Arapça:
فَتَوَلَّىٰ عَنْهُمْ وَقَالَ يَا قَوْمِ لَقَدْ أَبْلَغْتُكُمْ رِسَالَاتِ رَبِّي وَنَصَحْتُ لَكُمْ ۖ فَكَيْفَ آسَىٰ عَلَىٰ قَوْمٍ كَافِرِينَ
Çeviriyazı:
fetevellâ `anhüm veḳâle yâ ḳavmi leḳad eblagtüküm risâlâti rabbî veneṣaḥtü leküm. fekeyfe âsâ `alâ ḳavmin kâfirîn.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Şu'ayb) onlardan öteye döndü de: "Ey kavmim! dedi, ben size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyurdum ve size öğüt verdim, artık kâfir bir kavme nasıl acırım?"
Diyanet İşleri:
Şuayb onlardan döndü de, "Ey milletim! And olsun ki, Rabbimin sözlerini size bildirdim, öğüt verdim; inkarcı millet için niçin üzüleyim?" dedi.
Abdulbakî Gölpınarlı:
Şuayb, onlardan yüz çevirdi de ey kavmim dedi, andolsun ki ben size Rabbimin bildirdiği haberleri tebliğ ettim ve öğüt verdim. Artık kafir bir kavme nasıl acıklanabilirim?
Şaban Piriş:
(Şu’ayb) onlardan yüz çevirdi ve dedi ki:Ey kavmim, size Rabbimin gönderdiklerini açıklamış ve size nasihat etmiştim. Şimdi kâfir bir kavme karşı nasıl üzülebilirim.
Edip Yüksel:
Onlardan yüz çevirdi ve "Ey halkım, size Rabbimin mesajını ilettim, öğüt verdim. İnkarcı bir topluluğa nasıl acırım?"
Ali Bulaç:
O da onlardan yüz çevirdi ve (şöyle) dedi: "Ey kavmim andolsun, size Rabbimin risaletini tebliğ ettim ve size öğüt verdim. Şimdi ben, inkara sapan bir topluluğa nasıl üzülebilirim?"
Suat Yıldırım:
Gördüğü müthiş manzara karşısında Şuayb, yüzünü üzüntü ile öteye çevirip:“Zavallı halkım!” dedi, “ben size Rabbimin buyruklarını tebliğ etmiştim, sizin iyiliğinize çalışmıştım, size öğütler vermiştim! Artık böyle nankör, böyle kâfir bir toplum için ne diye üzülüp kendimi harap edeyim!”
Ömer Nasuhi Bilmen:
İmdi, onlardan döndü de dedi ki: «Ey kavmim! Ben Rabbimin risâletlerini muhakkak ki size ulaştırdım ve sizin için nasihatta bulundum. Artık kâfirler olan bir kavme karşı nasıl fazlaca mahzun olurum?»
Yaşar Nuri Öztürk:
Şuayb onlardan yüzünü döndürdü de şöyle dedi: "Yemin olsun, ben size Rabbimin gönderdiklerini ilettim. Size öğüt verdim. Artık küfre batmış bir topluluğa nasıl acırım?"
Bekir Sadak:
Yahut kasabalarin halki, kusluk vakti eglenirlerken azabimizin kendilerine gelmesinden guvende miydiler?
İbni Kesir:
Bunun üzerine onlardan yüz çevirdi ve dedi ki: Ey kavmim
Adem Uğur:
(Şuayb), onlardan yüz çevirdi ve (içinden) dedi ki: "
İskender Ali Mihr:
(Şuayb A.S) böylece onlardan yüz çevirdi (döndü) ve şöyle dedi: “Andolsun ki
Celal Yıldırım:
Ve artık Şuâyb onlardan yüzçevirip uzaklaşırken ey kavmim, dedi, yemin ederim ki, size Rabbimin buyruklarını teblîğ ettim ve size (gereken uyarı ve) öğütte bulundum. Bu durumda küfürde (ısrar edip kalan) bir kavim için ne diye tasalanayım.
Tefhim ul Kuran:
O da onlardan yüz çevirdi ve (şöyle) dedi: «Ey kavmim andolsun, size Rabbimin risaletini tebliğ ettim ve size öğüt verdim. Şimdi ben, küfre sapan bir topluluğa karşı nasıl üzülebilirim?»
