Sayfa 124

üḥille leküm ṣaydü-lbaḥri veṭa`âmühû metâ`al leküm velissâyyârah. veḥurrime `aleyküm ṣaydü-lberri mâ dümtüm ḥurumâ. vetteḳu-llâhe-lleẕî ileyhi tuḥşerûn.

Türkçe:
Hem size hem de yolculara bir geçimlik olarak, deniz avı yapmak ve onu yemek size helal kılındı. Fakat ihramlı olduğunuz sürece karada avlanmak size haram edilmiştir. Huzurunda haşredileceğiniz Allah'tan korkun.
İngilizce:
Lawful to you is the pursuit of water-game and its use for food,- for the benefit of yourselves and those who travel; but forbidden is the pursuit of land-game;- as long as ye are in the sacred precincts or in pilgrim garb. And fear Allah, to Whom ye shall be gathered back.
Fransızca:
La chasse en mer vous est permise, et aussi d'en manger, pour votre jouissance et celle des voyageurs. Et vous est illicite la chasse à terre tant que vous êtes en état d'Ihram. Et craignez Allah vers qui vous serez rassemblés .
Almanca:
Für halal wurden euch der Meeresfang und sein Genuß erklärt - eine Versorgung für euch und für die Reisenden. Doch für haram wurde euch das Jagdwild des Festlandes erklärt, solange ihr im Ihram-Zustand seid. Und handelt Taqwa gemäß ALLAH gegenüber, zu Ihm ihr versammelt werdet.
Rusça:
Вам дозволены морская добыча и еда во благо вам и путникам, но вам запрещена охотничья добыча на суше, пока вы находитесь в ихраме. Бойтесь Аллаха, к Которому вы будете собраны.
Arapça:
أُحِلَّ لَكُمْ صَيْدُ الْبَحْرِ وَطَعَامُهُ مَتَاعًا لَّكُمْ وَلِلسَّيَّارَةِ ۖ وَحُرِّمَ عَلَيْكُمْ صَيْدُ الْبَرِّ مَا دُمْتُمْ حُرُمًا ۗ وَاتَّقُوا اللَّهَ الَّذِي إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Size ve yolculara yiyecek olmak üzere, deniz avı ve onu yemek helal kılındı. Kara avı ise, ihramlı olduğunuz müddetçe size haram edilmiştir. Huzurunda toplanacağınız Allah'tan korkun.
Diyanet Vakfı:
Hem size hem de yolculara fayda olmak üzere (faydalanmanız için) deniz avı yapmak ve onu yemek size helal kılındı. İhramlı olduğunuz müddetçe kara avı size haram kılındı. Huzuruna toplanacağınız Allah'tan korkun.

ce`ale-llâhü-lka`bete-lbeyte-lḥarâme ḳiyâmel linnâsi veşşehra-lḥarâme velhedye velḳalâid. ẕâlike lita`lemû enne-llâhe ya`lemü mâ fi-ssemâvâti vemâ fi-l'arḍi veenne-llâhe bikülli şey'in `alîm.

