
veleḳad na`lemü ennehüm yeḳûlûne innemâ yü`allimühû beşer. lisânü-lleẕî yülḥidûne ileyhi a`cemiyyüv vehâẕâ lisânün `arabiyyüm mübîn.
Arapça:
وَلَقَدْ نَعْلَمُ أَنَّهُمْ يَقُولُونَ إِنَّمَا يُعَلِّمُهُ بَشَرٌ ۗ لِّسَانُ الَّذِي يُلْحِدُونَ إِلَيْهِ أَعْجَمِيٌّ وَهَٰذَا لِسَانٌ عَرَبِيٌّ مُّبِينٌ
Türkçe:
Yemin olsun ki, biz, onların, "Kur'an'ı ona bir insan öğretiyor" demekte olduklarını biliyoruz. Nispet etmeye uğraştıkları adamın dili yabancıdır. Oysaki bu, apaçık Arapça bir dildir.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Muhakkak biliyoruz ki kâfirler: "Kur'ân'ı Muhammed'e bir insan öğretiyor" diyorlar. Peygambere öğretiyor zannında bulundukları kimsenin dili yabancıdır. Bu Kur'ân ise apaçık bir Arapçadır.
Diyanet Vakfı:
Şüphesiz biz onların: "Kur'an'ı ona ancak bir insan öğretiyor" dediklerini biliyoruz. Kendisine nisbet ettikleri şahsın dili yabancıdır. Halbuki bu (Kur'an) apaçık bir Arapçadır.
İngilizce:
We know indeed that they say, "It is a man that teaches him." The tongue of him they wickedly point to is notably foreign, while this is Arabic, pure and clear.
Fransızca:
Et Nous savons parfaitement qu'ils disent : "Ce n'est qu'un être humain qui lui enseigne (le Coran)". Or, la langue de celui auquel ils font allusion est étrangère [non arabe], et celle-ci est une langue arabe bien claire.
Almanca:
Und gewiß, bereits wissen WIR, daß sie sagen: "Nur ein Mensch lehrt ihn." Die Sprache desjenigen, zu dem sie zugeneigt sind, ist eine Nichtarabische, doch dies ist eine klare arabische Sprache.
Rusça:
Мы знаем, что они говорят: "Воистину, его обучает человек". Язык того, на кого они указывают, является иноземным, тогда как это - ясный арабский язык.

inne-lleẕîne lâ yü'minûne biâyâti-llâhi lâ yehdîhimü-llâhü velehüm `aẕâbün elîm.
Arapça:
إِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ لَا يَهْدِيهِمُ اللَّهُ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Türkçe:
Allah'ın ayetlerine inanmayanlara Allah kılavuzluk etmez. Onlar için acıklı bir azap öngörülmüştür.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah'ın âyetlerine iman etmeyenleri, muhakkak ki Allah hidayete erdirmez ve onlara can yakıcı bir azab vardır.
Diyanet Vakfı:
Allah'ın ayetlerine inanmayanlar yok mu, kuşkusuz Allah onları doğru yola iletmez ve onlar için elem verici bir azap vardır.
İngilizce:
Those who believe not in the Signs of Allah,- Allah will not guide them, and theirs will be a grievous Penalty.
Fransızca:
Ceux qui ne croient pas aux versets d'Allah, Allah ne les guide pas. Et ils ont un châtiment douloureux.
Almanca:
Gewiß, diejenigen, die den Iman an die Ayat ALLAHs nicht verinnerlichen, leitet ALLAH nicht recht. Und für sie ist eine qualvolle Peinigung bestimmt.
Rusça:
Воистину, Аллах не ведет прямым путем тех, кто не уверовал в знамения Аллаха, и им уготованы мучительные страдания.

innemâ yefteri-lkeẕibe-lleẕîne lâ yü'minûne biâyâti-llâh. veülâike hümü-lkâẕibûn.
Arapça:
إِنَّمَا يَفْتَرِي الْكَذِبَ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ ۖ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْكَاذِبُونَ
Türkçe:
Yalanı ancak, Allah'ın ayetlerine inanmayanlar uydururlar. Yalancılık edenler onların ta kendileridir.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yalanı ancak Allah'ın âyetlerine inanmayanlar uydurur. İşte onlar yalancıların ta kendileridir.
Diyanet Vakfı:
Allah'ın ayetlerine inanmayanlar, ancak yalan uydurur. İşte onlar, yalancıların kendileridir.
İngilizce:
It is those who believe not in the Signs of Allah, that forge falsehood: it is they who lie!
Fransızca:
Seuls forgent le mensonge ceux qui ne croient pas aux versets d'Allah; et tels sont les menteurs.
Almanca:
Lügen erfinden nur diejenigen, die keinen Iman an die Ayat ALLAHs verinnerlichen. Und diese sind die eigentlichen Lügner.
Rusça:
Воистину, ложь измышляют те, которые не веруют в знамения Аллаха. Они и есть лжецы.

