Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

21

Sûredeki Ayet No: 

78

Ayet No: 

2561

Sayfa No: 

328

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

وَدَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ إِذْ يَحْكُمَانِ فِي الْحَرْثِ إِذْ نَفَشَتْ فِيهِ غَنَمُ الْقَوْمِ وَكُنَّا لِحُكْمِهِمْ شَاهِدِينَ

Çeviriyazı: 

vedâvûde vesüleymâne iẕ yaḥkümâni fi-lḥarŝi iẕ nefeşet fîhi ganemü-lḳavm. vekünnâ liḥukmihim şâhidîn.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Davud ve Süleyman'ı da (hatırla). Hani onlar ekin hakkında hüküm veriyorlardı. Hani milletin koyunları (geceleyin) içinde yayılmıştı, biz onların hükmüne şahittik.

Diyanet İşleri: 

Davud ve Süleyman da milletin koyunlarının yayıldığı bir ekin hakkında hüküm veriyorlarken, Biz onların hükmüne şahiddik.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Davud'la Süleyman da, hani bir topluluğun koyunları, geceleyin birisinin tarlasına yayılmış, harap etmişti de bu hususta hüküm vermişlerdi ve biz de hükümlerine tanık olmuştuk.

Şaban Piriş: 

Davud ve Süleyman’ı da an. Hani onlar, bir topluluğa ait koyun sürüsünün içine girip yayıldığı ekin (tarlaları) hakkında hüküm veriyorlardı. Biz, onların verdiği hükme de şahittik.

Edip Yüksel: 

Davut ve Süleyman da... Bir defasında, halkın koyunlarının yayıldığı birilerinin ekini hakkında hüküm veriyorlardı. Biz onların kararına tanık olduk.

Ali Bulaç: 

Davud ve Süleyman da; hani kavmin hayvanlarının içine girip yayıldığı ekin-tarlaları konusunda hüküm yürütüyorlardı. Biz onların hükmüne şahid idik.

Suat Yıldırım: 

Davud ile Süleyman'ı da... Hani bir defasında onlar bir ekin konusunda hüküm veriyorlardı. Şöyle ki: Geceleyin bir grup insanın koyun sürüsü ekin tarlasına yayılmış, zarar vermişti. Biz de onların bu hükümlerine tanık oluyorduk.

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Ve Dâvud ile Süleyman´ı da zikret ki, onlar ekin hakkında hüküm veriyorlardı. O vakit ki, onun içinde kavmin koyunları yayılmıştı. Ve Biz de onların hükümlerine şahitler olduk.

Yaşar Nuri Öztürk: 

Ve Dâvud ile Süleyman... Hani, halkın davarının yayıldığı ekinler hakkında hüküm veriyorlardı da biz hükümlerine tanıklar olmuştuk.

Bekir Sadak: 

Biz de onun duasini kabul etmis ve basina gelenleri kaldirmistik. Katimizdan bir rahmet ve kulluk edenlere bir hatira olmak uzere ona tekrar ailesini ve kaybettikleriyle bir mislini daha vermistik.

İbni Kesir: 

Davud ve Süleyman´a da. Hani kavmin koyunlarının yayıldığı bir ekin hakkında hüküm veriyorlarken

Adem Uğur: 

Davud ve Süleyman´ı da (an). Bir zaman, bir ekin konusunda hüküm veriyorlardı: bir gurup insanın koyun sürüsü, geceleyin başıboş bir vaziyette bu ekinin içine dağılıp ziyan vermişti. Biz onların hükmünü görüp bilmekte idik.

İskender Ali Mihr: 

Davut (A.S) ve Süleyman (A.S), bir kavmin koyunlarının gece (çobansız olarak) içinde yayılıp otladığı ekinler hakkında hüküm veriyorlardı. Ve Biz, onların hükmüne şahittik.

Celal Yıldırım: 

Dâvud ve Süleyman´ı da an, hani bir vakit bir kavmin koyunlarının yayıldığı ekin tarlası hakkında hüküm veriyorlardı ve biz de onların hükmüne şâhidler idik.