Fransızca:
Il se détourna d'eux et dit : "ô mon peuple, je vous ai bien communiqué les messages de mon Seigneur et donné des conseils. Comment donc m'attristerais-je sur des gens mécréants ? "
İspanyolca:
Se alejó de ellos, diciendo: «¡Pueblo! Os he comunicado los mensajes de mi Señor y os he aconsejado bien. ¿Cómo voy a sentirlo ahora por gente infiel?»
İtalyanca:
Si allontanò da loro e disse: «O popol mio, vi avevo trasmesso i messaggi del mio Signore e vi avevo dato consigli sinceri. Come potrei ora essere afflitto per un popolo di miscredenti?».
Almanca:
Dann hat er (Schu'aib) sich von ihnen abgewendet und sagte: "Meine Leute! Gewiß, bereits habe ich euch die Botschaft meines HERRN verkündet und euch Ratschläge gemacht, also weshalb soll ich kufr-betreibenden Leuten nachtrauern?!
Çince:
于是,他离开他们,并且说:我的宗族啊!我确已把我的主的使命传达给你们了,并向你们提出了忠告。我怎能哀悼不信道的民众呢!
Hollandaca:
En hij ging van hen weg, zeggende: O mijn volk! thans heb ik u de bevelen van God gepredikt, en ik heb u ten goede geraden; doch waarom zou ik mij bedroeven om een ongeloovig volk.
Rusça:
Он отвернулся от них и сказал: "О мой народ! Я донес до вас послания моего Господа и искренне желал вам добра. Как я могу печалиться о неверующих людях?"
Somalice:
Markaasuu isaga Jeedsaday oo yidhi Qoomkayow waan idin Gaadhsiiyey Fariintii Eebahay waana idiin Naseexeeyey ee sideen ugu walbahaari Qoom Gaala ah.
Swahilice:
Basi akawaachilia mbali na akasema: Enyi kaumu yangu! Nimekufikishieni Ujumbe wa Mola Mlezi wangu, na nimekunasihini; basi vipi niwahuzunikie watu makafiri?
Uygurca:
شۇئەيب ئۇلارغا ئارقىسىنى قىلىپ: «ئى قەۋمىم! مەن سىلەرگە ھەقىقەتەن پەرۋەدىگارىمنىڭ ئەلچىلىكىنى يەتكۈزدۈم ۋە نەسىھەت قىلدىم، مەن قانداقمۇ كاپىر قەۋمگە قايغۇراي!» دېدى
Japonca:
それでかれはその民を去って言った。「人びとよ,本当にわたしは御告げを確実にあなたがたに伝え,また助言をしたのである。信仰しない人びとのために,どうしてわたしの心を痛めようか。」
Arapça (Ürdün):
«فتولى» أعرض «عنهم وقال يا قوم لقد أبلغتكم رسالات ربي ونصحت لكم» فلم تؤمنوا «فكيف آسى» أحزن «على قوم كافرين» استفهام بمعنى النفي.
Hintçe:
तब युएब उन लोगों के सर से टल गए और (उनसे मुख़ातिब हो के) कहा ऐ मेरी क़ौम मैं ने तो अपने परवरदिगार के पैग़ाम तुम तक पहुँचा दिए और तुम्हारी ख़ैर ख्वाही की थी, फिर अब मैं काफिरों पर क्यों कर अफसोस करूँ
Tayca:
“แล้วเขา ก็หันออกไปจากพวกเขา และกล่าวว่า โอ้ประชาชาติของฉัน แท้จริงฉันได้ประกาศแก่พวกท่านแล้ว ซึ่งบรรดาสารแห่งพระเจ้าของฉัน และฉันก็ได้ชี้แจงแนะนำแก่พวกท่านแล้วแล้วฉันจะเสียใจต่อกลุ่มชนที่ปฏิเสธศรัทธาอย่างไร?”
İbranice:
אז התרחק מהם (שועייב,) ואמר להם, 'הוי בני עמי! מסרתי לכם את שליחות ריבוני, והמלצתי לכם (הטוב,) וכיצד אצטער על אנשים כופרים
Hırvatça:
A on ih napusti i reče: "O narode moj, prenio sam vam poslanice Gospodara svoga i savjetovao vas, pa zašto da tugujem za narodom nevjerničkim?!"
