011. Hûd - (Hud) Hud – هود

ḳâlû yâ lûṭu innâ rusülü rabbike ley yeṣilû ileyke feesri biehlike biḳiṭ`im mine-lleyli velâ yeltefit minküm eḥadün ille-mraetek. innehû müṣîbühâ mâ eṣâbehüm. inne mev`idehümu-ṣṣubḥ. eleyse-ṣṣubḥu biḳarîb.

Türkçe:
Melekler dediler: "Biz senin Rabbinin elçileriyiz. Sana asla el süremezler. Gecenin bir yerinde aileni götür. İçinizden hiç kimse geri kalmasın; karın müstesna. O, ötekilere çatan belaya çarptırılacaktır. Onların azap vakti, sabah vaktidir. Sabah da ne kadar yakın, değil mi?"
İngilizce:
(The Messengers) said: "O Lut! We are Messengers from thy Lord! By no means shall they reach thee! now travel with thy family while yet a part of the night remains, and let not any of you look back: but thy wife (will remain behind): To her will happen what happens to the people. Morning is their time appointed: Is not the morning nigh?"
Fransızca:
Alors [les hôtes] dirent : "ô Lot, nous sommes vraiment les émissaires de ton Seigneur. Ils ne pourront jamais t'atteindre. Pars avec ta famille à un moment de la nuit. Et que nul d'entre vous ne se retourne en arrière. Exception faite de ta femme qui sera atteinte par ce qui frappera les autres. Ce qui les menace s'accomplira à l'aube. L'aube n'est-elle pas proche ? "
Almanca:
Sie (die Gäste) sagten: "Lut!Wir sind doch Gesandte deines HERRN, sie werden dir nichts antun können. Also brich nachts mit deiner Familie auf und keiner von euch soll sich umsehen - außer deiner Ehefrau, denn gewiß, 0sie wird das treffen, was diese trifft. Gewiß, das ihnen Angedrohte trifft am Morgen ein. Kommt der Morgen etwa nicht bald?!"
Rusça:
Они сказали: "О Лут (Лот)! Мы - посланцы твоего Господа, и они не причинят тебе зла. Отправляйся в путь вместе со своей семьей среди ночи, и пусть никто из вас не оглядывается. И только твою жену поразит то, что поразит остальных. Их срок выйдет утром. Разве утро не близко?"
Arapça:
قَالُوا يَا لُوطُ إِنَّا رُسُلُ رَبِّكَ لَن يَصِلُوا إِلَيْكَ ۖ فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِّنَ اللَّيْلِ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنكُمْ أَحَدٌ إِلَّا امْرَأَتَكَ ۖ إِنَّهُ مُصِيبُهَا مَا أَصَابَهُمْ ۚ إِنَّ مَوْعِدَهُمُ الصُّبْحُ ۚ أَلَيْسَ الصُّبْحُ بِقَرِيبٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Melekler dediler: "Ey Lut! Şundan emin ol ki, biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla zarar veremezler. Sen, gecenin bir kısmı olunca ailenle birlikte hemen buradan çık git. İçinizden hiç kimse geri kalmasın, eşin başka. Çünkü ona da onlara gelecek olan musibet gelecektir. Haberin olsun, helâk zamanları sabah vaktidir. Zaten sabah yakın değil mi?"
Diyanet Vakfı:
(Melekler) dediler ki: Ey Lut! Biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla dokunamazlar. Sen gecenin bir kısmında ailenle (yola çıkıp) yürü. Karından başka sizden hiçbiri geride kalmasın. Çünkü onlara gelecek olan (azap) şüphesiz ona da isabet edecektir. Onlara vadolunan (helak) zamanı, sabah vaktidir. Sabah yakın değil mi?

felemmâ câe emrunâ ce`alnâ `âliyehâ sâfilehâ veemṭarnâ `aleyhâ ḥicâratem min siccîlim menḍûd.