Tefhim ul Kuran: 

Davud ve Süleyman da

Fransızca: 

Et David, et Salomon, quand ils eurent à juger au sujet d'un champ cultivé où des moutons appartenant à une peuplade étaient allés paître, la nuit. Et Nous étions témoin de leur jugement.

İspanyolca: 

Y a David y Salomón. Cuando dictaron sentencia sobre el sembrado en que las ovejas de la gente se habían introducido de noche. Nosotros fuimos testigos de su sentencia.

İtalyanca: 

Davide e Salomone giudicarono a proposito di un campo coltivato che un gregge di montoni appartenente a certa gente aveva devastato pascolandovi di notte. Fummo testimoni del loro giudizio.

Almanca: 

Ebenfalls Dawud und Sulaiman, als beide in der Angelegenheit des Ackerfeldes ein Urteil fällten, als darauf nachts die Schafe der Leute weideten. Und WIR waren gewiß ihrem Urteil gegenüber Zeugen.

Çince: 

(你应当叙述)达五德和素莱曼,当百姓的羊群夜间出来吃庄稼的时候,他俩为庄稼而判决,对于他们的判决我是见证。

Hollandaca: 

En herdenk David en Salomo, toen zij een oordeel uitspraken over een veld, waarin de schapen van zeker gezin zich des nachts, zonder schaapherder hadden gevoed, en wij waren getuigen van hun oordeel.

Rusça: 

Помяни также Давуда (Давида) и Сулеймана (Соломона), которые судили о ниве, потравленной ночью чужими овцами. Мы были Свидетелями их суда.

Somalice: 

Xusuuso (Nabi) Daawuud iyo (Nabi) Suleymaan markay Xukumayeen Beerta markuu Daaqay Adhi Qoom (Dad) waxaana ahayn kuwa Xukunkooda u Maraga (Arka).

Swahilice: 

Na Daud na Suleiman walipo kata hukumu katika kadhiya ya konde walipo lisha humo mbuzi wa watu usiku. Na Sisi tulikuwa wenye kushuhudia hukumu yao hiyo.

Uygurca: 

داۋۇت بىلەن سۇلايماننىڭ (قىسسىسىنى بايان قىلغىن). ئۆز ۋاقتىدا بىر قەۋمنىڭ قويى كېچىسى زىرائەتنى يەپ (بۇزۇۋەتكەندە)، ئۇ ئىككىسى زىرائەت توغرىسىدا ھۆكۈم چىقارغان ئىدى. ئۇلارنىڭ ھۆكمىگە بىز شاھىت ئىدۇق

Japonca: 

またダーウードとスライマーンだが,ある者の羊が夜間耕地に迷い込み,作物を荒したが,それに就いて裁判した時のことを思いなさい。われはかれらの裁判の立証者であった。

Arapça (Ürdün): 

«و» اذكر «داود وسليمان» أي قصتهما ويبدل منهما «إذ يحكمان في الحرث» هو زرع أو كرم «إذ نفشت فيه غنم القوم» أي رعته ليلاً بلا راع بأن انفلتت «وكنا لحكمهم شاهدين» فيه استعمال ضمير الجمع لاثنين، قال داود لصاحب الحرث رقاب الغنم، وقال سليمان: ينتفع بدرها ونسلها وصوفها إلى أن يعود الحرث كما كان بإصلاح صاحبها فيردها إليه.

