ANo![]() |
SyNo | SrNo | SrANo | Cuz | Arapça | Çeviriyazı | Diyanet İşleri | Sahih International | Etiketler |
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
781 | 126 | 5 | 112 | 7 | إِذْ قَالَ الْحَوَارِيُّونَ يَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ هَلْ يَسْتَطِيعُ رَبُّكَ أَن يُنَزِّلَ عَلَيْنَا مَائِدَةً مِّنَ السَّمَاءِ ۖ قَالَ اتَّقُوا اللَّهَ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ | iẕ ḳâle-lḥavâriyyûne yâ `îse-bne meryeme hel yesteṭî`u rabbüke ey yünezzile `aleynâ mâidetem mine-ssemâ'. ḳâle-tteḳu-llâhe in küntüm mü'minîn. | Havariler, "Ey Meryem oğlu İsa! Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?" demişlerdi de, "İnanıyorsanız Allah'tan sakının" demişti. | [And remember] when the disciples said, "O Jesus, Son of Mary, can your Lord send down to us a table [spread with food] from the heaven? [Jesus] said," Fear Allah, if you should be believers." | Sayfa 126, Cuz 7, المائدة, Al-Maeda-- المائدة |
782 | 126 | 5 | 113 | 7 | قَالُوا نُرِيدُ أَن نَّأْكُلَ مِنْهَا وَتَطْمَئِنَّ قُلُوبُنَا وَنَعْلَمَ أَن قَدْ صَدَقْتَنَا وَنَكُونَ عَلَيْهَا مِنَ الشَّاهِدِينَ | ḳâlû nürîdü en ne'küle minhâ vetaṭmeinne ḳulûbünâ vena`leme en ḳad ṣadaḳtenâ venekûne `aleyhâ mine-şşâhidîn. | Ondan yemeyi, kalblerimizin kanmasını ve senin bize doğru söylediğini bilmeyi, ona şahid olmayı istiyoruz dediler. | They said, "We wish to eat from it and let our hearts be reassured and know that you have been truthful to us and be among its witnesses." | Sayfa 126, Cuz 7, المائدة, Al-Maeda-- المائدة |
ANo![]() |
SyNo | SrNo | SrANo | Cuz | Arapça | Çeviriyazı | Diyanet İşleri | Sahih International | Etiketler |
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
783 | 127 | 5 | 114 | 7 | قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ اللَّهُمَّ رَبَّنَا أَنزِلْ عَلَيْنَا مَائِدَةً مِّنَ السَّمَاءِ تَكُونُ لَنَا عِيدًا لِّأَوَّلِنَا وَآخِرِنَا وَآيَةً مِّنكَ ۖ وَارْزُقْنَا وَأَنتَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ | ḳâle `îse-bnü meryeme-llâhümme rabbenâ enzil `aleynâ mâidetem mine-ssemâi tekûnü lenâ `îdel lievvelinâ veâḫirinâ veâyetem mink. verzuḳnâ veente ḫayru-rrâziḳîn. | Meryem oğlu İsa, "Allahım! Rabbimiz! Bize ve bizden sonra geleceklere bayram ve Sen'den bir delil olarak gökten bir sofra indir, bizi rızıklandır, Sen rızık verenlerin en hayırlısısın" dedi. | Said Jesus, the son of Mary, "O Allah, our Lord, send down to us a table [spread with food] from the heaven to be for us a festival for the first of us and the last of us and a sign from You. And provide for us, and You are the best of providers." | Sayfa 127, Cuz 7, المائدة, Al-Maeda-- المائدة |
784 | 127 | 5 | 115 | 7 | قَالَ اللَّهُ إِنِّي مُنَزِّلُهَا عَلَيْكُمْ ۖ فَمَن يَكْفُرْ بَعْدُ مِنكُمْ فَإِنِّي أُعَذِّبُهُ عَذَابًا لَّا أُعَذِّبُهُ أَحَدًا مِّنَ الْعَالَمِينَ | ḳâle-llâhü innî münezzilühâ `aleyküm. femey yekfür ba`dü minküm feinnî ü`aẕẕibühû `aẕâbel lâ ü`aẕẕibühû eḥadem mine-l`âlemîn. | Allah, "Ben onu size indireceğim; bundan sonra içinizden kim inkar ederse, dünyalarda kimseye azabetmiyeceğim şekilde ona azabedeceğim" dedi. | Allah said, "Indeed, I will sent it down to you, but whoever disbelieves afterwards from among you - then indeed will I punish him with a punishment by which I have not punished anyone among the worlds." | Sayfa 127, Cuz 7, المائدة, Al-Maeda-- المائدة |
