Arapça:
وَلِيَعْلَمَ الَّذِينَ نَافَقُوا ۚ وَقِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا قَاتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ أَوِ ادْفَعُوا ۖ قَالُوا لَوْ نَعْلَمُ قِتَالًا لَّاتَّبَعْنَاكُمْ ۗ هُمْ لِلْكُفْرِ يَوْمَئِذٍ أَقْرَبُ مِنْهُمْ لِلْإِيمَانِ ۚ يَقُولُونَ بِأَفْوَاهِهِم مَّا لَيْسَ فِي قُلُوبِهِمْ ۗ وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا يَكْتُمُونَ
Çeviriyazı:
veliya`leme-lleẕîne nâfeḳû. veḳîle lehüm te`âlev ḳâtilû fî sebîli-llâhi evi-dfe`û. ḳâlû lev na`lemü ḳitâlel letteba`nâküm. hüm lilküfri yevmeiẕin aḳrabü minhüm lil'îmân. yeḳûlûne biefvâhihim mâ leyse fî ḳulûbihim. vellâhü a`lemü bimâ yektümûn.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İki topluluğun karşılaştığı günde başınıza gelen musibet de Allah'ın izniyledir. Bu da müminleri belirlemesi ve hem de münafıklık yapanları ayırt etmesi içindir. Ve onlara: "Geliniz, Allah yolunda savaşınız veya (hiç olmazsa) savunmaya geçiniz." denilmişti. Onlar ise: "Biz savaşmasını (veya savaş olacağını) bilseydik arkanızdan gelirdik." demişlerdi. Onlar, o gün, imandan çok küfre yakındılar. kalblerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah neyi gizlediklerini daha iyi bilendir.
Diyanet İşleri:
İki topluluğun karşılaştığı günde başınıza gelen, Allah'ın izniyledir. Bu, inananları da, münafıklık edenleri de belirtmesi içindir. Münafıklık edenlere: "gelin, Allah yolunda savaşın, veya hiç olmazsa savunmada bulunun" dendiği zaman: "Eğer savaşmayı bilseydik, ardınızdan gelirdik" dediler. O gün, onlar imandan çok inkara yakındılar. Kalblerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlar. Allah gizlediklerini onlardan iyi bilir.
Abdulbakî Gölpınarlı:
Münafıklık edenleri de açığa vurmayı murad etmişti. Onlara, gelin, Allah yolunda savaşın, yahut da onları defedin deyince, savaşmayı bilseydik elbette size uyardık dediler. Halbuki onlar, o gün imandan ziyade küfre yakındılar. Özlerinde olmayan söze getiriyorlardı. Onların bütün gizlediklerini Allah bilir.
Şaban Piriş:
Ve münafıklık edenleri de açığa vurmak içindir. O münafıklara: Gelin, Allah yolunda savaşın veya müdafaada bulunun! denilmiş, Onlar da: “Biz savaş olacağını bilseydik, elbette sizin peşinizden gelirdik” dediler. Onlar o gün, imandan çok küfre yakındılar. Ağızlarıyla kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Allah onların gizlediğini çok iyi biliyor.
Edip Yüksel:
İkiyüzlüler de böylece açığa çıkarılır. Kendilerine, "Gelin, ALLAH yolunda savaşın ya da katkıda bulunun," denildiğinde, onlar, "Savaştan anlasaydık size katılırdık," dediler. O an onlar imandan daha çok inkara yakın idiler. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlar. Halbuki ALLAH onların gizlediğini çok iyi biliyor.
Ali Bulaç:
Münafıklık yapanları da belirtmesi içindi. Onlara: "Gelin, Allah'ın yolunda savaşın ya da savunma yapın" denildiğinde, "Biz savaşmayı bilseydik elbette sizi izlerdik" dediler. O gün onlar, imandan çok küfre daha yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah, onların gizli tuttuklarını daha iyi bilir.