Türkçe:
Allah Kâbe'yi, o saygıya layık evi, o saygıya layık "ay"ı, o kurbanlık hediyeleri ve gerdanlıkları insanlar için bir dayanak, bir ayağa kalkış aracı kıldı. Böyle yaptı ki, Allah'ın göklerde olanı da yerde olanı da bildiğini, Allah'ın her şeyi bilici olduğunu siz de bilesiniz.
İngilizce:
Allah made the Ka'ba, the Sacred House, an asylum of security for men, as also the Sacred Months, the animals for offerings, and the garlands that mark them: That ye may know that Allah hath knowledge of what is in the heavens and on earth and that Allah is well acquainted with all things.
Fransızca:
Allah a institué la Kaaba, la Maison sacrée, comme un lieu de rassemblement pour les gens. (Il a institué) le mois sacré, l'offrande (d'animaux,) et les guirlandes, afin que vous sachiez que vraiment Allah sait tout ce qui est dans les cieux et sur la terre; et que vraiment Allah est Omniscient .
Almanca:
ALLAH machte die Ka'ba, Al-baitul-haram, als Hilfeleistung für die Menschen, ebenfalls den Haram-Monat , die Hady-Opfertiere und die mit Halsbändern gekennzeichneten Opfertiere. Dies damit ihr wisst, daß ALLAH alles kennt, was in den Himmeln und was auf Erden ist, und daß ALLAH über alles allwissend ist.
Rusça:
Аллах сделал Каабу, Заповедный дом, а также запретный месяц, жертвенных животных и животных (или людей) с ожерельями опорой для людей. Это - для того, чтобы вы знали, что Аллаху известно о том, что на небесах, и том, что на земле, и что Аллах ведает обо всякой вещи.
Arapça:
۞ جَعَلَ اللَّهُ الْكَعْبَةَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ قِيَامًا لِّلنَّاسِ وَالشَّهْرَ الْحَرَامَ وَالْهَدْيَ وَالْقَلَائِدَ ۚ ذَٰلِكَ لِتَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَأَنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah, Kâbe'yi, o Beyti haram'ı, haram ayı, kurbanı ve (kurbanlardaki) gerdanlıkları insanlar için bir nizam kıldı. Bu, Allah'ın göklerde ve yerde olan herşeyi bildiğini ve Allah'ın herşeyi hakkıyle bilici olduğunu sizin de bilmeniz içindir.
Diyanet Vakfı:
Allah, Kabe'yi, o saygıya layık evi, haram ayı, hac kurbanını ve (kurbanın boynuna asılan) gerdanlıkları (maddi ve manevi yönlerden) insanların belini doğrultmaya sebep kıldı. Bu da Allah'ın, göklerde ve yerde ne varsa hepsini bildiğini ve Allah'ın her şeyi bilici olduğunu (sizin de anlayıp) bilmeniz içindir.

i`lemû enne-llâhe şedîdü-l`iḳâbi veenne-llâhe gafûrur raḥîm.

Türkçe:
Bilin ki Allah, azap ettiğinde çok şiddetli eder. Allah; Gafûr'dur, Rahîm'dir.
İngilizce:
Know ye that Allah is strict in punishment and that Allah is Oft-forgiving, Most Merciful.
Fransızca:
Sachez qu'Allah est sévère en punition, mais aussi Allah est Pardonneur et Miséricordieux.
Almanca:
Wisst, daß ALLAH gewiß hart im Strafen ist und daß ALLAH gewiß allvergebend und allgnädig ist.
Rusça:
Знайте, что Аллах суров в наказании и что Аллах - Прощающий, Милосердный.
Arapça:
اعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ وَأَنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İyi bilin ki Allah, hem cezası çok şiddetli olandır, hem de çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.
Diyanet Vakfı:
Biliniz ki Allah'ın cezalandırması çetindir ve yine Allah'ın bağışlaması ve esirgemesi sınırsızdır.

mâ `ale-rrasûli ille-lbelâg. vellâhü ya`lemü mâ tübdûne vemâ tektümûn.

Türkçe:
Resule düşen, tebliğden başka bir şey değildir. Allah sizin açığa vurduklarınızı da gizlediklerinizi de bilir.
İngilizce:
The Messenger's duty is but to proclaim (the message). But Allah knoweth all that ye reveal and ye conceal.
Fransızca:
Il n'incombe au Messager de transmettre (le message). Et Allah sait ce que vous divulguer tout comme ce que vous cachez.
Almanca:
Dem Gesandten obliegt nur das Verkünden. Und ALLAH weiß, was ihr offenbart und was ihr verbergt.
Rusça:
На Пророка не возложено ничего, кроме передачи откровения. Аллах знает о том, что вы обнаруживаете, и том, что вы скрываете.
Arapça:
مَّا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ ۗ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا تَكْتُمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Peygamber'in üzerine düşen sadece duyurmadır. Allah, açıkladıklarınızı da gizlediklerinizi de bilir.
Diyanet Vakfı:
Resule düşen (vazife), ancak duyurmadır. Allah açıkladığınızı da gizlediğinizi de bilir.

ḳul lâ yestevi-lḫabîŝü veṭṭayyibü velev a`cebeke keŝratü-lḫabîŝ. fetteḳu-llâhe yâ ûli-l'elbâbi le`alleküm tüfliḥûn.

Türkçe:
De ki: "Pisin çokluğu seni hayrete düşürse de pisle temiz bir olmaz. O halde, ey akıl ve gönül sahipleri! Allah'tan korkun ki kurtuluşa erebilesiniz."
İngilizce:
Say: "Not equal are things that are bad and things that are good, even though the abundance of the bad may dazzle thee; so fear Allah, O ye that understand; that (so) ye may prosper."
Fransızca:
Dis : "Le mauvais et le bon ne sont pas semblables, même si l'abondance du mal te séduit. Craignez Allah, donc, ô gens intelligents, afin que vous réussissiez
Almanca:
Sag: "Das Schlechte und das Gute sind nicht gleich, selbst dann nicht, solltest du an dem großen Ausmaß des Schlechten Gefallen finden." So handelt Taqwa gemäß ALLAH gegenüber - ihr Verständige! -, damit ihr erfolgreich werdet.
Rusça:
Скажи: "Скверное и благое не равны, даже если изобилие скверного понравилось тебе (или удивило тебя)". Бойтесь же Аллаха, обладатели разума, - быть может, вы преуспеете.
Arapça:
قُل لَّا يَسْتَوِي الْخَبِيثُ وَالطَّيِّبُ وَلَوْ أَعْجَبَكَ كَثْرَةُ الْخَبِيثِ ۚ فَاتَّقُوا اللَّهَ يَا أُولِي الْأَلْبَابِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "Pis olan şeyle temiz olan şey bir olmaz, pis olanın çokluğu hoşuna gitse bile". Ey selim akıl sahipleri Allah'tan korkun ki kurtuluşa eresiniz.
Diyanet Vakfı:
De ki: Pis ve kötü ile temiz ve iyi bir değildir; pis ve kötünün çokluğu tuhafına gitse (yahut hoşuna gitse) de (bu böyledir). Öyleyse ey akıl sahipleri! Allah'tan korkunuz ki kurtuluşa eresiniz.

yâ eyyühe-lleẕîne âmenû lâ tes'elû `an eşyâe in tübde leküm tesü'küm. vein tes'elû `anhâ ḥîne yünezzelü-lḳur'ânü tübde leküm. `afe-llâhü `anhâ. vellâhü gafûrun ḥalîm.

Türkçe:
Ey iman sahipleri! Size açıklandığında canınızı sıkacak şeylerle ilgili soru sormayın. Kur'an indirilmekte iken onları sorarsanız size açıklanır. Allah onlardan vazgeçmiştir. Allah Gafûr'dur, Halîm'dir.
İngilizce:
O ye who believe! Ask not questions about things which, if made plain to you, may cause you trouble. But if ye ask about things when the Qur'an is being revealed, they will be made plain to you, Allah will forgive those: for Allah is Oft-forgiving, Most Forbearing.
Fransızca:
ô les croyants ! Ne posez pas de questions sur des choses qui, si elles vous étaient divulguées, vous mécontenteraient. Et si vous posez des questions à leur sujet, pendant que le Coran est révélé, elles vous seront divulguées. Allah vous a pardonné cela. Et Allah est Pardonneur et Indulgent.
Almanca:
Ihr, die den Iman verinnerlicht habt! Fragt nicht nach Dingen, die, wenn sie euch verdeutlicht würden, euch unangenehm wären. Doch wenn ihr danach fragt, während der Quran hinabgesandt wird, werden sie euch verdeutlicht. ALLAH hat sie euch vergeben. Und ALLAH ist allvergebend, allnachsichtig.
Rusça:
О те, которые уверовали! Не спрашивайте о вещах, которые огорчат вас, если станут вам известны. А ведь они станут вам известны, если вы спросите о них, когда ниспосылается Коран. Аллах простил вам это, ибо Аллах - Прощающий, Выдержанный.
Arapça:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَسْأَلُوا عَنْ أَشْيَاءَ إِن تُبْدَ لَكُمْ تَسُؤْكُمْ وَإِن تَسْأَلُوا عَنْهَا حِينَ يُنَزَّلُ الْقُرْآنُ تُبْدَ لَكُمْ عَفَا اللَّهُ عَنْهَا ۗ وَاللَّهُ غَفُورٌ حَلِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey iman edenler! Açıklandığı zaman hoşunuza gitmeyecek olan şeylerden sormayın. Eğer onları Kur'ân indirilirken sorarsanız size açıklanır. Halbuki Allah onlardan geçmiştir. Allah çok bağışlayan ve çok yumuşak davranandır.
Diyanet Vakfı:
Ey iman edenler! Açıklanırsa hoşunuza gitmeyecek olan şeyleri sormayın. Eğer Kur'an indirilirken onları sorarsanız size açıklanır. (Açıklanmadığına göre) Allah onları affetmiştir. (Siz sorup da başınıza iş çıkarmayın). Allah çok bağışlayıcıdır, aceleci değildir.

ḳad seelehâ ḳavmüm min ḳabliküm ŝümme aṣbeḥû bihâ kâfirîn.

Türkçe:
Sizden önceki bir toplum da onları sormuştu; sonra tutup hepsini inkâr ettiler.
İngilizce:
Some people before you did ask such questions, and on that account lost their faith.
Fransızca:
Un peuple avant vous avait posé des questions (pareilles) puis, devinrent de leur fait mécréants.
Almanca:
Bereits haben danach Leute vor euch gefragt, dann wurden sie ihnen gegenüber kufr- 1 betreibend.
Rusça:
Люди до вас спрашивали о них и по этой причине стали неверующими (или затем стали неверующими в них).
Arapça:
قَدْ سَأَلَهَا قَوْمٌ مِّن قَبْلِكُمْ ثُمَّ أَصْبَحُوا بِهَا كَافِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sizden önce gelen bir kavim bunları sormuştu da sonra inkâr etmişti.
Diyanet Vakfı:
Sizden önce de bir toplum onları sormuş, sonra da bunları inkar eder olmuştu.

mâ ce`ale-llâhü mim beḥîrativ velâ sâibetiv velâ veṣîletiv velâ ḥâmiv velâkinne-lleẕîne keferû yefterûne `ale-llâhi-lkeẕib. veekŝeruhüm lâ ya`ḳilûn.

Türkçe:
Allah ne bahîre yapmıştır ne sâibe ne vasîle ne de hâm. Ne var ki küfre sapanlar yalan uydurarak Allah'a iftira ediyorlar ve çokları da akıl erdiremiyorlar.
İngilizce:
It was not Allah who instituted (superstitions like those of) a slit-ear she-camel, or a she-camel let loose for free pasture, or idol sacrifices for twin-births in animals, or stallion-camels freed from work: It is blasphemers who invent a lie against Allah; but most of them lack wisdom.
Fransızca:
Allah n'a pas institué la Bahira, la Saïba, la Wasila ni le Ham, Mais ceux qui ont mécru ont inventé ce mensonge contre Allah, et la plupart d'entre eux ne raisonnent pas. .
Almanca:
ALLAH hat weder Bahira noch Saiba noch Wasila noch Haam verordnet. Doch diejenigen, die Kufr betrieben haben, erfinden Lügen im Namen ALLAHs, und viele besinnen sich nicht.
Rusça:
Аллах не распоряжался относительно бахиры, саибы, василы и хами. Но неверующие возводят навет на Аллаха, и большая часть их не разумеет.
Arapça:
مَا جَعَلَ اللَّهُ مِن بَحِيرَةٍ وَلَا سَائِبَةٍ وَلَا وَصِيلَةٍ وَلَا حَامٍ ۙ وَلَٰكِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا يَفْتَرُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ ۖ وَأَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah, ne "bahîre"yi, ne "sâibe"yi, ne "vesile"yi ve ne de "hâm"ı meşru kılmıştır. Fakat küfredenler, Allah'a yalan iftira etmektedirler. Onların çoğunun akılları ermez.
Diyanet Vakfı:
Allah bahira, saibe, vasile ve ham diye bir şey (meşru) kılmamıştır. Fakat kafirler, yalan yere Allah'a iftira etmektedirler ve onların çoğunun da kafaları çalışmaz.
Sayfa 124 beslemesine abone olun.