Rumence:
Şu’aib se întoarse de la ei, şi apoi spuse: “O, popor al meu! Eu v-am vestit soliile Domnului meu. Eu v-am fost vouă sfetnic. Cum m-aş mâhni pentru un popor de tăgăduitori?”
Transliteration:
Fatawalla AAanhum waqala ya qawmi laqad ablaghtukum risalati rabbee wanasahtu lakum fakayfa asa AAala qawmin kafireena
Türkçe:
Şuayb onlardan yüzünü döndürdü de şöyle dedi: "Yemin olsun, ben size Rabbimin gönderdiklerini ilettim. Size öğüt verdim. Artık küfre batmış bir topluluğa nasıl acırım?"
Sahih International:
And he turned away from them and said, "O my people, I had certainly conveyed to you the messages of my Lord and advised you, so how could I grieve for a disbelieving people?"
İngilizce:
So Shu'aib left them, saying: "O my people! I did indeed convey to you the messages for which I was sent by my Lord: I gave you good counsel, but how shall I lament over a people who refuse to believe!"
Azerbaycanca:
(Şüeyb) onlardan üz döndərib dedi: “Ey camaatım! Mən sizə Rəbbimin əmrlərini təbliğ etdim və öyüd-nəsihət verdim. İndi kafir bir tayfadan ötrü necə yas tutum?”
Süleyman Ateş:
(Şu'ayb), onlardan öteye döndü de: "Ey kavmim dedi, ben size Rabbimin mesajlarını duyurdum ve size öğüt verdim, artık kafir bir kavme nasıl acırım?"
Diyanet Vakfı:
(Şuayb), onlardan yüz çevirdi ve (içinden) dedi ki: "Ey kavmim! Ben size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyurdum ve size öğüt verdim. Artık kafir bir kavme nasıl acırım!"
Erhan Aktaş:
Onlardan yüz çevirdi ve “Ey halkım.” dedi: “Ben, size Rabb’imin mesajını tebliğ ettim ve size öğüt verdim. Artık kâfir bir topluma nasıl olur da üzülebilirim?”
Kral Fahd:
(Şuayb), onlardan yüz çevirdi ve (içinden) dedi ki: «Ey kavmim! Ben size Rabbimin risaletini tebliğ etmiş ve size nasihatta bulunmuştum. Şimdi ben, kâfir bir kavme nasıl üzülürüm?!»
Hasan Basri Çantay:
Bunun üzerine (Şuayb) onlardan yüz çevirib (kendi kendine) dedi ki: «Andolsun, ey kavmim, ben size Rabbimin gönderdiği (hükümleri) ulaşdırdım, sizin iyiliğinizi istedim. Şimdi ben o kâfirler güruhuna karşı nasıl tasalanırım»?
Muhammed Esed:
Ve sonunda Şuayb, onların yanından dönüp giderken: "Ey kavmim!" dedi, "gerçek şu ki, ben size Rabbimin buyruklarını tebliğ ettim ve güzelce öğüt verdim: artık ben nasıl (sizin gibi) hakkı inkar eden bir topluluk için yas tutup kederleneyim?"
Gültekin Onan:
O da onlardan yüz çevirdi ve (şöyle) dedi: "
Ali Fikri Yavuz:
Şuayb helâk olan kavminden yüz çevirip dedi ki
Portekizce:
Xuaib afastou-se deles, dizendo: Ó povo meu, já vos comuniquei as mensagens do meu Senhor, e vos aconselhei. Comopoderei atribular-me por um povo incrédulo?
İsveççe:
Och han vände sig ifrån dem och sade: "Jag framförde min Herres budskap till er, mitt folk, och gav er goda råd. Skulle jag sörja över [sådana hårdnackade] förnekare
Farsça:
پس شعیب از آنان روی گردانید و گفت: ای قوم من! یقیناً من پیام های پروردگارم را به شما رساندم، و برای شما خیرخواهی کردم، با این حال چگونه بر گروهی که کافرند دریغ و تأسف خورم؟
Kürtçe:
ئیتر (شوعەیب) ڕووی لێ وەرگێڕان فەرمووی پێیان: ئەی گەلەکەم سوێند بەخوا بەڕاستی من پەیامی پەروەردگارم بە ئێوە گەیاند و ئامۆژگاریم کردن جا چۆن بۆ ھۆزی بێ بڕواو کافر غەم و خەفەت بخۆم
Özbekçe:
Кейин У улардан юз ўгирди ва: «Эй қавмим, батаҳқиқ, сизга Роббимнинг юборганларини етказган эдим ҳамда сизга насиҳат қилган эдим. Қандай қилиб кофир қавмларга қайғурай», деди.
Malayca:
Kemudian Nabi Syuaib meninggalkan mereka sambil berkata: "Wahai kaumku! Sesungguhnya aku telah menyampaikan kepada kamu perintah-perintah Tuhanku, dan aku telah memberi nasihat kepada kamu. Oleh itu, tidaklah aku merasa sedih terhadap orang-orang kafir (yang telah binasa itu)".
Arnavutça:
E, Shuajbi u largua prej tyre dhe tha: “O populli im, unë u kam sjellë urdhërat e Zotit tim dhe ju kam këshilluar. E pse të hidhërohem unë për popullin mohues?!”
Bulgarca:
И се отвърна от тях, и каза: “О, народе мой, известих ви посланията на своя Господ и ви наставлявах. И как да скърбя за хора-неверници?”
Sırpça:
А он их напусти и рече: „О мој народе, пренео сам вам посланице свога Господара и саветовао вас, па зашто да тугујем за неверничким народом?!“
Çekçe:
I odvrátil se od nich a řekl: 'Lide můj, vyřídil jsem vám věru poselství Pána svého a udělil jsem vám dobrou radu - však proč lkát bych měl nad lidem nevěřícím?'
Urduca:
اور شعیبؑ یہ کہہ کر ان کی بستیوں سے نکل گیا کہ "اے برادران قوم، میں نے اپنے رب کے پیغامات تمہیں پہنچا دیے اور تمہاری خیر خواہی کا حق ادا کر دیا اب میں اُس قوم پر کیسے افسوس کروں جو قبول حق سے انکار کرتی ہے"
Tacikçe:
Пас аз онҳо руйгардон шуд ва гуфт: «Эй қавми ман, албатта паёмҳои Парвардигорамро ба шумо расонидам ва пандатон додам. Чӣ гуна бар мардуме кофир андӯҳгин шавам?»
Tatarca:
Шөґәеб, әйтте: "Ий каумем! Мин сезгә Аллаһ хөкемнәрен ирештердем һәм сезне үгет-нәсыйхәт кылдым, инде мин Аллаһуга ышанмаган вә миңа дошман булган кәферләрнең һәлак булулары өчен ничек кайгырыйм?"
Endonezyaca:
Maka Syu'aib meninggalkan mereka seraya berkata: "Hai kaumku, sesungguhnya aku telah menyampaikan kepadamu amanat-amanat Tuhanku dan aku telah memberi nasehat kepadamu. Maka bagaimana aku akan bersedih hati terhadap orang-orang yang kafir?"
Amharca:
ከእነርሱም (ትቷቸው) ዞረ፡- «ወገኖቼ ሆይ! የጌታዬን መልክቶች በእርግጥ አደረስኩላችሁ፡፡ ለእናንተም መከርኩ፡፡ ታዲያ በከሓዲዎች ሰዎች ላይ እንዴት አዝናለሁ» አለም፡፡
Tamilce:
ஆக, (ஷுஐப்) அவர்களை விட்டு விலகினார். இன்னும் கூறினார்: “என் சமுதாயமே! என் இறைவனின் தூது செய்திகளை திட்டவட்டமாக உங்களுக்கு எடுத்துரைத்தேன். இன்னும், உங்களுக்கு உபதேசித்தேன். ஆகவே நிராகரிப்பாளர்களான சமுதாயத்தின் மீது எவ்வாறு நான் துக்கப்படுவேன்.”
Korece:
그리하여 슈아이브는 그들을떠나면서 백성들이여 실로 내가 주님이 보낸 메세지를 이미 너희 에게 전하였고 너희에게 충고하였 음이라 그러하매 내가 어찌 믿음 을 거역하는 백성들을 보고 슬퍼 하리요
Vietnamca:
Vậy là (Shu’aib) rời bỏ họ ra đi, nói: “Này người dân của Ta! Quả thật, Ta đã truyền đạt cho các người thông điệp của Thượng Đế của Ta và Ta cũng đã khuyên bảo các người. Làm sao Ta có thể đau buồn cho đám người vô đức tin!”
Ayet Linkleri: