
inne hâẕihî ümmetüküm ümmetev vâḥideh. veenâ rabbüküm fa`büdûn.
Türkçe:
İşte şu sizin ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de Rabbinimiz. O halde bana ibadet edin.
İngilizce:
Verily, this brotherhood of yours is a single brotherhood, and I am your Lord and Cherisher: therefore serve Me (and no other).
Fransızca:
Certes, cette communauté qui est la vôtre est une communauté unique, et Je suis votre Seigneur. Adorez-Moi donc.
Almanca:
Gewiß, diese ist eure Umma, eine einheitliche Umma! Und ICH bin euer HERR, so dient Mir!
Rusça:
Воистину, эта ваша религия - религия единая. Я же - ваш Господь. Поклоняйтесь же Мне!
Arapça:
إِنَّ هَٰذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاعْبُدُونِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Doğrusu bu sizin ümmetiniz (tevhid dini olan müslümanlık), bir tek ümmettir (bir tek din olarak sizin dininizdir). Ben de sizin Rabbinizim. O halde bana kulluk edin.
Diyanet Vakfı:
Hakikaten bu (bütün peygamberler ve onlara iman edenler) bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise bana kulluk edin.

veteḳaṭṭa`û emrahüm beynehüm. küllün ileynâ râci`ûn.
Türkçe:
İşlerini aralarında parçaladılar. Hepsi bize dönecekler.
İngilizce:
But (later generations) cut off their affair (of unity), one from another: (yet) will they all return to Us.
Fransızca:
Ils se sont divisés en sectes. Mais tous, retourneront a Nous.
Almanca:
Und sie zerteilten ihre Angelegenheit untereinander. Sie alle werden jedoch zu Uns zurückkehren.
Rusça:
Они впали в противоречия, но все они вернутся к Нам.
Arapça:
وَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُم بَيْنَهُمْ ۖ كُلٌّ إِلَيْنَا رَاجِعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ama insanlar din konusunda aralarında bölüklere ayrıldılar ama, hepsi bize döneceklerdir.
Diyanet Vakfı:
(İnsanlar) kendi aralarında (din ve devlet) işlerinin birliğini bozdular. Halbuki hepsi bize döneceklerdir.

femey ya`mel mine-ṣṣâliḥâti vehüve mü'minün felâ küfrâne lisa`yih. veinnâ lehû kâtibûn.
Türkçe:
Kim inanmış olarak hayra ve barışa yönelik işlerden bir şey yaparsa, onun gayretine nankörlük edilmez. Biz böylesi lehine kâtiplik ederiz.
İngilizce:
Whoever works any act of righteousness and has faith,- His endeavour will not be rejected: We shall record it in his favour.
Fransızca:
Quiconque fait de bonnes oeuvres tout en étant croyant, on ne méconnaîtra pas son effort, et Nous le lui inscrivons [à son actif].
Almanca:
Wer dann von dem gottgefällig Guten tut, während er Mumin ist, für dessen Bestreben gibt es gewiß kein Kufran . Und WIR sind dafür gewiß Registrierende.
Rusça:
Устремления того, кто совершал праведные деяния, будучи верующим, не будут отвергнуты. Воистину, Мы записываем их для него.
Arapça:
فَمَن يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا كُفْرَانَ لِسَعْيِهِ وَإِنَّا لَهُ كَاتِبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İnanmış olarak yararlı iş işleyenin emeği inkâr edilmeyecektir. Biz şüphesiz onu yazmaktayız.
Diyanet Vakfı:
Bu durumda her kim mümin olarak iyi davranışlar yaparsa onun çabasını görmezlikten gelmek olmaz. Zira biz onu yazmaktayız.

veḥarâmün `alâ ḳaryetin ehleknâhâ ennehüm lâ yerci`ûn.
Türkçe:
Helâk ettiğimiz bir kente/medeniyete yaşamak haram edilmiştir. Onlar bir daha geri dönemezler.
İngilizce:
But there is a ban on any population which We have destroyed: that they shall not return,
Fransızca:
Il est défendu [aux habitants] d'une cité que Nous avons fait périr de revenir [à la vie d'ici-bas] !
Almanca:
Und haram ist es für eine Ortschaft, die WIR zugrunde richteten, sie kehren nicht zurück.
Rusça:
Запрет лежит на селениях, которые Мы погубили, и они не вернутся,
Arapça:
وَحَرَامٌ عَلَىٰ قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا أَنَّهُمْ لَا يَرْجِعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yok ettiğimiz bir memleket (ahalisinin ahiretteki cezasını da çekmek üzere) bize dönmemesi gerçekten imkansızdır.
Diyanet Vakfı:
Helak ettiğimiz bir belde için artık (yeniden mamur olmak) imkansızdır; çünkü onlar geri dönemeyeceklerdir.