Hintçe: 

और (ऐ रसूल इनको) दाऊद और सुलेमान का (वाक्या याद दिलाओ) जब ये दोनों एक खेती के बारे में जिसमें रात के वक्त क़ुछ लोगों की बकरियाँ (घुसकर) चर गई थी फैसला करने बैठे और हम उन लोगों के क़िस्से को देख रहे थे (कि बाहम इख़तेलाफ़ हुआ)

Tayca: 

และจงรำลึกถึงเรื่องราวของดาวูดและสุลัยมาน เมื่อเขาทั้งสองได้ตัดสินใจเรื่องไร่นาเมื่อฝูงแกะของชนหมุ่หนึ่งได้หลบเข้าไปกินพืชในเวลากลางคืน และเราเป็นพยานต่อการตัดสินของพวกเขา

İbranice: 

ודוד ושלמה אשר פסקו בדבר השדה שהושחת על- ידי צאן של אנשים אחרים. אנו היינו עדים לפסק-דינם

Hırvatça: 

I spomeni Davuda i Sulejmana, kada su sudili o usjevu što su ga noću ovce nečije opasle, i Mi smo bili svjedoci suđenju njihovu,

Rumence: 

Şi David, şi Solomon! Pe când judecau asupra ogorului pe care oile poporului năvăliseră pe înnoptat, Noi am fost martori la judecarea lor.

Transliteration: 

Wadawooda wasulaymana ith yahkumani fee alharthi ith nafashat feehi ghanamu alqawmi wakunna lihukmihim shahideena

Türkçe: 

Ve Dâvud ile Süleyman... Hani, halkın davarının yayıldığı ekinler hakkında hüküm veriyorlardı da biz hükümlerine tanıklar olmuştuk.

Sahih International: 

And [mention] David and Solomon, when they judged concerning the field - when the sheep of a people overran it [at night], and We were witness to their judgement.

İngilizce: 

And remember David and Solomon, when they gave judgment in the matter of the field into which the sheep of certain people had strayed by night: We did witness their judgment.

Azerbaycanca: 

(Ya Rəsulum!) Davudu və Süleymanı da (yad et)! O zaman ki, onlar bir tayfanın qoyunlarının girib xarab etdiyi bir əkin sahəsi haqqında hökm verirdilər və Biz də onların hökmünə şahid idik.

Süleyman Ateş: 

Davud ile Süleyman'ı da (an); hani onlar, toplumun davarının yayıldığı bir ekin hakkında hükmediyorlardı, biz de onların hükümlerine tanık idik.

Diyanet Vakfı: 

Davud ve Süleyman'ı da (an). Bir zaman, bir ekin konusunda hüküm veriyorlardı: bir gurup insanın koyun sürüsü, geceleyin başıboş bir vaziyette bu ekinin içine dağılıp ziyan vermişti. Biz onların hükmünü görüp bilmekte idik.

Erhan Aktaş: 

Hani Dâvûd ve Süleymân, halkın koyunlarının yayıldıkları ekin hakkında hüküm veriyorlardı. Biz, onların hükümlerine tanıktık.

Kral Fahd: 

Davud ve Süleyman'a da (yardım etmiştik). Bir zaman, bir ekin konusunda hüküm veriyorlardı. Bir grup insanın koyun sürüsü, geceleyin başıboş bir vaziyette bu ekinin içine dağılıp ziyan vermişti. Biz onların hükmünü görüp bilmekte idik.

Hasan Basri Çantay: 

Dâvudu ve Süleymanı da (hatırla). Hani onlar ekin (yahud bağ mes´elesi) hakkında hüküm veriyorlardı. Hani kavmin davarı (geceleyin çobansız olarak ekinin, yahud bağın) içinde yayılmış (zarar yapmış) di. Onların (verdikleri) hükmün biz şâhidleri idik.

Muhammed Esed: 

Ve Davud ile Süleyman(ı da an): Hani bu ikisi, bir topluluğa ait koyun sürüsünün geceleyin girip otladığı bir ekin hakkında hüküm vereceklerdi ve Biz de o´nların bu hükümlerine tanık idik;

Gültekin Onan: 

Davud ve Süleyman da

Ali Fikri Yavuz: 

Davud’u ve Süleyman’ı da hatırla. Hani onlar, ekin hakkında hüküm veriyorlardı. O vakit geceleyin, bir kavmin davarı ekin tarlasına yayılmıştı (zarar vermişti). Biz de onların verdiği hükme şahitler idik. (Rivayet edildiğine göre, bir adamın koyunları, gece vakti bir çiftçinin ekin tarlasına girmişler ve ekinleri ile bağlarını helâk etmişler. Nihayet, çiftçi zarar talebi ile Hz. Davud’un huzurunda koyun sahibi aleyhine dâva açmış. Zararın kıymeti, koyunların kıymetine denk geldiğinden, Davud A.S. koyunların ekin sahibine verilmesini emretti. Onbir yaşında olan oğlu Süleyman A.S. ise, ekin tarlasını, eski haline gelinceye kadar koyun sahibine vermeyi ve bu müddet içerisinde koyunların sütü ile yünlerinden istifade etmek üzere, koyunları da ekin sahibine vermeyi uygun buldu.)

Portekizce: 

E de Davi e de Salomão, quando julgavam sobre certa plantação, onde as ovelhas de certo povo pastaram durante anoite, sendo Nós Testemunha de seu juízo.

İsveççe: 

OCH [MINNS] David och Salomo - hur de dömde i ett fall där får [tillhörande] en grupp människor hade kommit in under natten på en [främmande] åker och betat av säden. Vi var vittne till deras dom.

Farsça: 

و داود و سلیمان را [یاد کن] زمانی که درباره آن کشتزار که شبانه گوسفندان قوم در آن چریده بودند، داوری می کردند، و ما گواه داوری آنان بودیم.

Kürtçe: 

(باسی) داود و سولەیمان بکە کاتێ بڕیاریان دەرکرد دەربارەی ئەو کشتوکاڵەی کە بەشەو ئاژەڵی کەسانێک تێیدا لەوەڕابوون (زیانیان لێ دابوو) وە ئێمە بۆ دادوەری بڕیارەکەیان ئامادە (ئاگادار) بووین

Özbekçe: 

Ва Довуд билан Сулаймоннинг экинзор ҳақида ҳукм қилаётганларини (эсла). Ўшанда у(экинзор)га қавмнинг қўйи кечаси тарқалиб кетган эди. Биз уларнинг ҳукмига шоҳид бўлган эдик. (Ўз даврининг Пайғамбари ва подшоҳи бўлмиш Довуд алайҳиссаломнинг ҳузурларига икки киши ораларида ҳукм чиқаришни сўраб келишибди. Улардан бири экинзор соҳиби, иккинчиси қўйлар эгаси экан. «Ўшанда у (экинзор)га қавмнинг қўйи кечаси тарқалиб кетган эди». Кечаси билан экинзорни пайҳон қилиб, еб битирган эди. Довуд алайҳиссалом икки томоннинг гапини эшитиб бўлиб, қўйларни экинзор эгасига берилишига ҳукм чиқардилар. Пайҳон бўлиб йўқолган экинзор ўрнига уни пайҳон қилган қўйларни олиб бериш айни адолат эди. Бу ҳукмдан кейин қайтиб кетаётган қўй эгаси Сулаймонни алайҳиссалом кўриб қолиб, бўлган ҳодисани у кишига айтиб берди. Шунда Сулаймон алайҳиссалом оталари Довуд алайҳиссалом олдиларига кирдилар ва «Эй Аллоҳнинг Набийи, ҳукм сиз чиқарган ҳукмдек бўлмаслиги керак эди», дедилар. Довуд алайҳиссалом: «Қандай бўлиши керак эди», дедилар. Сулаймон алайҳиссалом: «Қўйни экинзор эгасига беринг, у фойдаланиб турсин. Экинзорни эса, қўй эгасига беринг, уни тузатиб асл ҳолига келтирсин. Сўнгра ҳар ким ўз нарсасини қайтариб олади. Экинзор эгаси экинзорини эски ҳолига келгандан сўнгра қайтариб олади. Қўй эгаси ҳам қўйларини қайтариб олади», дедилар. Шунда Довуд алайҳиссалом: «Ҳукм сен чиқарган ҳукмдир», дедилар.)

Malayca: 

Dan (sebutkanlah peristiwa) Nabi Daud dengan Nabi Sulaiman, ketika mereka berdua menghukum mengenai tanaman-tanaman semasa ia dirosakkan oleh kambing kaumnya pada waktu malam; dan sememangnya Kamilah yang memerhati dan mengesahkan hukuman mereka.

Arnavutça: 

(Kujtoje) edhe Dautin dhe Sulejmanin, kur gjykuan mbi të lashtat, në të cilat kullotën natën bagtia (pa barinj), e Ne kemi qenë dëshmitarë të gjykimit të tyre.

Bulgarca: 

И [спомени] Дауд, и Сулайман, които отсъдиха за нивата, в която се разпръснаха през нощта овцете на хората. И свидетелствахме Ние за присъдата им.

Sırpça: 

И спомени Давида и Соломона, када су судили о усеву којег су по ноћи нечије овце опасле, и Ми смо били сведоци њиховом суђењу,

Çekçe: 

A zmiň se o Davidovi a Šalomounovi; hle, oni vynesli rozsudek o poli, jež poškodilo stádo ovcí lidí jedněch, a byli jsme svědky rozsudku jejich.

Urduca: 

اور اِسی نعمت سے ہم نے داؤدؑ اورسلیمانؑ کو سرفراز کیا یاد کرو وہ موقع جبکہ وہ دونوں ایک کھیت کے مقدمے میں فیصلہ کر رہے تھے جس میں رات کے وقت دُوسرے لوگوں کی بکریاں پھیل گئی تھیں، اور ہم اُن کی عدالت خود دیکھ رہے تھے

Tacikçe: 

Ва Довуду Сулаймонро ёд кун, он гоҳ ки дар бораи киштзоре доварӣ карданд, ки гӯсфандони он қавм шабона дар он ҷо мечариданд. Ва Мо шоҳиди доварии онҳо будем.

Tatarca: 

Вә Дауд илә Сөләйманны дә хәтерләгез, бер кешенең игенен башка кешенең куйлары кич белән кереп, ашап вә таптап юкка чыгарган иделәр, шул хакта алар икесе хөкем иттеләр, вә Без аларның хөкемнәренә шаһит булдык.

Endonezyaca: 

Dan (ingatlah kisah) Daud dan Sulaiman, di waktu keduanya memberikan keputusan mengenai tanaman, karena tanaman itu dirusak oleh kambing-kambing kepunyaan kaumnya. Dan adalah Kami menyaksikan keputusan yang diberikan oleh mereka itu,

Amharca: 

ዳውድንና ሱለይማንንም በአዝመራው ነገር በሚፈርዱ ጊዜ የሕዝቦቹ ፍየሎች ሌሊት በርሱ ውስጥ በተሰማሩ ጊዜ (አስታውስ)፡፡ ፍርዳቸውንም ዐዋቂዎች ነበርን፡፡

Tamilce: 

இன்னும், தாவூதையும் சுலைமானையும் நினைவு கூர்வீராக! அவ்விருவரும் விவசாயத்தின் விளைச்சலில் தீர்ப்பளித்த சமயத்தை நினைவு கூர்வீராக! அதில் (அந்த விளைச்சலில் வேறு) மக்களுடைய ஆடுகள் (இரவில்) நுழைந்த போது (அவை விளைச்சலை மேய்ந்து நாசப்படுத்தி விட்டன). (தாவூது, சுலைமான் மற்றும் அந்தக் கூட்டத்தார் ஆகிய) அவர்களின் தீர்ப்பை நாம் அறிந்தவர்களாக இருந்தோம்.

Korece: 

다윗과 솔로몬을 상기하 라 어떤 백성의 양들이 밤중에 길을 잘못들어 농장을 짓밟아 놓았 을 때 그 둘은 심판을 하였고 하 나님은 그들의 심판을 목격하였노라

Vietnamca: 

(Hỡi Thiên Sứ Muhammad, Ngươi hãy nhớ lại) khi Dawood và Sulayman xét xử vụ một đám rẫy đã bị đàn cừu của một đám dân đột nhập vào tàn phá trong đêm. TA đã chứng kiến việc xét xử của họ.