Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

24

Sûredeki Ayet No: 

40

Ayet No: 

2831

Sayfa No: 

355

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

أَوْ كَظُلُمَاتٍ فِي بَحْرٍ لُّجِّيٍّ يَغْشَاهُ مَوْجٌ مِّن فَوْقِهِ مَوْجٌ مِّن فَوْقِهِ سَحَابٌ ۚ ظُلُمَاتٌ بَعْضُهَا فَوْقَ بَعْضٍ إِذَا أَخْرَجَ يَدَهُ لَمْ يَكَدْ يَرَاهَا ۗ وَمَن لَّمْ يَجْعَلِ اللَّهُ لَهُ نُورًا فَمَا لَهُ مِن نُّورٍ

Çeviriyazı: 

ev keżulümâtin fî baḥril lücciyyiy yagşâhü mevcüm min fevḳihî mevcüm min fevḳihî seḥâb. żulümâtüm ba`ḍuhâ fevḳa ba`ḍ. iẕâ aḫrace yedehû lem yeked yerâhâ. vemel lem yec`ali-llâhü lehû nûran femâ lehû min nûr.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Yahut (o kâfirlerin duygu, düşünce ve davranışları) engin bir denizdeki yoğun karanlıklar gibidir ki, onu dalga üstüne dalga kaplıyor; üstünde de bulut. Bir biri üstüne karanlıklar... İnsan, elini çıkarıp uzatsa, nerdeyse onu dahi göremez. Bir kimseye Allah, nur vermemişse, artık o kimsenin ışık ve aydınlıktan nasibi yoktur.

Diyanet İşleri: 

Veya derin denizin karanlıklarına benzer. Onu üstüste dalgalar ve dalgaların üstünde de bulutlar örter; karanlıklar üstünde karanlıklar; insan elini uzattığı zaman, nerdeyse onu bile göremez. Allah'ın nur vermediği kimsenin nuru olmaz.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Yahut da derin bir denizi kaplayan karanlıklara benzer; onu bir dalgadır, sarmıştır, üstüne bir dalga daha gelir, daha üste de bulut çökmüştür, karanlıklar, karanlıklar üstüne yığılmıştır, öylesine ki elini çıkarsa onu bile nerdeyse göremez ve Allah, kime nur vermemişse artık bir nur yoktur ona.

Şaban Piriş: 

Veya derin bir denizdeki karanlıklar gibidir. Onun üstünü bir dalga örter. Onun üstünü de başka bir dalga. Onun da üstünde bir bulut vardır. Karanlıklar üstünde karanlıklar. Elini çıkarsa, neredeyse onu bile göremez. Allah’ın nur vermediği kimsenin asla bir nuru olamaz.

Edip Yüksel: 

Yahut, yoğun bir sisle birlikte dalga üstüne dalganın örttüğü engin bir denizin ortasındaki karanlıklara benzer. Üstüste yığılmış karanlıklar... İnsan elini uzattığı zaman nerdeyse onu bile göremez. ALLAH'ın ışıktan yoksun bıraktığı kimsenin hiç birışığı olamaz.

Ali Bulaç: 

Ya da (inkar edenlerin amelleri) engin bir denizdeki karanlıklara benzer; onun üstünü bir dalga kaplar, onun üstünde bir dalga, onun da üstünde bir bulut vardır. Bir kısmı bir kısmı üzerinde olan karanlıklar; elini çıkardığında onu bile neredeyse göremeyecek. Allah kime nur vermemişse, artık onun için nur yoktur.