785 | 127 | 5 | 116 | 7 | وَإِذْ قَالَ اللَّهُ يَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ أَأَنتَ قُلْتَ لِلنَّاسِ اتَّخِذُونِي وَأُمِّيَ إِلَٰهَيْنِ مِن دُونِ اللَّهِ ۖ قَالَ سُبْحَانَكَ مَا يَكُونُ لِي أَنْ أَقُولَ مَا لَيْسَ لِي بِحَقٍّ ۚ إِن كُنتُ قُلْتُهُ فَقَدْ عَلِمْتَهُ ۚ تَعْلَمُ مَا فِي نَفْسِي وَلَا أَعْلَمُ مَا فِي نَفْسِكَ ۚ إِنَّكَ أَنتَ عَلَّامُ الْغُيُوبِ | veiẕ ḳâle-llâhü yâ `îse-bne meryeme eente ḳulte linnâsi-tteḫiẕûnî veümmiye ilâheyni min dûni-llâh. ḳâle sübḥâneke mâ yekûnü lî en eḳûle mâ leyse lî biḥaḳḳ. in küntü ḳultühû feḳad `alimteh. ta`lemü mâ fî nefsî velâ a`lemü mâ fî nefsik. inneke ente `allâmü-lguyûb. | Allah, "Ey Meryem oğlu İsa! Sen mi insanlara Beni ve annemi Allah'tan başka iki tanrı olarak benimseyin dedin?" demişti de, "Haşa, hak olmayan sözü söylemek bana yaraşmaz; eğer söylemişsem, şüphesiz Sen onu bilirsin; Sen, benim içimde olanı bilirsin; ben Senin içinde olanı bilmem; doğrusu görülmeyeni bilen ancak Sensin" demişti, "Ben onlara sadece 'Rabbim ve Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin' diye bana emrettiğini söyledim. Aralarında bulunduğum müddetce onlar hakkında şahiddim, beni aralarından aldığında onları Sen gözlüyordun. Sen her şeye şahidsin." | And [beware the Day] when Allah will say, "O Jesus, Son of Mary, did you say to the people, 'Take me and my mother as deities besides Allah?'" He will say, "Exalted are You! It was not for me to say that to which I have no right. If I had said it, You would have known it. You know what is within myself, and I do not know what is within Yourself. Indeed, it is You who is Knower of the unseen. | Sayfa 127, Cuz 7, المائدة, Al-Maeda-- المائدة |
786 | 127 | 5 | 117 | 7 | مَا قُلْتُ لَهُمْ إِلَّا مَا أَمَرْتَنِي بِهِ أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ رَبِّي وَرَبَّكُمْ ۚ وَكُنتُ عَلَيْهِمْ شَهِيدًا مَّا دُمْتُ فِيهِمْ ۖ فَلَمَّا تَوَفَّيْتَنِي كُنتَ أَنتَ الرَّقِيبَ عَلَيْهِمْ ۚ وَأَنتَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ | mâ ḳultü lehüm illâ mâ emertenî bihî eni-`büdü-llâhe rabbî verabbeküm. veküntü `aleyhim şehîdem mâ dümtü fîhim. felemmâ teveffeytenî künte ente-rraḳîbe `aleyhim. veente `alâ külli şey'in şehîd. | Allah, "Ey Meryem oğlu İsa! Sen mi insanlara Beni ve annemi Allah'tan başka iki tanrı olarak benimseyin dedin?" demişti de, "Haşa, hak olmayan sözü söylemek bana yaraşmaz; eğer söylemişsem, şüphesiz Sen onu bilirsin; Sen, benim içimde olanı bilirsin; ben Senin içinde olanı bilmem; doğrusu görülmeyeni bilen ancak Sensin" demişti, "Ben onlara sadece 'Rabbim ve Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin' diye bana emrettiğini söyledim. Aralarında bulunduğum müddetce onlar hakkında şahiddim, beni aralarından aldığında onları Sen gözlüyordun. Sen her şeye şahidsin." | I said not to them except what You commanded me - to worship Allah, my Lord and your Lord. And I was a witness over them as long as I was among them; but when You took me up, You were the Observer over them, and You are, over all things, Witness. | Sayfa 127, Cuz 7, المائدة, Al-Maeda-- المائدة |
