Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

29

Sûredeki Ayet No: 

39

Ayet No: 

3379

Sayfa No: 

401

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

وَقَارُونَ وَفِرْعَوْنَ وَهَامَانَ ۖ وَلَقَدْ جَاءَهُم مُّوسَىٰ بِالْبَيِّنَاتِ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْأَرْضِ وَمَا كَانُوا سَابِقِينَ

Çeviriyazı: 

veḳârûne vefir`avne vehâmâne veleḳad câehüm mûsâ bilbeyyinâti festekberû fi-l'arḍi vemâ kânû sâbiḳîn.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Karun'u, Firavun'u ve Hâmân'ı da (helak ettik). Andolsun ki, Musa onlara apaçık deliller getirmişti de onlar yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Halbuki (azabımızı aşıp ) geçebilecek değillerdi.

Diyanet İşleri: 

Karun'u, Firavun'u ve Haman'ı da yok ettik. And olsun ki Musa kendilerine belgelerle gelmişti de onlar yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Oysa azabımızdan kurtulamazlardı.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Ve Karun'u ve Firavun'u ve Haman'ı da helak etmiştik ve andolsun ki Musa, onlara apaçık delillerle gelmişken tuttular da, yeryüzünde ululanmaya kalkıştılar ve azabı da savuşturamadılar.

Şaban Piriş: 

Karun'u, Firavun’u ve Haman’ı (helak etti.) Musa, onlara apaçık delillerle gelmişti. Fakat yeryüzünde büyüklendiler. Onlar kaçıp kurtulamazlar. Onlardan her birini günahı sebebiyle yakaladık.

Edip Yüksel: 

Karun, Firavun ve Haman'ı da... Musa, onlara apaçık delillerle gitmişti; ancak onlar yeryüzünde büyüklük tasladılar. Atlatıp kaçamadılar.

Ali Bulaç: 

Karun'u, Firavun'u ve Haman'ı da (yıkıma uğrattık). Andolsun, Musa onlara apaçık delillerle gelmişti, ancak yeryüzünde büyüklendiler. Oysa onlar (azaptan kurtulup) geçecek değillerdi.

Suat Yıldırım: 

Karun'u, Firavun’u ve Haman’ı da helâk ettik. Mûsa kendilerine belgelerle, mûcizelerle geldi, ama onlar o ülkede kibirlendiler, büyüklük tasladılar, fakat hükmümüzden kurtulamadılar. [28,76-81] {KM, Sayılar 16. bölüm}

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Ve Karun´u ve Fir´avun´u ve Hâmân´ı da (helâk ettik). Andolsun ki, onlara Mûsa beyyineler ile gelmişti. Fakat onlar yeryüzünde böbürlendiler. Halbuki, onlar (helâkin) önüne geçecek kimseler değildiler.

Yaşar Nuri Öztürk: 

Karun'u, Firavun'u, Hâmân'ı da öyle yaptık. Yemin olsun, Mûsa onlara açık-seçik kanıtlarla geldiği halde, yeryüzünde büyüklük tasladılar. Ama öne geçemezlerdi.

Bekir Sadak: 

Kitap´tan sana vahyolunani oku

İbni Kesir: 

Karun´u, Firavun´u ve Haman´ı da. Andolsun ki Musa, kendilerine apaçık burhanlar getirmiş de onlar yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Halbuki azabımızın önüne geçebilecek değillerdi.

Adem Uğur: 

Karun´u, Firavun´u ve Hâmân´ı da (helâk ettik). Andolsun ki, Musa onlara apaçık deliller getirmişti de onlar yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Halbuki (azabımızı aşıp) geçebilecek değillerdi.

İskender Ali Mihr: 

Ve andolsun ki Karun, firavun ve Haman´a, Musa (A.S) beyyinelerle (açık delillerle) geldi. Fakat onlar, yeryüzünde kibirlendiler. Ve onlar, (azabımızdan) kurtulanlar olmadılar.

Celal Yıldırım: 

Karun´u, Fir´avn´ı ve Hâmân´ı da (inkâr ve azgınlıkları yüzünden) yok ettik. Sânım hakkı için Musâ onlara acık belgelerle (susturucu) mu´cizelerle geldi

Tefhim ul Kuran: 

Karûn´u, Firavun´u ve Hâmân´ı da (yıkıma uğrattık). Andolsun, Musa onlara apaçık delillerle gelmişti ancak onlar yeryüzünde büyüklendiler. Oysa onlar (azabtan kurtulup) geçecek değillerdi.

Fransızca: 

De même (Nous détruisîmes) Coré, Pharaon et Haman. Alors que Moïse leur apporta des preuves, ils s'enorgueillirent sur terre. Et ils n'ont pas pu [Nous] échapper.

İspanyolca: 

¡Y a Coré, a Faraón y a Hamán! Moisés vino a ellos con las pruebas claras y ellos se condujeron en el país altivamente. Pero no consiguieron escapar.

İtalyanca: 

Ugualmente [accadde] a Qârûn e Faraone e Hâmân, quando Mosè portò loro le prove, ma furono superbi sulla terra. Non poterono sfuggirci.

Almanca: 

(Ebenso war es mit) Qarun, Pharao und Haman. Gewiß, bereits kam Musa zu ihnen mit den deutlichen Zeichen, dann erhoben sie sich im Lande in Arroganz. Doch sie entkamen Uns nicht.

Çince: 

(我曾毁灭)戈伦、法老和哈曼。穆萨曾昭示他们许多明证,但他们在地方上自大,他们未能逃避天谴。

Hollandaca: 

Ook verdelgden wij Karoen, en Pharao en Haman. Mozes kwam tot hem met duidelijke wonderen. Zij gedroegen zich echter onbeschaamd op de aarde; maar zij konden onze wraak niet ontkomen.

Rusça: 

А также Карун (Корей), Фараон и Хаман! Муса (Моисей) явился к ним с ясными знамениями, но они превознеслись на земле и не смогли опередить наказание.

Somalice: 

Qaaruun, Fircoon iyo Haamaana (waa lahalaagay), dhab ahaanna wuxuu ugula yimid (Nabi) Muuse xujooyin wayna isku kibriyeen dhulka, mana aha kuwo naga dheereyn (carari) kara.

Swahilice: 

Na pia Qaruni na Firauni na Hamana! Na Musa aliwajia kwa Ishara waziwazi, lakini walijivuna katika nchi, wala hawakuweza kushinda.

Uygurca: 

(دۇنيا - دەپنىسى نۇرغۇن) قارۇننى، پىرئەۋننى ۋە (ئۇنىڭ زۇلۇمدا ياردەمچى بولغان ۋەزىرى) ھاماننى (ھالاك قىلدۇق)، شۈبھىسىزكى، مۇسا ئۇلارغا روشەن مۆجىزىلەرنى ئېلىپ كەلدى، ئۇلار زېمىندا چوڭچىلىق قىلدى (يەنى اﷲ قا ئىبادەت قىلىشتىن، پەيغەمبەرگە ئىتائەت قىلىشتىن بويۇنتاۋلىق قىلدى)، ئۇلار (ئازابىمىزدىن) قېچىپ كېتەلمىدى

Japonca: 

またカールーンとフィルアウンとハーマーンのことであるが,ムーサーが明証をかれに(西?)したが,それでもかれらは,地上において高慢であった。だがかれらは(われを)淡ぐことは出来なかった。

Arapça (Ürdün): 

«و» أهلكنا «قارون وفرعون وهامان ولقد جاءهم» من قبل «موسى بالبيّنات» الحجج الظاهرات «فاستكبروا في الأرض وما كانوا سابقين» فائتين عذابنا.

Hintçe: 

और (हम ही ने) क़ारुन व फिरऔन व हामान को भी (हलाक कर डाला) हालॉकि उन लोगों के पास मूसा वाजेए व रौशन मौजिज़े लेकर आए फिर भी ये लोग रुए ज़मीन में सरकशी करते फिरे और हमसे (निकल कर) कहीं आगे न बढ़ सके

Tayca: 

และ (เราได้ทำลาย) กอรูน และฟิรเอาน์และฮามาน และโดยแน่นอนมูซาได้มายังพวกเขาพร้อมด้วยหลักฐานอันชัดแจ้ง แต่พวกเขาหยิ่งผยองในแผ่นดิน และพวกเขาก็หาได้รอดพ้นไปจากเราไม่

İbranice: 

(והכחדנו אף) את קורח ופרעה והמן, משה כבר בא אליהם עם האותות הברורים, ואז התייהרו בארץ, ולא נמלטו (מהעונש)

Hırvatça: 

I Karuna i faraona i Hamana: Musa im je jasne dokaze donio, ali su se oni na Zemlji oholili i nisu mogli umaći,

Rumence: 

Aşa a fost şi cu Core, cu Faraon, cu Haman. Moise a venit la ei cu dovezi vădite, însă ei s-au îngâmfat pe pământ. Nu au luat-o însă înaintea (osândei)!

Transliteration: 

Waqaroona wafirAAawna wahamana walaqad jaahum moosa bialbayyinati faistakbaroo fee alardi wama kanoo sabiqeena

Türkçe: 

Karun'u, Firavun'u, Hâmân'ı da öyle yaptık. Yemin olsun, Mûsa onlara açık-seçik kanıtlarla geldiği halde, yeryüzünde büyüklük tasladılar. Ama öne geçemezlerdi.

Sahih International: 

And [We destroyed] Qarun and Pharaoh and Haman. And Moses had already come to them with clear evidences, and they were arrogant in the land, but they were not outrunners [of Our punishment].

İngilizce: 

(Remember also) Qarun, Pharaoh, and Haman: there came to them Moses with Clear Signs, but they behaved with insolence on the earth; yet they could not overreach (Us).

Azerbaycanca: 

Biz Qarunu da, Fir’onu da, Hamanı da (məhv etdik). Musa onların yanına açıq-aydın dəlillərlə gəldi. Lakin onlar yer üzündə (Misirdə) təkəbbürlük etdilər və (buna görə də əzabımızdan) sovuşa bilmədilər!

Süleyman Ateş: 

Kaarun'u, Fir'avn'ı, Haman'ı da (helak ettik). Andolsun, Musa onlara açık kanıtlar getirdi, fakat onlar o yerde büyüklük tasla(yıp ayetlerimizi kabule tenezzül etme)diler. Ama geçip gidecek, (elimizden kurtulacak) değillerdi.

Diyanet Vakfı: 

Karun'u, Firavun'u ve Haman'ı da (helak ettik). Andolsun ki, Musa onlara apaçık deliller getirmişti de onlar yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Halbuki (azabımızı aşıp) geçebilecek değillerdi.

Erhan Aktaş: 

Kârûn, Firavun ve Hâmân’a; Mûsâ kanıt içeren, açıklayıcı bilgiyle geldi. Ne var ki onlar yeryüzünde büyüklük tasladılar. Onlar kurtulanlardan olmadılar.(1)

Kral Fahd: 

Karun’u, Firavun'u ve Hâmân'ı da (helâk ettik). Andolsun ki, Musa onlara apaçık deliller getirmişti de onlar yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Halbuki (azabımızı aşıp) geçebilecek değillerdi.

Hasan Basri Çantay: 

Kaarunu, Fir´avnı, Hâmaanı da (helak etdik). Andolsun ki Musa (daha evvel) kendilerine apaçık bürhanlar getirmişdi de onlar yer (yüzün) de büyklük taslamışlardı. Halbuki (azabın) önüne geçebilecek de değillerdi.

Muhammed Esed: 

Karun´u, Firavun´u ve Haman´ı (da böyle cezalandırdık). Musa onlara hakikatin bütün kanıtlarını getirmişti, ama onlar yeryüzünde büyüklük tasladılar (ve o´nu reddettiler); halbuki onlar (elimizden) kaçıp kurtulamazlardı.

Gültekin Onan: 

Karun´u, Firavun´u ve Haman´ı da (yıkıma uğrattık). Andolsun, Musa onlara apaçık delillerle gelmişti, ancak yeryüzünde büyüklendiler. Oysa onlar (azabtan kurtulup) geçecek değillerdi.

Ali Fikri Yavuz: 

Karûn’u da, Firavûn’u da ve (onun veziri) Hâmân’ı da helâk ettik. Gerçekten Mûsa, onlara apaçık delillerle gelmişti de, onlar yeryüzünde kibirlenib baş kaldırdılar (iman etmediler). Halbuki (azabdan) kurtulacak değillerdi.

Portekizce: 

E (recorda-te de) Carun, do Faraó e de Haman. Moisés lhes apresentou as evidências, mas eles se ensoberbeceram naterra, mas não puderam iludir(-Nos).

İsveççe: 

Och Qarun och Farao och Haman [lät Vi gå under på liknande sätt]. Moses kom till dem med bevis [för sanningen], men i sitt högmod [vände de honom ryggen]; [Vårt straff] kunde de emellertid inte komma undan.

Farsça: 

و قارون و فرعون و هامان را [نیز نابود کردیم]. و همانا موسی برای آنان دلایل روشن آورد، پس آنان در زمین تکبّر و سرکشی کردند، ولی پیشی گیرنده [بر اراده و قضا و قدر ما] نبودند [تا بتوانند از عذاب ما بگریزند.]

Kürtçe: 

ھەروەھا قارون و فیرعەون و ھامانیشمان (لەناو برد) سوێند بەخوا بەڕاستی موسا ھات بۆ ناویان بەچەند موعجیزەیەکەوە بەڵام ئەوان خۆیان بەگەورە زانی لەزەویدا نەشیانتوانی لەدەستمان دەرچن

Özbekçe: 

Қорун, Фиръавн ва Ҳомонларни (ҳам ҳалок қилдик). Батаҳқиқ, Мусо уларга очиқ-ойдин ҳужжатлар келтирди. Бас, улар ер юзида мутакаббирлик қилдилар ва қочиб қутулгувчи бўлмадилар.

Malayca: 

Dan (ingatkanlah juga peristiwa kebinasaan) Qarun dan Firaun serta Haman. Dan demi sesungguhnya Nabi Musa telah datang kepada mereka membawa keterangan- keterangan (mukjizat) yang jelas nyata, lalu mereka berlaku sombong takbur di bumi (mendustakannya), padahal mereka tidak dapat melepaskan diri (dari azab Allah).

Arnavutça: 

Dhe, (kujtoje) Karunin dhe Faraonin dhe Hamanin! Me të vërtetë, atyre u ka ardhur Musai me dokumente të qarta, e që ata u mendjemadhësuan në Tokë dhe nuk i shpëtuan dënimit.

Bulgarca: 

И Карун, и Фараона, и Хаман... Муса дойде при тях с ясните знаци, но те се възгордяха на земята. Ала не ни убягнаха.

Sırpça: 

И Каруна и фараона и Хамана; Мојсије им је донео јасне доказе, али су се они на Земљи охолили и нису могли да умакну казни,

Çekçe: 

A podobně bylo s Qárúnem, Faraónem a Hámánem; a přišel k nim Mojžíš se zřetelnými důkazy, a ačkoliv byli na zemi domýšliví, přece nás nepředstihli.

Urduca: 

اور قارون و فرعون و ہامان کو ہم نے ہلاک کیا موسیٰؑ اُن کے پاس بیّنات لے کر آیا مگر انہوں نے زمین میں اپنی بڑائی کا زعم کیا حالانکہ وہ سبقت لے جانے والے نہ تھے

Tacikçe: 

Ва низ Қоруну Фиръавн ва Ҳомонро, ки Мӯсо бо далелҳои равшани худ назди онҳо омад. Онҳо дар замин саркашӣ мекарданд, вале натавонистанд аз Худо бигурезанд.

Tatarca: 

Вә Карунны вә Фиргаунне һәм Һаманны һәлак иттек, Муса аларга ачык аңлатмалар белән килгән иде, алар исә Мысыр җирендә тәкәбберләнделәр, Безнең ґәзабтан котыла алмадылар.

Endonezyaca: 

dan (juga) Karun, Fir'aun dan Haman. Dan sesungguhnya telah datang kepada mereka Musa dengan (membawa bukti-bukti) keterangan-keterangan yang nyata. Akan tetapi mereka berlaku sombong di (muka) bumi, dan tiadalah mereka orang-orang yang luput (dari kehancuran itu).

Amharca: 

ቃሩንንም ፈርዖንንም ሃማንንም (አጠፋን)፡፡ ሙሳም በተዓምራቶች በእርግጥ መጣባቸው፡፡ በምድርም ላይ ኮሩ፡፡ አምላጪዎችም አልነበሩም፡፡

Tamilce: 

இன்னும் காரூனையும் ஃபிர்அவ்னையும் ஹாமானையும் நினைவு கூருங்கள்! திட்டவட்டமாக அவர்களிடம் தெளிவான அத்தாட்சிகளை மூஸா கொண்டு வந்தார். ஆக, அவர்கள் பூமியில் பெருமையடித்தனர். அவர்கள் (நம்மிடமிருந்து) தப்பி விடுபவர்களாக இல்லை.

Korece: 

고라와 파라오와 하만의 이 야기를 상기할지니 모세가 예중을 가지고 그대에게 이르렀을 때 그 들은 지상에서 오만하였으나 그들 은 하나님을 능가할 수 없었노라

Vietnamca: 

Qarun, Pha-ra-ông và Haman cũng vậy. Quả thật, Musa đã đến gặp bọn họ với những bằng chứng rõ rệt, nhưng bọn họ đã tỏ ra ngạo mạn trên trái đất nên bọn họ không thoát khỏi (sự trừng phạt của Allah).