Suat Yıldırım:
İki ordunun karşılaştığı gün başınıza gelen musîbet Allah'ın izniyle olmuştu. Bu da O’nun müminleri ayırd etmesi, münafıklık yapanları da meydana çıkarması için idi. O münafıklara: “Gelin, Allah yolunda savaşın veya hiç olmazsa düşmanınızın size ve ailelerinize saldırmasını önleyin!” denildiğinde: “Biz savaş olacağını bilseydik size katılırdık.” dediler. Doğrusu o gün onlar imandan ziyade küfre yakın idiler. Onlar, ağızlarıyla, kalplerinde olmayan şeyleri söylüyorlardı. Ama Allah onların gizlediklerini pek iyi bilir.
Ömer Nasuhi Bilmen:
Ve nifakta bulunmuş olanları açığa çıkarmak içindi. Ve onlara, «Geliniz Allah yolunda mukatelede veya müdafaada bulunun,» denildi. Dediler ki: «Biz mukateleyi bilseydik elbette size uyardık.» Onlar o gün imândan ziyâde küfre yakın bulunmuşlardı. Onlar kalblerinde olmayan şeyi dilleriyle söylerler. Ve Allah Teâlâ onların ne sakladıklarını tamamen bilicidir.
Yaşar Nuri Öztürk:
Ve ikiyüzlülük yapan münafıkları bilsin diye. Onlara, "Hadi gelin, Allah yolunda çarpışın yahut savunma yapın!" dendiğinde: "Savaştan haberimiz olsaydı sizi elbette izlerdik." dediler. O gün onlar, imandan çok küfre yakın idiler. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlar. Allah, onların gizlemekte oldukları şeyi çok iyi bilmektedir.
Bekir Sadak:
Onlar Allah´tan olan bir nimeti, bollugu ve Allah´in, muminlerin ecrini zayi etmiyecegini mujdelemek isterler. *
İbni Kesir:
Bir de münafıklık edenleri açığa vurmak içindi. Kendilerine: Gelin Allah yolunda savaşın veya savunun, dendiği zaman: şayet savaşmayı bilseydik peşinizden gelirdik, dediler. O gün onlar imandan çok küfre yakındılar. Kalblerinde olmayan şeyi ağızlarıyla söylüyorlardı. Onların gizlediği şeyi Allah çok iyi bilir.
Adem Uğur:
3:166
İskender Ali Mihr:
Ve (bu) nifak çıkaranları bilmesi (münafık olanların belirlenmesi) içindi. Ve onlara: "
Celal Yıldırım:
3:166
Tefhim ul Kuran:
Münafıklık yapanları da belirtmesi içindi. Onlara: «Gelin, Allah´ın yolunda savaşın ya da savunma yapın» denildiğinde, «Biz savaşmayı bilseydik elbette sizi izlerdik» dediler. O gün onlar, imandan çok küfre daha yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah, onların gizli tuttuklarını daha iyi bilir.
Fransızca:
et qu'Il distingue les hypocrites. on avait dit à ceux-ci : "Venez combattre dans le sentier d'Allah, ou repoussez [l'ennemi]" , ils dirent : "Bien sûr que nous vous suivrions si nous étions sûrs qu'il y aurait une guerre" Ils étaient, ce jour-là, plus près de la mécréance que de la foi. Ils disaient de leurs bouches ce qui n'était pas dans leurs coeurs. Et Allah sait fort bien ce qu'ils cachaient.
İspanyolca:
y quiénes los hipócritas. Se les dijo: «¡Vamos! ¡Combatid por Alá o rechazad al enemigo!» Dijeron: «Si supiéramos combatir, os seguiríamos». Aquel día estaban más cerca de la incredulidad que de la fe. Dicen con la boca lo que no tienen en el corazón. Pero Alá sabe bien lo que ocultan.
İtalyanca:
e riconoscesse gli ipocriti. Quando fu detto loro: "Venite a combattere sul sentiero di Allah o [almeno] difendetevi!", dissero: "Vi seguiremmo certamente se sapessimo combattere!". In quel giorno erano più vicini alla miscredenza che alla fede. Le loro bocche non dicevano quello che celavano nel cuore. Ma Allah conosce bene quello che nascondevano.
