
ḳâle setecidünî in şâe-llâhü ṣâbirav velâ a`ṣî leke emrâ.
Arapça:
قَالَ سَتَجِدُنِي إِن شَاءَ اللَّهُ صَابِرًا وَلَا أَعْصِي لَكَ أَمْرًا
Türkçe:
Mûsa dedi ki: "Allah dilerse beni sabırlı bulacaksın; hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Musa: "İnşaallah beni sabırlı bulacaksın ve senin hiçbir işine karşı gelmeyeceğim" dedi.
Diyanet Vakfı:
Musa: İnşaallah, dedi, sen beni sabreder bulacaksın. Senin emrine de karşı gelmem.
İngilizce:
Moses said: "Thou wilt find me, if Allah so will, (truly) patient: nor shall I disobey thee in aught."
Fransızca:
[Moïse] lui dit : "Si Allah veut, tu me trouvera patient; et je ne désobéirai à aucun de tes ordres".
Almanca:
Er sagte: "Du wirst mich inscha-allah geduldig finden, und ich werde dir in keinerlei Anordnung widersprechen!"
Rusça:
Он сказал: "Если Аллах пожелает, то ты найдешь меня терпеливым, и я не ослушаюсь твоего веления".
Açıklama:

ḳâle feini-tteba`tenî felâ tes'elnî `an şey'in ḥattâ uḥdiŝe leke minhü ẕikrâ.
Arapça:
قَالَ فَإِنِ اتَّبَعْتَنِي فَلَا تَسْأَلْنِي عَن شَيْءٍ حَتَّىٰ أُحْدِثَ لَكَ مِنْهُ ذِكْرًا
Türkçe:
Dedi: "Bak, eğer bana uyarsan, ben sana kendisinden bahis açıncaya değin hiçbir şey hakkında bana soru sorma!"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Hızır) dedi ki: "O halde bana tabi olacaksın; ben sana sırrını anlatmadıkça, hiçbir şey hakkında bana soru sorma!"
Diyanet Vakfı:
(O kul:) Eğer bana tabi olursan, sana o konuda bilgi verinceye kadar hiçbir şey hakkında bana soru sorma! dedi.
İngilizce:
The other said: "If then thou wouldst follow me, ask me no questions about anything until I myself speak to thee concerning it."
Fransızca:
"Si tu me suis, dit [l'autre,] ne m'interroge sur rien tant que je ne t'en aurai pas fait mention".
Almanca:
Er sagte: "Solltest du mir folgen, dann frage mich nach nichts, bis ich dir darüber Auskunft gebe."
Rusça:
Он сказал: "Если ты последуешь за мной, то не спрашивай меня ни о чем, пока я сам не поведаю тебе об этом".
Açıklama:

fenṭaleḳâ. ḥattâ iẕâ rakibâ fi-ssefîneti ḫaraḳahâ. ḳâle eḫaraḳtehâ litugriḳa ehlehâ. leḳad ci'te şey'en imrâ.
Arapça:
فَانطَلَقَا حَتَّىٰ إِذَا رَكِبَا فِي السَّفِينَةِ خَرَقَهَا ۖ قَالَ أَخَرَقْتَهَا لِتُغْرِقَ أَهْلَهَا لَقَدْ جِئْتَ شَيْئًا إِمْرًا
Türkçe:
İkisi birlikte yola koyudular. Bir süre sonra gemiye bindiklerinde, tuttu gemiyi deliverdi. Mûsa dedi: "İçindekileri boğmak için mi deldin onu? Vallahi korkunç bir iş yaptın!"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunun üzerine ikisi beraber yürüdüler. Nihayet gemiye bindikleri zaman, o kul (Hızır) gemiyi deldi. Musa, ona şöyle dedi: "Geminin içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın."
Diyanet Vakfı:
Bunun üzerine yürüdüler. Nihayet gemiye bindikleri zaman o (Hızır) gemiyi deldi. Musa: Halkını boğmak için mi onu deldin? Gerçekten sen (ziyanı) büyük bir iş yaptın! dedi.
İngilizce:
So they both proceeded: until, when they were in the boat, he scuttled it. Said Moses: "Hast thou scuttled it in order to drown those in it? Truly a strange thing hast thou done!"
Fransızca:
Alors les deux partirent. Et après qu'ils furent montés sur un bateau, l'homme y fit une brèche. [Moïse] lui dit : "Est-ce pour noyer ses occupants que tu l'as ébréché ? Tu as commis, certes, une chose monstrueuse ! ".
Almanca:
Dann gingen beide los. Als die Beiden dann in das Schiff stiegen, schlug er ein Loch hinein. Er (Musa) sagte: "Schlägst du etwa ein Loch hinein, damit du seine Passagiere ertränkst? Gewiß, bereits hast du eine verwerfliche Tat begangen."
Rusça:
Они вдвоем двинулись в путь. Когда же они сели на корабль, он сделал в нем пробоину. Он сказал: "Ты сделал пробоину, чтобы потопить людей на нем? Ты совершил тяжкий поступок!"
Açıklama:

ḳâle elem eḳul inneke len testeṭî`a me`iye ṣabrâ.
Arapça:
قَالَ أَلَمْ أَقُلْ إِنَّكَ لَن تَسْتَطِيعَ مَعِيَ صَبْرًا
Türkçe:
Dedi: "Ben söylemedim mi, sen benimle beraberliğe asla dayanamazsın!"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Hızır:) "Sen benimle asla sabredemezsin, demedim mi?" dedi.
Diyanet Vakfı:
(Hızır:) Ben sana, benimle beraberliğe sabredemezsin, demedim mi? dedi.
İngilizce:
He answered: "Did I not tell thee that thou canst have no patience with me?"
Fransızca:
[L'autre] répondit : "N'ai-je pas dit que tu ne pourrais pas garder patience en ma compagnie ? ".
Almanca:
Er sagte: "Habe ich nicht gesagt, daß du gewiß mit mir keine Geduld haben kannst?"
Rusça:
Он сказал: "Разве я не говорил, что ты не сможешь сохранить терпение рядом со мной?"
Açıklama:

ḳâle lâ tüâḫiẕnî bimâ nesîtü velâ türhiḳnî min emrî `usrâ.
Arapça:
قَالَ لَا تُؤَاخِذْنِي بِمَا نَسِيتُ وَلَا تُرْهِقْنِي مِنْ أَمْرِي عُسْرًا
Türkçe:
Mûsa dedi: "Unuttuğum için beni azarlama; bu yaptığımdan dolayı da bana zorluk çıkarma."
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Musa dedi ki: "Unuttuğum şeyden dolayı beni suçlama ve bu işimden dolayı bana bir güçlük çıkarma."
Diyanet Vakfı:
Musa: Unuttuğum şeyden dolayı beni muaheze etme; işimde bana güçlük çıkarma, dedi.
İngilizce:
Moses said: "Rebuke me not for forgetting, nor grieve me by raising difficulties in my case."
Fransızca:
"Ne t'en prend pas à moi, dit [Moïse,] pour un oubli de ma part; et ne m'impose pas de grande difficulté dans mon affaire" .
Almanca:
Er sagte: "Mache mir keine Vorwürfe für das, was ich vergaß, und erlege mir in meiner Angelegenheit nicht noch Erschwernis auf."
Rusça:
Он сказал: "Не наказывай меня за то, что я позабыл, и не возлагай на меня тяжелое бремя".
Açıklama:

fenṭaleḳâ. ḥattâ iẕâ leḳiyâ gulâmen feḳatelehû ḳâle eḳatelte nefsen zekiyyetem bigayri nefs. leḳad ci'te şey'en nükrâ.
Arapça:
فَانطَلَقَا حَتَّىٰ إِذَا لَقِيَا غُلَامًا فَقَتَلَهُ قَالَ أَقَتَلْتَ نَفْسًا زَكِيَّةً بِغَيْرِ نَفْسٍ لَّقَدْ جِئْتَ شَيْئًا نُّكْرًا
Türkçe:
Yine yola koyuldular. Bir süre sonra bir oğlana rastgeldiler; tuttu onu öldürdü. Mûsa dedi: "Tertemiz bir insanı, bir cana karşılık olmaksızın öldürdün ha!? Vallahi çok kötü bir iş yaptın!"
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yine gittiler. Nihayet bir erkek çocuğa rastladıklarında Hızır hemen onu öldürdü. Musa: "Kısas olmadan masum bir cana nasıl kıyarsın? Doğrusu sen çok fena bir şey yaptın" dedi.
Diyanet Vakfı:
Yine yürüdüler. Nihayet bir erkek çocuğa rastladıklarında (Hızır) hemen onu öldürdü. Musa dedi ki: Tertemiz bir canı, bir can karşılığı olmaksızın (kimseyi öldürmediği halde) katlettin ha! Gerçekten sen fena bir şey yaptın!
İngilizce:
Then they proceeded: until, when they met a young man, he slew him. Moses said: "Hast thou slain an innocent person who had slain none? Truly a foul (unheard of) thing hast thou done!"
Fransızca:
Puis ils partirent tous deux; et quand ils eurent rencontré un enfant, [l'homme] le tua. Alors [Moïse] lui dit : "As-tu tué un être innocent, qui n'a tué personne ? Tu as commis certes, une chose affreuse ! "
Almanca:
Dann gingen beide weiter. Als die Beiden dann auf einen Jungen trafen, tötete er ihn sofort. Er (Musa) sagte: "Hast du etwa einen unschuldigen Menschen getötet, (grundlos und) nicht als Vergeltung für einen (anderen) Menschen?! Gewiß, bereits hast du eine ungeheuerliche Tat begangen."
Rusça:
Они продолжили путь, пока не встретили мальчика, и он убил его. Он сказал: "Неужели ты убил невинного человека, который никого не убивал? Ты совершил предосудительный поступок!"
Açıklama:
Sayfalar