787 | 127 | 5 | 118 | 7 | إِن تُعَذِّبْهُمْ فَإِنَّهُمْ عِبَادُكَ ۖ وَإِن تَغْفِرْ لَهُمْ فَإِنَّكَ أَنتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ | in tü`aẕẕibhüm feinnehüm `ibâdük. vein tagfir lehüm feinneke ente-l`azîzü-lḥakîm. | Onlara azabedersen, doğrusu onlar Senin kullarındır; onları bağışlarsan, Güçlü olan, Hakim olan şüphesiz ancak Sensin. | If You should punish them - indeed they are Your servants; but if You forgive them - indeed it is You who is the Exalted in Might, the Wise. | Sayfa 127, Cuz 7, المائدة, Al-Maeda-- المائدة |
788 | 127 | 5 | 119 | 7 | قَالَ اللَّهُ هَٰذَا يَوْمُ يَنفَعُ الصَّادِقِينَ صِدْقُهُمْ ۚ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ۚ رَّضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ ۚ ذَٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ | ḳâle-llâhü hâẕâ yevmü yenfe`u-ṣṣâdiḳîne ṣidḳuhüm. lehüm cennâtün tecrî min taḥtihe-l'enhâru ḫâlidîne fîhâ ebedâ. raḍiye-llâhü `anhüm veraḍû `anh. ẕâlike-lfevzü-l`ażîm. | Allah, "Bu, doğrulara doğruluklarının fayda verdiği gündür; ebedi ve temelli kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetler onlarındır. Allah onlardan hoşnud olmuştur, onlar da Allah'tan hoşnud olmuşlardır, bu büyük kurtuluştur" dedi. | Allah will say, "This is the Day when the truthful will benefit from their truthfulness." For them are gardens [in Paradise] beneath which rivers flow, wherein they will abide forever, Allah being pleased with them, and they with Him. That is the great attainment. | Sayfa 127, Cuz 7, المائدة, Al-Maeda-- المائدة |
789 | 127 | 5 | 120 | 7 | لِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا فِيهِنَّ ۚ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ | lillâhi mülkü-ssemâvâti vel'arḍi vemâ fîhinn. vehüve `alâ külli şey'in ḳadîr. | Göklerin, yerin ve onlarda bulunanların hükümranlığı Allah'ındır, Allah her şeye Kadir'dir. | To Allah belongs the dominion of the heavens and the earth and whatever is within them. And He is over all things competent. | Sayfa 127, Cuz 7, المائدة, Al-Maeda-- المائدة |
ANo![]() |
SyNo | SrNo | SrANo | Cuz | Arapça | Çeviriyazı | Diyanet İşleri | Sahih International | Etiketler |
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
790 | 128 | 6 | 1 | 7 | بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَجَعَلَ الظُّلُمَاتِ وَالنُّورَ ۖ ثُمَّ الَّذِينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ يَعْدِلُونَ | elḥamdü lillâhi-lleẕî ḫaleḳa-ssemâvâti vel'arḍa vece`ale-żżulümâti vennûr. ŝümme-lleẕîne keferû birabbihim ya`dilûn. | Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı vareden Allah'a mahsustur. Öyle iken, inkar edenler Rablerine başkalarını eşit tutuyorlar. | [All] praise is [due] to Allah, who created the heavens and the earth and made the darkness and the light. Then those who disbelieve equate [others] with their Lord. | Sayfa 128, Cuz 7, الأنعام, Al-Anaam—الأنعام |