Almanca:
und damit ER diejenigen, die Nifaq betrieben haben, kenntlich macht. Und es wurde zu ihnen gesagt: "Kommt her und kämpft fisabilillah oder haltet (die Feinde zumindest) zurück!" Sie sagten: "Wenn wir wüßten, daß es zum Kampf kommen würde, würden wir euch sicherlich folgen." Damals waren sie dem Kufr näher als dem Iman. Sie sagen mit ihren Mündern, was nicht in ihren Herzen ist. Doch ALLAH weiß besser, was sie verschweigen.
Çince:
也要认识伪信的人。有人对他们说:你们来吧,来为主道而作战,或来自卫吧!他们说:假若我们会打仗,我们必定追随你们。在那日,与其说他们是信道的人,不如说他们是不信道的人。他们口里所说的,并不是他们心里所想的。真主是知道他们所隐讳者的。
Hollandaca:
Toen men hun zeide: komt, vecht voor des Heeren godsdienst en drijft den vijand terug, zeiden zij: Indien wij konden vechten zouden wij u volgen. Toen waren zij het ongeloof nader dan het geloof. Zij spraken met hunne monden, wat niet in hunne harten was: maar God wist wat zij verborgen.
Rusça:
и узнал лицемеров. Им было сказано: "Придите и сразитесь на пути Аллаха или хотя бы защитите самих себя". Они сказали: "Если бы мы знали, что сражение состоится, то мы непременно последовали бы за вами". В тот день они были ближе к неверию, чем к вере. Они произносят своими устами то, чего нет в их сердцах, но Аллаху лучше знать о том, что они утаивают.
Somalice:
Iyo inuu Muujiyo kuwa Munaafaqoobay, oo loo yidhi Kaalaya ku Dirira Jidka Eebe ama Difaaca, waxayna dheheen Haddaan ognahay Dagaal waan idin raaci lahayn, iyagu Gaalnimaday Maalintaas uga Dhawyihiin Rumeyn, waxay ka odhan Afkooda waxaan ahayn Quluubtooda, Eebana waa ogyahay waxay Qarin.
Swahilice:
Na ili awapambanue walio kuwa wanaafiki, wakaambiwa: Njooni mpigane katika Njia ya Mwenyezi Mungu au lindeni. Wakasema: Tungeli jua kuna kupigana bila ya shaka tungeli kufuateni. Wao siku ile walikuwa karibu na ukafiri kuliko Imani. Wanasema kwa midomo yao yasiyo kuwamo nyoyoni mwao. Na Mwenyezi Mungu anajua kabisa wanayo yaficha.
Uygurca:
ۋە مۇناپىقلارنى بىلىش (يەنى ئايرىش) ئۈچۈندۇركى، ئۇلارغا: «كېلىڭلار، اﷲ يولىدا ئۇرۇش قىلىڭلار ياكى (ئۆزۈڭلارنى) قوغداڭلار» دېيىلسە، ئۇلار: «ئۇرۇشتىن خەۋەر تاپقان بولساق، ئەلۋەتتە، سىلەرگە ئەگىشەتتۇق (يەنى سىلەر بىلەن بىر سەپتە تۇرۇپ ئۇرۇش قىلاتتۇق)» دېدى. ئۇ كۈندە ئۇلار ئىمانغا قارىغاندا كۇفرىغا يېقىن ئىدى. ئۇلار كۆڭۈللىرىدە يوق نەرسىلەرنى ئېغىزلىرىدا دېدى، ئۇلار يوشۇررغاننى (يەنى نىفاق بىلەن مۇشرىكلىكنى) اﷲ ئوبدان بىلىدۇ
Japonca:
偽信者をも知っておられるためであった。「アッラーの道のために出征しなさい。それとも(自分の町を)守備しなさい。」と言われると,「かれらはわたしたちに戦うこと(の価値)が分れば,あなたがたに従おう」と言った。その日かれらは,信仰よりも背信に近かった。かれらのロは心にもないことを言う。だがアッラーは,かれらの隠すことを凡て知っておられる。
Arapça (Ürdün):
«وليعلم الذين نافقوا و» الذين «قيل لهم» لما انصرفوا عن القتال وهم عبد الله بن أبيّ وأصحابه «تعالوا قاتلوا في سبيل الله» أعداءه «أو ادفعوا» عنا القوم بتكثير سوادكم إن لم تقاتلوا «قالوا لو نَعْلَمُ» نحسن «قتالا لاتبعناكم» قال تعالى تكذيبا لهم: «هم للكفر يومئذ أقرب منهم للإيمان» بما أظهروا من خذلانهم للمؤمنين وكانوا قبل أقرب إلى الإيمان من حيث الظاهر «يقولون بأفواهم ما ليس في قلوبهم» ولو علموا قتالا لم يتبعوكم «والله أعلم بما يكتمون» من النفاق.
