Rubu 25

İngilizce:
Fransızca:
Almanca:
Rusça:
Arapça:

vemin ehli-lkitâbi men in te'menhü biḳinṭâriy yü'eddihî ileyk. veminhüm men in te'menhü bidînâril lâ yü'eddihî ileyke illâ mâ dümte `aleyhi ḳâimâ. ẕâlike biennehüm ḳâlû leyse `aleynâ fi-l'ümmiyyîne sebîl. veyeḳûlûne `ale-llâhi-lkeẕibe vehüm ya`lemûn.

Türkçe:
Ehlikitap'tan öylesi vardır ki, ona yüklerle emanet teslim etsen onu sana iade eder. Onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dînar emanet etsen, tepesine çökmedikçe onu sana geri vermez. Bunun sebebi şudur: Onlar: "Ümmîlerin, bizim aleyhimize yol bulmaları mümkün değildir." demişlerdir. Onlar, bilip durdukları halde, Allah hakkında yalan söylerler.
İngilizce:
Among the People of the Book are some who, if entrusted with a hoard of gold, will (readily) pay it back; others, who, if entrusted with a single silver coin, will not repay it unless thou constantly stoodest demanding, because, they say, "there is no call on us (to keep faith) with these ignorant (Pagans)." but they tell a lie against Allah, and (well) they know it.
Fransızca:
Et parmi les gens du Livre, il y en a qui, si tu lui confies un qintar , te le rend. Mais il y en a aussi qui, si tu lui confies un dinar, ne te le rendra que si tu l'y contrains sans relâche. Tout cela parce qu'ils disent : "Ces (arabes) qui n'ont pas de livre n'ont aucun chemin pour nous contraindre." Ils profèrent des mensonges contre Allah alors qu'ils savent.
Almanca:
Und unter den Schriftbesitzern gibt es manch einen, der, wenn du ihm auch viel (Vermögen) anvertraust, es dir zurückgibt. Und unter ihnen gibt es manch einen, der, wenn du ihm einen einzigen Dinar anvertraust, ihn dir nicht zurückgibt, es sei denn du drängst ihn dazu. Dieses ist so, weil sie doch sagten: "Was die Nichtjuden anbetrifft, da begehen wir keine Verfehlung." Und sie verbreiten im Namen ALLAHs Lügen, während sie es wissen.
Rusça:
Среди людей Писания есть такой, который вернет тебе целый кантар, если ты доверишь его ему, но есть средь них и такой, который, если ты доверишь ему всего один динар, не вернет его тебе, пока ты не встанешь у него над душой. Они поступают таким образом, потому что говорят: "На нас не будет греха из-за этих невежд". Они сознательно возводят навет на Аллаха.
Arapça:
۞ وَمِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ مَنْ إِن تَأْمَنْهُ بِقِنطَارٍ يُؤَدِّهِ إِلَيْكَ وَمِنْهُم مَّنْ إِن تَأْمَنْهُ بِدِينَارٍ لَّا يُؤَدِّهِ إِلَيْكَ إِلَّا مَا دُمْتَ عَلَيْهِ قَائِمًا ۗ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُوا لَيْسَ عَلَيْنَا فِي الْأُمِّيِّينَ سَبِيلٌ وَيَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kitap ehlinden öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet etsen, onu sana eksiksiz iade eder. Fakat öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet etsen, tepesine dikilip durmadıkça onu sana iade etmez. Bu da onların, "Ümmîlere karşı yaptıklarımızdan bize vebal yoktur." demelerinden dolayıdır. Ve onlar, bile bile Allah'a karşı yalan söylerler.
Diyanet Vakfı:
Ehl-i kitaptan öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet bıraksan, onu sana noksansız iade eder. Fakat onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan, tepesine dikilip durmazsan onu sana iade etmez. Bu da onların, "Ümmilere karşı yaptıklarımızdan dolayı bize vebal yoktur" demelerindendir. Allah adına bile bile yalan söylüyorlar.

belâ men evfâ bi`ahdihî vetteḳâ feinne-llâhe yüḥibbü-lmütteḳîn.