791 | 128 | 6 | 2 | 7 | هُوَ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن طِينٍ ثُمَّ قَضَىٰ أَجَلًا ۖ وَأَجَلٌ مُّسَمًّى عِندَهُ ۖ ثُمَّ أَنتُمْ تَمْتَرُونَ | hüve-lleẕî ḫaleḳaküm min ṭînin ŝümme ḳaḍâ ecelâ. veecelüm müsemmen `indehû ŝümme entüm temterûn. | O, sizi çamurdan yaratan, sonra size bir ecel tayin edendir. Belirli bir ecel O'nun katındadır; sonra bir de şüphe edersiniz. | It is He who created you from clay and then decreed a term and a specified time [known] to Him; then [still] you are in dispute. | Sayfa 128, Cuz 7, الأنعام, Al-Anaam—الأنعام |
792 | 128 | 6 | 3 | 7 | وَهُوَ اللَّهُ فِي السَّمَاوَاتِ وَفِي الْأَرْضِ ۖ يَعْلَمُ سِرَّكُمْ وَجَهْرَكُمْ وَيَعْلَمُ مَا تَكْسِبُونَ | vehüve-llâhü fi-ssemâvâti vefi-l'arḍ. ya`lemü sirraküm vecehraküm veya`lemü mâ teksibûn. | O, göklerin ve yerin Allah'ı, içinizi dışınızı bilir, kazandıklarınızı da bilir. | And He is Allah, [the only deity] in the heavens and the earth. He knows your secret and what you make public, and He knows that which you earn. | Sayfa 128, Cuz 7, الأنعام, Al-Anaam—الأنعام |
793 | 128 | 6 | 4 | 7 | وَمَا تَأْتِيهِم مِّنْ آيَةٍ مِّنْ آيَاتِ رَبِّهِمْ إِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ | vemâ te'tîhim min âyetim min âyâti rabbihim illâ kânû `anhâ mü`riḍîn. | Onlara Rablerinin ayetlerinden bir ayet geldikçe ondan yüz çevirirlerdi. | And no sign comes to them from the signs of their Lord except that they turn away therefrom. | Sayfa 128, Cuz 7, الأنعام, Al-Anaam—الأنعام |
794 | 128 | 6 | 5 | 7 | فَقَدْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ ۖ فَسَوْفَ يَأْتِيهِمْ أَنبَاءُ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ | feḳad keẕẕebû bilḥaḳḳi lemmâ câehüm. fesevfe ye'tîhim embâü mâ kânû bihî yestehziûn. | Gerçek kendilerine gelince onu yalanladılar. Alaya aldıkları şeyin haberleri kendilerine gelecektir. | For they had denied the truth when it came to them, but there is going to reach them the news of what they used to ridicule. | Sayfa 128, Cuz 7, الأنعام, Al-Anaam—الأنعام |
795 | 128 | 6 | 6 | 7 | أَلَمْ يَرَوْا كَمْ أَهْلَكْنَا مِن قَبْلِهِم مِّن قَرْنٍ مَّكَّنَّاهُمْ فِي الْأَرْضِ مَا لَمْ نُمَكِّن لَّكُمْ وَأَرْسَلْنَا السَّمَاءَ عَلَيْهِم مِّدْرَارًا وَجَعَلْنَا الْأَنْهَارَ تَجْرِي مِن تَحْتِهِمْ فَأَهْلَكْنَاهُم بِذُنُوبِهِمْ وَأَنشَأْنَا مِن بَعْدِهِمْ قَرْنًا آخَرِينَ | elem yerav kem ehleknâ min ḳablihim min ḳarnim mekkennâhüm fi-l'arḍi mâ lem nümekkil leküm veerselne-ssemâe `aleyhim midrârâ. vece`alne-l'enhâra tecrî min taḥtihim feehleknâhüm biẕünûbihim veenşe'nâ mim ba`dihim ḳarnen âḫarîn. | Onlardan önce nice nesilleri yok ettiğimizi görmediler mi? Onları, sizi yerleştirmediğimiz bir şekilde yeryüzüne yerleştirmiş, gökten bol yağmur yağdırmış, altlarından ırmaklar akıtmıştık. Fakat onları günahlarından ötürü yok ettik ve ardlarından başka bir nesil yetiştirdik. | Have they not seen how many generations We destroyed before them which We had established upon the earth as We have not established you? And We sent [rain from] the sky upon them in showers and made rivers flow beneath them; then We destroyed them for their sins and brought forth after them a generation of others. | Sayfa 128, Cuz 7, الأنعام, Al-Anaam—الأنعام |
