! Eğer benim dinimde bir şüpheniz varsa, şunu bilin ki, Allah'ı bırakıp da sizin taptıklarınıza tapmam. Lâkin sizin de canınızı alacak olan Allah'a taparım. Bana müminlerden olmam emredilmiştir".
Diyanet Vakfı:
De ki: "Ey insanlar! Benim dinimden şüphede iseniz, (bilin ki) ben Allah'ı bırakıp da sizin taptıklarınıza tapmam, fakat ancak sizi öldürecek olan Allah'a kulluk ederim. Bana müminlerden olmam emrolundu."

veen eḳim vecheke lildîni ḥanîfâ. velâ tekûnenne mine-lmüşrikîn.
Türkçe:
Şu da emredildi: "Yüzünü, bir hanîf olarak dine çevir. Sakın müşriklerden olma!"
İngilizce:
And further (thus): 'set thy face towards religion with true piety, and never in any wise be of the Unbelievers;
Fransızca:
Et (il m'a été dit) : "Oriente-toi exclusivement sur la religion en pur monothéiste ! Et ne sois pas du nombre des Associateurs;
Almanca:
Und richte dich dem Din als Hanif auf! Und sei nicht von den Muschrik!
Rusça:
Искренне обрати свой лик к религии и не будь одним из многобожников.
Arapça:
وَأَنْ أَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ayrıca yüzünü tevhid dininden ayırma ve sakın müşriklerden olma! (diye emrolundum).
Diyanet Vakfı:
"Ve (bana) hanif (Allah'ın birliğini tanıyıcı) olarak yüzünü dine çevir; sakın müşriklerden olma, diye (emredildi)."

velâ ted`u min dûni-llâhi mâ lâ yenfe`uke velâ yeḍurruk. fein fe`alte feinneke iẕem mine-żżâlimîn.
Türkçe:
"Allah'ın berisinden, sana yarar sağlamayacak ve zarar veremeyecek şeylere yakarma! Eğer bunu yaparsan mutlaka zalimlerden olursun."
İngilizce:
Nor call on any, other than Allah;- Such will neither profit thee nor hurt thee: if thou dost, behold! thou shalt certainly be of those who do wrong.'
Fransızca:
et n'invoque pas, en dehors d'Allah, ce qui ne peut te profiter ni te nuire. Et si tu le fais, tu sera alors du nombre des injustes".
Almanca:
Und richte nicht an das Bittgebete anstelle von ALLAH, was dir weder nutzt noch schadet. Und solltest du es tun, dann gehörst du gewiß zu den Unrecht-Begehenden.
Rusça:
Не взывай вместо Аллаха к тому, что не приносит тебе пользы и не причиняет тебе вреда. Если же ты поступишь таким образом, то окажешься в числе беззаконников.
Arapça:
وَلَا تَدْعُ مِن دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنفَعُكَ وَلَا يَضُرُّكَ ۖ فَإِن فَعَلْتَ فَإِنَّكَ إِذًا مِّنَ الظَّالِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve Allah'dan başka, sana faydası da, zararı da dokunmayacak olan şeylere yalvarma! Eğer yalvarırsan, o zaman hiç şüphesiz sen zalimlerden olursun.
Diyanet Vakfı:
Allah'ı bırakıp da sana fayda veya zarar vermeyecek şeylere tapma. Eğer bunu yaparsan, o takdirde sen mutlaka zalimlerden olursun.
