Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

7

Sûredeki Ayet No: 

168

Ayet No: 

1122

Sayfa No: 

172

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

وَقَطَّعْنَاهُمْ فِي الْأَرْضِ أُمَمًا ۖ مِّنْهُمُ الصَّالِحُونَ وَمِنْهُمْ دُونَ ذَٰلِكَ ۖ وَبَلَوْنَاهُم بِالْحَسَنَاتِ وَالسَّيِّئَاتِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

Çeviriyazı: 

veḳaṭṭa`nâhüm fi-l'arḍi ümemâ. minhümu-ṣṣâliḥûne veminhüm dûne ẕâlik. vebelevnâhüm bilḥasenâti vesseyyiâti le`allehüm yerci`ûn.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Ve onları yeryüzünde birçok ümmetlere ayırdık. İçlerinde iyi olanları da vardı, olmayanları da. Onları biz, bazan nimetlerle, bazan da musibetlerle imtihana çektik. Sonunda belki hakka dönerler diye.

Diyanet İşleri: 

Biz onları yeryüzünde iyiler ve aşağılıklar olarak bölük bölük ayırdık; iyiliğe dönerler diye onları güzellikler ve kötülüklerle sınadık.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Onları, yeryüzünde takımtakım topluluklar haline getirdik, dağıttık. İçlerinde iyileri var, onlardan daha aşağı derecede bulunanları var. Belki Tanrıya dönerler, itaate girerler diye de onları iyiliklerle, kötülüklerle sınadık.

Şaban Piriş: 

Onları yeryüzünde (parça parça) topluluklara böldük. Salih olanları da vardır olmayanları da! Onları belki dönerler diye iyilik ve kötülükle imtihan ederiz.

Edip Yüksel: 

Onları yeryüzünde topluluklara ayırdık. Bir kısmı iyi, diğer bir kısmı ise aşağılık durumdaydı. Dönerler diye onları iyilikler ve kötülüklerle sınadık.

Ali Bulaç: 

Onları yeryüzünde ayrı ayrı topluluklar olarak paramparça dağıttık. Kimileri salih (davranışlarda) bulunuyor, kimileri de bunların dışında olan aşağılıklardır. Onları iyiliklerle ve kötülüklerle imtihan ettik, ki dönsünler.

Suat Yıldırım: 

Onları parça parça topluluklar halinde dünyanın her yerine dağıttık. Aralarında iyi kimseler de vardı, iyi olmayanlar da.Kötülüklerden dönüş yaparlar diye onları gâh nimetler, gâh musîbetlerle imtihan ettik.

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Ve onları yeryüzünde parça parça ümmetler kıldık. Onlardan sâlih kimseler vardır. Ve onlardan onun dûnunda kimseler de vardır. Ve onları iyiliklerle ve kötülüklerle imtihan ettik, tâ ki (fenalıklarından) dönüversinler.

Yaşar Nuri Öztürk: 

Ve onları yeryüzünde birçok ümmetlere böldük. İçlerinde barışsever iyiler vardı ama böyle olmayan aşağılıklar da vardı. Belki dönerler ümidiyle onları güzeliklerle de kötülüklerle de imtihana çektik.

Bekir Sadak: 

7:172

İbni Kesir: 

Biz

Adem Uğur: 

Onları (yahudileri) gurup gurup yeryüzüne dağıttık. Onlardan iyi kimseler vardır, yine onlardan bundan aşağıda olanları da vardır. (Kötülüklerinden) belki dönerler diye onları iyilik ve kötülüklerle imtihan ettik.

İskender Ali Mihr: 

Ve yeryüzünde onları ümmetlere (topluluklara) ayırdık. Onlardan bir kısmı salihler ve bir kısmı bunlardan başkaları (salih olmayanlar)dır. Ve onları, hasenat (pozitif derece kazandıran ameller) ve seyyiat (negatif derece kazandıran ameller) ile imtihan ettik ki

Celal Yıldırım: 

Onları yeryüzünde parça parça edip birkaç topluluğa ayırdık: Kimileri iyiler ve düzenli, kimileri de bundan aşağı düzensiz

Tefhim ul Kuran: 

Onları yer yüzünde ayrı ayrı topluluklar olarak paramparça dağıttık. Kimileri salih (davranışlarda) bulunuyor, kimileri de bunların dışında olan aşağılıklardır. Umulur ki dönerler diye, onları iyiliklerle ve kötülüklerle imtihan ettik.

Fransızca: 

Et Nous les avons répartis en communautés sur la terre. Il y a parmi eux des gens de bien, mais il y en a qui le sont moins. Nous les avons éprouvés par les biens et par des maux, peut-être reviendraient-ils (au droit chemin).

İspanyolca: 

Los dividimos en la tierra en comunidades. De ellos, había unos que eran justos y otros que no. Les probamos con bendiciones e infortunios. Quizás, así, se convirtieran.

İtalyanca: 

Li dividemmo sulla terra in comunità diverse. Tra loro ci sono genti del bene e altre [che non lo sono]. Li mettemmo alla prova con prosperità e avversità, affinché ritornassero [sulla retta via].

Almanca: 

Und WIR teilten sie auf der Erde in Umam ein. Unter ihnen sind die gottgefällig Guttuenden und unter ihnen sind manche, die darunter sind. Und WIR prüften sie mit gottgefälligen guten Taten und mit den gottmißfälligen Taten, damit sie umkehren.

Çince: 

我曾使他们散处4方,成为若干派别,他们中有善人,有次于善人的,我用种种祸福考验他们,以便他们觉悟。

Hollandaca: 

En wij verstrooiden hen onder de volkeren der aarde. Sommigen van hen zijn deugdzame personen, en sommigen van hen zijn anders. En wij beproefden hen door voor- en tegenspoed, opdat zij van hunne ongehoorzaamheid mochten terugkeeren.

Rusça: 

Мы разбросали их по земле общинами. Среди них есть праведные и не только праведные. Мы подвергли их испытанию добром и злом, - быть может, они вернутся на прямой путь.

Somalice: 

Waxaana ku kala gaynay Dhulka iyagoo Umada ah, kuwo suuban iyo kuwo kalaba waxaana ku imtixaannay wanaag iyo Dhibba inay Noqdaan.

Swahilice: 

Na tuliwafarikisha katika ardhi makundi makundi. Wako kati yao walio wema, na wengine kinyume cha hivyo. Na tukawajaribu kwa mema na mabaya ili wapate kurejea.

Uygurca: 

ئۇلارنى (يەنى يەھۇدىيلارنى) يەر يۈزىدە تۈرلۈك پىرقىلەرگە بۆلۈۋەتتۇق، ئۇلارنىڭ ئىچىدە ياخشىلىرىمۇ بار، ياخشىلىرىدىن تۆۋەنلىرىمۇ بار، ئۇلارنىڭ (كۇفرىدىن ۋە گۇناھتىن) قايتىشلىرى ئۈچۈن، ئۇلارنى قاتتىقچىلىق ۋە كەڭچىلىك بىلەن سىنىدۇق

Japonca: 

われはかれらを,地上で多数の集団に分散した。そのある者は正しい人物であるが,ある者はそうではない。われは緊栄と逆境でかれらを試みた。恐らくかれらは,(われに)戻ってくるであろう。

Arapça (Ürdün): 

«وقطَّعناهم» فرَّقناهم «في الأرض أُمما» فرقا «منهم الصالحون ومنهم» ناس «دون ذلك» الكفار والفاسقون «وبلوناهم بالحسنات» بالنعم «والسيئات» النقم «لعلهم يرجعون» عن فسقهم.

Hintçe: 

और हमने उनको रूए ज़मीन में गिरोह गिरोह तितिर बितिर कर दिया उनमें के कुछ लोग तो नेक हैं और कुछ लोग और तरह के (बदकार) हैं और हमने उन्हें सुख और दुख (दोनो तरह) से आज़माया ताकि वह (शरारत से) बाज़ आए

Tayca: 

“และเราได้แยกพวกเขาออกเป็นกลุ่มๆ ในแผ่นดิน จากพวกเขานั้นมีคนดี และจากพวกเขานั้นมีอื่นจากนั้น และเราได้ทดสอบพวกเขาด้วยบรรดาสิ่งที่ดี และบรรดาสิ่งที่ชั่ว เพื่อว่าพวกเขาจะกลับมา ”

İbranice: 

ופיזרנו אותם על פני הארץ אומות (שבטים,) יש בהם הישרים וביניהם שאינם כך, וניסינו אותם בטובות וברעות כדי שיביעו חרטה כנה

Hırvatça: 

I Mi smo ih po Zemlji kao narode raspodijelili: bilo je među njima dobrih, a i onih koji to nisu; iskušavali smo ih i u dobru i u zlu, ne bi li se ispravnom putu vratili.

Rumence: 

Noi i-am împărţit pe pământ în adunări, unele sunt drepte, altele nu. Noi le-am pus la încercare cu binele şi cu răul. Poate se vor întoarce către Noi!

Transliteration: 

WaqattaAAnahum fee alardi omaman minhumu alssalihoona waminhum doona thalika wabalawnahum bialhasanati waalssayyiati laAAallahum yarjiAAoona

Türkçe: 

Ve onları yeryüzünde birçok ümmetlere böldük. İçlerinde barışsever iyiler vardı ama böyle olmayan aşağılıklar da vardı. Belki dönerler ümidiyle onları güzeliklerle de kötülüklerle de imtihana çektik.

Sahih International: 

And We divided them throughout the earth into nations. Of them some were righteous, and of them some were otherwise. And We tested them with good [times] and bad that perhaps they would return [to obedience].

İngilizce: 

We broke them up into sections on this earth. There are among them some that are the righteous, and some that are the opposite. We have tried them with both prosperity and adversity: In order that they might turn (to us).

Azerbaycanca: 

(Yəhudiləri) yer üzündə (ayrı-ayrı) dəstələrə parçaladıq. İçərilərində əməlisaleh olanlar da, olmayanlar da var idi. Onları yaxşı-yamanla imtahan etdik ki, bəlkə, (haqq yola) dönsünlər.

Süleyman Ateş: 

Onları yeryüzünde topluluklara ayırdık. Onlardan kimi iyi kişilerdi, kimi de alçak! Belki dönerler diye onları iyiliklerle de, kötülüklerle de sınadık.

Diyanet Vakfı: 

Onları (yahudileri) gurup gurup yeryüzüne dağıttık. Onlardan iyi kimseler vardır, yine onlardan bundan aşağıda olanları da vardır. (Kötülüklerinden) belki dönerler diye onları iyilik ve kötülüklerle imtihan ettik.

Erhan Aktaş: 

Onları, yeryüzünde topluluklara ayırdık. Onlardan, sâlih(1) olanlar da vardı olmayanlar da. Belki dönerler diye onları iyiliklerle ve kötülüklerle sınadık.

Kral Fahd: 

Onları (yahudileri) grup grup yeryüzüne dağıttık. Onlardan iyi kimseler vardır, yine onlardan bundan aşağıda olanları da vardır. (Kötülüklerinden) belki dönerler diye onları iyilik ve kötülüklerle imtihan ettik.

Hasan Basri Çantay: 

Onları — kimi salâh erbabı, kimi bu (salandan) aşağı ümmetler olmak üzere — perişan bir suretde yer yüzüne dağıtdık. Onları hem iyi, hem fena hallerle imtihaana çekdik ki (gözlerini açıb iyiliğe) dönsünler.

Muhammed Esed: 

Ve onları (ayrı topluluklar halinde yeryüzüne dağıttık; onlardan bazıları dürüst ve erdemli kimselerdi; bazılarıysa böyle değildi: bu sonrakileri hem bağış ve bolluk ile hem de darlık ve sıkıntı ile sınadık, ki belki doğru yola dönerler.

Gültekin Onan: 

Onları yeryüzünde ümmetlere ayırdık. Kimileri salih (davranışlarda) bulunuyor, kimileri de bunların dışında olan aşağılıklardır. Onları iyiliklerle ve kötülüklerle sınadık ki dönsünler.

Ali Fikri Yavuz: 

O Yahudî’leri yeryüzünde birçok ümmetlere ayırdık

Portekizce: 

Separamo-los em grupos pela terra; entre eles há aqueles que são justos e há aqueles que não o são; pusemo-los àprova, com prosperidade e adversidade, com o fim de que se convertessem.

İsveççe: 

Och Vi splittrade dem i [många] grupper [som spriddes] över jorden. Bland dem fanns rättrådiga människor och andra som inte höll [måttet]. Vi satte dem på prov genom att [låta dem uppleva] både medgång och motgång, för att de skulle vända om [från sina syndiga vägar].

Farsça: 

و آنان را در زمین [به صورت] گروه گروه پراکنده کردیم، گروهی از آنان مردمی شایسته و گروهی از آنان غیر شایسته اند، و آنان را با خوشی ها و سختی ها آزمودیم، باشد که [غیر شایسته ها به صلاح، درستی، صواب و راستی] بازگردند.

Kürtçe: 

وە ئەوانمان لەسەر زەویدا بە چەند کۆمەڵێک دابەش کرد ھەندێکیان چاکەکارن وە ھەندێکیشیان وەک ئەوان نەبوون (بێ باوەڕ بوون) وە تاقیمان کردنەوە بەچەندەھا چاکەو خۆشی و بەچەندەھا خراپە و ناخۆشی بەئومێدی ئەوەی بگەڕێنەوە (بۆ لای خوا)

Özbekçe: 

Ва уларни ер юзида жамоатларга бўлиб юбордик. Улардан аҳли солиҳлари бор ва улардан ундай эмаслари ҳам бор. Шоядки қайтсалар, деб уларни яхшиликлар ва ёмонликлар ила синадик.

Malayca: 

Dan Kami pecah-pecahkan mereka (kaum Yahudi itu) berpuak-puak (yang bertaburan di merata-rata) dunia ini. Di antara mereka ada yang soleh dan di antaranya juga yang tidak demikian. Dan kami uji mereka dengan nikmat pemberian yang baik-baik dan bala bencana yang buruk, supaya mereka kembali (bertaubat).

Arnavutça: 

Dhe Na, i kemi shpërndarë ata në Tokë si popuj: Disa prej tyre janë të mirë e disa jo. Na, i kemi vënë në sprovë ata me gjëra të mria dhe të këqia për (pendim) t’u kthyer.

Bulgarca: 

И ги разделихме на общности по земята. Сред тях има и праведници, сред тях има и други освен това. И ги изпитахме с добрините и злините, за да се завърнат.

Sırpça: 

И Ми смо их по Земљи као народе расподелили: било је међу њима добрих, а и оних који то нису; искушавали смо их и у добру и у злу, како би се исправном путу вратили.

Çekçe: 

A rozdělili jsme je po zemi jako národy; někteří z nich jsou bezúhonní, zatímco jiní z nich nejsou takoví. A vystavili jsme je zkouškám dobrým i zlým doufajíce, že snad se obrátí!

Urduca: 

ہم نے ان کو زمین میں ٹکڑے ٹکڑے کر کے بہت سی قوموں میں تقسیم کر دیا کچھ لوگ ان میں نیک تھے اور کچھ ا س سے مختلف اور ہم ان کو اچھے اور برے حالات سے آزمائش میں مبتلا کرتے رہے کہ شاید یہ پلٹ آئیں

Tacikçe: 

Ононро гурӯҳ-гурӯҳ дар замин тақсим кардем, баъзе некӯкор ва баъзе ғайри он-Ва ба некиҳову бадиҳо озмудем, шояд бозгарданд.

Tatarca: 

Без аларны күп фиркаләргә бүлдек, алар арасында изгеләре бар, ягъни ислам динен кабул итүчеләре һәм башкачалары да бар, ягъни залимнәре. Без аларга күп нигъмәтләр, күп яхшылыклар вә күп яманлыклар, ґәзаблар бирдек, шаять кәфердән иманга кайтырлар дип.

Endonezyaca: 

Dan Kami bagi-bagi mereka di dunia ini menjadi beberapa golongan; di antaranya ada orang-orang yang saleh dan di antaranya ada yang tidak demikian. Dan Kami coba mereka dengan (nikmat) yang baik-baik dan (bencana) yang buruk-buruk, agar mereka kembali (kepada kebenaran).

Amharca: 

(የእስራኤልን ልጆች) በምድር ላይ የተለያዩ ሕዝቦች አድርገንም ከፋፈልናቸው፡፡ ከእነሱ መልካሞች አሉ፡፡ ከእነሱም ከዚያ ሌላ አልሉ፡፡ ይመለሱ ዘንድም በተድላዎችም በመከራዎችም ሞከርናቸው፡፡

Tamilce: 

இன்னும், அவர்களை பூமியில் பல பிரிவுகளாகப் பிரித்தோம். அவர்களில் நல்லவர்களும் உண்டு; அவர்களில் மற்ற (பொல்லாத)வர்களும் உண்டு. இன்னும், அவர்கள் (சத்தியத்தின் பக்கம்) திரும்புவதற்காக இன்பங்கள் இன்னும் துன்பங்களால் அவர்களைச் சோதித்(து வந்)தோம்.

Korece: 

하나님이 그들을 세상의 여러 무리로 분산하였으매 그들 중 에는 의로운 사람들이 있고 그렇 지 아니한 자들이 있어 그들을 축 복과 불행으로 시험하여 그들이 하나님에게로 귀의하도록 하였노 라

Vietnamca: 

TA đã chia cắt họ (Do Thái) thành các cộng đồng sống rải rác trên trái đất. Trong số họ, có những người lương thiện và cũng có những kẻ không như thế. TA đã thử thách họ cả điều tốt lẫn điều xấu hi vọng họ biết quay về (với chân lý).