Cuz 28

 
00:00

inne-lleẕîne yüḥâddûne-llâhe verasûlehû ülâike fi-l'eẕellîn.

Arapça:

إِنَّ الَّذِينَ يُحَادُّونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ أُولَٰئِكَ فِي الْأَذَلِّينَ

Türkçe:

Allah'a ve resulüne kafa tutanlar en aşağılık kişiler arasındadırlar.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Allah'a ve Resulüne düşman olanlar var ya, onlar en alçaklar arasındadırlar.

Diyanet Vakfı:

Allah'a ve Peygamberine düşman olanlar, işte onlar en aşağıların arasındadırlar.

İngilizce:

Those who resist Allah and His Messenger will be among those most humiliated.

Fransızca:

Ceux qui s'opposent à Allah et à Son messager seront parmi les plus humiliés.

Almanca:

Gewiß, diejenigen, die sich ALLAH und Seinem Gesandten widersetzen, diese sind unter den Erniedrigsten.

Rusça:

Те, которые враждуют с Аллахом и Его Посланником, окажутся в числе самых униженных.

Açıklama:
 
00:00

ketebe-llâhü leaglibenne ene verusülî. inne-llâhe ḳaviyyün `azîz.

Arapça:

كَتَبَ اللَّهُ لَأَغْلِبَنَّ أَنَا وَرُسُلِي ۚ إِنَّ اللَّهَ قَوِيٌّ عَزِيزٌ

Türkçe:

Allah, "Ben ve resullerim mutlaka galip geleceğiz!" diye yazmıştır. Allah çok güçlüdür, Azîz'dir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Allah: "Elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz." diye yazmıştır. Şüphesiz Allah güçlüdür, galipdir.

Diyanet Vakfı:

Allah: Elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz, diye yazmıştır. Şüphesiz Allah güçlüdür, galiptir.

İngilizce:

Allah has decreed: "It is I and My messengers who must prevail": For Allah is One full of strength, able to enforce His Will.

Fransızca:

Allah a prescrit : "Assurément, Je triompherai, moi ainsi que Mes Messagers". En vérité Allah est Fort et Puissant.

Almanca:

ALLAH schrieb: "Doch siegen werde ICH und Meine Gesandten." Gewiß, ALLAH ist allkräftig, allwürdig.

Rusça:

Аллах предписал: "Победу непременно одержим Я и Мои посланники!" Воистину, Аллах - Всесильный, Могущественный.

Açıklama:
 
00:00

lâ tecidü ḳavmey yü'minûne billâhi velyevmi-l'âḫiri yüvâddûne men ḥâdde-llâhe verasûlehû velev kânû âbâehüm ev ebnâehüm ev iḫvânehüm ev `aşîratehüm. ülâike ketebe fî ḳulûbihimü-l'îmâne veeyyedehüm birûḥim minh. veyüdḫilühüm cennâtin tecrî min taḥtihe-l'enhâru ḫâlidîne fîhâ. raḍiye-llâhü `anhüm veraḍû `anh. ülâike ḥizbü-llâh. elâ inne ḥizbe-llâhi hümü-lmüfliḥûn.

Arapça:

لَّا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُوا آبَاءَهُمْ أَوْ أَبْنَاءَهُمْ أَوْ إِخْوَانَهُمْ أَوْ عَشِيرَتَهُمْ ۚ أُولَٰئِكَ كَتَبَ فِي قُلُوبِهِمُ الْإِيمَانَ وَأَيَّدَهُم بِرُوحٍ مِّنْهُ ۖ وَيُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ۚ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ ۚ أُولَٰئِكَ حِزْبُ اللَّهِ ۚ أَلَا إِنَّ حِزْبَ اللَّهِ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

Türkçe:

Allah'a ve âhiret gününe inanan bir topluluğun, Allah'a ve resulüne karşı çıkanlarla sevgiye dayalı bir dostluk kurduğunu göremezsin. Bunlar onların ister babaları olsun, ister çocukları olsun, ister kardeşleri olsun, ister akrabaları olsun. Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendisinden bir ruhla desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır; sürekli kalacaklardır orada. Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır. Allah'ın hizbi işte bunlardır. Dikkat edin, Allah'ın hizbi, başarıya ulaşanların ta kendileridir!

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Allah'a ve ahiret gününe inanan bir milletin, babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa Allah'a ve Resulüne düşman olanlarla dostluk ettiğini görmezsiniz. Onlar o kimselerdir ki Allah kalblerine iman yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar Allah'ın hizbi (dininin yardımcıları)dir. İyi bil ki, kurtuluşa ulaşacak olanlar, Allah'ın hizbidir.

Diyanet Vakfı:

Allah'a ve ahiret gününe inanan bir toplumun -babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa- Allah'a ve Resulüne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin. İşte onların kalbine Allah, iman yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedi kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, kurtuluşa erecekler de sadece Allah'ın tarafında olanlardır.

İngilizce:

Thou wilt not find any people who believe in Allah and the Last Day, loving those who resist Allah and His Messenger, even though they were their fathers or their sons, or their brothers, or their kindred. For such He has written Faith in their hearts, and strengthened them with a spirit from Himself. And He will admit them to Gardens beneath which Rivers flow, to dwell therein (for ever). Allah will be well pleased with them, and they with Him. They are the Party of Allah. Truly it is the Party of Allah that will achieve Felicity.

Fransızca:

Tu n'en trouveras pas, parmi les gens qui croient en Allah et au Jour dernier, qui prennent pour amis ceux qui s'opposent à Allah et à Son Messager, fussent-ils leur pères, leur fils, leurs frères ou les gens de leur tribu. Il a prescrit la foi dans leurs cœurs et Il les a aidés de Son secours. Il les fera entrer dans des Jardins sous lesquels coulent les ruisseaux, où ils demeureront éternellement. Allah les agrée et ils L'agréent. Ceux-là sont le parti d'Allah. Le parti d'Allah est celui de ceux qui réussissent.

Almanca:

Du findest keine Leute, die den Iman an ALLAH und an den Jüngsten Tag verinnerlichen, diejenigen lieben, die sich ALLAH und Seinem Gesandten widersetzten, selbst dann nicht, wenn diese ihre Väter, ihre Söhne, ihre Brüder oder ihre Verwandten wären. Diese sind diejenigen, in deren Herzen ER den Iman festschrieb und die ER mit Ruhh von Ihm stärkte. Und ER läßt sie in Dschannat eintreten, die von Flüssen durchflossen werden, darin sind sie ewig. ALLAH hat Wohlgefallen an ihnen und sie sind mit Ihm zufrieden. Diese sind die ALLAH (loyale) Partei. Ja, zweifelsohne! Die ALLAH (loyale) Partei sind die wirklichen Erfolgreichen.

Rusça:

Среди тех, кто верует в Аллаха и в Последний день, ты не найдешь людей, которые любили бы тех, кто враждует с Аллахом и Его Посланником, даже если это будут их отцы, сыновья, братья или родственники. Аллах начертал в их сердцах веру и укрепил их духом от Него. Он введет их в Райские сады, в которых текут реки, и они пребудут там вечно. Аллах доволен ими, и они довольны Им. Они являются партией Аллаха. Воистину, партия Аллаха - это преуспевшие.

Açıklama:
 
00:00

sebbeḥa lillâhi mâ fi-ssemâvâti vemâ fi-l'arḍ. vehüve-l`azîzü-lḥakîm.

Arapça:

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۖ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

Türkçe:

Göklerde ne var, yerde ne varsa Allah'ı tespih etmiştir. Azîz'dir O, Hakîm'dir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ı tesbih etmektedir, O üstündür, hikmet sahibidir.

Diyanet Vakfı:

Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ı tesbih etmektedir. O, üstündür, hikmet sahibidir.

İngilizce:

Whatever is in the heavens and on earth, let it declare the Praises and Glory of Allah: for He is the Exalted in Might, the Wise.

Fransızca:

Ce qui est dans les cieux et ce qui est sur la terre glorifient Allah, et Il est le Puissant, le Sage.

Almanca:

ALLAH lobpreisen alle, die in den Himmeln und auf Erden sind. Und ER ist Der Allwürdige, Der Allweise.

Rusça:

Славит Аллаха то, что на небесах, и то, что на земле. Он - Могущественный, Мудрый.

Açıklama:
 
00:00

hüve-lleẕî aḫrace-lleẕîne keferû min ehli-lkitâbi min diyârihim lievveli-lḥaşr. mâ żanentüm ey yaḫrucû veżannû ennehüm mâni`atühüm ḥuṣûnühüm mine-llâhi feetâhümü-llâhü min ḥayŝü lem yaḥtesibû veḳaẕefe fî ḳulûbihimü-rru`be yuḫribûne büyûtehüm bieydîhim veeydi-lmü'minîne fa`tebirû yâ ûli-l'ebṣâr.

Arapça:

هُوَ الَّذِي أَخْرَجَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ مِن دِيَارِهِمْ لِأَوَّلِ الْحَشْرِ ۚ مَا ظَنَنتُمْ أَن يَخْرُجُوا ۖ وَظَنُّوا أَنَّهُم مَّانِعَتُهُمْ حُصُونُهُم مِّنَ اللَّهِ فَأَتَاهُمُ اللَّهُ مِنْ حَيْثُ لَمْ يَحْتَسِبُوا ۖ وَقَذَفَ فِي قُلُوبِهِمُ الرُّعْبَ ۚ يُخْرِبُونَ بُيُوتَهُم بِأَيْدِيهِمْ وَأَيْدِي الْمُؤْمِنِينَ فَاعْتَبِرُوا يَا أُولِي الْأَبْصَارِ

Türkçe:

Ehlikitap'tan küfre sapanları, ilk toplanma gününde yurtlarından O çıkardı. Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız; onlarsa kalelerinin kendilerini Allah'tan koruyacağını zannetmişlerdi. Ama Allah onlara hiç ummadıkları yerden geldi, yüreklerine korku saldı; kendi evlerini kendi elleriyle ve iman sahiplerinin elleriyle tahrip ediyorlardı. Artık ibret alın, ey gözleri olanlar!

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ehli kitaptan inkar edenleri, ilk sürgünleri yurtlarından çıkaran O'dur. Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin, kendilerini Allah'tan koruyacağını sanmışlardı. Ama Allah'ın azabı, onlara beklemedikleri yerden geliverdi. O, yüreklerine korku düşürdü; öyle ki evlerini hem kendi elleriyle, hem de müminlerin elleriyle harap ediyorlardı. Ey akıl sahipleri! İbret alın.

Diyanet Vakfı:

Ehl-i kitaptan inkar edenleri, ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O'dur. Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin, kendilerini Allah'tan koruyacağını sanmışlardı. Ama Allah (O'nun azabı), onlara beklemedikleri yerden geliverdi. O, yüreklerine korku düşürdü; öyle ki evlerini hem kendi elleriyle, hem de müminlerin elleriyle harap ediyorlardı. Ey akıl sahipleri! İbret alın.

İngilizce:

It is He Who got out the Unbelievers among the People of the Book from their homes at the first gathering (of the forces). Little did ye think that they would get out: And they thought that their fortresses would defend them from Allah! But the (Wrath of) Allah came to them from quarters from which they little expected (it), and cast terror into their hearts, so that they destroyed their dwellings by their own hands and the hands of the Believers, take warning, then, O ye with eyes (to see)!

Fransızca:

C'est Lui qui a expulsé de leurs maisons, ceux parmi les gens du Livre qui ne croyaient pas, lors du premier exode . Vous ne pensiez pas qu'ils partiraient, et ils pensaient qu'en vérité leurs forteresses les défendraient contre Allah. Mais Allah est venu à eux par où ils ne s'attendaient point, et a lancé la terreur dans leurs cœurs. Ils démolissaient leurs maisons de leurs propres mains, autant que des mains des croyants. Tirez-en une leçon, ô vous êtes doués de clairvoyance.

Almanca:

ER ist Derjenige, Der diejenigen von den Schriftbesitzern, die Kufr betrieben haben, von ihren Wohnstätten zur ersten Vertreibung heraustreiben ließ. Ihr dachtet nicht, daß sie herauskommen werden, und sie dachten, daß ihre Burgen sie vor ALLAH schützen würden. Dann kam ALLAH zu ihnen von da, womit sie nicht rechneten, und warf in ihre Herzen den Schrecken. Sie zerstörten ihre Häuser mit ihren eigenen Händen und den Händen der Mumin. So zieht (daraus) eine Lehre, ihr mit Einblick!

Rusça:

Он - Тот, Кто изгнал неверующих людей Писания из их жилищ при первом сборе. Вы не думали, что они уйдут. Они же думали, что их крепости защитят их от Аллаха. Но Аллах настиг их оттуда, откуда они не предполагали, и бросил в их сердца страх. Они разрушают свои дома собственными руками и руками верующих. Прислушайтесь же к назиданию, о обладающие зрением!

Açıklama:
 
00:00

velevlâ en ketebe-llâhü `aleyhimü-lcelâe le`aẕẕebehüm fi-ddünyâ. velehüm fi-l'âḫirati `aẕâbü-nnâr.

Arapça:

وَلَوْلَا أَن كَتَبَ اللَّهُ عَلَيْهِمُ الْجَلَاءَ لَعَذَّبَهُمْ فِي الدُّنْيَا ۖ وَلَهُمْ فِي الْآخِرَةِ عَذَابُ النَّارِ

Türkçe:

Eğer Allah onlar üzerine sürgünü yazmamış olsaydı, onlara mutlaka dünyada azap ederdi. Âhirette de onlara ateş azabı vardır.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Eğer Allah onlara sürgünü yazmamış olsaydı, elbette, onları dünyada başka şekilde cezalandıracaktı. Ahirette de onlar için ateş azabı vardır.

Diyanet Vakfı:

Eğer Allah onlara sürgünü yazmamış olsaydı, elbette onları dünyada (başka şekilde) cezalandıracaktı. Ahirette de onlar için cehennem azabı vardır.

İngilizce:

And had it not been that Allah had decreed banishment for them, He would certainly have punished them in this world: And in the Hereafter they shall (certainly) have the Punishment of the Fire.

Fransızca:

Et si Allah n'avait pas prescrit contre eux l'expatriation, Il les aurait certainement châtiés ici-bas; et dans l'au-delà ils auront le châtiment du Feu.

Almanca:

Und hätte ALLAH ihnen die Deportation nicht bestimmt, hätte ER sie doch im Diesseits gepeinigt. Und für sie ist im Jenseits die Peinigung des Feuers bestimmt.

Rusça:

Если бы Аллах не предписал им исход, то Он непременно наказал бы их в этом мире. А в Последней жизни им уготованы мучения в Огне.

Açıklama:
 
00:00

ẕâlike biennehüm şâḳḳu-llâhe verasûleh. vemey yüşâḳḳi-llâhe feinne-llâhe şedîdü-l`iḳâb.

Arapça:

ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ شَاقُّوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ ۖ وَمَن يُشَاقِّ اللَّهَ فَإِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ

Türkçe:

Çünkü onlar, Allah'a ve resulüne kafa tuttular. Kim Allah'a kafa tutarsa, bilsin ki Allah'ın azabı çok çetindir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Bunun sebebi şudur: Onlar Allah'a ve Resulüne karşı geldiler; Kim Allah'a karşı gelirse Allah'ın azabı şiddetlidir.

Diyanet Vakfı:

Bu, onların Allah'a ve Peygamberine karşı gelmelerinden dolayıdır. Kim Allah'a karşı gelirse bilsin ki Allah'ın cezalandırması çetindir.

İngilizce:

That is because they resisted Allah and His Messenger: and if any one resists Allah, verily Allah is severe in Punishment.

Fransızca:

Il en est ainsi parce qu'ils se sont dressés contre Allah et Son messager. Et quiconque se dresse contre Allah... alors, vraiment Allah est dur en punition.

Almanca:

Dies, weil sie sich ALLAH und Seinem Gesandten widersetzten. Und wer sich ALLAH widersetzt, also gewiß, ALLAH ist hart im Strafen.

Rusça:

Это - за то, что они воспротивились Аллаху и Его Посланнику. Если же кто-либо противится Аллаху, то ведь Аллах суров в наказании.

Açıklama:
 
00:00

mâ ḳata`tüm mil lînetin ev teraktümûhâ ḳâimeten `alâ üṣûlihâ febiiẕni-llâhi veliyuḫziye-lfâsiḳîn.

Arapça:

مَا قَطَعْتُم مِّن لِّينَةٍ أَوْ تَرَكْتُمُوهَا قَائِمَةً عَلَىٰ أُصُولِهَا فَبِإِذْنِ اللَّهِ وَلِيُخْزِيَ الْفَاسِقِينَ

Türkçe:

Bir hurma ağacını kestiniz, yahut onu kökleri üzerine dikili bıraktınızsa, bu Allah'ın izniyledir; yoldan çıkmışları rezil etmesi içindir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Hurma ağaçlarından her hangi bir şey kesmeniz veya kökleri üzerinde bırakmanız hep Allah'ın izniyle ve O'nun, yoldan çıkanları cezalandırması içindir.

Diyanet Vakfı:

Hurma ağaçlarından, herhangi birini kesmeniz veya olduğu gibi bırakmanız hep Allah'ın izniyledir ve O'nun yoldan çıkanları rezil etmesi içindir.

İngilizce:

Whether ye cut down (O ye Muslim!) The tender palm-trees, or ye left them standing on their roots, it was by leave of Allah, and in order that He might cover with shame the rebellious transgresses.

Fransızca:

Tout palmier que vous avez coupé ou que vous avez laissé debout sur ses racines, c'est avec la permission d'Allah et afin qu'Il couvre ainsi d'ignominie les pervers.

Almanca:

Und ihr habt nicht eine junge Dattelpalme gefällt oder sie auf ihren Wurzeln stehen lassen außer mit ALLAHs Zustimmung, und damit ER die Fasiq erniedrigt.

Rusça:

Срубили ли вы пальмы или оставили их стоять на их стволах - на то было соизволение Аллаха, дабы опозорить нечестивцев.

Açıklama:
 
00:00

vemâ efâe-llâhü `alâ rasûlihî minhüm femâ evceftüm `aleyhi min ḫayliv velâ rikâbiv velâkinne-llâhe yüselliṭu rusülehû `alâ mey yeşâ'. vellâhü `alâ külli şey'in ḳadîr.

Arapça:

وَمَا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَىٰ رَسُولِهِ مِنْهُمْ فَمَا أَوْجَفْتُمْ عَلَيْهِ مِنْ خَيْلٍ وَلَا رِكَابٍ وَلَٰكِنَّ اللَّهَ يُسَلِّطُ رُسُلَهُ عَلَىٰ مَن يَشَاءُ ۚ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

Türkçe:

Allah'ın onlardan resulüne aktardığı ganimetlere gelince, siz onun için ne at bindiniz ne deve sürdünüz; ama Allah, resullerini dilediği kimselerin üzerine salar. Allah her şeyi yapmakta sonsuz kudret sahibidir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Allah'ın, onlardan peygamberine verdiği ganimetlere gelince siz onun üzerine ne at, ne de deve sürmediniz. Fakat Allah peygamberini, dilediği kimselerin üzerine salar. Allah her şeye kadirdir.

Diyanet Vakfı:

Allah'ın, onlardan (mallarından) Peygamberine verdiği ganimetler için siz at ve deve koşturmuş değilsiniz. Fakat Allah, peygamberlerini dilediği kimselere karşı üstün kılar. Allah her şeye kadirdir.

İngilizce:

What Allah has bestowed on His Messenger (and taken away) from them - for this ye made no expedition with either cavalry or camelry: but Allah gives power to His messengers over any He pleases: and Allah has power over all things.

Fransızca:

Le butin provenant de leurs biens et qu'Allah a accordé sans combat à Son Messager, vous n'y aviez engagé ni chevaux, ni chameaux; mais Allah donne à Ses messagers la domination sur qui Il veut, et Allah est Omnipotent.

Almanca:

Und das, was ALLAH Seinem Gesandten von ihnen zur Beute machte, dafür habt ihr weder Pferde noch Reitkamele rennen lassen. Doch ALLAH läßt Seine Gesandten gegen diejenigen vorgehen, die ER will. Und ALLAH ist über alles allmächtig.

Rusça:

К добыче, которую Аллах вернул Своему Посланнику, вы не скакали рысью ни на конях, ни на верблюдах, но Аллах дарует Своим посланникам власть, над кем пожелает. Аллах способен на всякую вещь.

Açıklama:
 
00:00

mâ efâe-llâhü `alâ rasûlihî min ehli-lḳurâ felillâhi velirrasûli veliẕi-lḳurbâ velyetâmâ velmesâkîni vebni-ssebîli key lâ yekûne dûletem beyne-l'agniyâi minküm. vemâ âtâkümü-rrasûlü feḫuẕûhü vemâ nehâküm `anhü fentehû. vetteḳu-llâh. inne-llâhe şedîdü-l`iḳâb.

Arapça:

مَّا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَىٰ رَسُولِهِ مِنْ أَهْلِ الْقُرَىٰ فَلِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْأَغْنِيَاءِ مِنكُمْ ۚ وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانتَهُوا ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ ۖ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ

Türkçe:

Allah'ın, kentler halkından resulüne zahmetsizce aktardığı mal ve nimetler şunlar içindir: Allah, Peygamber, yakınlar, yetimler, yoksullar, yolda kalmışlar. Bu böyle düzenlenmiştir ki, o mal ve nimetler sizden yalnız zengin olanlar arasında dönüp duran bir kudret aracı olmasın. Resul size ne verdiyse onu alın; sizi neden yasakladıysa ona son verin ve Allah'tan korkun. Hiç kuşkusuz, Allah'ın azabı çok şiddetlidir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Allah'ın o kent halkından, Resulüne verdiği ganimetler, Allah'a, Resul'e, ona akrabalığı bulunanlara, yetimlere, yoksullara, yolcuya aittir. Ta ki içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir şey olmasın. Peygamber size ne verdiyse onu alın. Sizeneyi yasakladıysa ondan sakının ve Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı şiddetlidir.

Diyanet Vakfı:

Allah'ın, (fethedilen) ülkeler halkından Peygamberine verdiği ganimetler, Allah, Peygamber, yakınları, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Böylece o mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmaz. Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı çetindir.

İngilizce:

What Allah has bestowed on His Messenger (and taken away) from the people of the townships,- belongs to Allah,- to His Messenger and to kindred and orphans, the needy and the wayfarer; In order that it may not (merely) make a circuit between the wealthy among you. So take what the Messenger assigns to you, and deny yourselves that which he withholds from you. And fear Allah; for Allah is strict in Punishment.

Fransızca:

Le butin provenant [des biens] des habitants des cités, qu'Allah a accordé sans combat à Son Messager, appartient à Allah, au Messager, aux proches parents, aux orphelins, aux pauvres et au voyageur en détresse, afin que cela ne circule pas parmi les seuls riches d'entre vous. Prenez ce que le Messager vous donne; et ce qu'il vous interdit, abstenez-vous en; et craignez Allah car Allah est dur en punition.

Almanca:

Was ALLAH Seinem Gesandten von den Bewohnern der Ortschaften zur Beute machte, so ist dies für ALLAHs (Sache), für den Gesandten, für die von der Verwandtschaft, für die Waisen, für die Armen und für den in Not geratenen Reisenden, damit es (das Vermögen) nicht (nur) unter den Reichen von euch rotiere. Und was der Gesandte euch gab, so nehmt es! Und was er euch verbot, so laßt davon ab! Und handelt Taqwa gemäß ALLAH gegenüber! Gewiß, ALLAH ist hart im Strafen.

Rusça:

Добыча, которую Аллах вернул Своему Посланнику от жителей селений, принадлежит Аллаху, Посланнику, родственникам Пророка, сиротам, бедным и путникам, дабы не досталась она богатым среди вас. Берите же то, что дал вам Посланник, и сторонитесь того, что он запретил вам. Бойтесь Аллаха, ведь Аллах суров в наказании.

Açıklama:

Sayfalar

Cuz 28 beslemesine abone olun.