
vemâ erselnâ fî ḳaryetim min nebiyyin illâ eḫaẕnâ ehlehâ bilbe'sâi veḍḍarrâi le`allehüm yeḍḍarra`ûn.
Arapça:
وَمَا أَرْسَلْنَا فِي قَرْيَةٍ مِّن نَّبِيٍّ إِلَّا أَخَذْنَا أَهْلَهَا بِالْبَأْسَاءِ وَالضَّرَّاءِ لَعَلَّهُمْ يَضَّرَّعُونَ
Türkçe:
Biz bir ülkeye bir peygamber gönderdiğimizde, onun halkını zorluk ve darlıkla mutlaka sıktık ki, sığınıp yakarsınlar.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek, onun halkınıyalvarıp yakarsınlar diye mutlaka yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır.
Diyanet Vakfı:
Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek, ora halkını, (peygambere baş kaldırdıklarından ötürü bize) yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır.
İngilizce:
Whenever We sent a prophet to a town, We took up its people in suffering and adversity, in order that they might learn humility.
Fransızca:
Nous n'avons envoyé aucun prophète dans une cité, sans que Nous n'ayons pris ses habitants ensuite par l'adversité et la détresse afin qu'ils implorent (le pardon).
Almanca:
Und WIR haben in keine Ortschaft einen Propheten entsandt, ohne daß WIR ihre Bewohner durch Not und Krankheit geprüft haben, damit sie in Demut (um Hilfe) bitten.
Rusça:
В какое бы селение Мы не отправляли пророка, Мы непременно подвергали его жителей невзгодам и напастям, дабы они стали смиренны.
Açıklama:
