Cuz 15

 
00:00

ḳâle setecidünî in şâe-llâhü ṣâbirav velâ a`ṣî leke emrâ.

Arapça:

قَالَ سَتَجِدُنِي إِن شَاءَ اللَّهُ صَابِرًا وَلَا أَعْصِي لَكَ أَمْرًا

Türkçe:

Mûsa dedi ki: "Allah dilerse beni sabırlı bulacaksın; hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Musa: "İnşaallah beni sabırlı bulacaksın ve senin hiçbir işine karşı gelmeyeceğim" dedi.

Diyanet Vakfı:

Musa: İnşaallah, dedi, sen beni sabreder bulacaksın. Senin emrine de karşı gelmem.

İngilizce:

Moses said: "Thou wilt find me, if Allah so will, (truly) patient: nor shall I disobey thee in aught."

Fransızca:

[Moïse] lui dit : "Si Allah veut, tu me trouvera patient; et je ne désobéirai à aucun de tes ordres".

Almanca:

Er sagte: "Du wirst mich inscha-allah geduldig finden, und ich werde dir in keinerlei Anordnung widersprechen!"

Rusça:

Он сказал: "Если Аллах пожелает, то ты найдешь меня терпеливым, и я не ослушаюсь твоего веления".

Açıklama:
 
00:00

ḳâle feini-tteba`tenî felâ tes'elnî `an şey'in ḥattâ uḥdiŝe leke minhü ẕikrâ.

Arapça:

قَالَ فَإِنِ اتَّبَعْتَنِي فَلَا تَسْأَلْنِي عَن شَيْءٍ حَتَّىٰ أُحْدِثَ لَكَ مِنْهُ ذِكْرًا

Türkçe:

Dedi: "Bak, eğer bana uyarsan, ben sana kendisinden bahis açıncaya değin hiçbir şey hakkında bana soru sorma!"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

(Hızır) dedi ki: "O halde bana tabi olacaksın; ben sana sırrını anlatmadıkça, hiçbir şey hakkında bana soru sorma!"

Diyanet Vakfı:

(O kul:) Eğer bana tabi olursan, sana o konuda bilgi verinceye kadar hiçbir şey hakkında bana soru sorma! dedi.

İngilizce:

The other said: "If then thou wouldst follow me, ask me no questions about anything until I myself speak to thee concerning it."

Fransızca:

"Si tu me suis, dit [l'autre,] ne m'interroge sur rien tant que je ne t'en aurai pas fait mention".

Almanca:

Er sagte: "Solltest du mir folgen, dann frage mich nach nichts, bis ich dir darüber Auskunft gebe."

Rusça:

Он сказал: "Если ты последуешь за мной, то не спрашивай меня ни о чем, пока я сам не поведаю тебе об этом".

Açıklama:
 
00:00

fenṭaleḳâ. ḥattâ iẕâ rakibâ fi-ssefîneti ḫaraḳahâ. ḳâle eḫaraḳtehâ litugriḳa ehlehâ. leḳad ci'te şey'en imrâ.

Arapça:

فَانطَلَقَا حَتَّىٰ إِذَا رَكِبَا فِي السَّفِينَةِ خَرَقَهَا ۖ قَالَ أَخَرَقْتَهَا لِتُغْرِقَ أَهْلَهَا لَقَدْ جِئْتَ شَيْئًا إِمْرًا

Türkçe:

İkisi birlikte yola koyudular. Bir süre sonra gemiye bindiklerinde, tuttu gemiyi deliverdi. Mûsa dedi: "İçindekileri boğmak için mi deldin onu? Vallahi korkunç bir iş yaptın!"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Bunun üzerine ikisi beraber yürüdüler. Nihayet gemiye bindikleri zaman, o kul (Hızır) gemiyi deldi. Musa, ona şöyle dedi: "Geminin içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın."

Diyanet Vakfı:

Bunun üzerine yürüdüler. Nihayet gemiye bindikleri zaman o (Hızır) gemiyi deldi. Musa: Halkını boğmak için mi onu deldin? Gerçekten sen (ziyanı) büyük bir iş yaptın! dedi.

İngilizce:

So they both proceeded: until, when they were in the boat, he scuttled it. Said Moses: "Hast thou scuttled it in order to drown those in it? Truly a strange thing hast thou done!"

Fransızca:

Alors les deux partirent. Et après qu'ils furent montés sur un bateau, l'homme y fit une brèche. [Moïse] lui dit : "Est-ce pour noyer ses occupants que tu l'as ébréché ? Tu as commis, certes, une chose monstrueuse ! ".

Almanca:

Dann gingen beide los. Als die Beiden dann in das Schiff stiegen, schlug er ein Loch hinein. Er (Musa) sagte: "Schlägst du etwa ein Loch hinein, damit du seine Passagiere ertränkst? Gewiß, bereits hast du eine verwerfliche Tat begangen."

Rusça:

Они вдвоем двинулись в путь. Когда же они сели на корабль, он сделал в нем пробоину. Он сказал: "Ты сделал пробоину, чтобы потопить людей на нем? Ты совершил тяжкий поступок!"

