Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

41

Sûredeki Ayet No: 

44

Ayet No: 

4262

Sayfa No: 

481

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

وَلَوْ جَعَلْنَاهُ قُرْآنًا أَعْجَمِيًّا لَّقَالُوا لَوْلَا فُصِّلَتْ آيَاتُهُ ۖ أَأَعْجَمِيٌّ وَعَرَبِيٌّ ۗ قُلْ هُوَ لِلَّذِينَ آمَنُوا هُدًى وَشِفَاءٌ ۖ وَالَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ فِي آذَانِهِمْ وَقْرٌ وَهُوَ عَلَيْهِمْ عَمًى ۚ أُولَٰئِكَ يُنَادَوْنَ مِن مَّكَانٍ بَعِيدٍ

Çeviriyazı: 

velev ce`alnâhü ḳur'ânen a`cemiyyel leḳâlû levlâ füṣṣilet âyâtüh. ea`cemiyyüv ve`arabiyy. ḳul hüve lilleẕîne âmenû hüdev veşifâün. velleẕîne lâ yü'minûne fî âẕânihim vaḳruv vehüve `aleyhim `amâ. ülâike yünâdevne mim mekânim be`îd.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Eğer biz onu yabancı dilden bir Kur'ân yapsaydık onlar mutlaka: "Bu kitabın âyetleri genişçe açıklanmalı değil miydi? Arap bir peygambere yabancı dil, öyle mi?" derlerdi. Sen de ki: "O, iman edenler için bir hidayet ve şifadır." İman etmeyenlerin kulaklarında ise bir ağırlık vardır. Kur'ân onlara göre bir körlüktür. Sanki onlar uzak bir yerden çağrılıyorlar (da duymuyorlar).

Diyanet İşleri: 

Biz bu Kuran'ı yabancı bir dil ile ortaya koysaydık: "Ayetleri uzun açıklanmalı değil miydi? Araba yabancı bir dille söylenir mi?" derlerdi. De ki: "Bu, inananlara doğruluk rehberi ve gönüllerine şifadır." İnanmayanların kulaklarında ağırlık vardır ve onlara kapalıdır; sanki bunlara uzak bir mesafeden sesleniliyor da anlamıyorlar.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Eğer yabancı bir dille meydana getirseydik Kur'an'ı, elbette derlerdi ki ayetleri Arapça olarak açıklansaydı da anlasaydık olmaz mıydı? Bu, yabancı bir dille söylenmiş söz, söyleyen de Arap ha? De ki: O, inananlara doğru yolu gösterir ve şifadır; inanmayanlarınsa kulaklarında ağırlık var ve Kur'an, onları kör etmede; sanki onlara pek uzak bir yerden nida edilmede.

Şaban Piriş: 

Eğer biz onu, yabancı dilden bir Kur'an kılsaydık, diyeceklerdi ki: Ayetleri tafsilatlı şekilde açıklanmalı değil miydi? bir Arap (peygambere), yabancı dilde (bir Kur'an) mi? derlerdi. De ki: İman edenlere hidayet ve şifadır. İman etmeyenlerin kulaklarında ağırlık vardır. O, onlara karşı bir körlük vardır (hidayet bulamaz). (Sanki) onlara uzak bir yerden sesleniliyor.

Edip Yüksel: 

Onu yabancı dilde bir Kuran kılsaydık, "Onun ayetleri açıklanmalı değil miydi?" diyeceklerdi. İster yabancı dil, ister Arapça olsun, de ki, "O, inananlar için (dilleri sözkonusu olmaksızın) bir rehber ve şifadır. İnanmıyanların ise kulaklarında ağırlık vardır. Onlara sanki uzak bir yerden sesleniliyor gibi onlara kapalıdır."

Ali Bulaç: 

Eğer Biz onu A'cemi (Arapça olmayan bir dilde) olan bir Kur'an kılsaydık, herhalde derlerdi ki: "Onun ayetleri açıklanmalı değil miydi? Arap olana, A'cemi (Arapça olmayan bir dil)mi?" De ki: "O, iman edenler için bir hidayet ve bir şifadır. İman etmeyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır ve o (Kur'an), onlara karşı bir körlüktür. İşte onlara (sanki) uzak bir yerden seslenilir."