Türkçe:
İş öyle değil! Kim ahdine vefa eder, takvaya sarılırsa hiç kuşkusuz, Allah takvaya sarılanları sever.
İngilizce:
Nay.- Those that keep their plighted faith and act aright,-verily Allah loves those who act aright.
Fransızca:
Au contraire, quiconque remplit sa promesse et craint Allah... Allah aime les pieux.
Almanca:
Doch, mit Sicherheit! Wer sein Versprechen einhält und Taqwa gemäß handelt, also gewiß, ALLAH liebt die Muttaqi.
Rusça:
О нет! Если кто выполняет обязательство и боится Аллаха, то ведь Аллах любит богобоязненных.
Arapça:
بَلَىٰ مَنْ أَوْفَىٰ بِعَهْدِهِ وَاتَّقَىٰ فَإِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُتَّقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hayır, kim sözünü yerine getirir ve kötülüklerden korunursa, şüphesiz Allah da korunanları sever.
Diyanet Vakfı:
Hayır! (Gerçek onların dediği değil.) Her kim sözünü yerine getirir ve kötülükten sakınırsa, bilsin ki Allah sakınanları sever.

inne-lleẕîne yeşterûne bi`ahdi-llâhi veeymânihim ŝemenen ḳalîlen ülâike lâ ḫalâḳa lehüm fi-l'âḫirati velâ yükellimühümü-llâhü velâ yenżuru ileyhim yevme-lḳiyâmeti velâ yüzekkîhim. velehüm `aẕâbün elîm.

Türkçe:
Allah'a verdikleri sözü ve yeminlerini basit bir bedel karşılığı satanlar var ya, işte onlar için âhirette hiçbir nasip yoktur. Allah onlarla konuşmayacaktır, kıyamet günü onlara bakmayacaktır, onları temizleyip arıtmayacaktır. Onlar için korkunç bir azap vardır.
İngilizce:
As for those who sell the faith they owe to Allah and their own plighted word for a small price, they shall have no portion in the Hereafter: Nor will Allah (Deign to) speak to them or look at them on the Day of Judgment, nor will He cleans them (of sin): They shall have a grievous penalty.
Fransızca:
Ceux qui vendent à vil prix leur engagement avec Allah ainsi que leurs serments n'auront aucune part dans l'au-delà, et Allah ne leur parlera pas, ni les regardera, au Jour de la Résurrection, ni ne les purifiera; et ils auront un châtiment douloureux.
Almanca:
Gewiß, diejenigen, die gegen das von ALLAH Auferlegte und gegen ihre Eide Minderwertiges eintauschen, diese haben keinen Anteil am Jenseits und ALLAH wird zu ihnen nicht sprechen, ihnen am Tag der Auferstehung keine Gnade erweisen und sie nicht läutern. Und für sie ist qualvolle Peinigung bestimmt.
Rusça:
Воистину, тем, которые продают завет с Аллахом и свои клятвы за ничтожную цену, нет доли в Последней жизни. Аллах не станет говорить с ними, не посмотрит на них в День воскресения и не очистит их. Им уготованы мучительные страдания.
Arapça:
إِنَّ الَّذِينَ يَشْتَرُونَ بِعَهْدِ اللَّهِ وَأَيْمَانِهِمْ ثَمَنًا قَلِيلًا أُولَٰئِكَ لَا خَلَاقَ لَهُمْ فِي الْآخِرَةِ وَلَا يُكَلِّمُهُمُ اللَّهُ وَلَا يَنظُرُ إِلَيْهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلَا يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah'a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir paraya satanlar var ya, işte onların ahirette bir payı yoktur; Allah kıyamet günü onlarla hiç konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temizlemeyecektir. Onlar için acı bir azab vardır.
Diyanet Vakfı:
Allah'a karşı verdikleri sözü ve yeminlerini az bir bedelle değiştirenlere gelince, işte bunların ahirette bir payı yoktur. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için acı bir azap vardır.

veinne minhüm leferîḳay yelvûne elsinetehüm bilkitâbi litaḥsebûhü mine-lkitâbi vemâ hüve mine-lkitâb. veyeḳûlûne hüve min `indi-llâhi vemâ hüve min `indi-llâh. veyeḳûlûne `ale-llâhi-lkeẕibe vehüm ya`lemûn.