Suat Yıldırım: 

Yahut o kâfirlerin duygu, düşünce ve davranışları derin bir denizdeki yoğun karanlıklara benzer.Öyle bir deniz ki onu, dalga üstüne dalga kaplıyor...Üstünde de koyu bulut.Üst üste binmiş karanlıklar...İçinde bulunan insan, elini uzatsa nerdeyse kendi elini bile göremiyor.Öyle ya, Allah birine nûr vermezse artık onun hiçbir nûru olamaz. [2,257; 6,122]

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Yahut (onların amelleri) derin bir denizdeki karanlıklar gibidir ki, o denizi bir dalga bürür, üstünden bir dalga (bir bulut) ihata eder. Bunlar, bazısı bazısı üstünde olan zulmetlerdir. Elini çıkardığı zaman onu görmeğe yaklaşamaz. Ve her kim için ki, Allah bir nûr nasib kılmamıştır. Artık onun için nûrdan bir şey yoktur.

Yaşar Nuri Öztürk: 

Engin denizdeki karanlıklara da benzerlik var. Üst üste dalgaların kapladığı bir deniz. Daha üstünde de bulutlar var. Birbiri üstüne karanlıklar... Elini çıkarsa göremeyecek halde. Allah'ın ışık vermediği kişiye hiçbir ışık bulunamaz.

Bekir Sadak: 

And olsun ki, aciklayici ayetler indirmisizdir. Allah diledigini dogru yola eristirir.

İbni Kesir: 

Veya engin bir denizdeki karanlıklara benzer. Onun üstünü bir dalga kaplar, onun üstünde bir dalga, onun da üstünde bir bulut vardır. Karanlıklar üstünde karanlıklar. Elini uzattığı zaman

Adem Uğur: 

Yahut (o kâfirlerin duygu, düşünce ve davranışları) engin bir denizdeki yoğun karanlıklar gibidir

İskender Ali Mihr: 

Veya derin denizdeki karanlıklar gibidir. Onun üstünü, dalga üstüne dalga kaplar. Onun üzerinde de bulutlar vardır. Karanlık üstüne karanlıktır, elini çıkarttığı zaman neredeyse onu göremez. Ve Allah, kime nur kılmamışsa (vermemişse) artık onun için bir nur yoktur.

Celal Yıldırım: 

Veya (küfre sapanların işleri) engin bir denizdeki karanlıklara benzer

Tefhim ul Kuran: 

Ya da (küfredenlerin amelleri) engin bir denizdeki karanlıklara benzer

Fransızca: 

[Les actions des mécréants] sont encore semblables à des ténèbres sur une mer profonde : des vagues la recouvrent, [vagues] au dessus desquelles s'élèvent [d'autres] vagues, sur lesquelles il y a [d'épais] nuages. Ténèbres [entassées] les unes au-dessus des autres. Quand quelqu'un étend la main, il ne la distingue presque pas. Celui qu'Allah prive de lumière n'a aucune lumière.

İspanyolca: 

O como tinieblas en un mar profundo, cubierto de olas, unas sobre otras, con nubes por encima, tinieblas sobre tinieblas. Si se saca la mano, apenas se la distingue. No dispone de luz ninguna aquél a quien Alá se la niega.

İtalyanca: 

Oppure [le loro opere sono paragonabili] a tenebre di un mare profondo, le onde lo coprono, [onde] al di sopra delle quali si ergono [altre] onde sulle quali vi sono le nuvole. [Ammassi di] tenebre le une sulle altre, dove l'uomo che stende la mano quasi non può vederla. Per colui cui Allah non ha dato la luce, non c'è alcuna luce.

Almanca: 

Oder (sie ähnelt) den Finsternissen im einem tiefen Meer, das von einer Woge bedeckt wird, über der noch eine Woge liegt, und darüber eine Wolke ist. Es sind Finsternisse, die einen über den anderen, wenn er seine Hand ausstreckt, beinahe sieht er sie nicht. Und wem ALLAH kein Licht gewährt, für den gibt es kein Licht.

Çince: 

或如重重黑暗,笼罩着汪洋大海,波涛澎湃,上有黑云,黑暗重重叠叠,观者伸出手来时,几乎不见五指。真主没有给谁光明,谁就绝无光明。

Hollandaca: 

Of als de duisternis, verspreid over eene diepe zee, met golven bedekt die over andere golven rollen, waarboven wolken liggen, en daarboven duisternis boven duisternis; de mensch strekt zijne hand uit en ziet het niet. Indien God den mensch geen licht geeft, waar zal hij het dan vinden?

Rusça: 

Или же они подобны мраку во глубине морской пучины. Его покрывает волна, над которой находится другая волна, над которой находится облако. Один мрак поверх другого! Если он вытянет свою руку, то не увидит ее. Кому Аллах не даровал света, тому не будет света.

Somalice: 

Ama wuxuu la Midyahay Mugdiyo Bad Dhexdeed ah oos Dabooli Hir Korkiisana yahay Hir, Korkiisana Tahay Daruur, waa Mugdiyo Qaarkood Qaar ka Sarreeyo Hadduu Bixiyo Gacantiisana uma Dhawa inuu Arko, Ruuxaan Eebe u yeelin Nuur malaha Nuur.

Swahilice: 

Au ni kama giza katika bahari kuu, iliyo funikwa na mawimbi juu ya mawimbi, na juu yake yapo mawingu. Giza juu ya giza. Akiutoa mtu mkono wake anakaribia asiuone. Na ambaye Mwenyezi Mungu hakumjaalia kuwa na nuru hawi na nuru.

Uygurca: 

ياكى ئۇلارنىڭ (ياخشى دەپ گۇمان قىلغان) ئەمەللىرى چوڭقۇر دېڭىزدىكى قاراڭغۇلۇققا ئوخشايدۇ، ئۇنى (يەنى دېڭىزنى) قاتمۇقات دولقۇنلار ۋە دولقۇنلارنىڭ ئۈستىدىكى قارا بۇلۇتلار قاپلاپ تۇرىدۇ. (مانا بۇ) قاتمۇقات قاراڭغۇلۇقلاردۇر، (بۇ قاراڭغۇلۇققا گىرىپتار بولغۇچى) قولىنى ئۇزاتسا بارماقلىرىنى كۆرەلمەيدۇ، اﷲ نۇر ئاتا قىلمىسا، كىم بولمىسۇن، نۇرنى كۆرەلمەيدۇ (يەنى اﷲ ھىدايەت قىلمىغان ئادەم ھەرگىز ھىدايەت تاپمايدۇ)

Japonca: 

また(不信者の状態は),深海の暗黒のようなもので,波がかれらを覆い,その上に(また)波があり,その上を(更に)雲が覆っている。暗黒の上に暗黒が重なる。かれが手を差し伸べても凡んどそれは見られない。アッラーが光を与えられない者には,光はない。

Arapça (Ürdün): 

«أو» الذين كفروا أعمالهم السيئة «كظلمات في بحر لجَّي» عميق «يغشاه موج من فوقه» أي الموج «موج من فوقه» أي الموج الثاني «سحاب» أي غيم، هذه «ظلمات بعضها فوق بعض» ظلمة البحر وظلمة الموج الأول، وظلمة الثاني وظلمة السحاب «إذا أخرج» الناظر «يده» في هذه الظلمات «لم يكد يراها» أي لم يقرب من رؤيتها «ومن لم يجعل الله له نورا فما له من نور» أي من لم يهده الله لم يهتد.

Hintçe: 

(या काफिरों के आमाल की मिसाल) उस बड़े गहरे दरिया की तारिकियों की सी है- जैसे एक लहर उसके ऊपर दूसरी लहर उसके ऊपर अब्र (तह ब तह) ढॉके हुए हो (ग़रज़) तारिकियाँ है कि एक से ऊपर एक (उमड़ी) चली आती हैं (इसी तरह से) कि अगर कोइ शख्स अपना हाथ निकाले तो (शिद्दत तारीकी से) उसे देख न सके और जिसे खुद ख़ुदा ही ने (हिदायत की) रौशनी न दी हो तो (समझ लो कि) उसके लिए कहीं कोई रौशनी नहीं है

Tayca: 

หรือเปรียบเสมือนความมืดมนทั้งหลายในท้องทะเลลึก มีคลื่นซ้อนคลื่นท่วมมิดตัวเขาและเบื้องบนของมันก็มีเมฆหนาทึบซ้อนกันชั้นแล้วชั้นเล่า เมื่อเขาเอามือของเขาออกมาเขาแทบจะมองไม่เห็นมัน และผู้ใดที่อัลลอฮ์ไม่ทรงทำให้เขาได้รับแสงสว่าง เขาก็จะไม่ได้รับแสงสว่างเลย

İbranice: 

או כאפילה שבמעמקי-ים אשר הגלים מכסים אותה מלמעלה, גל על פני גל, ומעליהם עננים, שכבות של חשיכה זו על גבי זו, אשר אם יושיט אדם את ידו לא יוכל לראותה. ומי שלא יעניק לו אלוהים אור, לא יזכה לשום אור

Hırvatça: 

ili su kao tmine u dubokom moru koje prekrivaju talasi iznad kojih su drugi talasi, a iznad kojih su oblaci; sve tmine jedne iznad drugih. Ako bi izvadio ruku skoro da je ne bi vidio - a onaj kome Allah ne da svjetla neće svjetla ni imati.

Rumence: 

Ori sunt asemenea întunecimilor dintr-o mare adâncă. Un val le acoperă, iar peste el un alt val, şi deasupra sunt norii: întunecimi peste întunecimi. Dacă cineva îşi întinde mâna, abia mai poate s-o vadă. Celui ce Dumnezeu nu-i dă lumină, acela nu are lu

Transliteration: 

Aw kathulumatin fee bahrin lujjiyyin yaghshahu mawjun min fawqihi mawjun min fawqihi sahabun thulumatun baAAduha fawqa baAAdin itha akhraja yadahu lam yakad yaraha waman lam yajAAali Allahu lahu nooran fama lahu min noorin

Türkçe: 

Engin denizdeki karanlıklara da benzerlik var. Üst üste dalgaların kapladığı bir deniz. Daha üstünde de bulutlar var. Birbiri üstüne karanlıklar... Elini çıkarsa göremeyecek halde. Allah'ın ışık vermediği kişiye hiçbir ışık bulunamaz.

Sahih International: 

Or [they are] like darknesses within an unfathomable sea which is covered by waves, upon which are waves, over which are clouds - darknesses, some of them upon others. When one puts out his hand [therein], he can hardly see it. And he to whom Allah has not granted light - for him there is no light.

İngilizce: 

Or (the Unbelievers' state) is like the depths of darkness in a vast deep ocean, overwhelmed with billow topped by billow, topped by (dark) clouds: depths of darkness, one above another: if a man stretches out his hands, he can hardly see it! for any to whom Allah giveth not light, there is no light!

Azerbaycanca: 

Yaxud (onların əməlləri) zəngin dənizin zülmətinə bənzər. Onu bir dalğa, o dalğanın üstündən bir dalğa, onun da üstündən bir bulud (dalğa) – zülmət üstündən zülmət örtər. O, əlini çıxartdıqda, hardasa onu görməz. Allah bir kəsə nur bəxş etməsə, onun nuru olmaz.

Süleyman Ateş: 

Yahut (Onların işleri) engin bir denizdeki karanlıklar gibidir: (Bir deniz) Ki üstünü bir dalga, örtüyor, onun üstünden bir dalga onun üstünden de bir bulut (örtmektedir). Birbiri üstüne yığılmış karanlıklar. (İçinde bulunan kimse) Elini çıkarsa neredeyse onu dahi göremez. Allah bir kimseye nur vermemişse artık onun nuru olmaz.

Diyanet Vakfı: 

Yahut (o kafirlerin duygu, düşünce ve davranışları) engin bir denizdeki yoğun karanlıklar gibidir; (öyle bir deniz) ki, onu dalga üstüne dalga kaplıyor; üstünde de bulut... Birbiri üstüne karanlıklar... İnsan, elini çıkarıp uzatsa, neredeyse onu dahi göremez. Bir kimseye Allah nur vermemişse, artık o kimsenin aydınlıktan nasibi yoktur.

Erhan Aktaş: 

Veya(1) üzerinde bulutlar olan, üst üste dalgaların kuşattığı derin denizlerdeki karanlığa benzer. Elini göremeyecek kadar, karanlık üstüne karanlık. Allah’ın aydınlığıyla aydınlanmamış bir kimse için başka aydınlık yoktur.

Kral Fahd: 

Yahut (o kâfirlerin duygu, düşünce ve davranışları) engin bir denizdeki yoğun karanlıklar gibidir; (öyle bir deniz) ki, onu dalga üstüne dalga kaplıyor; üstünde de bulut... Birbiri üstüne karanlıklar... İnsan, elini çıkarıp uzatsa, neredeyse onu dahi göremez. Bir kimseye Allah nûr vermemişse, artık o kimsenin aydınlıktan nasibi yoktur.

Hasan Basri Çantay: 

Yahud (kâfirlerin ameli) öyle derîn bir denizdeki karanlıklar gibidir ki onu (o denizi) bir dalga kaplayıp bürümekdedir. Bunun üstünde bir dalga, onun üstünde de bir bulut. (Hulâsa) birbiri üstüne (yığılmış tabaka tabaka) karanlıklar. (Hani) o (raya düşen bir kimse) elini çıkardığı vakit hemen hemen bunu bile göremez. Allah kime nuur vermemişse artık onun için bir ışık yokdur.

Muhammed Esed: 

Yahut (onların yapıp ettikleri) engin bir denizin kopkoyu karanlıkları gibidir; (öyle bir deniz ki) üst üste kopan dalgalar ve tepedeki (kara) bulutlar o karanlığı daha da arttırıyor: kat kat, üst üste karanlıklar..! (öyle ki, ) insan, çıkarıp (baksa), neredeyse kendi elini dahi göremez; öyle ya, Allah´ın aydınlatmadığı kimse için ışık (bulma umudu) yoktur!

Gültekin Onan: 

Ya da (inkar edenlerin amelleri) engin bir denizdeki karanlıklara benzer

Ali Fikri Yavuz: 

Yahud (kâfirlerin amelleri, fesad ve boşuna oluş bakımından) derin bir denizdeki karanlıklar gibidir. O denizi bir dalga bürüyor

Portekizce: 

Ou (estará) como nas trevas de um profundo oceano, coberto por ondas; ondas, cobertas por nuvens escuras, que sesobrepõem umas às outras; quando (o homem) estende a sua mão, mal pode divisá-la. Pois a quem Deus não fornece luz,jamais a terá.

İsveççe: 

[Vad de har gjort] kan också liknas vid det djupa mörkret i ett bottenlöst hav, ytterligare förmörkat av vågorna som svallar över varandra och molnmassorna ovanför; skikt på skikt av mörker [så tätt att den som] håller upp sin hand knappt kan se den. Nej, den [vars mörker] Gud inte lyser upp med [Sitt] ljus finner aldrig ljus!

Farsça: 

یا [اعمالشان] مانند تاریکی هایی است در دریایی بسیار عمیق که همواره موجی آن را می پوشاند، و بالای آن موجی دیگر است، و بر فراز آن ابری است، تاریکی هایی است برخی بالای برخی دیگر؛ [مبتلای این امواج و تاریکی ها] هرگاه دستش را بیرون آورد، بعید است آن را ببیند. و کسی که خدا نوری برای او قرار نداده است، برای او هیچ نوری نیست.

Kürtçe: 

یا (کردەوەی بێ بڕوایان) وەک چەند تاریکییەک وایە لەناو دەریایەکی قوڵدا کەشەپۆل لەسەرشەپۆل دایپۆشی بێت لەسەر ئەو (شەپۆلە)یشەوە ھەورێکی ڕەشی (باراناوی) بێت تاریکیەکان نیشتبنە سەر یەکتری ئەگەر دەستی دەربھێنێت نزیکە دەستی خۆی نەبینێت (لەبەر تاریکی) جا ھەر کەس خوا نووری (ئیمانی) پێ نەبەخشیبێ ئەوەی ڕووناکی بێ نیەتی

Özbekçe: 

Ёки худди қаърсиз денгиздаги зулматларга ўхшайдир. Унинг устидан мавж қоплагандир, у(мавж)нинг ҳам устидан мавж ва уни эса, булут (қоплагандир). Бир-бирининг устидаги зулматлардир. У қўлини чиқарса, кўра олмас. Кимгаки Аллоҳ нур бермаса, унинг учун нур бўлмас. (Ушбу ояти каримада ҳам Аллоҳнинг нуридан маҳрум бўлган кофир ва мунофиқларнинг ҳолати ажойиб услуб ила васф қилинмоқда. Яъни, денгизни катта тўлқин қоплаб олгандир. Бу тўлқин эса, зулмат устига зулматдир. Аммо бу ҳали ҳаммаси эмас. Ўша қоп-қора тўлқиннинг устидан қоп-қора булут қоплаб турибди. Бу зулматлар остида кофир ва мунофиқ қандай қилиб Аллоҳнинг нурини кўрсин. У ўз қўлини кўра олмагандан кейин, Аллоҳнинг нурини кўра олмаслиги турган гап.)

Malayca: 

Atau (orang-orang kafir itu keadaannya) adalah umpama keadaan (orang yang di dalam) gelap-gelita di lautan yang dalam, yang diliputi oleh ombak bertindih ombak; di sebelah atasnya pula awan tebal (demikianlah keadaannya) gelap-gelita berlapis-lapis - apabila orang itu mengeluarkan tangannya, ia tidak dapat melihatnya sama sekali. Dan (ingatlah) sesiapa yang tidak dijadikan Allah menurut undang-undang peraturanNya mendapat cahaya (hidayah petunjuk) maka ia tidak akan beroleh sebarang cahaya (yang akan memandunya ke jalan yang benar).

Arnavutça: 

ose (veprat e tyre) jnë si errësirat në detin e thellë, të cilat i mbulon dallga pas dallgës, mbi të cilat gjenden rëtë, errësira – njëra mbi tjetrën, aq sa dorën e vet (kur ta zgjatë njeriu) gati mos ta shohë. Kujt mos t’i japë Perëndia dritë (udhëzim), nuk do të ketë (kurrfarë) dritë për të.

Bulgarca: 

Или [делата им са] като тъмнини в морска бездна. Покриват я вълни едни над други, а над тях - облаци. Тъмнини една върху друга. Извади ли някой ръка, едвам ще я види. Комуто Аллах не е отредил светлина, не ще има за него светлина.

Sırpça: 

или су као тмине над дубоким морем које прекривају таласи све један за другим, изнад којих су облаци, све тмине једна изнад других, прст се пред оком не види – а онај коме Аллах не да светло неће светла ни имати.

Çekçe: 

... Anebo jsou jako temnota nad hlubinou moře: pokrývá je vlna, za níž jde vlna jiná, a nad nimi jest mračno - temnota, nad níž je další temnota. Když člověk vztáhne ruku svou, málem ji nevidí. A komu Bůh neučinil světlo, ten nemá ani část světla.

Urduca: 

یا پھر اس کی مثال ایسی ہے جیسے ایک گہرے سمندر میں اندھیرا، کہ اوپر ایک موج چھائی ہوئی ہے، اُس پر ایک اور موج، اور اس کے اوپر بادل، تاریکی پر تاریکی مسلط ہے، آدمی اپنا ہاتھ نکالے تو اسے بھی نہ دیکھنے پائے جسے اللہ نور نہ بخشے اُس کے لیے پھر کوئی نور نہیں

Tacikçe: 

Ё монанди торикиҳоест дар дарёе чуқур, ки мавҷаш пӯшонад ва бар болои он мавҷе дигар ва бар болояш абрест тира, торикиҳое бар болои якдигар, он тавр, ки агар дасти худ бе? рун орад онро натавонад дид. Ва он, ки Худо роҳашро ба ҳеҷ нуре равшан накарда бошад, ҳеҷ нуре бар роҳи худ наёбад!

Tatarca: 

Яки ул имансыз дин тотучыларның гамәлләре, тирән диңгездә дулкынлыктан барлыкка килгән караңгылык кеби. Ул диңгезне дулкын каплый, ул дулкын өстеннән янә дулкын каплый, вә ул дулкын өстеннән кара болыт каплыйдыр, ошбу караңгылыклар берсе икенчесенең өстенә караңгылыктыр. Ошбу катлы-катлы караңгылык астында калган кеше, әгәр кулын чыгарса, ифрат караңгылыктан кулын күрергә якын да булмас. Аллаһ кемгә иман нурын бирмәсә, әлбәттә, аның иман нуры булмас!

Endonezyaca: 

Atau seperti gelap gulita di lautan yang dalam, yang diliputi oleh ombak, yang di atasnya ombak (pula), di atasnya (lagi) awan; gelap gulita yang tindih-bertindih, apabila dia mengeluarkan tangannya, tiadalah dia dapat melihatnya, (dan) barangsiapa yang tiada diberi cahaya (petunjuk) oleh Allah tiadalah dia mempunyai cahaya sedikitpun.

Amharca: 

ወይም (መጥፎ ሥራዎቻቸውን) ከበላዩ ደመና ያለበት ማዕበል በሚሸፈነው ጥልቅ ባህር ውስጥ እንዳሉ ጨለማዎች ነው፡፡ (እነዚያ) ከፊላቸው ከከፊሉ በላይ ድርብርብ የኾኑ ጨለማዎች ናቸው፡፡ (በዚህች) የተሞከረ (ሰው) እጁን ባወጣ ጊዜ ሊያያት አይቀርብም፡፡ አላህም ለእርሱ ብርሃንን ያላደረገለት ሰው ለእርሱ ምንም ብርሃን የለውም፡፡

Tamilce: 

அல்லது, ஆழமான கடலில் உள்ள இருள்களைப் போலாகும் (அவர்களது செயல்கள்). அதை (-அந்த கடலை) அலைக்கு மேல் அலை சூழ்ந்திருக்க, அதற்கு மேல் மேகம் சூழ்ந்திருக்கிறது. (இப்படி) இருள்கள் -அவற்றில் சில, சிலவற்றுக்கு- மேலாக (-கடுமையாக) இருக்கிறது. அவன் தனது கையை வெளியே நீட்டினால் அதை அவனால் பார்க்க முடியாது. அல்லாஹ் யாருக்கு (நேர்வழி எனும்) ஒளியை ஏற்படுத்தவில்லையோ அவருக்கு எவ்வித ஒளியும் இல்லை.

Korece: 

그들의 행위는 넓고 깊은 바다속의 암흑과도 같노라 파도가 그 위를 덮으니 또 파도가 그 위 를 덮으며 구름이 그 위에 더하매 어둠은 아래로 겹쳐 있더라 그가 손을 내밀어도 그것을 볼 수 없나 니 하나님으로부터 빛을 받지 못 한자 그에게는 빛이 없노라

Vietnamca: 

Hoặc (tình cảnh của người vô đức tin) giống như (y đang ở dưới) bóng tối trong lòng biển, bên trên bị bao phủ bởi một lớp sóng và bên trên lớp sóng lại là một đám mây, lớp tối này chồng lên lớp tối kia, khi y đưa tay ra thì y không thể nhìn thấy tay của mình. Và ai mà Allah không cho y ánh sáng thì y không thể nào có được ánh sáng.