Suat Yıldırım: 

Eğer biz Kur'ân’ı yabancı bir dille gönderseydik derlerdi ki:“Neden, onun âyetleri açıkça beyan edilmedi? Dil yabancı, muhatap arap! Olur mu böyle şey?” De ki: “O, iman edenler için hidâyet ve şifadır.”Ama iman etmeyenlerin kulaklarında ağırlıklar vardır. Kur’ân onlara kapalı ve karanlık gelir.Onların, çok uzak bir yerden sesleniliyor da söyleneni hiç anlamıyorlar gibi bir halleri vardır. [26,198-199; 17,82]

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Ve eğer onu, yabancı bir lisan ile Kur´an kılsa idik elbette derlerdi ki: «Ayetleri tafsil edilmeli değil mi idi. Arabî bir peygambere yabancı bir lisan ile (Kur´an) olur mu?» De ki: «O, imân edenler için bir vesile-i hidâyettir ve bir şifadır.» Ve o kimseler ki imân etmezler. Onların kulaklarında bir sağırlık vardır. Ve o, onlara karşı bir körlüktür. Onlara uzak bir mekandan nidâ olunuverir.

Yaşar Nuri Öztürk: 

Eğer biz onu yabancı dilde bir Kur'an yapsaydık, elbette şöyle diyeceklerdi: "Ayetleri ayrıntılı kılınmalı değil miydi? /Arap'a yabancı dil mi? /ister yabancı dilde, ister Arapça!" De ki: "O, iman edenler için bir kılavuz, bir şifadır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır. Ve Kur'an, onlar için bir körlüktür. Böylelerine, çok uzak bir mekândan seslenilmektedir."

Bekir Sadak: 

Basina gelen sikintidan sonra, kendisine katimizdan bir rahmet tattirsak: «Bu benim hakimdir

İbni Kesir: 

Biz

Adem Uğur: 

Eğer biz onu, yabancı dilden bir Kur´an kılsaydık, diyeceklerdi ki: Ayetleri tafsilatlı şekilde açıklanmalı değil miydi? Arab´a yabancı dilden (kitap) olur mu? De ki: O, inananlar için doğru yolu gösteren bir kılavuzdur ve şifadır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur´an onlara kapalıdır. (Sanki) onlara uzak bir yerden bağırılıyor (da Kur´an´da ne söylendiğini anlamıyorlar.)

İskender Ali Mihr: 

Ve eğer O´nu (Kitab´ı), yabancı dil bir Kur´ân kılsaydık, mutlaka: “O´nun âyetleri açıklanmalı değil miydi?” derlerdi. Araba yabancı dil mi? De ki: “O, âmenû olanlar için hidayet ve şifadır. Ve mü´min olmayanların kulaklarında vakra vardır. O (Kur´ân), onlara karşı körlüktür (şifa ve hidayet değildir). İşte onlara uzak bir yerden seslenilir.

Celal Yıldırım: 

Şayet biz, bu Kur´ân´ı yabancı bir dille meydana getirseydik, (inkarcı müşrikler) derlerdi ki: O´nun âyetleri açıklansaydı ya.. Arab´a yabancı dille mi? De ki: O, imân edenlere doğru yolun rehberidir, (gönüllerde) şifâdır. İnanmayanların ise kulaklarında bir ağırlık vardır. Kur´ân, onlara kapalı ve karanlıktır. Sanki onlar uzak bir yerden çağırılırlar (gibi bir halleri vardır).

Tefhim ul Kuran: 

Eğer biz onu A´cemi (Arapça olmayan bir dilde) olan Kur´an kılsaydık, herhalde derlerdi ki: «Onun ayetleri açıklanmalı değil miydi? Arap olana, A´cemi (Arapça olmayan bir dil) mi?» De ki: «O, iman edenler için bir hidayet ve bir şifadır. İman etmeyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır ve o (Kur´an), onlara karşı bir körlüktür. İşte onlara (sanki) uzak bir yerden seslenilir.»

Fransızca: 

Si Nous en avions fait un Coran en une langue autre que l'arabe, ils auraient dit : "Pourquoi ses versets n'ont-ils pas été exposés clairement ? quoi ? Un [Coran] non-arabe et [un Messager] arabe ? " Dis : "pour ceux qui croient, il est une guidée et une guérison". Et quant à ceux qui ne croient pas, il est une surdité dans leurs oreilles et ils sont frappés aveuglement en ce qui le concerne; ceux-là sont appelés d'un endroit lointain.

İspanyolca: 

Si hubiéramos hecho de ella un Corán no árabe, habrían dicho: «¿Por qué no se han explicado detalladamente sus aleyas? ¿No árabe y árabe?» Di: «Es dirección y curación para quienes creen. Quienes, en cambio, no creen son duros de oído y, ante él, padecen ceguera. Es como si se les llamara desde lejos».

İtalyanca: 

Se ne avessimo fatto un Corano in una lingua straniera, avrebbero detto: «Perché non sono stati espressi chiaramente i suoi versetti? Un [messaggio in un] idioma straniero ad un [Messaggero] arabo?». Di': «Esso è guida e panacea per coloro che credono». Coloro che invece non credono, sono colpiti da sordità e accecamento, [ed è come se fossero] chiamati da un luogo remoto.

Almanca: 

Und hätten WIR ihn als nichtarabischen Quran gemacht, hätten sie gesagt: "Würden seine Ayat doch verdeutlicht - ein Nichtarabischer für Araber?" Sag: "Er ist für diejenigen, die den Iman verinnerlichten, Rechtleitung und Heilung." Doch diejenigen, die den Iman nicht verinnerlichen, in ihren Ohren ist Schwerhörigkeit, und er ist für sie eine Blindheit. Diese werden von einem fernen Ort gerufen.

Çince: 

假若我降示一部外国语的《古兰经》,他们必定会说:怎么不解释其中的节文呢?一部外国语的经典和一个阿拉伯的先知吗?你说:它是信道者的向导和药方;不信道者听而不闻,视而不见,因为这些人是从远处被喊叫的。

Hollandaca: 

Indien wij den Koran in eene vreemde taal hadden geopenbaard, zouden zij zekerlijk gezegd hebben: Wij zullen dien niet ontvangen, zoo lang de teekenen daarvan niet duidelijk zijn uitgelegd. Is dan het boek in eene vreemde taal geschreven, en de persoon, aan wien het werd gericht een Arabier? Antwoord: Het is een zekere gids voor hen die gelooven, en een heelmiddel tegen twijfel en onzekerheid; maar voor hen, die niet gelooven, een zwaar gehoor in hunne ooren, en het is eene duisternis die hen bedekt, deze zijn gelijk degenen, die van eene afgelegene plaats worden aangeroepen.

Rusça: 

Если бы Мы сделали его Кораном не на арабском языке, то они непременно сказали бы: "Почему его аяты не разъяснены? Неарабская речь и араб?" Скажи: "Он является верным руководством и исцелением для тех, которые уверовали. А уши неверующих поражены глухотой, и они слепы к нему. Это - те, к которым взывают издалека".

Somalice: 

Hadaan kayeelo «Kitaabka» Quraanka Cajami ah waxay dhihi lahaayeen maxaa loo caddayn waayey Aayaadkiisa, ma (quraan) Cajami ah iyo Nabi (Carabi ah) waxaad dhahdaa isagu kuwa rumeeyey wuxuu u yahay Haanuun iyo Caafimaad, kuwa aan rumeynina dhagahooda waxaa ah culays, waana ka indha la' yihiin kuwaasna waxaa looga yeedhi meel fog.

Swahilice: 

Na lau tungeli ifanya Qur'ani kwa lugha ya kigeni wangeli sema: Kwanini Aya zake haziku pambanuliwa? Yawaje lugha ya kigeni na Mtume Mwaarabu? Sema: Hii Qur'ani ni uwongofu na poza kwa wenye kuamini. Na wasio amini umo uziwi katika masikio yao, nayo kwao imezibwa hawaioni. Hao wanaitwa nao wako pahala mbali.

Uygurca: 

مۇبادا بىز ئۇنى ئەجەم تىلىدىكى قۇرئان قىلىپ نازىل قىلغان بولساق، ئۇلار ئەلۋەتتە: «نېمىشقا ئۇنىڭ ئايەتلىرى (بىز چۈشىنىدىغان تىلدا) روشەن بايان قىلىنمىدى؟ پەيغەمبەر ئەرەب، كىتاب ئەجەمچىمۇ؟» دەيتتى. ئۇ ئىمان كەلتۈرگەنلەرگە ھىدايەتتۇر ۋە (دىللاردىكى شەك - شۈبھىگە) شىپادۇر، ئىمان ئېيتمايدىغانلارنىڭ قۇلاقلىرى (قۇرئاننى ئاڭلاشتىن) ئېغىردۇر (يەنى قۇرئاننىڭ دەۋىتىگە قۇلاق سالمىغانلارنىڭ ۋە ئۇنىڭدىن يۈز ئۆرۈگەنلەرنىڭ گويا قۇلاقلىرى ئېغىردۇر)، قۇرئان ئۇلارنىڭ (دىللىرىغا) كورلۇقتۇر (يەنى ئۇلار ھىدايەت نۇرىنى كۆرمەيدۇ)، ئەنە شۇلار يىراقتىن نىدا قىلىنغۇچىلاردۇر (يەنى ئۇلار ھەقنى قوبۇل قىلماسلىقتا ئىمانغا يىراقتىن چاقىرىلغان، مۇساپىنىڭ يىراقلىقىدىن چاقىرىقنى ئاڭلىمىغان كىشىلەرگە ئوخشايدۇ)

Japonca: 

われがクルアーンを外国語で下したならば,かれらはきっと,「この印は,どうしてはっきり述べられないのでしょう。何と,アラビア人(の使徒)に外国語(の啓示)なのですか。」と言う。言ってやるがいい。「それは信仰する者にとっては導きであり,治療である。だが信じない者は,その耳が鈍くなり,またそれが(分らず)盲目である。かれらは,遠い所から呼びかけられる(ようなも)のである。」

Arapça (Ürdün): 

«ولو جعلناه» أي الذكر «قراناً أعجميا لقالوا لولا» هلا «فصلت» بينت «آياته» حتى نفهمها «أ» قرآن «اعجمي و» نبي «عربي» استفهام إنكار منهم بتحقيق الهمزة الثانية وقلبها ألفا بإشباع، ودونه «قل هو للذين آمنوا هدى» من الضلالة «وشفاء» من الجهل «والذين لا يؤمنون في آذانهم وقر» ثقل فلا يسمعونه «وهو عليهم عمى» فلا يفهمونه «أولئك ينادون من مكان بعيد» أي هم كالمنادى من مكان بعيد لا يسمع ولا يفهم ما ينادى به.

Hintçe: 

और अगर हम इस क़ुरान को अरबी ज़बान के सिवा दूसरी ज़बान में नाज़िल करते तो ये लोग ज़रूर कह न बैठते कि इसकी आयतें (हमारी) ज़बान में क्यों तफ़सीलदार बयान नहीं की गयी क्या (खूब क़ुरान तो) अजमी और (मुख़ातिब) अरबी (ऐ रसूल) तुम कह दो कि ईमानदारों के लिए तो ये (कुरान अज़सरतापा) हिदायत और (हर मर्ज़ की) शिफ़ा है और जो लोग ईमान नहीं रखते उनके कानों (के हक़) में गिरानी (बहरापन) है और वह (कुरान) उनके हक़ में नाबीनाई (का सबब) है तो गिरानी की वजह से गोया वह लोग बड़ी दूर की जगह से पुकारे जाते है

Tayca: 

และมาตรว่า เราได้ประทานอัลกุรอานมาเป็นภาษาต่างชาติ แน่นอนพวกเขาจะกล่าวว่า ทำไมอายาตทั้งหลายของอัลกุรอานจึงไม่ชัดแจ้งเล่า ? (อัลกุรอาน) เป็นภาษาต่างชาติ และ (นะบี) เป็นคนอาหรับกระนั้นหรือ ? จงกล่าวเถิดมุฮัมมัด อัลกุรอานนั้นเป็นแนวทางที่เที่ยงธรรม และเป็นการบำบัดแก่บรรดาผู้ศรัทธา ส่วนบรรดาผู้ไม่ศรัทธานั้น อัลกุรอานจะทำให้หูของพวกเขาหนวก และนัยตาของพวกเขาบอด ชนเหล่านี้จะถูกร้องเรียกจากสถานที่อันไกล

İbranice: 

ולו הורדנו את הקוראן בשפה זרה, היו אומרים: 'למה לא פורשו אותותיו? ספר בשפה זרה ונביא ערבי? אמור: 'למאמינים הוא הדרכה ומרפא, אך אוזניהם של אלה אשר אינם מאמינים נאטמו, ועיניהם כוסו והם כמי שקוראים אליהם ממרחק רב

Hırvatça: 

A da smo Kur'an sačinili na tuđem jeziku, oni bi sigurno rekli: "Da su mu bar ajeti razgovijetni! Zar jezik tuđ, a onaj kome se objavljuje Arap Reci: "On je onima koji vjeruju uputa i lijek. A oni koji ne vjeruju - u ušima njihovim gluhoća je, i slijepi su za njega! Oni kao da se izdaleka dozivaju.

Rumence: 

Dacă am fi făcut un Coran într-o limbă străină, ei ar fi spus: “Dacă versetele Sale ar fi fost lămurite..., însă aşa sunt într-o limbă străină, pe când el este arab.” Spune: “El este pentru cei care cred în călăuzire şi vindecare. Urechile celor care nu

Transliteration: 

Walaw jaAAalnahu quranan aAAjamiyyan laqaloo lawla fussilat ayatuhu aaAAjamiyyun waAAarabiyyun qul huwa lillatheena amanoo hudan washifaon waallatheena la yuminoona fee athanihim waqrun wahuwa AAalayhim AAaman olaika yunadawna min makanin baAAeedin

Türkçe: 

Eğer biz onu yabancı dilde bir Kur'an yapsaydık, elbette şöyle diyeceklerdi: "Ayetleri ayrıntılı kılınmalı değil miydi?/Arap'a yabancı dil mi?/ister yabancı dilde, ister Arapça!" De ki: "O, iman edenler için bir kılavuz, bir şifadır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır. Ve Kur'an, onlar için bir körlüktür. Böylelerine, çok uzak bir mekândan seslenilmektedir."

Sahih International: 

And if We had made it a non-Arabic Qur'an, they would have said, "Why are its verses not explained in detail [in our language]? Is it a foreign [recitation] and an Arab [messenger]?" Say, "It is, for those who believe, a guidance and cure." And those who do not believe - in their ears is deafness, and it is upon them blindness. Those are being called from a distant place.

İngilizce: 

Had We sent this as a Qur'an (in the language) other than Arabic, they would have said: "Why are not its verses explained in detail? What! (a Book) not in Arabic and (a Messenger an Arab?" Say: "It is a Guide and a Healing to those who believe; and for those who believe not, there is a deafness in their ears, and it is blindness in their (eyes): They are (as it were) being called from a place far distant!"

Azerbaycanca: 

Əgər Biz onu özgə bir dildə olan Qur’an etsəydik (Məkkə müşrikləri): “Məgər onun ayələri (bizim üçün) müfəssəl izah olunmalı deyildimi?! Bu nədir? (Qur’an) özgə dildə, (Peyğəmbər isə) ərəbmidir?!” – deyərdilər. (Ya Rəsulum!) De: “O, iman gətirənlərə hidayətdir və (cəhalət xəstəliyinə tutulmuş ürəklərə) şəfadır. İman gətirməyənlərin isə qulaqlarında karlıq (ağırlıq) vardır. O, (Qur’an) onları kor etmişdir. Onlar (sanki) uzaq bir yerdən çağırılırlar. (Heç bir şey eşitməz, heç bir şey anlamazlar).

Süleyman Ateş: 

Eğer biz onu, yabancı (dilde) bir Kur'an yapsaydık derlerdi ki: "Ayetleri (anlayacağımız) bir dille açıklanmalı değil miydi? Araba yabancı söz mü (geliyor)?" De ki: "O, inananlar için bir yol gösterici ve (gönüllere) şifadır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve o, onlara bir körlüktür. (Sanki) Onlar, uzak bir yerden çağırılıyorlar (da duymuyorlar).

Diyanet Vakfı: 

Eğer biz onu, yabancı dilden bir Kur'an kılsaydık, diyeceklerdi ki: Ayetleri tafsilatlı şekilde açıklanmalı değil miydi? Arab'a yabancı dilden (kitap) olur mu? De ki: O, inananlar için doğru yolu gösteren bir kılavuzdur ve şifadır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur'an onlara kapalıdır. (Sanki) onlara uzak bir yerden bağırılıyor (da Kur'an'da ne söylendiğini anlamıyorlar.)

Erhan Aktaş: 

Biz, onu yabancı bir dille “kur’an(1)” yapsaydık, mutlaka: “O’nun âyetleri açıklanmalı değil miydi?” derlerdi. Yabancı dilde bir kur’ana(2) Arap muhatap, hiç olur mu? De ki: “O, îmân edenler için bir yol gösterici ve bir şifadır.” Ve inanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır. Ve O, onlara kapalıdır. Onlara sanki uzak bir yerden seslenilmektedir.(3)

Kral Fahd: 

Eğer biz onu, yabancı dilden bir Kur’an kılsaydık, diyeceklerdi ki: Ayetleri tafsilatlı şekilde açıklanmalı değil miydi? Arab'a yabancı dilden (kitap) olur mu? De ki: Bu Kur'an, iman edenler için bir hidayet ve bir şifadır. İman etmeyenlerin kulaklarında bir ağırlık vardır. Kur'ân, onlara karşı bir körlüktür. (Sanki) onlara uzak bir yerden bağırılıyor (da Kur'an'da ne söylendiğini anlamıyorlar.)

Hasan Basri Çantay: 

Eğer biz onu yabancı (dilden) bir Kur´an yapsaydık muhakkak ki «Ayetleri açıklanmalı değil miydi Araba mensub (bir muhaataba), Arabca olmayan (bir Kur´an) mı? diyeceklerdi. (Onlara) söyle: «O (Kur´an) îman edenler için (mahz-ı) hidâyet ve şifâdır. İman etmeyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır. O (Kur´an) bunlara karşı bir körlükdür. (Sanki) onlar uzak bir yerden çağırılıyorlardır.

Muhammed Esed: 

Eğer bu (ilahi kelamın) Arapça dışında bir dilde (indirilmiş) bir hitabe olmasını dileseydik, onlar, (şimdi onu reddedenler,) bu defa, "Neden onun mesajları anlaşılır bir şekilde ifade edilmemiş? Hayret! Arapça dışında bir dil(de indirilmiş bir mesaj bu) ve (tebliğ eden de) bir Arap (elçi)?" diyeceklerdi. De ki: "Bu (ilahi kelam,) iman edenler için bir rehber ve bir şifa kaynağıdır; ona inanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir sağırlık var ve bundan dolayı (Kuran) onlara kapalı, anlaşılmaz gelir. Onlar çok uzaklardan seslenilen (insanlar gibi)ler."

Gültekin Onan: 

Eğer biz onu acemi [Arapça olmayan bir dilde] olan bir Kuran kılsaydık, herhalde derlerdi ki: &quot

Ali Fikri Yavuz: 

Eğer biz, onu, yabancı bir dilden Kur’an yapaydık, muhakkak şöyle diyeceklerdi: “- Ayetleri açıklansaydı ya! Arab’a yabancı dil mi?” (Ey Rasûlüm, onlara) de ki: “- O Kur’an, iman edenlere hidayet ve şifadır. İman etmiyenlerin ise, kulaklarında bir ağırlık var. Kur’an onlara karşı bir körlük ve şübhedir. Onlar, uzak bir yerden çağrılanlar gibidir

Portekizce: 

E se houvéssemos revelado um Alcorão em língua persa, teriam dito: Por que não nos foram detalhados os versículos?Como! Um (livro) persa e um (Mensageiro) árabe? Diz-lhes: Para os fiéis, é orientação e bálsamo; porém, para aqueles quenão crêem e estão surdos, é incompreensível, como se fossem chamados (para algo) de um lugar longínquo.

İsveççe: 

Om Vi hade uppenbarat denna Koran på ett annat språk än arabiska, skulle de [som nu avvisar den] helt säkert ha sagt: "Varför har inte dess verser fått en fast och klar avfattning? [Budskap på] ett främmande språk! Och [budbäraren] arab!" Säg: "Denna [Skrift] ger alla som vill tro vägledning och bot [mot tvivel och okunnighet]; men för dem som inte vill tro har öronen täppts till och den känns som [en dimma] av blindhet [och elände] - [Koranen blir] för dem [bara] ett rop i ett långt avlägset fjärran.

Farsça: 

و اگر آن را قرآنی غیر عربی قرار داده بودیم قطعاً می گفتند: چرا آیاتش در نهایت روشنی بیان نشده است، آیا [قرآنی] غیر عربی [و نامفهوم] برای [مردمی ] عرب زبان [و فصیح؟!] بگو: این کتاب برای کسانی که ایمان آورده اند، سراسر هدایت و درمان است، و کسانی که ایمان نمی آورند در گوششان سنگینی است، و آن [با همه روشنی و آشکاری اش] بر آنان پوشیده و نامفهوم است؛ اینانند که [گویی] از جایی دور ندایشان می دهند.

Kürtçe: 

ئەگەر ئەم قورئانەمان بەزمانێکی تر جگـە لـەعەرەبی بناردایە بێ باوەڕان دەیانووت بۆچی ئایەتەکانی بەڕوونی شینەکراونەتەوە (چۆن دەبێت) قورئانی عەجەمی و پێغەمبەری عەرەبی (ئەی موحەممەد ﷺ) بڵێ: قورئان بۆ کەسانێك باوەڕیان پێی ھێناوە ڕێنیشاندەرو شیفایە وە ئەوانەی باوەڕی پێ نایەنن لەگوێیاندا گرانی و کەڕی ھەیە (لەبیستنی ھەق) ھەروەھا لەئاست ئەو قورئانەدا کوێرن، ئەوانە لەشوێنێکی زۆر دورەوە بانگ دەکرێن

Özbekçe: 

Агар Биз уни ажамийча Қуръон қилганимизда, албатта: «Унинг оятлари муфассал баён қилинганида эди. Арабийга ажамчами?!» дер эдилар. Сен: «У иймон келтирганлар учун ҳидоят ва шифодир. Иймон келтирмайдиганларнинг қулоқларида оғирлик бордир. У улар учун кўрликдир. Улар узоқ макондан чақирилаётганлардир», деб айт. (Фаразан Қуръонни араб тилида эмас, бирор ажамий тилда нозил қилганимизда, кофир мушриклар бунга ҳам гап топар эдилар. Чунки, аслида, Қуръонга эргашиш ниятлари йўқ.)

Malayca: 

Dan kalaulah Al-Quran itu Kami jadikan (bacaan) dalam bahasa asing, tentulah mereka akan berkata: "Mengapa tidak dijelaskan ayat-ayatnya (dalam bahasa yang kami fahami)? Patutkah Kitab itu berbahasa asing sedang Rasul yang membawanya berbangsa Arab?" Katakanlah (wahai Muhammad): "Al-Quran itu, menjadi (cahaya) petunjuk serta penawar bagi orang-orang yang beriman; dan sebaliknya orang- orang yang tidak beriman, (AL-Quran itu) menjadi sebagai satu penyakit yang menyumbat telinga mereka (bukan penawar); dan ia juga merupakan gelap-gelita yang menimpa (pandangan) mereka (bukan cahaya yang menerangi). Mereka itu - (dengan perbuatan melarikan diri dari ajaran Al-Quran, tidak ubahnya seperti) orang-orang yang diseru dari tempat yang jauh (masakan mereka dapat mendengar dengan betul atau melihat dengan nyata)".

Arnavutça: 

Sikur ta kishim shpallur Kur’anin në gjuhë të huaj, ata do të thonin: “Të ishin ajetet e shpallura të kuptueshme! Vallë, (a Kur’ani) të jetë në gjuhën joarabe, (e pejgamberi) të jetë arab!? Thuaj: “Ai, për besimtarët është udhërrëfyes dhe ilaç”. Dhe, ata që nuk besojnë, kanë pengesa në veshë (janë të shurdhër) dhe ai (Kur’ani), për ta është verbëri (ata janë të verbër), thuajse thirrën prej vendeve të largëta.

Bulgarca: 

А ако го сторехме Коран на чужд език, [неверниците] щяха да рекат: “Защо знаменията му не са разяснени?” [Коран] на чужд език и [пратеник] арабин? Кажи: “За вярващите той е напътствие и изцеление, а онези, които не вярват, имат в ушите си глухота и той з

Sırpça: 

А да смо Кур'ан објавили на туђем језику, они би сигурно рекли: „Требало је да су му речи разумљиве! Зар туђ језик, а онај коме се објављује Арап?“ Реци: „Он је онима који верују упута и лек. А они који не верују – они су глуви и слепи за њега! Они као да се издалека дозивају.

Çekçe: 

Kdybychom je byli učinili Koránem cizojazyčným, věru by byli řekli: 'Pročpak nám nebyly učiněny verše jeho srozumitelnými? Je to cizojazyčné, či arabské?' Odpověz: 'Korán je pro ty, kdož věří, vedením i vyléčením, zatímco ti, kdož nevěří, mají v uších sv

Urduca: 

اگر ہم اِس کو عجمی قرآن بنا کر بھیجتے تو یہ لوگ کہتے "کیوں نہ اس کی آیات کھول کر بیان کی گئیں؟ کیا عجیب بات ہے کہ کلام عجمی ہے اور مخاطب عربی" اِن سے کہو یہ قرآن ایمان لانے والوں کے لیے تو ہدایت اور شفا ہے، مگر جو لوگ ایمان نہیں لاتے اُن کے لیے یہ کانوں کی ڈاٹ اور آنکھوں کی پٹی ہے اُن کا حال تو ایسا ہے جیسے اُن کو دور سے پکارا جا رہا ہو

Tacikçe: 

Агар Қуръонро ба забони Аҷам мефиристодем, мегуфтанд: «Чаро оёташ ба равшанӣ баён нашудааст? Китобе ба забони Аҷам ва паёмбаре араб?» Бигӯ: «Ин китоб барои онҳо, ки имон оварданд, ҳидоят ва шифост ва онҳо, ки имон наоварданд, гӯшҳояшон сангин аст ва чашмонашон кӯр аст, чунонанд, ки гӯи онҳоро аз ҷое дур садо мекунанд.

Tatarca: 

Әгәр Без Коръәнне гарәб теленнән башка телдә кылсак иде, әлбәттә әйтерләр иде: "Ни булыр иде бу Коръәннең аятьләре без аңлый торган гарәб телендә бәян ителгән булса, пәйгамбәр үзе гарәб китабы башка телдә, дип, янә инкярләрен арттырыр иделәр. Син әйт: "Ул Коръән иман китергән хак мөэминнәргә ышанычлы туры юлдыр вә күңелдәге мөшриклек, монафикълык вә наданлык чирләренә шифадыр. Әмма Коръәнгә яки аның хөкемнәренә ышанмаучыларның колакларында саңгыраулык бар ки, инде алар ишетмәсләр, вә Коръән аларга сукырлыктыр ки, Коръән күрсәткән хак юлны күрмәсләр, ул кәферләрнең ишетмәүдә вә күрмәүдә мисаллары бик ерактагы кеше кебиләрдер, ул ерактагы кешегә кычкырып сөйләсәң дә ишетмәс, вә ишарә итеп күрсәтсәң күрмәс.

Endonezyaca: 

Dan jikalau Kami jadikan Al Quran itu suatu bacaan dalam bahasa selain Arab, tentulah mereka mengatakan: "Mengapa tidak dijelaskan ayat-ayatnya?" Apakah (patut Al Quran) dalam bahasa asing sedang (rasul adalah orang) Arab? Katakanlah: "Al Quran itu adalah petunjuk dan penawar bagi orang-orang mukmin. Dan orang-orang yang tidak beriman pada telinga mereka ada sumbatan, sedang Al Quran itu suatu kegelapan bagi mereka. Mereka itu adalah (seperti) yang dipanggil dari tempat yang jauh".

Amharca: 

በአጀምኛ የኾነ ቁርኣን ባደረግነው ኖሮ አንቀጾቹ «(በምናውቀው ቋንቋ) አይብራሩም ኖሯልን? (ቁርኣኑ) አጀምኛና (መልክተኛው) ዐረባዊ ይኾናልን?» ባሉ ነበር እርሱ ለእነዚያ ለአመኑት መምሪያና መፈወሻ ነው፡፡ እነዚያም የማያምኑት በጆሮዎቻቸው ውስጥ ድንቁርና ነው፡፡ (አይሰሙትም)፡፡ እነርሱም በእነርሱ ላይ እውርነት ነው፡፡ እነዚያ ከሩቅ ስፍራ እንደሚጥጠሩ ናቸው፡፡

Tamilce: 

அரபி அல்லாத மொழியில் உள்ள குர்ஆனாக இதை நாம் ஆக்கி இருந்தால், “இதன் வசனங்கள் (அரபி மொழியில்) விவரிக்கப்பட்டிருக்க வேண்டாமா? (இந்த குர்ஆன்) அரபி அல்லாத ஒரு மொழியா! (இது இறக்கப்பட்டவரின் மொழியோ) அரபி ஆயிற்றே” என்று கூறியிருப்பார்கள். (நபியே!) கூறுவீராக! “இது (-இந்த குர்ஆன் அதை) நம்பிக்கை கொண்டவர்களுக்கு (அவர்கள் எந்த மொழி உடையவர்களாக இருந்தாலும் அவர்களுக்கு) நேர்வழியும் நிவாரணமும் ஆகும்.” இன்னும், எவர்கள் நம்பிக்கை கொள்ளவில்லையோ அவர்களின் காதுகளில் செவிட்டுத்தனம் இருக்கிறது. (அவர்கள் படிப்பினை பெறும் நோக்கத்துடன் இதை செவியுற மாட்டார்கள்.) அது அவர்கள் (உடைய உள்ளங்கள்) மீது மறைந்திருக்கிறது. (ஆகவே, அவர்களுடைய உள்ளங்களால் அதை புரிய முடியாது. இந்த வேதத்தை நிராகரிக்கும்) அவர்கள் மிக தூரமான இடத்தில் இருந்து அழைக்கப்படுகிறார்கள் (போலும். ஆகவேதான் இந்த வேதத்தின் சத்தியத்தை அவர்களால் புரிய முடியவில்லை போலும்).

Korece: 

하나님이 꾸란을 아람어 아닌 다른 언어로 계시했다면 불신자들은 말했으리라 이 계시는 왜 분명하지 않느뇨 선지자는 아랍인인데 성서는 아랍어가 아니지 않 느뇨 일러가로되 그것은 믿는 사 람들을 위한 길이요 치료라 그러 나 믿지 아니한 자들은 귀머거리 요 소경이니 먼곳에서 부르는 것 을 듣는 자 같느니라

Vietnamca: 

Nếu TA đã ban Qur’an xuống bằng một thứ tiếng không phải tiếng Ả-rập thì chắc chắn chúng đã nói: “Tại sao các câu kinh của Nó không được giải thích chi tiết (bằng tiếng nói của bọn ta chứ)?” Lẽ nào (Qur’an) bằng ngôn ngữ không phải tiếng Ả-rập còn (Sứ Giả truyền đạt Nó) lại là người Ả-rập ư? Ngươi (Thiên Sứ) hãy nói với chúng: “(Qur’an) là một nguồn chỉ đạo và là một phương thuốc chữa lành bệnh cho những ai có đức tin. Còn những kẻ vô đức tin, tai của chúng bị điếc và Qur’an là một sự mù lòa đối với chúng. Chúng giống như những kẻ được gọi từ một nơi rất xa xôi (nên chúng chẳng nghe được tiếng của người gọi).