men kefera billâhi mim ba`di îmânihî illâ men ükrihe veḳalbühû muṭmeinnüm bil'îmâni velâkim men şeraḥa bilküfri ṣadran fe`aleyhim gaḍabüm mine-llâh. velehüm `aẕâbün `ażîm.
Arapça:
مَن كَفَرَ بِاللَّهِ مِن بَعْدِ إِيمَانِهِ إِلَّا مَنْ أُكْرِهَ وَقَلْبُهُ مُطْمَئِنٌّ بِالْإِيمَانِ وَلَٰكِن مَّن شَرَحَ بِالْكُفْرِ صَدْرًا فَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ مِّنَ اللَّهِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ
Türkçe:
Her kim imanından sonra Allah'a küfür eder, kalbi iman ile yatışmış halde iken baskıyla zorlanan hariç olmak üzere, inkâra göğüs açarsa, böylelerinin üzerine Allah'tan bir gazap iner. Bunlar için büyük bir azap da öngörülmüştür.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kalbi iman ile sükûnet bulduğu halde (dinden dönmeye) zorlananlar dışında, her kim imanından sonra küfre kalbini açarsa, mutlaka onların üzerine Allah'tan bir gazab gelir ve kendilerine çok büyük bir azab vardır.
Diyanet Vakfı:
Kim iman ettikten sonra Allah'ı inkar ederse -kalbi iman ile dolu olduğu halde (inkara) zorlanan başka- fakat kim kalbini kafirliğe açarsa, işte Allah'ın gazabı bunlaradır; onlar için büyük bir azap vardır.
İngilizce:
Any one who, after accepting faith in Allah, utters Unbelief,- except under compulsion, his heart remaining firm in Faith - but such as open their breast to Unbelief, on them is Wrath from Allah, and theirs will be a dreadful Penalty.
Fransızca:
Quiconque a renié Allah après avoir cru... - sauf celui qui y a été contraint alors que son cur demeure plein de la sérénité de la foi - mais ceux qui ouvrent délibérément leur cur à la mécréance, ceux-là ont sur eux une colère d'Allah et ils ont un châtiment terrible.
Almanca:
(Lügen erfindet ebenfalls), wer ALLAH gegenüber Kufr betrieb, nachdem er den Iman bekundete - außer dem, der (dazu) gezwungen wird, während sein Herz voller Iman ist. Jedoch wer die Brust dem Kufr öffnet, auf diesem lastet Zorn von ALLAH. Und für sie ist eine überharte Peinigung bestimmt.
Rusça:
Гнев Аллаха падет на тех, кто отрекся от Аллаха после того, как уверовал, - не на тех, кто был принужден к этому, тогда как в его сердце покоилась твердая вера, а на тех, кто сам раскрыл грудь для неверия. Им уготованы великие мучения.

ẕâlike biennehümü-steḥabbü-lḥayâte-ddünyâ `ale-l'âḫirati veenne-llâhe lâ yehdi-lḳavme-lkâfirîn.
Arapça:
ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمُ اسْتَحَبُّوا الْحَيَاةَ الدُّنْيَا عَلَى الْآخِرَةِ وَأَنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ
Türkçe:
Bu böyledir, çünkü, onlar şu iğreti hayatı âhirete tercih etmişlerdir. Ve Allah, küfre sapanlar topluluğunu doğruya kılavuzlamaz.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bu (azab) şundan dolayıdır ki, onlar, dünya hayatını sevmiş ve onu ahirete tercih etmişlerdir. Allah da kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.
Diyanet Vakfı:
Bu (azap), onların dünya hayatını ahirete tercih etmelerinden ve Allah'ın kafirler topluluğunu hidayete erdirmemesinden ötürüdür.
İngilizce:
This because they love the life of this world better than the Hereafter: and Allah will not guide those who reject Faith.
Fransızca:
Il en est ainsi, parce qu'ils ont aimé la vie présente plus que l'au-delà. Et Allah, vraiment, ne guide pas les gens mécréants.
Almanca:
Dies ist so, weil sie doch das diesseitige Leben vor dem Jenseits bevorzugt haben, und weil ALLAH die Kafir-Leute nicht rechtleitet.
Rusça:
Это - потому, что они предпочли мирскую жизнь Последней жизни. Воистину, Аллах не ведет прямым путем неверующих людей.

ülâike-lleẕîne ṭabe`a-llâhü `alâ ḳulûbihim vesem`ihim veebṣârihim. veülâike hümü-lgâfilûn.
Arapça:
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ طَبَعَ اللَّهُ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ وَسَمْعِهِمْ وَأَبْصَارِهِمْ ۖ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ
Türkçe:
Bunlar, Allah'ın; kalpleri, kulakları ve gözleri üstüne mühür bastığı insanlardır. Gaflete saplananlar da bunların ta kendileridir.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunlar, o kimselerdir ki; Allah kalblerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlemiştir. Ve onlar, gafillerin ta kendileridir.
Diyanet Vakfı:
İşte onlar Allah'ın, kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir. Ve onlar gafillerin kendileridir.
İngilizce:
Those are they whose hearts, ears, and eyes Allah has sealed up, and they take no heed.
Fransızca:
Voilà ceux dont Allah a scellé les coeurs, l'ouïe, et les yeux. Ce sont eux les insouciants.
Almanca:
Diese sind diejenigen, deren Herzen, Gehör und Blicke versiegelt sind. Und diese sind die Achtlosen.
Rusça:
Аллах запечатал их сердца, слух и зрение. Они и есть беспечные невежды.

lâ cerame ennehüm fi-l'âḫirati hümü-lḫâsirûn.
Arapça:
لَا جَرَمَ أَنَّهُمْ فِي الْآخِرَةِ هُمُ الْخَاسِرُونَ
Türkçe:
Hiç kuşkusuz, âhirette hüsrana uğrayacaklar da bunlardır.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hiç şüphesiz onlar, ahirette perişan olup hüsrana uğrayanların ta kendileridir.
Diyanet Vakfı:
Hiç şüphesiz onlar ahirette ziyana uğrayanların ta kendileridir.
İngilizce:
Without doubt, in the Hereafter they will perish.
Fransızca:
Et nul doute que dans l'au-delà, ils seront les perdants.
Almanca:
Zweifellos, eindeutig ist es, daß sie im Jenseits diejenigen sind, welche die Verlierer sind.
Rusça:
Несомненно, в Последней жизни они окажутся потерпевшими убыток.

ŝümme inne rabbeke lilleẕîne hâcerû mim ba`di mâ fütinû ŝümme câhedû veṣaberû inne rabbeke mim ba`dihâ legafûrur raḥîm.
Arapça:
ثُمَّ إِنَّ رَبَّكَ لِلَّذِينَ هَاجَرُوا مِن بَعْدِ مَا فُتِنُوا ثُمَّ جَاهَدُوا وَصَبَرُوا إِنَّ رَبَّكَ مِن بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ
Türkçe:
Kuşkusuz, Rabbin; işkenceye uğratıldıktan sonra hicret eden, ardından da cihat edip sabreden kişiler yanındadır. Bütün bunlardan sonra senin Rabbin elbette cömertçe affedecek, cömertçe merhamet edecektir!
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra şüphesiz Rabbin, eziyet edildikten sonra hicret eden, sonra cihad eden ve sabreden kimselerin yardımcısıdır. Bunlardan sonra Rabbin elbette çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.
Diyanet Vakfı:
Sonra şüphesiz Rabbin, eziyet edildikten sonra hicret edip, ardından da sabrederek cihad edenlerin yardımcısıdır. Bütün bunlardan sonra Rabbin elbette çok bağışlayan, pek esirgeyendir.
İngilizce:
But verily thy Lord,- to those who leave their homes after trials and persecutions,- and who thereafter strive and fight for the faith and patiently persevere,- Thy Lord, after all this is oft-forgiving, Most Merciful.
Fransızca:
Quant à ceux qui ont émigré après avoir subi des épreuves, puis ont lutté et ont enduré, ton Seigneur après cela, est certes Pardonneur et Miséricordieux.
Almanca:
Ohnedies, dein HERR ist gewiß für diejenigen, die Hidschra unternahmen, nachdem sie der Fitna ausgesetzt wurden, dann leisteten sie Dschihad und übten sich in Geduld. Gewiß, dein HERR ist danach zweifelsohne allvergebend, allgnädig.
Rusça:
Воистину, твой Господь после всего этого прощает и милует тех, которые переселились после того, как были подвергнуты искушению, а затем сражались и проявляли терпение.