796 | 128 | 6 | 7 | 7 | وَلَوْ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ كِتَابًا فِي قِرْطَاسٍ فَلَمَسُوهُ بِأَيْدِيهِمْ لَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ مُّبِينٌ | velev nezzelnâ `aleyke kitâben fî ḳirṭâsin felemesûhü bieydîhim leḳâle-lleẕîne keferû in hâẕâ illâ siḥrum mübîn. | Sana Kitap'ı kağıtta yazılı olarak indirmiş olsak da, elleriyle ona dokunsalar, inkar edenler yine de, "Bu apaçık bir büyüdür" derlerdi. | And even if We had sent down to you, [O Muhammad], a written scripture on a page and they touched it with their hands, the disbelievers would say, "This is not but obvious magic." | Sayfa 128, Cuz 7, الأنعام, Al-Anaam—الأنعام |
797 | 128 | 6 | 8 | 7 | وَقَالُوا لَوْلَا أُنزِلَ عَلَيْهِ مَلَكٌ ۖ وَلَوْ أَنزَلْنَا مَلَكًا لَّقُضِيَ الْأَمْرُ ثُمَّ لَا يُنظَرُونَ | veḳâlû levlâ ünzile `aleyhi melek. velev enzelnâ melekel leḳuḍiye-l'emru ŝümme lâ yünżarûn. | Ona bir melek indirilmeli değil miydi? dediler. Bir melek indirmiş olsaydık iş bitmiş olurdu da onlara göz bile açtırılmazdı. | And they say, "Why was there not sent down to him an angel?" But if We had sent down an angel, the matter would have been decided; then they would not be reprieved. | Sayfa 128, Cuz 7, الأنعام, Al-Anaam—الأنعام |
ANo![]() |
SyNo | SrNo | SrANo | Cuz | Arapça | Çeviriyazı | Diyanet İşleri | Sahih International | Etiketler |
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
798 | 129 | 6 | 9 | 7 | وَلَوْ جَعَلْنَاهُ مَلَكًا لَّجَعَلْنَاهُ رَجُلًا وَلَلَبَسْنَا عَلَيْهِم مَّا يَلْبِسُونَ | velev ce`alnâhü melekel lece`alnâhü racülev velelebesnâ `aleyhim mâ yelbisûn. | Biz onu melek kılsaydık, bir insan şeklinde yapardık da, düştükleri şüpheye onları yine düşürmüş olurduk. | And if We had made him an angel, We would have made him [appear as] a man, and We would have covered them with that in which they cover themselves. | Sayfa 129, Cuz 7, الأنعام, Al-Anaam—الأنعام |
799 | 129 | 6 | 10 | 7 | وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِّن قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذِينَ سَخِرُوا مِنْهُم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ | veleḳadi-stühzie birusülim min ḳablike feḥâḳa billeẕîne seḫirû minhüm mâ kânû bihî yestehziûn. | And olsun ki, senden önce birçok peygamberler alaya alınmıştı, onlarla eğlenenleri, alaya aldıkları şey mahvetti. | And already were messengers ridiculed before you, but those who mocked them were enveloped by that which they used to ridicule. | Sayfa 129, Cuz 7, الأنعام, Al-Anaam—الأنعام |
800 | 129 | 6 | 11 | 7 | قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ ثُمَّ انظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ | ḳul sîrû fi-l'arḍi ŝümme-nżurû keyfe kâne `âḳibetü-lmükeẕẕibîn. | De ki: "Yeryüzünde gezip dolaşın, sonra da, yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bir bakın." | Say, "Travel through the land; then observe how was the end of the deniers." | Sayfa 129, Cuz 7, الأنعام, Al-Anaam—الأنعام |