Hintçe:
और मुनाफ़िक़ों को देख ले (कि कौन है) और मुनाफ़िक़ों से कहा गया कि आओ ख़ुदा की राह में जेहाद करो या (ये न सही अपने दुशमन को) हटा दो तो कहने लगे (हाए क्या कहीं) अगर हम लड़ना जानते तो ज़रूर तुम्हारा साथ देते ये लोग उस दिन बनिस्बते ईमान के कुफ़्र के ज्यादा क़रीब थे अपने मुंह से वह बातें कह देते हैं जो उनके दिल में (ख़ाक) नहीं होतीं और जिसे वह छिपाते हैं ख़ुदा उसे ख़ूब जानता है
Tayca:
และเพื่อพระองค์จะทรงรู้บรรดาผู้ที่กลับกลอก ด้วย และได้ถูกกล่าวแก่พวกเขาว่าจงมากันเถิด จงต่อสู้ในทางของอัลลอฮ์กัน หรือไม่ก็จงป้องกัน พวกเขากล่าวว่า หากเรารู้ว่ามีการสู้รบกันแล้ว แน่นอนเราก็ตามพวกท่านไปแล้ว ในวันนั้น พวกเขาใกล้แก่การปฏิเสธศรัทธายิ่งกว่าพวกเขามีศรัทธา พวกเขาจะกล่าวด้วยปากของพวกเขา สิ่งที่ไม่ใช่อยู่ในหัวใจของพวกเขา และอัลลอฮ์นั้นทรงรู้ยิ่งใยสิ่งที่พวกเขาปกปิดกัน
İbranice:
ולמען יידע מי הם הצבועים, אשר בהיאמר להם: 'בואו והילחמו בשביל אלוהים, או הדפו את המתקיפים.' אמרו: 'לו ידענו שתילחמו במישהו היינו מלווים אתכם.' באותו יום היו קרובים לכפירה יותר מאשר לאמונה, משום שהם אומרים בפיהם מה שלא בליבם, אך אלוהים יודע את אשר יחביאו
Hırvatça:
I da bi znao ko su licemjeri. Njima je rečeno: "Dođite, borite se na Allahovom putu, ili se branite!", a oni su kazali: "Da znamo da će biti borbe, mi bismo vas slijedili." Toga dana oni su bili bliži nevjerovanju nego vjerovanju. Svojim su ustima govorili ono što nije bilo u srcima njihovim! A Allah najbolje zna što oni kriju.
Rumence:
ca să-i cunoască pe făţarnici. Când li s-a spus: “Înaintaţi! Luptaţi pentru calea lui Dumnezeu!” ori: “Apăraţi-vă!”, ei au spus: “Dacă am şti să luptăm, v-am urma negreşit.” În Ziua aceea, s-au aflat mult mai aproape de tăgadă decât de credinţă. Ei spun
Transliteration:
WaliyaAAlama allatheena nafaqoo waqeela lahum taAAalaw qatiloo fee sabeeli Allahi awi idfaAAoo qaloo law naAAlamu qitalan laittabaAAnakum hum lilkufri yawmaithin aqrabu minhum lileemani yaqooloona biafwahihim ma laysa fee quloobihim waAllahu aAAlamu bima yaktumoona
Türkçe:
Ve ikiyüzlülük yapan münafıkları bilsin diye. Onlara, "Hadi gelin, Allah yolunda çarpışın yahut savunma yapın!" dendiğinde: "Savaştan haberimiz olsaydı sizi elbette izlerdik." dediler. O gün onlar, imandan çok küfre yakın idiler. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlar. Allah, onların gizlemekte oldukları şeyi çok iyi bilmektedir.