Türkçe:
Onlardan bir zümre vardır, aslında Kitap'tan olmayan birşeyi siz Kitap'tan sanasınız diye, dillerini Kitap'la eğip bükerler. O, Allah katında olmadığı halde, "Bu, Allah katındandır." derler. Bilip durdukları halde, Allah hakkında yalan söylerler.
İngilizce:
There is among them a section who distort the Book with their tongues: (As they read) you would think it is a part of the Book, but it is no part of the Book; and they say, "That is from Allah," but it is not from Allah: It is they who tell a lie against Allah, and (well) they know it!
Fransızca:
Et il y a parmi eux certains qui roulent leur langues en lisant le Livre pour vous faire croire que cela provient du Livre, alors qu'il n'est point du Livre; et ils disent : "Ceci vient d'Allah", alors qu'il ne vient pas d'Allah. Ils disent sciemment des mensonges contre Allah.
Almanca:
Und unter ihnen ist eine Gruppe, die mit ihren Zungen die Schrift verdrehen, damit ihr denkt, dies gehöre zur Schrift, obwohl es nicht zur Schrift gehört, noch dazu sagen sie: "Es sei von ALLAH", doch es ist nicht von ALLAH. Und sie verbreiten Lügen im Namen ALLAHs, während sie es wissen.
Rusça:
Среди них есть такие, которые искажают Писание своими языками, чтобы вы приняли за Писание то, что не относится к Писанию. Они говорят: "Это - от Аллаха". А ведь это вовсе не от Аллаха! Они сознательно возводят навет на Аллаха.
Arapça:
وَإِنَّ مِنْهُمْ لَفَرِيقًا يَلْوُونَ أَلْسِنَتَهُم بِالْكِتَابِ لِتَحْسَبُوهُ مِنَ الْكِتَابِ وَمَا هُوَ مِنَ الْكِتَابِ وَيَقُولُونَ هُوَ مِنْ عِندِ اللَّهِ وَمَا هُوَ مِنْ عِندِ اللَّهِ وَيَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kitap ehlinden öyle bir güruh da vardır ki, siz onu kitaptan sanasınız diye, dillerini kitaba doğru eğip bükerler. Halbuki o, kitaptan değildir. "Bu, Allah katındandır." derler; oysa o, Allah katından değildir. Allah'a karşı, kendileri bilip dururken, yalan söylerler.
Diyanet Vakfı:
Ehl-i kitaptan bir gurup, okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğip bükerler. Halbuki okudukları Kitap'tan değildir. Söyledikleri Allah katından olmadığı halde: Bu Allah katındandır, derler. Onlar bile bile Allah'a iftira ediyorlar.

mâ kâne libeşerin ey yü'tiyehü-llâhü-lkitâbe velḥukme vennübüvvete ŝümme yeḳûle linnâsi kûnû `ibâdel lî min dûni-llâhi velâkin kûnû rabbâniyyîne bimâ küntüm tü`allimûne-lkitâbe vebimâ küntüm tedrusûn.