ḥattâ iẕâ fütiḥat ye'cûcü veme'cûcü vehüm min külli ḥadebiy yensilûn.
Türkçe:
Ye'cûc ve Me'cûc'ün önü açıldığı zaman onlar, her tepeden akın ederler.
İngilizce:
Until the Gog and Magog (people) are let through (their barrier), and they swiftly swarm from every hill.
Fransızca:
Jusqu'à ce que soient relâchés les Yajuj et les Majuj et qu'ils se précipiteront de chaque hauteur;
Almanca:
Wenn dann Yadschudsch und Madschudsch geöffnet wird, und sie von allen Anhöhen herunter eilen,
Rusça:
пока Йаджудж и Маджудж (Гог и Магог) не будут выпущены и не устремятся вниз с каждой возвышенности.
Arapça:
حَتَّىٰ إِذَا فُتِحَتْ يَأْجُوجُ وَمَأْجُوجُ وَهُم مِّن كُلِّ حَدَبٍ يَنسِلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nihayet Ye'cûc ve Me'cûc(un seddi) açıldığı zaman, ki onlar her dere ve tepeden akın edip çıkarlar.
Diyanet Vakfı:
Nihayet Ye'cuc ve Me'cuc (sedleri) açıldığı ve onlar her tepeden akın ettiği zaman;

vaḳterabe-lva`dü-lḥaḳḳu feiẕâ hiye şâḫiṣatün ebṣâru-lleẕîne keferû. yâ veylenâ ḳad künnâ fî gafletim min hâẕâ bel künnâ żâlimîn.
Türkçe:
Hak olan vaat yaklaşmıştır. İnkâr edenlerin gözleri birden donup kalmıştır. "Vay başımıza! Biz bundan gafil bulunuyorduk. Hayır, biz zalimlerdik!" derler.
İngilizce:
Then will the true promise draw nigh (of fulfilment): then behold! the eyes of the Unbelievers will fixedly stare in horror: "Ah! Woe to us! we were indeed heedless of this; nay, we truly did wrong!"
Fransızca:
c'est alors que la vraie promesse s'approchera, tandis que les regards de ceux qui ont mécru se figent : "Malheur à nous ! Nous y avons été inattentifs. Bien plus, nous étions des injustes".
Almanca:
und das wahre Versprechen näherte sich, dann werden starr blicken die Augen derjenigen, die Kufr betrieben haben: "Unser Untergang! wir waren demgegenüber achtlos. Nein, sondern wir waren Unrecht- Begehende!"
Rusça:
Приблизится истинное обещание, и тогда закатятся взоры неверующих. Они скажут: "О горе нам! Мы беспечно относились к этому. Более того, мы были беззаконниками".
Arapça:
وَاقْتَرَبَ الْوَعْدُ الْحَقُّ فَإِذَا هِيَ شَاخِصَةٌ أَبْصَارُ الَّذِينَ كَفَرُوا يَا وَيْلَنَا قَدْ كُنَّا فِي غَفْلَةٍ مِّنْ هَٰذَا بَلْ كُنَّا ظَالِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve gerçek vaad yaklaştığında, işte o zaman kâfir olanların gözleri beleriverir. "Eyvah bizlere! Doğrusu biz bundan gaflet içindeydik, hayır biz zalim kimselerdik." derler.
Diyanet Vakfı:
Ve gerçek vaad (ölüm, kıyamet) yaklaşınca, birden, inkar edenlerin gözleri donakalır! "Yazıklar olsun bize! (derler), gerçekten biz, bu durumdan habersizmişiz; hatta biz zalim kimselermişiz."