Sahih International:
And that He might make evident those who are hypocrites. For it was said to them, "Come, fight in the way of Allah or [at least] defend." They said, "If we had known [there would be] fighting, we would have followed you." They were nearer to disbelief that day than to faith, saying with their mouths what was not in their hearts. And Allah is most Knowing of what they conceal -
İngilizce:
And the Hypocrites also. These were told: "Come, fight in the way of Allah, or (at least) drive (The foe from your city)." They said: "Had we known how to fight, we should certainly have followed you." They were that day nearer to Unbelief than to Faith, saying with their lips what was not in their hearts but Allah hath full knowledge of all they conceal.
Azerbaycanca:
Və münafiqləri onlardan fərqləndirsin. Onlara: “Gəlin Allah yolunda vuruşun, yaxud müdafiədə bulunun! (Düşmənin hücumunu dəf edin!) – deyildi. Onlar: “Əgər biz vuruşa bilsəydik, sizin ardınızca gələrdik” – deyə cavab verdilər. Onlar o gün imandan çox küfrə yaxınlaşmışdılar, ürəklərində olmayan şeyi dillərilə deyirlər. Halbuki, Allah onların (bütün) gizlətdiklərini çox yaxşı bilir!
Süleyman Ateş:
Ve iki yüzlülük edenleri bilsin (ortaya çıkarsın). Onlara: "Gelin, Allah yolunda savaşın, ya da savunun." dendiği halde: "Eğer savaş (olacağını) bilseydik, sizinle gelirdik." dediler. Onlar, o gün, imandan çok küfre yakın idiler. Ağızlarıyla, kalblerinde olmayanı söylüyorlar. Halbuki Allah, içlerinde sakladıkları şeyi çok iyi bilmektedir.
Diyanet Vakfı:
İki birliğin karşılaştığı gün sizin başınıza gelenler, ancak Allah'ın dilemesiyle olmuştur ki, bu da, müminleri ayırdetmesi ve münafıkları ortaya çıkarması için idi. Bunlara: "Gelin, Allah yolunda çarpışın; ya da savunma yapın" denildiği zaman, "Harbetmeyi bilseydik, elbette sizin peşinizden gelirdik" dediler. Onlar o gün, imandan çok, kafirliğe yakın idiler. Ağızlarıyla, kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Halbuki Allah, onların içlerinde gizlediklerini daha iyi bilir.
Erhan Aktaş:
Bir de münafık(1) olanların belirlenmesi içindi. Onlara: “Gelin bizimle birlikte Allah yolunda savaşın veya savunmada bulunun.” denildiğinde; onlar: “Savaşı bilseydik(2) elbette size uyardık.” dediler. Onlar, o gün îmândan çok küfre yakındılar. Kalplerinde olmayan şeyi ağızlarıyla söylüyorlardı. Oysa Allah, onların içlerinde sakladıklarını çok iyi bilmektedir.
Kral Fahd:
ve münâfıkları ortaya çıkarması için idi. Bunlara: «Gelin, Allah yolunda çarpışın; ya da savunma yapın» denildiği zaman, «Savaşacağımızı bilseydik, elbette sizin peşinizden gelirdik» dediler. Onlar o gün, imandan çok, kâfirliğe yakın idiler. Ağızlarıyla, kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Halbuki Allah, (onların içlerinde) gizlediklerini en iyi bilendir.
Hasan Basri Çantay:
Münafık olanları da açığa vurması içindi, Berikilere: «Gelin. Allah yolunda muhaarebe edin, yahud (hiç olmazsa düşmanın kendinize ve ailelerinize saldırmasını) önleyin» denildi, de: «Biz muharebe etmeyi bilseydik elbette arkanızdan gelirdik» dediler. Onlar o gün îmandan ziyâde küfre yakındılar. Ağızlarıyle kalblerinde olmayanı söylüyorlardı. Onlar ne gizlerlerse Allah çok iyi bilicidir.