Açıklama:
 
00:00

ḳâle elem eḳul inneke len testeṭî`a me`iye ṣabrâ.

Arapça:

قَالَ أَلَمْ أَقُلْ إِنَّكَ لَن تَسْتَطِيعَ مَعِيَ صَبْرًا

Türkçe:

Dedi: "Ben söylemedim mi, sen benimle beraberliğe asla dayanamazsın!"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

(Hızır:) "Sen benimle asla sabredemezsin, demedim mi?" dedi.

Diyanet Vakfı:

(Hızır:) Ben sana, benimle beraberliğe sabredemezsin, demedim mi? dedi.

İngilizce:

He answered: "Did I not tell thee that thou canst have no patience with me?"

Fransızca:

[L'autre] répondit : "N'ai-je pas dit que tu ne pourrais pas garder patience en ma compagnie ? ".

Almanca:

Er sagte: "Habe ich nicht gesagt, daß du gewiß mit mir keine Geduld haben kannst?"

Rusça:

Он сказал: "Разве я не говорил, что ты не сможешь сохранить терпение рядом со мной?"

Açıklama:
 
00:00

ḳâle lâ tüâḫiẕnî bimâ nesîtü velâ türhiḳnî min emrî `usrâ.

Arapça:

قَالَ لَا تُؤَاخِذْنِي بِمَا نَسِيتُ وَلَا تُرْهِقْنِي مِنْ أَمْرِي عُسْرًا

Türkçe:

Mûsa dedi: "Unuttuğum için beni azarlama; bu yaptığımdan dolayı da bana zorluk çıkarma."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Musa dedi ki: "Unuttuğum şeyden dolayı beni suçlama ve bu işimden dolayı bana bir güçlük çıkarma."

Diyanet Vakfı:

Musa: Unuttuğum şeyden dolayı beni muaheze etme; işimde bana güçlük çıkarma, dedi.

İngilizce:

Moses said: "Rebuke me not for forgetting, nor grieve me by raising difficulties in my case."

Fransızca:

"Ne t'en prend pas à moi, dit [Moïse,] pour un oubli de ma part; et ne m'impose pas de grande difficulté dans mon affaire" .

Almanca:

Er sagte: "Mache mir keine Vorwürfe für das, was ich vergaß, und erlege mir in meiner Angelegenheit nicht noch Erschwernis auf."

Rusça:

Он сказал: "Не наказывай меня за то, что я позабыл, и не возлагай на меня тяжелое бремя".

Açıklama:
 
00:00

fenṭaleḳâ. ḥattâ iẕâ leḳiyâ gulâmen feḳatelehû ḳâle eḳatelte nefsen zekiyyetem bigayri nefs. leḳad ci'te şey'en nükrâ.

Arapça:

فَانطَلَقَا حَتَّىٰ إِذَا لَقِيَا غُلَامًا فَقَتَلَهُ قَالَ أَقَتَلْتَ نَفْسًا زَكِيَّةً بِغَيْرِ نَفْسٍ لَّقَدْ جِئْتَ شَيْئًا نُّكْرًا

Türkçe:

Yine yola koyuldular. Bir süre sonra bir oğlana rastgeldiler; tuttu onu öldürdü. Mûsa dedi: "Tertemiz bir insanı, bir cana karşılık olmaksızın öldürdün ha!? Vallahi çok kötü bir iş yaptın!"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Yine gittiler. Nihayet bir erkek çocuğa rastladıklarında Hızır hemen onu öldürdü. Musa: "Kısas olmadan masum bir cana nasıl kıyarsın? Doğrusu sen çok fena bir şey yaptın" dedi.

Diyanet Vakfı:

Yine yürüdüler. Nihayet bir erkek çocuğa rastladıklarında (Hızır) hemen onu öldürdü. Musa dedi ki: Tertemiz bir canı, bir can karşılığı olmaksızın (kimseyi öldürmediği halde) katlettin ha! Gerçekten sen fena bir şey yaptın!

İngilizce:

Then they proceeded: until, when they met a young man, he slew him. Moses said: "Hast thou slain an innocent person who had slain none? Truly a foul (unheard of) thing hast thou done!"

Fransızca:

Puis ils partirent tous deux; et quand ils eurent rencontré un enfant, [l'homme] le tua. Alors [Moïse] lui dit : "As-tu tué un être innocent, qui n'a tué personne ? Tu as commis certes, une chose affreuse ! "

Almanca:

Dann gingen beide weiter. Als die Beiden dann auf einen Jungen trafen, tötete er ihn sofort. Er (Musa) sagte: "Hast du etwa einen unschuldigen Menschen getötet, (grundlos und) nicht als Vergeltung für einen (anderen) Menschen?! Gewiß, bereits hast du eine ungeheuerliche Tat begangen."

Rusça:

Они продолжили путь, пока не встретили мальчика, и он убил его. Он сказал: "Неужели ты убил невинного человека, который никого не убивал? Ты совершил предосудительный поступок!"

Açıklama:

Sayfalar

Cuz 15 beslemesine abone olun.