Türkçe:
Nihayet emrimiz gelince oranın üstünü altına getirdik. Ve üzerlerine, pişirilmiş çamurdan yapılıp istif edilmiş taş yağdırdık.
İngilizce:
When Our Decree issued, We turned (the cities) upside down, and rained down on them brimstones hard as baked clay, spread, layer on layer,-
Fransızca:
Et, lorsque vint Notre ordre, Nous renversâmes [la cité] de fond en comble, et fîmes pleuvoir sur elle en masse, des pierres d'argile succédant les unes aux autres,
Almanca:
Als dann Unsere Bestimmung eintraf, haben WIR ihr Oberstes zuunterst gekehrt und ließen darüber hageln unablässig Steine aus Sidsch-dschil ,
Rusça:
Когда же явилось Наше веление, Мы перевернули вверх дном их селения и последовательно обрушили на них каменья из обожженной глины,
Arapça:
فَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا جَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهَا حِجَارَةً مِّن سِجِّيلٍ مَّنضُودٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ne zaman ki, emrimiz geldi, o ülkenin altını üstüne getirdik ve üzerlerine istif edilip pişirilmiş çamurdan taşlar yağdırdık.
Diyanet Vakfı:
Emrimiz gelince, oranın altını üstüne getirdik ve üzerlerine (balçıktan) pişirilip istif edilmiş taşlar yağdırdık.

müsevvemeten `inde rabbik. vemâ hiye mine-żżâlimîne bibe`îd.

Türkçe:
Rabbin katında damgalanmış taşlar. Zalimlerden çok uzak değildir bu.
İngilizce:
Marked as from thy Lord: Nor are they ever far from those who do wrong!
Fransızca:
portant une marque connue de ton Seigneur. Et elles (ces pierres) ne sont pas loin des injustes .
Almanca:
die bei deinem HERRN (für Peinigung) gekennzeichnet sind. Und diese sind nicht fern von den Unrecht-Begehenden.
Rusça:
помеченные у твоего Господа. Воистину, они недалеки от беззаконников.
Arapça:
مُّسَوَّمَةً عِندَ رَبِّكَ ۖ وَمَا هِيَ مِنَ الظَّالِمِينَ بِبَعِيدٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bu taşlar Rabbinin katında damgalanmışlardı. Bunlar zalimlerden uzak şeyler değildir.
Diyanet Vakfı:
(O taşlar:) Rabbin katında işaretlenerek (yağdırılmıştır). Onlar zalimlerden uzak değildir.

veilâ medyene eḫâhüm şu`aybâ. ḳâle yâ ḳavmi-`büdü-llâhe mâ leküm min ilâhin gayruh. velâ tenḳuṣü-lmikyâle velmîzâne innî erâküm biḫayriv veinnî eḫâfü `aleyküm `aẕâbe yevmim müḥîṭ.

Türkçe:
Medyen'e, kardeşleri Şuayb'ı göndermiştik. Dedi ki: "Ey toplumum! Allah'a kulluk edin. O'ndan başka tanrınız yok sizin. Eksik ölçüp yanlış tartmayın. Sizi nimet-bereket içinde görüyorum, ama sizin için sarıp kuşatan bir günün azabından da korkuyorum."
İngilizce:
To the Madyan People (We sent) Shu'aib, one of their own brethren: he said: "O my people! worship Allah: Ye have no other god but Him. And give not short measure or weight: I see you in prosperity, but I fear for you the penalty of a day that will compass (you) all round.
Fransızca:
Et (Nous avons envoyé) au Madyan, leur frère Chuaïb qui leur dit : "ô mon peuple, adorez Allah; vous n'avez point de divinité en dehors Lui. Et ne diminuez pas les mesures et le poids. Je vous vois dans l'aisance, et je crains pour vous [si vous ne croyez pas] le châtiment d'un jour qui enveloppera tout.
Almanca:
Und zu Madyan (entsandten WIR) ihren Bruder Schu'aib. Er sagte: "Meine Leute! Dient ALLAH! Ihr habt doch keine Gottheit außer Ihm und mindert nicht das Maß und das Wiegen. Ich sehe doch, daß es euch gut geht, auch gewiß, ich fürchte um euch die Peinigung eines alles umfassenden Tages.
Rusça:
Мы отправили к мадьянитам их брата Шуейба. Он сказал: "О мой народ! Поклоняйтесь Аллаху, ибо нет у вас иного божества, кроме Него. Не обмеривайте и не обвешивайте. Я вижу, как вы благоденствуете, и боюсь, что вас постигнут мучения в Объемлющий день.
Arapça:
۞ وَإِلَىٰ مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا ۚ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ ۖ وَلَا تَنقُصُوا الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ ۚ إِنِّي أَرَاكُم بِخَيْرٍ وَإِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ مُّحِيطٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Medyen'e de kardeşleri Şu'ayb'i gönderdik. Dedi ki: "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilâhınız yoktur. Ölçeği de, teraziyi de eksik tutmayın. Ben sizi hayır (bolluk) içinde görüyorum. Bununla beraber yine de sizi kuşatacak bir gününazabından korkuyorum."
Diyanet Vakfı:
Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin! Sizin için ondan başka tanrı yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın. Zira ben sizi hayır (ve bolluk) içinde görüyorum. Ve ben, gerçekten sizin için kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum.

veyâ ḳavmi evfü-lmikyâle velmîzâne bilḳisṭi velâ tebḫasü-nnâse eşyâehüm velâ ta`ŝev fi-l'arḍi müfsidîn.

Türkçe:
"Ey toplumum! Ölçüyü ve tartıyı tam bir dürüstlükle yapın. İnsanların eşyalarını tırtıklamayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak dolaşmayın."
İngilizce:
And O my people! give just measure and weight, nor withhold from the people the things that are their due: commit not evil in the land with intent to do mischief.
Fransızca:
ô mon peuple, faites équitablement pleine mesure et plein poids, ne dépréciez pas aux gens leurs valeurs et ne semez pas la corruption sur terre.
Almanca:
Und meine Leute! Vervollständigt das Maß und das Wiegen in gerechter Weise, gebt den Menschen das ihnen Zustehende nicht inkomplett und übertreibt nicht auf der Erde als Verderben-Anrichtende!
Rusça:
О мой народ! Мерьте и взвешивайте честно, не придерживайте имущество людей и не распространяйте на земле нечестие.
Arapça:
وَيَا قَوْمِ أَوْفُوا الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ ۖ وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey kavmim! Ölçerken ve tartarken adaleti yerine getirin. Halkın malına densizlik etmeyin ve yeryüzünde fesatçılık yaparak fenalık etmeyin.
Diyanet Vakfı:
Ve ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle yapın; insanlara eşyalarını eksik vermeyin; yeryüzünde bozguncular olarak dolaşmayın.

beḳiyyetü-llâhi ḫayrul leküm in küntüm mü'minîn. vemâ ene `aleyküm biḥafîż.

Türkçe:
"Eğer inananlar iseniz, Allah'ın bıraktığı kâr sizin için daha hayırlıdır. Ben sizin üzerinizde bir bekçi değilim."
İngilizce:
That which is left you by Allah is best for you, if ye (but) believed! but I am not set over you to keep watch!
Fransızca:
Ce qui demeure auprès d'Allah est meilleur pour vous si vous êtes croyants ! Et je ne suis pas un gardien pour vous".
Almanca:
Das nach ALLAHs Gebot Übrigbleibende ist besser für euch, würdet ihr den Iman verinnerlichen. Doch bin ich kein Wachender über euch."
Rusça:
Оставленное вам Аллахом лучше для вас, если только вы веруете, и я не являюсь вашим хранителем".
Arapça:
بَقِيَّتُ اللَّهِ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ ۚ وَمَا أَنَا عَلَيْكُم بِحَفِيظٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer mümin iseniz, Allah'ın helâlinden size ihsan ettiği kâr sizin için daha hayırlıdır. Bununla beraber ben sizin üzerinize gözcü değilim."
Diyanet Vakfı:
Eğer mümin iseniz Allah'ın (helalinden) bıraktığı (kar) sizin için daha hayırlıdır. Ben üzerinize bir bekçi değilim.

ḳâlû yâ şu`aybü eṣalâtüke te'müruke en netruke mâ ya`büdü âbâünâ ev en nef`ale fî emvâlinâ mâ neşâ'. inneke leente-lḥalîmü-rraşîd.

Türkçe:
Dediler ki: "Ey Şuayb! Namazın/duan mı emrediyor sana, atalarımızın tapar olduğunu terk etmemizi yahut mallarımızda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi? Esasında sen; gerçekten yumuşak huylu, olgun bir insansın."
İngilizce:
They said: "O Shu'aib! Does thy (religion of) prayer command thee that we leave off the worship which our fathers practised, or that we leave off doing what we like with our property? truly, thou art the one that forbeareth with faults and is right-minded!"
Fransızca:
Ils dirent : "ô Chuaïb ! Est-ce que ta prière te demande de nous faire abandonner ce qu'adoraient nos ancêtres, ou de ne plus faire de nos biens ce que nous voulons ? Est-ce toi l'indulgent, le droit ? "
Almanca:
Sie sagten: "Schu'aib! Sind es etwa deine Gebete, die dir gebieten, daß wir das unterlassen, was unsere Ahnen angebetet haben, oder daß wir mit unserem Vermögen das tun, was wir wollen?! Gewiß, du bist doch der Nachsichtige, der Verständige.
Rusça:
Они сказали: "О Шуейб! Неужели твой намаз повелевает нам отречься от того, чему поклонялись наши отцы, или распоряжаться нашим имуществом не так, как мы того хотим? Ведь ты же - выдержанный, благоразумный".
Arapça:
قَالُوا يَا شُعَيْبُ أَصَلَاتُكَ تَأْمُرُكَ أَن نَّتْرُكَ مَا يَعْبُدُ آبَاؤُنَا أَوْ أَن نَّفْعَلَ فِي أَمْوَالِنَا مَا نَشَاءُ ۖ إِنَّكَ لَأَنتَ الْحَلِيمُ الرَّشِيدُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Dediler ki; "Ey Şu'ayb, atalarımızın taptıklarını terketmemizi veya mallarımızda dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa ki sen yumuşak huylusun ve aklı başında bir adamsın."
Diyanet Vakfı:
Dediler ki: Ey Şuayb! Babalarımızın taptıklarını (putları), yahut mallarımız hususunda dilediğimizi yapmayı terketmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa sen yumuşak huylu ve çok akıllısın!

ḳâle yâ ḳavmi era'eytüm in küntü `alâ beyyinetim mir rabbî verazeḳanî minhü rizḳan ḥasenâ. vemâ ürîdü en üḫâlifeküm ilâ mâ enhâküm `anh. in ürîdü ille-l'iṣlâḥa me-steṭa`t. vemâ tevfîḳî illâ billâh. `aleyhi tevekkeltü veileyhi ünîb.

Türkçe:
Dedi: "Ey toplumum! Ya ben Rabbimden bir beyyine üzerindeysem, bana, lütfundan güzel bir rızık vermişse!... Size yasakladığım şeylerde, size söylediğimin aksine davranmak istemiyorum. Gücüm ölçüsünde barış ve iyilikten başka bir şey de istemiyorum. Başarım ancak Allah'ın desteğiyledir. Yalnız O'na güvendim ben, yalnız O'na yöneliyorum."
İngilizce:
He said: "O my people! see ye whether I have a Clear (Sign) from my Lord, and He hath given me sustenance (pure and) good as from Himself? I wish not, in opposition to you, to do that which I forbid you to do. I only desire (your) betterment to the best of my power; and my success (in my task) can only come from Allah. In Him I trust, and unto Him I look.
Fransızca:
Il dit : "ô mon peuple, voyez-vous si je me base sur une preuve évidente émanant de mon Seigneur, et s'Il m'attribue de Sa part une excellente donation ? ... Je ne veux nullement faire ce que je vous interdis. Je ne veux que la réforme, autant que je le puis. Et ma réussite ne dépend que d'Allah. En Lui je place ma confiance, et c'est vers Lui que je reviens repentant.
Almanca:
Er sagte: "Meine Leute! Wie seht ihr es? Wenn ich über ein eindeutiges Zeichen von meinem HERRN verfüge und ER mir schönes Rizq gewährte, (sollte ich dies mit Haram vermischen)?! Und ich will nicht das Gegenteil von dem tun, was ich euch verbiete. Ich strebe nur die Korrektur an, wie ich kann. Meinen Erfolg gewährt mir nur ALLAH! Ihm gegenüber übe ich 1 Tawakkul und zu Ihm kehre ich um.
Rusça:
Он сказал: "О мой народ! А что, если я опираюсь на доказательство от моего Господа, и Он даровал мне прекрасную долю? Я не хочу отличаться от вас и совершать то, что я запрещаю совершать вам, а хочу лишь исправить то, что в моих силах. Помогает мне только Аллах. На Него одного я уповаю, к Нему одному обращаюсь.
Arapça:
قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِن كُنتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّي وَرَزَقَنِي مِنْهُ رِزْقًا حَسَنًا ۚ وَمَا أُرِيدُ أَنْ أُخَالِفَكُمْ إِلَىٰ مَا أَنْهَاكُمْ عَنْهُ ۚ إِنْ أُرِيدُ إِلَّا الْإِصْلَاحَ مَا اسْتَطَعْتُ ۚ وَمَا تَوْفِيقِي إِلَّا بِاللَّهِ ۚ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ أُنِيبُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şu'ayb dedi ki: "Ey kavmim! Şayet ben Rabbimden ispat edici bir delil üzerinde bulunuyorsam ve şayet bana, O kendi katından güzel bir rızık ihsan etmişse, söyleyin bakalım ben ne yapmalıyım? Ben size karşı çıkmakla sizi menettiğim şeylere kendim düşmek istemiyorum. Ben sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmeye çalışıyorum. Muvaffakiyetim de ancak Allah'ın yardımı ile olacaktır. Ben yalnızca O'na dayandım ve ancak O'na döneceğim."
Diyanet Vakfı:
Dedi ki: Ey kavmim! Eğer benim, Rabbim tarafından (verilmiş) apaçık bir delilim varsa ve O bana tarafından güzel bir rızık vermişse buna ne dersiniz? Size yasak ettiğim şeylerin aksini yaparak size aykırı davranmak istemiyorum. Ben sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmek istiyorum. Fakat başarmam ancak Allah'ın yardımı iledir. Yalnız O'na dayandım ve yalnız O'na döneceğim.

veyâ ḳavmi lâ yecrimenneküm şiḳâḳî ey yüṣîbeküm miŝlü mâ eṣâbe ḳavme nûḥin ev ḳavme hûdin ev ḳavme ṣâliḥ. vemâ ḳavmü lûṭim minküm bibe`îd.

Türkçe:
"Ey toplumum! Bana kafa tutmanız, sakın sizi Nûh kavminin yahut Hûd kavminin yahut Sâlih kavminin başlarına gelen musibetle yüz yüze getirmesin. Lût kavmi de sizden pek uzak değil."
İngilizce:
And O my people! let not my dissent (from you) cause you to sin, lest ye suffer a fate similar to that of the people of Noah or of Hud or of Salih, nor are the people of Lut far off from you!
Fransızca:
ô mon peuple, que votre répugnance et votre hostilité à mon égard ne vous entraînent pas à encourir les mêmes châtiment qui atteignirent le peuple de Noé, le peuple de Hud, ou le peuple de Salih et (l'exemple du) peuple de Lot n'est pas éloigné de vous.
Almanca:
Meine Leute! Lasst euren Widerspruch mir gegenüber euch nicht dazu bringen, daß euch ähnliches trifft, wie es die Leute von Nuh, die Leute von Hud oder die Leute von Salih traf - auch (die Peinigung von) Luts Leuten liegt von euch doch nicht weit zurück.
Rusça:
О мой народ! Пусть ваши разногласия со мной не обрекут вас на то, что постигло народ Нуха (Ноя), или народ Худа, или народ Салиха. Народ Лута (Лота) также недалек от вас.
Arapça:
وَيَا قَوْمِ لَا يَجْرِمَنَّكُمْ شِقَاقِي أَن يُصِيبَكُم مِّثْلُ مَا أَصَابَ قَوْمَ نُوحٍ أَوْ قَوْمَ هُودٍ أَوْ قَوْمَ صَالِحٍ ۚ وَمَا قَوْمُ لُوطٍ مِّنكُم بِبَعِيدٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey kavmim! Bana karşı gelmeniz sakın sizi, Nuh kavminin veya Hud kavminin veya Salih kavminin başlarına gelen musibetler gibi bir musibete uğratmasın. Lut kavmi de sizden uzak değildir.
Diyanet Vakfı:
Ey kavmim! Sakın bana karşı düşmanlığınız, Nuh kavminin veya Hud kavminin, yahut Salih kavminin başlarına gelenler gibi size de bir musibet getirmesin! Lut kavmi de sizden uzak değildir.

vestagfirû rabbeküm ŝümme tûbû ileyh. inne rabbî raḥîmüv vedûd.

Türkçe:
"Rabbinizden af dileyip O'na yönelin. Rabbim Rahîm'dir, rahmeti sınırsızdır; Vedûd'dur, çok sevgilidir."
İngilizce:
But ask forgiveness of your Lord, and turn unto Him (in repentance): For my Lord is indeed full of mercy and loving-kindness.
Fransızca:
Et implorez le pardon de votre Seigneur et repentez-vous à Lui. Mon Seigneur est vraiment Miséricordieux et plein d'amour".
Almanca:
Und bittet euren HERRN um Vergebung, dann seid Ihm gegenüber reumütig! Zweifelsohne, mein HERR ist allgnädig, liebevoll."
Rusça:
Просите прощения у своего Господа, а затем раскайтесь перед Ним. Воистину, мой Господь - Милосердный, Любящий (или Любимый)".
Arapça:
وَاسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ ۚ إِنَّ رَبِّي رَحِيمٌ وَدُودٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra O'na tevbe ile yönelin. Şüphesiz ki, benim Rabbim çok merhametlidir, çok sevendir.
Diyanet Vakfı:
Rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra O'na tevbe edin. Muhakkak ki Rabbim çok merhametlidir, (müminleri) çok sever.

Sayfalar

011. Hûd - (Hud) Hud – هود beslemesine abone olun.