Muhammed Esed:
(ve yine,) ikiyüzlülük yapmış olanları ve kendilerine: "Gelin, Allah yolunda savaşın" yahut, "kendinizi savunun!" denildiğinde, "Eğer savaş(la sonuçlanacağın)ı bilseydik elbette arkanızdan gelirdik" diye cevap verenleri ortaya çıkarması içindi. Onlar, o gün, kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söyleyerek imandan çok irtidada yaklaştılar. Halbuki Allah, gizlemeye çalıştıklarını çok iyi bilmektedir:
Gültekin Onan:
Münafıklık yapanları da belirtmesi içindi. Onlara: "
Ali Fikri Yavuz:
Bir de münafıklık edenleri açığa vurmak içindi. Kendilerine: “-Gelin, Allah yolunda savaşın yahut üzerine olan düşman saldırışını önleyin”, denildiği zaman şöyle cevap verdiler: “- Biz savaş yapmayı bilseydik elbette arkanızdan gelirdik.” Onlar, o gün imandan çok küfre yakındılar, ağızlarıyla kalblerinde olmıyan şeyi söylüyorlardı. Allah onların gizlediği şeyi pek iyi bilir.
Portekizce:
E também se distinguissem os hipócritas, aos quais foi dito: Vinde lutar pela causa de Deus, ou defender-vos.Disseram: Se soubéssemos combater, seguir-vos-íamos! Naquele dia, estavam mais perto da incredulidade do que da fé,porque diziam, com as suas bocas, o que não sentiam os seus corações. Porém, Deus bem sabe tudo quanto ocultam.
İsveççe:
och stå klart vilka de var som hycklade tro. [När] de sistnämnda fick uppmaningen: "Kom och kämpa för Guds sak!" eller "Försvara er!", svarade de: "Bara vi säkert visste [att det skall bli] strid, skulle vi gå med er." Den dagen var de otron närmare än tron, när de yttrade ord som inte kom från hjärtat, fastän Gud väl visste vad de ville dölja -
Farsça:
و نیز کسانی را که نفاق و دورویی ورزیدند، معلوم و مشخص کند. و به آنان گفته شد: بیایید در راه خدا بجنگید یا [از مدینه و کیان جامعه] دفاع کنید. گفتند: اگر جنگیدن می دانستیم، قطعاً از شما پیروی می کردیم. آنان در آن روز به کفر نزدیک تر بودند تا ایمان. به زبانشان چیزی را می گویند که در دل هایشان نیست؛ و خدا به آنچه پنهان می کنند، داناتر است.
Kürtçe:
و بۆ ئەوەیش دووڕوەکان ئاشکرا بکات وپێیان ووترا وەرن بجەنگن لەڕێی خوادا یابەرگری (لە وڵاتی خۆتان) بکەن ووتیان: ئەگەر بمانزانیایە جەنگ دەبێت شوێنتان دەکەوتین ئەوانە لەو رۆژەدا لە بێ بڕواییەوە نزیک تر بوون تا لە بڕواو ئیمانەوە ئەوانە بەدەمیان شتێک دەڵێن کەلەدڵیاندا نیە وەخوا (لەھەموو کەس) زاناترە بەوەی کە دەیشارنەوە
Özbekçe:
Ва мунофиқлик қилаётганларни билиш учун етди. Ва уларга: «Келинглар, Аллоҳнинг йўлида уруш қилинглар ёки мудофаа қилинглар», дейилди. Улар «Агар жанг бўлишини аниқ билсак, сизга эргашардик», дедилар. Улар ўша кунда иймондан кўра куфрга яқинроқ эдилар. Тиллари билан дилларида йўқ нарсани айтадилар. Аллоҳ беркитаётган нарсаларини яхши билувчи зотдир.
