Sayfa 180

veẕkürû iẕ entüm ḳalîlüm müstaḍ`afûne fi-l'arḍi teḫâfûne ey yeteḫaṭṭafekümü-nnâsü feâvâküm veeyyedeküm binaṣrihî verazeḳaküm mine-ṭṭayyibâti le`alleküm teşkürûn.

Türkçe:
Düşünün ki, siz bir zamanlar yeryüzünde ezilip horlanan bir azınlıktınız. İnsanların sizi çarpıvereceğinden korkuyordunuz. Bu haldeyken Allah sizi barındırdı, yardımıyla sizi destekledi ve şükredersiniz ümidiyle sizi tertemiz nimetlerle rızıklandırdı.
İngilizce:
Call to mind when ye were a small (band), despised through the land, and afraid that men might despoil and kidnap you; But He provided a safe asylum for you, strengthened you with His aid, and gave you Good things for sustenance: that ye might be grateful.
Fransızca:
Et rappelez-vous quand vous étiez peu nombreux, opprimés sur terre, craignant de vous faire enlever par des gens. Il vous donna asile, vous renforça se Son secours et vous attribua de bonnes choses afin que vous soyez reconnaissants
Almanca:
Und bedenkt, als ihr Wenige wart, im Lande unterdrückt und Angst hattet, daß die (feindlichen)Menschen euch Gewalt antun könnten, dann gewährte ER euch Unterkunft, unterstützte euch mit 1 Seinem Sieg und gewährte euch Rizq von den Tay-yibat , damit ihr euch dankbar erweist.
Rusça:
Помните, что вы были малочисленны и считались слабыми на земле. Вы опасались, что люди схватят вас, но Он дал вам убежище, подкрепил вас Своей помощью и наделил вас благами, чтобы вы были благодарны.
Arapça:
وَاذْكُرُوا إِذْ أَنتُمْ قَلِيلٌ مُّسْتَضْعَفُونَ فِي الْأَرْضِ تَخَافُونَ أَن يَتَخَطَّفَكُمُ النَّاسُ فَآوَاكُمْ وَأَيَّدَكُم بِنَصْرِهِ وَرَزَقَكُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Düşünün ve hatırlayın o zamanları ki, hani bir vakitler siz yeryüzünde güçsüzdünüz, hor görülen bir azınlıktınız. İnsanların sizi hırpalamasından korkuyordunuz, öyle iken O, sizi barındırdı ve sizi yardımıyla destekleyip güçlendirdi ve şükretmeniz için temizlerinden rızık verdi.
Diyanet Vakfı:
Hatırlayın ki, bir zaman siz yeryüzünde aciz tanınan az (bir toplum) idiniz; insanların sizi kapıp götürmesinden korkuyordunuz da şükredesiniz diye Allah size yer yurt verdi; yardımıyla sizi destekledi ve size temizinden rızıklar verdi.

yâ eyyühe-lleẕîne âmenû lâ teḫûnü-llâhe verrasûle veteḫûnû emânâtiküm veentüm ta`lemûn.

Türkçe:
Ey inananlar! Allah'a ve resule hıyanet etmeyin! Bilip durduğunuz halde, öz emanetlerinize hıyanet mi ediyorsunuz?
İngilizce:
O ye that believe! betray not the trust of Allah and the Messenger, nor misappropriate knowingly things entrusted to you.
Fransızca:
ô vous qui croyez ! Ne trahissez pas Allah et le Messager. Ne trahissez pas sciemment la confiance qu'on a placée en vous ?
Almanca:
Ihr, die den Iman verinnerlicht habt! Begeht keinen Verrat an ALLAH und an den Gesandten, auch begeht keinen Verrat mit den euch anvertrauten Dingen, während ihr es wisst.
Rusça:
О те, которые уверовали! Не предавайте Аллаха и Посланника и не покушайтесь на вверенное вам имущество сознательно.
Arapça:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَخُونُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُوا أَمَانَاتِكُمْ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey iman edenler! Allah'a ve Resul'e hainlik etmeyiniz ki, bile bile kendi emanetlerinize hıyanet etmiş olmayasınız.
Diyanet Vakfı:
Ey iman edenler! Allah'a ve Peygamber e hainlik etmeyin; (sonra) bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz.

va`lemû ennemâ emvâlüküm veevlâdüküm fitnetüv veenne-llâhe `indehû ecrun `ażîm.

Türkçe:
Bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihan aracıdır. Allah'a gelince, büyük ödül O'nun katındadır.
İngilizce:
And know ye that your possessions and your progeny are but a trial; and that it is Allah with Whom lies your highest reward.
Fransızca:
Et sachez que vos biens et vos enfants ne sont qu'une épreuve et qu'auprès d'Allah il y a une énorme récompense.
Almanca:
Und wisst, daß euer Vermögen und eure Kinder nur eine Fitna sind, und daß es bei ALLAH gewiß unermeßliche Belohnung gibt.
Rusça:
Знайте, что ваше имущество и ваши дети являются искушением и что у Аллаха - великая награда.
Arapça:
وَاعْلَمُوا أَنَّمَا أَمْوَالُكُمْ وَأَوْلَادُكُمْ فِتْنَةٌ وَأَنَّ اللَّهَ عِندَهُ أَجْرٌ عَظِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve iyi biliniz ki, mallarınız ve evlatlarınız birer imtihan aracından başka birşey değildir. Allah katında büyük ecir vardır.
Diyanet Vakfı:
Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan sebebidir ve büyük mükafat Allah'ın katındadır.

yâ eyyühe-lleẕîne âmenû in tetteḳu-llâhe yec`al leküm fürḳânev veyükeffir `anküm seyyiâtiküm veyagfir leküm. vellâhü ẕü-lfaḍli-l`ażîm.

Türkçe:
Ey iman sahipleri! Eğer Allah'tan korkarsanız, Allah size hakla bâtılı/iyiyle kötüyü ayırma gücü verir, kötülüklerinizi örter. Allah, o büyük lütfun sahibidir.
İngilizce:
O ye who believe! if ye fear Allah, He will grant you a criterion (to judge between right and wrong), remove from you (all) evil (that may afflict) you, and forgive you: for Allah is the Lord of grace unbounded.
Fransızca:
ô vous qui croyez ! Si vous craignez Allah, Il vous accordera la faculté de discerner (entre le bien et le mal), vous effacera vos méfaits et vous pardonnera. Et Allah est le Détenteur de l'énorme grâce.
Almanca:
Ihr, die den Iman verinnerlicht habt! Wenn ihr ALLAH gegenüber Taqwa gemäß handelt, gewährt ER euch Unterscheidungsvermögen, tilgt euch eure gottmißfälligen Taten und vergibt euch. Und ALLAH ist von unermeßlicher Gunst!
Rusça:
О те, которые уверовали! Если вы будете бояться Аллаха, то Он одарит вас способностью различать истину и ложь, отпустит вам ваши прегрешения и простит вас. Воистину, Аллах обладает великой милостью.
Arapça:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَتَّقُوا اللَّهَ يَجْعَل لَّكُمْ فُرْقَانًا وَيُكَفِّرْ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ۗ وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız, O, size bir furkan (hakkı batıldan ayırdedecek bir anlayış) verir ve günahlarınızı örtbas eder, sizi bağışlar. Allah büyük lütuf sahibidir.
Diyanet Vakfı:
Ey iman edenler! Eğer Allah'tan korkarsanız O, size iyi ile kötüyü ayırdedecek bir anlayış verir, suçlarınızı örter ve sizi bağışlar. Çünkü Allah büyük lütuf sahibidir.

veiẕ yemküru bike-lleẕîne keferû liyüŝbitûke ev yaḳtülûke ev yuḫricûk. veyemkürûne veyemküru-llâh. vellâhü ḫayru-lmâkirîn.

Türkçe:
Küfre sapanlar, seni tutup bağlamaları yahut öldürmeleri ya da yurdundan çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kurarlar, Allah da tuzak kurar. Ama Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.
İngilizce:
Remember how the Unbelievers plotted against thee, to keep thee in bonds, or slay thee, or get thee out (of thy home). They plot and plan, and Allah too plans; but the best of planners is Allah.
Fransızca:
(Et rappelle-toi) le moment où les mécréants complotaient contre toi pour t'emprisonner ou t'assassiner ou te bannir. Ils complotèrent, mais Allah a fait échouer leur complot, et Allah est le meilleur en stratagèmes .
Almanca:
(Und erinnere daran), als diejenigen, die Kufr betrieben, gegen dich intrigiert haben, um dich entweder gefangen zu nehmen, oder zu töten, oder zu vertreiben. Und sie haben intrigiert und ALLAH entgegnete ihre Intrigen und ALLAHist Der Beste, Der Intrigen entgegnet.
Rusça:
Вот неверующие ухищрялись, чтобы заточить, убить или изгнать тебя. Они хитрили, и Аллах хитрил, а ведь Аллах - Наилучший из хитрецов.
Arapça:
وَإِذْ يَمْكُرُ بِكَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِيُثْبِتُوكَ أَوْ يَقْتُلُوكَ أَوْ يُخْرِجُوكَ ۚ وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُ اللَّهُ ۖ وَاللَّهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hani bir vakitler, o kâfirler, seni tutup bağlamak veya öldürmek veya sürüp çıkarmak için sana tuzak kuruyorlardı da, onlar tuzak kurarken Allah da karşılığında tuzak kuruyordu. Öyle ya, Allah tuzakların en hayırlısını kurar.
Diyanet Vakfı:
Hatırla ki, kafirler seni tutup bağlamaları veya öldürmeleri yahut seni (yurdundan) çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar (sana) tuzak kurarlarken Allah da (onlara) tuzak kuruyordu. Çünkü Allah tuzak kuranların en iyisidir.

veiẕâ tütlâ `aleyhim âyâtünâ ḳâlû ḳad semi`nâ lev neşâü leḳulnâ miŝle hâẕâ in hâẕâ illâ esâṭîru-l'evvelîn.

Türkçe:
Ayetlerimiz onlara okunduğunda şöyle derler: "Tamam, işittik. İstersek bunun gibisini elbette ki söyleriz; öncekilerin masallarından başka şey değil ki bu!"
İngilizce:
When Our Signs are rehearsed to them, they say: "We have heard this (before): if we wished, we could say (words) like these: these are nothing but tales of the ancients."
Fransızca:
Et lorsque Nos versets leur sont récités, ils disent : "Nous avons écouté, certes ! Si nous voulions, nous dirions pareil à cela, ce ne sont que des légendes d'anciens.
Almanca:
Und als ihnen Unsere Ayat vorgetragen wurden, sagten sie: "Bereits hörten wir es, hätten wir es gewollt, hätten wir doch Ähnliches wie dieses gesagt. Dies sind doch nur die Legenden der Vorfahren."
Rusça:
Когда им читают Наши аяты, они говорят: "Мы уже слышали это. Если мы захотим, то сочиним нечто подобное. Ведь это - всего лишь сказки древних народов".
Arapça:
وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا قَالُوا قَدْ سَمِعْنَا لَوْ نَشَاءُ لَقُلْنَا مِثْلَ هَٰذَا ۙ إِنْ هَٰذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlara âyetlerimiz okunduğu zaman, "işittik, dilersek bunun gibisini biz de söyleriz, bu, eskilerin efsanelerinden başka bir şey değildir" diyorlardı.
Diyanet Vakfı:
Onlara ayetlerimiz okunduğu zaman dediler ki: "(Evet) işittik, istesek biz de bunun benzerini elbette söyleyebiliriz. Bu öncekilerin masallarından başka bir şey değildir."

veiẕ ḳâlü-llâhümme in kâne hâẕâ hüve-lḥaḳḳa min `indike feemṭir `aleynâ ḥicâratem mine-ssemâi evi-'tinâ bi`aẕâbin elîm.

Türkçe:
Şunu da söylemişlerdi: "Allahımız! Eğer bu, senin katından gelmiş gerçeğin kendisiyse, gökten üstümüze taş yağdır. Yahut bize korkunç bir azap musallat et."
İngilizce:
Remember how they said: "O Allah if this is indeed the Truth from Thee, rain down on us a shower of stones form the sky, or send us a grievous penalty."
Fransızca:
Et quand ils dirent : "ô Allah, si cela est la vérité de Ta part, alors, fais pleuvoir du ciel des pierres sur nous, ou fais venir sur nous un châtiment douloureux".
Almanca:
Und (erinnere daran), als sie sagten: "ALLAH! Wäre dies die Wahrheit von Dir, so lasse auf uns Steine vom Himmel regnen oder lasse uns eine qualvolle Peinigung zuteil werden!"
Rusça:
Вот они сказали: "О Аллах! Если это является истиной от Тебя, то обрушь на нас камни с неба или же подвергни нас мучительным страданиям".
Arapça:
وَإِذْ قَالُوا اللَّهُمَّ إِن كَانَ هَٰذَا هُوَ الْحَقَّ مِنْ عِندِكَ فَأَمْطِرْ عَلَيْنَا حِجَارَةً مِّنَ السَّمَاءِ أَوِ ائْتِنَا بِعَذَابٍ أَلِيمٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bir vakit de, "Ey Allah, eğer bu Senin katından gelmiş bir hak kitap ise, hiç durma üstümüze gökten taşlar yağdır veya bize daha acı bir azap ver" demişlerdi.
Diyanet Vakfı:
Hani (o kafirler) bir zaman da: Ey Allah'ım! Eğer bu Kitap senin katından gelmiş bir gerçekse üzerimize gökten taş yağdır, yahut bize elem verici bir azap getir! demişlerdi.

vemâ kâne-llâhü liyü`aẕẕibehüm veente fîhim. vemâ kâne-llâhü mü`aẕẕibehüm vehüm yestagfirûn.

Türkçe:
Oysaki, sen onların içinde iken Allah onlara azap etmeyecekti. Onlar, af dileyip dururken de Allah onlara azap etmezdi.
İngilizce:
But Allah was not going to send them a penalty whilst thou wast amongst them; nor was He going to send it whilst they could ask for pardon.
Fransızca:
Allah n'est point tel qu'Il les châtie, alors que tu es au milieu d'eux. Et Allah n'est point tel qu'Il les châtie alors qu'ils demandent pardon.
Almanca:
Doch ALLAH wird sie nicht strafen, solange du unter ihnen bist. Und ALLAH wird sie nicht strafen, solange sie Ihn um Vergebung bitten.
Rusça:
Но Аллах не станет подвергать их мучениям, пока ты находишься среди них. Аллах не станет подвергать их мучениям, пока они молят о прощении.
Arapça:
وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَأَنتَ فِيهِمْ ۚ وَمَا كَانَ اللَّهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Halbuki sen içlerinde iken Allah, onlara azab edecek değildi. İstiğfar ettikleri sürece de Allah onlara azab edecek değildir.
Diyanet Vakfı:
Halbuki sen onların içinde iken Allah, onlara azap edecek değildir. Ve onlar mağfiret dilerlerken de Allah onlara azap edici değildir.
Sayfa 180 beslemesine abone olun.