Türkçe:
Hiçbir insana yakışmaz ki, Allah kendisine kitap, hüküm-hikmet ve peygamberlik versin de sonra o, insanlara "Allah'ı bırakıp bana kullar olun" desin. O ancak şöyle der: "Öğrettiğiniz şu Kitap'a ve okuyup araştırdıklarınıza dayanarak benliklerini Allah'a adamış kullar/Rabbânîler olun!"
İngilizce:
It is not (possible) that a man, to whom is given the Book, and Wisdom, and the prophetic office, should say to people: "Be ye my worshippers rather than Allah's": on the contrary (He would say) "Be ye worshippers of Him Who is truly the Cherisher of all: For ye have taught the Book and ye have studied it earnestly."
Fransızca:
Il ne conviendrait pas à un être humain à qui Allah a donné le Livre, la Compréhension et la Prophétie, de dire ensuite aux gens : "Soyez mes adorateurs, à l'exclusion d'Allah"; mais au contraire, [il devra dire]: "Devenez des savants, obéissant au Seigneur, puisque vous enseignez le Livre et vous l'étudiez".
Almanca:
Es gebührt nicht einem Menschen, daß ALLAH ihm die Schrift, die Herrschaft und die Prophetenschaft zuteil werden läßt, und er dann den Menschen sagt: "Dient mir anstelle von ALLAH.", (Statt dessen wird er sagen:) "Seid Gottzugehörige aufgrund dessen, was ihr von der Schrift gelehrt habt, und aufgrund dessen, was ihr von der Schrift studiert habt.
Rusça:
Если Аллах даровал человеку Писание, власть (знание или умение принимать решения) и пророчество, то ему не подобает говорить людям: "Будьте рабами мне, а не Аллаху". Напротив, будьте духовными наставниками, поскольку вы обучаете Писанию и изучаете его.
Arapça:
مَا كَانَ لِبَشَرٍ أَن يُؤْتِيَهُ اللَّهُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ ثُمَّ يَقُولَ لِلنَّاسِ كُونُوا عِبَادًا لِّي مِن دُونِ اللَّهِ وَلَٰكِن كُونُوا رَبَّانِيِّينَ بِمَا كُنتُمْ تُعَلِّمُونَ الْكِتَابَ وَبِمَا كُنتُمْ تَدْرُسُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İnsanlardan hiçbir kimseye, Allah kendisine kitap, hüküm ve peygamberlik verdikten sonra, kalkıp insanlara: "Allah'ı bırakıp bana kul olun." demesi yakışmaz. Fakat onun: "Öğrettiğiniz ve okuduğunuz kitap gereğince Rabb'e halis kullar olun" (demesi uygundur).
Diyanet Vakfı:
Hiçbir insanın, Allah'ın kendisine Kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra (kalkıp) insanlara: Allah'ı bırakıp bana kul olun! demesi mümkün değildir. Bilakis (şöyle demesi gerekir): Okutmakta ve öğretmekte olduğunuz Kitap uyarınca Rabbe halis kullar olunuz.

velâ ye'müraküm en tetteḫiẕü-lmelâikete vennebiyyîne erbâbâ. eye'müruküm bilküfri ba`de iẕ entüm müslimûn.

Türkçe:
Ve size melekleri ve peygamberleri rabler edinmenizi de emretmez. Siz, müslümanlar haline geldikten sonra inkârı mı emreder size?
İngilizce:
Nor would he instruct you to take angels and prophets for Lords and patrons. What! would he bid you to unbelief after ye have bowed your will (To Allah in Islam)?
Fransızca:
Et il ne va pas vous recommander de prendre pour seigneurs anges et prophètes. Vous commanderait-il de rejeter la foi, vous qui êtes Musulmans ?
Almanca:
Auch wird er euch nicht gebieten, daß ihr euch die Engel und die Propheten als Herren annehmt. Würde er euch Kufr gebieten, nachdem ihr Muslime geworden seid?!
Rusça:
Ему также не подобает приказывать вам признавать ангелов и пророков своими господами. Разве он станет приказывать вам совершить неверие после того, как вы стали мусульманами?
Arapça:
وَلَا يَأْمُرَكُمْ أَن تَتَّخِذُوا الْمَلَائِكَةَ وَالنَّبِيِّينَ أَرْبَابًا ۗ أَيَأْمُرُكُم بِالْكُفْرِ بَعْدَ إِذْ أَنتُم مُّسْلِمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve O size: "Melekleri ve peygamberleri tanrılar edinin." diye de emretmez. Siz müslüman olduktan sonra, size hiç inkârı emreder mi?
Diyanet Vakfı:
Ve size: Melekleri ve peygamberleri ilahlar edinin, diye de emretmez. Siz müslüman olduktan sonra hiç size kafirliği emreder mi?

veiẕ eḫaẕe-llâhü mîŝâḳa-nnebiyyîne lemâ âteytüküm min kitâbiv veḥikmetin ŝümme câeküm rasûlüm müṣaddiḳul limâ me`aküm letü'minünne bihî veletenṣurunneh. ḳâle eaḳrartüm veeḫaẕtüm `alâ ẕâliküm iṣrî. ḳâlû aḳrarnâ. ḳâle feşhedû veenâ me`aküm mine-şşâhidîn.

Türkçe:
Ve unutma ki Allah, peygamberlerden mîsaklarını almış, şöyle demişti: "Size Kitap'tan ve hikmetten nasip verdim. Sonra size elinizdekini doğrulayıcı bir resul geldiğinde, ona mutlaka inanacak ve ona muhakkak yardım edeceksiniz. Kabul ettiniz ve ağır yükümü üzerinize aldınız mı?". "Kabul ettik." dediler. "O halde tanık olun, sizinle beraber ben de tanıklardanım." dedi.
İngilizce:
Behold! Allah took the covenant of the prophets, saying: "I give you a Book and Wisdom; then comes to you a messenger, confirming what is with you; do ye believe in him and render him help." Allah said: "Do ye agree, and take this my Covenant as binding on you?" They said: "We agree." He said: "Then bear witness, and I am with you among the witnesses."
Fransızca:
Et lorsqu'Allah prit cet engagement des prophètes : "Chaque fois que Je vous accorderai un Livre et de la Sagesse, et qu'ensuite un messager vous viendra confirmer ce qui est avec vous, vous devez croire en lui, et vous devrez lui porter secours." Il leur dit : "Consentez-vous et acceptez-vous Mon pacte à cette condition ? " - "Nous consentons", dirent-ils. "Soyez-en donc témoins, dit Allah. Et Me voici, avec vous, parmi les témoins .
Almanca:
Und (erinnere daran), als ALLAH das Gelöbnis der Propheten entgegennahm (darüber) - daß unabhängig davon wieviel ICH euch an Schrift undWeisheit zuteil werden lasse, und dann zu euch ein Gesandter kommt als Bestätiger dessen, was ihr habt - daß ihr den Iman an ihn doch verinnerlicht und ihm doch beisteht. ER sagte: "Bestätigt ihr dieses und stimmt ihr auch dem von Mir Auferlegten zu?" Sie sagten: "Wir haben es bestätigt." ER sagte: "Dann bezeugt es, und ICH bin mit euch von den Bezeugenden."
Rusça:
Вот Аллах взял завет с пророков: "Я одарю вас из Писания и мудрости. Если же после этого к вам явится Посланник, подтверждающий истинность того, что есть у вас, то вы непременно уверуете в него и поможете ему". Он сказал: "Согласны ли вы и принимаете ли Мой завет?" Они ответили: "Мы согласны". Он сказал: "Будьте же свидетелями, и Я буду свидетельствовать вместе с вами".
Arapça:
وَإِذْ أَخَذَ اللَّهُ مِيثَاقَ النَّبِيِّينَ لَمَا آتَيْتُكُم مِّن كِتَابٍ وَحِكْمَةٍ ثُمَّ جَاءَكُمْ رَسُولٌ مُّصَدِّقٌ لِّمَا مَعَكُمْ لَتُؤْمِنُنَّ بِهِ وَلَتَنصُرُنَّهُ ۚ قَالَ أَأَقْرَرْتُمْ وَأَخَذْتُمْ عَلَىٰ ذَٰلِكُمْ إِصْرِي ۖ قَالُوا أَقْرَرْنَا ۚ قَالَ فَاشْهَدُوا وَأَنَا مَعَكُم مِّنَ الشَّاهِدِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah peygamberlerden şöyle söz almıştı: "Andolsun ki size kitab ve hikmet verdim, sonra yanınızda bulunan (kitaplar)ı doğrulayıcı bir peygamber geldiğinde ona muhakkak inanacak ve ona yardım edeceksiniz! Bunu kabul ettiniz mi? Ve bu hususta ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?" demişti. Onlar: "Kabul ettik" dediler. (Allah da) dedi ki: "Öyleyse şahit olun, ben de sizinle beraber şahit olanlardanım".
Diyanet Vakfı:
Hani Allah, peygamberlerden: "Ben size Kitap ve hikmet verdikten sonra nezdinizdekileri tasdik eden bir peygamber geldiğinde ona mutlaka inanıp yardım edeceksiniz" diye söz almış, "Kabul ettiniz ve bu ahdimi yüklendiniz mi?" dediğinde, "Kabul ettik" cevabını vermişler, bunun üzerine Allah: O halde şahit olun; ben de sizinle birlikte şahitlik edenlerdenim, buyurmuştu.

femen tevellâ ba`de ẕâlike feülâike hümü-lfâsiḳûn.

Türkçe:
Tüm bunlardan sonra yüz çevirenler, sapıkların ta kendileridir.
İngilizce:
If any turn back after this, they are perverted transgressors.
Fransızca:
Quiconque ensuite tournera le dos... alors ce sont eux qui seront les pervers".
Almanca:
Und wer sich danach abwendet, diese sind die wirklichen Fasiq.
Rusça:
Те же, которые отвернутся после этого, являются нечестивцами.
Arapça:
فَمَن تَوَلَّىٰ بَعْدَ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Artık bundan sonra her kim dönerse, işte onlar yoldan çıkmışların ta kendileridir.
Diyanet Vakfı:
Artık bundan sonra her kim dönerse işte onlar yoldan çıkmışların ta kendileridir.

efegayra dîni-llâhi yebgûne velehû esleme men fi-ssemâvâti vel'arḍi ṭav`av vekerhev veileyhi yürce`ûn.

Türkçe:
Hâlâ Allah'ın dininden gayrısını mı arıyorlar? Oysaki, göklerdeki şuurlular da, yerdekiler de ister istemez O'na teslim olmuşlardır ve yalnız O'na döndürüleceklerdir.
İngilizce:
Do they seek for other than the Religion of Allah?-while all creatures in the heavens and on earth have, willing or unwilling, bowed to His Will (Accepted Islam), and to Him shall they all be brought back.
Fransızca:
Désirent-ils une autre religion que celle d'Allah, alors que se soumet à Lui, bon gré, mal gré, tout ce qui existe dans les cieux et sur terre, et que c'est vers Lui qu'ils seront ramenés ?
Almanca:
Erstreben sie etwa einen anderen als ALLAHs Din, und für Ihn praktizieren den Islam alle, die in den Himmeln und auf Erden ist - gehorsam oder wider Willen?! Und zu Ihm werden sie zurückgebracht.
Rusça:
Неужели они ищут иной религии, помимо религии Аллаха, в то время, как Ему покорились все, кто на небесах и на земле, по своей воле или по принуждению, и к Нему они будут возвращены.
Arapça:
أَفَغَيْرَ دِينِ اللَّهِ يَبْغُونَ وَلَهُ أَسْلَمَ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ طَوْعًا وَكَرْهًا وَإِلَيْهِ يُرْجَعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar, Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Halbuki göklerde ve yerde ne varsa hepsi, ister istemez O'na boyun eğmiştir ve O'na döndürülüp götürüleceklerdir.
Diyanet Vakfı:
Göklerde ve yerdekiler, ister istemez O'na teslim olduğu halde onlar (ehl-i kitap), Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Halbuki O'na döndürüleceklerdir.

Sayfalar

Rubu 25 beslemesine abone olun.