Malayca:
Dan juga dengan tujuan Ia hendak melahirkan dengan nyata akan dikatakan kepada mereka: "Marilah berperang pada jalan Allah (untuk membela Islam), atau pertahankanlah (diri, keluarga dan harta benda kamu)". Mereka menjawab: "Kalaulah kami faham ada peperangan (dengan sebenar-benarnya), tentulah kami mengikut kamu (turut berperang)". Mereka ketika (mengeluarkan perkataan) itu lebih dekat kepada kufur dari dekatnya kepada iman. Mereka selalu menyebut dengan mulutnya apa yang tidak ada dalam hatinya. Dan (ingatlah), Allah Maha Mengetahui akan apa yang mereka sembunyikan.
Arnavutça:
dhe për t’i zbuluar hipokritët, e kur iu tha atyre: “Ejani të luftoni në rrugën e Perëndisë, ose të paktën mbrohuni!” – ata u përgjigjen: “Sikur ta dinim që do të bëhet luftë e vërtetë, na, me siguri, do t’ju pasonim”. Atë ditë ata ishin më afër mohimit sesa besimit, sepse me gojën e tyre flisnin atë, që nuk e kishin në zemrat e tyre, - se, Perëndia i di mirë ato që i fshehin ata.
Bulgarca:
и за да отличи кои лицемерят. И им се рече: “Елате, сражавайте се по пътя на Аллах или се защитете!” Рекоха: “Ако знаехме как да се сражаваме, щяхме да ви последваме.” В онзи ден те бяха по-близо до неверието, отколкото до вярата, изричайки с уста онова,
Sırpça:
И да би указао ко су лицемери. Њима је речено: „Дођите, борите се на Аллаховом путу, или се браните!“ А они су казали: „Да знамо да ће да буде борбе, ми бисмо вас следили.“ Тога дана они су били ближи неверовању него веровању. Својим устима су говорили оно што није било у њиховим срцима! А Аллах најбоље зна што они крију.
Çekçe:
a aby poznal ty, kdož jsou pokrytci. A bylo jim řečeno: 'Pojďte, bojujte na stezce Boží, anebo odrážejte nepřítele!' I řekli: 'Kdybychom uměli bojovat, věru bychom vás následovali.' V ten den byli blíže k nevěrectví než k víře. A hovoří ústy svými, co ne
Urduca:
اور منافق کون، وہ منافق کہ جب اُن سے کہا گیا آؤ، اللہ کی راہ میں جنگ کرو یا کم از کم (اپنے شہر کی) مدافعت ہی کرو، تو کہنے لگے اگر ہمیں علم ہوتا کہ آج جنگ ہوگی تو ہم ضرور ساتھ چلتے یہ بات جب وہ کہہ رہے تھے اُس وقت وہ ایمان کی نسبت کفر سے زیادہ قریب تھے وہ اپنی زبانوں سے وہ باتیں کہتے ہیں جو ان کے دلوں میں نہیں ہوتیں، اور جو کچھ وہ دلوں میں چھپاتے ہیں اللہ اسے خوب جانتا ہے
Tacikçe:
Ва оконро низ, ки нифоқ варзиданд маълум дорад. Ба онҳо гуфта мешуд: «Биёед, дар роҳи Худо ҷанг кунед ё ба дифоъ пардозед». Мегуфтанд: «Агар яқин доштем, ки ҷанге дармегирад, бо шумо меомадем». Онон ба куфр наздиктаранд, то ба имон. Ба забои чизҳое мегӯянд, ки ба дил эътиқод надоранд ва Худо ба он чӣ дар дил пинҳон медоранд, огоҳтар аст!
Tatarca:
Янә монафикъларны мөселманнарга белдерү өчен шулай кылды. Аларга әйтелде: "Килегез, Аллаһ юлында сугышыгыз яки үзегезне яклап сугышыгыз", – дип. Монафикълар әгәр сугышның барлыгын белсәк, әлбәттә, сезгә ияреп сугышка чыгарбыз диләр, ләкин сугышның барын белгән көндә алар иман ягына караганда көферлек ягына якынырак иделәр. Шулай итеп алар күңелләрендә булмаган нәрсәне телләре белән сөйлиләр. Аларның күңелләрендә булган нәрсәне Аллаһ, әлбәттә, белүче.