inneküm vemâ ta`büdûne min dûni-llâhi ḥaṣabü cehennem. entüm lehâ vâridûn.
Türkçe:
Siz ve Allah'ın berisinden, kulluk/kölelik ettikleriniz, cehennem odunusunuz. Hepiniz oraya gireceksiniz.
İngilizce:
Verily ye, (unbelievers), and the (false) gods that ye worship besides Allah, are (but) fuel for Hell! to it will ye (surely) come!
Fransızca:
"Vous serez, vous et ce que vous adoriez en dehors d'Allah, le combustible de l'Enfer, vous vous y rendrez tous.
Almanca:
Gewiß, ihr seid mit dem, was ihr anstelle von ALLAH dient, Brennstoff von Dschahannam. Ihr werdet es ansteuern.
Rusça:
Вы и те, чему вы поклоняетесь вместо Аллаха, являетесь растопкой для Геенны, в которую вы войдете.
Arapça:
إِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ حَصَبُ جَهَنَّمَ أَنتُمْ لَهَا وَارِدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Siz ve Allah'dan başka taptıklarınız, cehennemin yakıtısınız; oraya gireceksiniz.
Diyanet Vakfı:
Siz ve Allah'ın dışında taptığınız şeyler cehennem yakıtısınız. Siz oraya gireceksiniz.

lev kâne hâülâi âlihetem mâ veradûhâ. veküllün fîhâ ḫâlidûn.
Türkçe:
Eğer onlar ilah olsalardı, oraya girmezlerdi. Oysaki, hepsi orada uzun süre kalacaklardır.
İngilizce:
If these had been gods, they would not have got there! but each one will abide therein.
Fransızca:
Si ceux-là étaient vraiment des divinités, ils n'y entreraient pas; et tous y demeureront éternellement.
Almanca:
Wären diese (wirklich) Gottheiten gewesen, hätten sie es nicht angesteuert. Und alle bleiben darin ewig.
Rusça:
Если бы они были богами, то не вошли бы туда. Но все они останутся там навечно.
Arapça:
لَوْ كَانَ هَٰؤُلَاءِ آلِهَةً مَّا وَرَدُوهَا ۖ وَكُلٌّ فِيهَا خَالِدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer onlar ilâh olsalardı, oraya girmeyeceklerdi. Hepsi orada temelli kalacaktır.
Diyanet Vakfı:
Eğer onlar birer tanrı olsalardı oraya (cehenneme) girmezlerdi. Halbuki hepsi (tapanlar da tapılanlar da) orada ebedi kalacaklardır.

lehüm fîhâ zefîruv vehüm fîhâ lâ yesme`ûn.
Türkçe:
Onlar için orada derin bir iç çekiş var. Ve onlar orada hiçbir şey işitmezler.
İngilizce:
There, sobbing will be their lot, nor will they there hear (aught else).
Fransızca:
Ils y pousseront des gémissements, et n'y entendront rien.
Almanca:
Darin 2 stöhnen sie, und sie hören darin nicht.
Rusça:
Там они будут стенать при выдохе, но ничего не услышат.
Arapça:
لَهُمْ فِيهَا زَفِيرٌ وَهُمْ فِيهَا لَا يَسْمَعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Orada onların bir inlemeleri vardır. Bunlar orada (sağır olup) bir şey de işitemezler.
Diyanet Vakfı:
Orada onlara inim inim inlemek düşer. Yine onlar orada (hiçbir iyi haber) duymazlar.

inne-lleẕîne sebeḳat lehüm minne-lḥusnâ ülâike `anhâ müb`adûn.
Türkçe:
Tarafımızdan kendilerine güzellik hazırlananlara gelince, bunlar cehennemden uzaklaştırılmışlardır.
İngilizce:
Those for whom the good (record) from Us has gone before, will be removed far therefrom.
Fransızca:
En seront écartés, ceux a qui étaient précédemment promises de belles récompenses de Notre part.
Almanca:
Gewiß, diejenigen, denen von Uns die schöne (Botschaft) im voraus ging, diese sind davon (vom Feuer) weit entfernt.
Rusça:
А те, кому Мы изначально определили наилучшее, будут отдалены от нее.
Arapça:
إِنَّ الَّذِينَ سَبَقَتْ لَهُم مِّنَّا الْحُسْنَىٰ أُولَٰئِكَ عَنْهَا مُبْعَدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şüphesiz katımızdan kendileri için güzel şeyler takdir edilmiş olanlar, işte oradan (cehennemden) uzak tutulanlardır.
Diyanet Vakfı:
Tarafımızdan kendilerine güzel akıbet takdir edilmiş olanlara gelince, işte bunlar cehennemden uzak tutulurlar.
Sayfalar