Endonezyaca:
Dan supaya Allah mengetahui siapa orang-orang yang munafik. Kepada mereka dikatakan: "Marilah berperang di jalan Allah atau pertahankanlah (dirimu)". Mereka berkata: "Sekiranya kami mengetahui akan terjadi peperangan, tentulah kami mengikuti kamu". Mereka pada hari itu lebih dekat kepada kekafiran dari pada keimanan. Mereka mengatakan dengan mulutnya apa yang tidak terkandung dalam hatinya. Dan Allah lebih mengetahui dalam hatinya. Dan Allah lebih mengetahui apa yang mereka sembunyikan.
Amharca:
እነዚያንም የነፈቁትንና ለነርሱ «ኑ፤ በአላህ መንገድ ተጋደሉ፤ ወይም ተከላከሉ፤» የተባሉትን ሊገልጽ ነው፡፡ «መዋጋት (መኖሩን) ብናውቅ ኖሮ በተከተልናችሁ ነበር» አሉ፡፡ እነርሱ ያን ጊዜ ከእምነት ይልቅ ወደ ክህደት የቀረቡ ናቸው፡፡ በልቦቻቸው የሌለውን በአፎቻቸው ይናገራሉ፡፡ አላህም የሚደብቁትን ዐዋቂ ነው፡፡
Tamilce:
இன்னும், நயவஞ்சகர்களை (நம்பிக்கையாளர்களில் இருந்து பிரித்து வெளிப்படையாக) அறிவதற்காகவும் (இந்த சோதனை உங்களுக்கு ஏற்பட்டது). இன்னும், “வாருங்கள், அல்லாஹ்வின் பாதையில் போர் புரியுங்கள். அல்லது, (அந்த நிராகரிப்பவர்களைத்) தடுங்கள்” என்று அ(ந்த நயவஞ்சகம் உடைய)வர்களுக்கு கூறப்பட்டது. (அதற்கு) “போர் என்று (இதை) நாங்கள் அறிந்திருந்தால் நிச்சயமாக உங்களைப் பின்பற்றி (போருக்கு வந்து) இருப்போம்” என்று கூறினார்கள். அன்றைய தினம் அவர்கள் நம்பிக்கையை விட நிராகரிப்புக்கே மிகவும் நெருக்கமானவர்களாக இருந்தார்கள். அவர்கள் தங்கள் உள்ளங்களில் இல்லாததை தங்கள் வாய்களால் கூறுகிறார்கள். இன்னும், அவர்கள் மறைப்பதை அல்லாஹ் மிக அறிந்தவன் ஆவான்.
Korece:
또한 위선자들을 아시고 자 하셨노라 그들에게 말하여지길 오라 하나님의 길에서 투쟁하라 아니면 너의 고을을 적으로부터 방어하라 하니 그들이 말하길 우 리가 적과 싸운다는 것을 알았더 라면 우리는 너희를 따랐을 것이 다 라고 말하더라 그날 그들은 믿 음보다는 불신에 가까웠으니 그들 은 그들의 입술로써 심중에 아무 것도 없는 것을 말하고 있었노라 하나님은 그들이 숨기는 것을 아 시고 계시니라
Vietnamca:
Và để Ngài biết ai là những kẻ giả tạo đức tin. Những kẻ mà khi có lời gọi họ “Các người hãy đến đây cùng chiến đấu vì con đường chính nghĩa của Allah hoặc hãy đến đây để phòng thủ.” thì họ bảo “Nếu chúng tôi thật sự biết đánh trận thì chúng tôi chắc chắn đã đi theo mọi người.” (Tình trạng của) họ vào ngày hôm đó gần với sự vô đức tin hơn là có đức tin, họ chỉ thốt ra từ cửa miệng những điều không có trong lòng, tuy nhiên, Allah luôn biết rõ điều họ cố giấu giếm.
Ayet Linkleri:
Rubu tag:
Hizb tag: