Arapça:
وَلَوْلَا إِذْ سَمِعْتُمُوهُ قُلْتُم مَّا يَكُونُ لَنَا أَن نَّتَكَلَّمَ بِهَٰذَا سُبْحَانَكَ هَٰذَا بُهْتَانٌ عَظِيمٌ
Çeviriyazı:
velevlâ iẕ semi`tümûhü ḳultüm mâ yekûnü lenâ en netekelleme bihâẕâ. sübḥâneke hâẕâ bühtânün `ażîm.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onu duyduğunuzda "Bunu konuşup yaymamız bize yakışmaz. Haşâ! Bu, çok büyük bir iftiradır..." demeli değil miydiniz?
Diyanet İşleri:
O'nu işittiğinizde: "Bu konuda konuşmamız yakışık almaz; haşa, bu büyük bir iftiradır" demeniz gerekmez miydi?
Abdulbakî Gölpınarlı:
Duyduğunuz vakit, buna dair bir söz söylemek, bize düşmez; haşa, bu, pek büyük bir iftira deseydiniz.
Şaban Piriş:
Onu duyduğunuz zaman “Bu konuda konuşmak bize yakışmaz. Seni Tesbih ederiz. Bu büyük bir iftiradır.” demeniz gerekmez miydi?
Edip Yüksel:
Onu işittiğinizde, "Bunu konuşmamız doğru değil. Sen Yücesin. Bu büyük bir iftiradır," demeniz gerekmez miydi?
Ali Bulaç:
Onu işittiğiniz zaman: "Bu konuda söz söylemek bize yakışmaz. (Allah'ım) Sen Yücesin; bu, büyük bir iftiradır" demeniz gerekmez miydi?
Suat Yıldırım:
Nasıl oldu da onu işitir işitmez: “Böylesi iftiraları ağzımıza alamayız, böyle şeyler bize yakışmaz. Hâşa! Bu pek büyük, pek çirkin bir bühtandır.” demediniz!
Ömer Nasuhi Bilmen:
Onu işittiğiniz zaman, «Bunu söylemek bize layık olmaz, hâşâ bu, pek büyük bir iftiradır,» demeli değil mi idiniz?
Yaşar Nuri Öztürk:
Onu duyduğunuzda, "Bu konuda söz söylememiz bize yakışmaz; hâşâ, bu büyük bir iftiradır" demeniz gerekmez miydi?
Bekir Sadak:
Icinizde lutuf ve servet sahibi olanlar, yakinlarina, duskunlere ve Allah yolunda hicret edenlere, vermemek icin yemin etmesinler, affetsinler, gecsinler. Allah´in sizi bagislmasindan hoslanmaz misiniz? Allah bagislayandir, merhametli olandir.
İbni Kesir:
Onu duyduğunuz zaman: Bunu söylememiz bize yakışmaz. Haşa bu, büyük bir iftiradır, demeniz gerekmez miydi?
Adem Uğur:
Onu duyduğunuzda: "
İskender Ali Mihr:
Ve onu işittiğiniz zaman: “Bizim bunu konuşmamız olmaz (bize yakışmaz), sen Sübhan´sın (Allah´ım Sana sığınırız). Bu büyük bir bühtan (uydurulmuş bir iftira)dır.” deseydiniz olmaz mıydı (demeniz gerekmez miydi)?
Celal Yıldırım:
Onu işittiğiniz vakit, (Peygamberin eşiyle ilgili) böyle bir konuşmamız bize uygun olmaz
Tefhim ul Kuran:
Onu işittiğiniz zaman: «Bu konuda söz söylemek bize yakışmaz. (Allah´ım) Sen yücesin
Fransızca:
Et pourquoi, lorsque vous l'entendiez, ne disiez-vous pas : "Nous ne devons pas en parler. Gloire à Toi (ô Allah) ! C'est une énorme calomnie" ?
İspanyolca:
Cuando lo habéis oído, ¿por qué no habéis dicho: «¡No tenemos que hablar de eso! ¡Gloria a Ti! ¡Es una calumnia enorme!»?
İtalyanca:
Perché quando ne sentiste parlare non diceste: "Perché mai dovremmo parlarne? Gloria a Te [o Signore]! E' una calunnia immensa"?
Almanca:
Und hättet ihr, als ihr sie (die Ifk-Lüge) gehört habt, doch gesagt: "Es gebührt uns nicht, solches zu sprechen. Gepriesen-erhaben bist DU! Diese (Ifk-Lüge) ist eine ungeheuerliche Unterstellung."
Çince:
当你们听见谎言的时候,你们为何不说:我们不该说这种话,赞颂真主, 超绝万物!这是重大的诬蔑。
Hollandaca:
Zeidet gij, toen gij het hoordet: Het voegt ons niet daarover te spreken. God beware! Dit is eene groote lastering.
Rusça:
Почему, когда вы услышали это, вы не сказали: "Нам не подобает говорить такое. Пречист Ты! А это - великая клевета"?
Somalice:
Markaad Maqasheen Maad Dhahdaan Nooma Habboona Inaan ku Haddallo kan, Eebaa Nasahan ee kan (Qadafka) waa Been Abuur wayn.
Swahilice:
Na kwa nini mlipo yasikia msiseme: Haitufalii kuzungumza haya. Subhanak Umetakasika! Huu ni uzushi mkubwa!
Uygurca:
ئۇنى ئاڭلىغان چېغىڭلاردا، نېمىشقا مۇنداق سۆزلەرنى قىلىش بىزگە مۇناسىپ ئەمەس، (ئى اﷲ!) سەن پاكتۇرسەنكى، بۇ چوڭ بوھتاندۇر دېمىدىڭلار
Japonca:
あなたがたはそれを聞いた時,何故こう言わなかったのか。「これはわたしたちの口にすべきことではない。アッラーに讃えあれ。これは大変な中傷である。」
Arapça (Ürdün):
«ولولا» هلا «إذ» حين «سمعتموه قلتم ما يكون» ما ينبغي «لنا أن نتكلم بهذا سبحانك» هو للتعجيب هنا «هذا بهتان» كذب «عظيم».
Hintçe:
और जब तुमने ऐसी बात सुनी थी तो तुमने लोगों से क्यों न कह दिया कि हमको ऐसी बात मुँह से निकालनी मुनासिब नहीं सुबहान अल्लाह ये बड़ा भारी बोहतान है
Tayca:
เมื่อพวกเจ้าได้ยินมัน ทำไมพวกเจ้าจึงไม่กล่าวว่า “ไม่บังควรที่เราจะพูดถึงเรื่องนี้ มหาบริสุทธิ์แห่งพระองค์ท่านนี่มันเป็นการกล่าวร้ายอย่ามหันต์ !”
İbranice:
ולולא כי שמעתם על כך אמרתם: 'אסור לנו אפילו לדבר על זה. ישתבח שמך! זוהי עלילת שקר עצומה
Hırvatça:
Zašto niste, čim ste to čuli, rekli: "Ne dolikuje nam da o tome govorimo, Uzvišen neka si Ti! To je velika kleveta!"
Rumence:
Dacă măcar aţi fi spus când aţi auzit-o: “Nu ni se cade să vorbim despre aceasta! Mărire Ţie!” Aceasta este cumplită calomnie!
Transliteration:
Walawla ith samiAAtumoohu qultum ma yakoonu lana an natakallama bihatha subhanaka hatha buhtanun AAatheemun
Türkçe:
Onu duyduğunuzda, "Bu konuda söz söylememiz bize yakışmaz; hâşâ, bu büyük bir iftiradır" demeniz gerekmez miydi?
Sahih International:
And why, when you heard it, did you not say, "It is not for us to speak of this. Exalted are You, [O Allah]; this is a great slander"?
İngilizce:
And why did ye not, when ye heard it, say? - "It is not right of us to speak of this: Glory to Allah! this is a most serious slander!"
Azerbaycanca:
Məgər siz onu eşitdiyiniz zaman: “Bizə bunu (bu yalanı) danışmaq yaraşmaz. Aman (Allah)! Bu, çox böyük bir böhtandır!” – deməli deyildinizmi?
Süleyman Ateş:
Onu işittiğiniz zaman, "Bunu konuşmamız bize yakışmaz, haşa, bu, büyük bir iftiradır." demeniz gerekmez miydi?
Diyanet Vakfı:
Onu duyduğunuzda: "Bunu konuşup yaymamız bize yakışmaz. Haşa! Bu, çok büyük bir iftiradır" demeli değil miydiniz?
Erhan Aktaş:
Ve onu duyduğunuz zaman: “Bunu konuşmamız bize yakışmaz. Seni tenzih ederiz! Bu büyük bir iftiradır.” demeniz gerekmez miydi?
Kral Fahd:
Onu duyduğunuzda: «Bunu konuşup yaymamız bize yakışmaz. Hâşâ! Bu, çok büyük bir iftiradır» demeli değil miydiniz?
Hasan Basri Çantay:
Onu duyduğunuz zaman: «Bunu söylememiz bize yakışmaz. Haaşâ. Bu, büyük bir iftiradır» demeniz (lâzım) değil miydi?
Muhammed Esed:
Ve (bir kez daha): Böyle bir (söylentiyi) işittiğiniz zaman "Bu konuda konuşmak bize düşmez; kudret ve yüceliğinde sınırsız olan Sensin; şüphesiz bu çok kötü bir iftiradır!" demeniz gerekmez miydi?
Gültekin Onan:
Onu işittiğiniz zaman: "
Ali Fikri Yavuz:
Onu (Hz. Aişe’ye iftirayı) işittiğiniz zaman: “- Bunu söylemek bize caiz olmaz. Haşa! Bu büyük bir iftiradır.” desenizdi ya...
Portekizce:
Deveríeis, ao ouvi-la, ter dito: Não nos compete falar disso. Glorificado sejas! Essa é uma grave calúnia!
İsveççe:
Om ni ändå hade sagt, då ni hörde [ryktet]: "Det är inte rätt av oss att tala om detta. Stor är Du i Din härlighet - detta är avskyvärt förtal!"
Farsça:
و چرا وقتی که آن را شنیدید نگفتید: ما را نسزد [و هیچ جایز نیست] که به این تهمت بزرگ زبان بگشاییم، شگفتا! این بهتانی بزرگ است.
Kürtçe:
بۆچی کاتێک ئەمەتان بیست نەتانووت بۆ ئێمە شیاو نیە قسە (و بوھتانی) وا بکەین پاک و بێگەردی بۆ تۆ خوایە، ئەمە بوھتانێکی زۆر گەورەیە
Özbekçe:
Уни эшитган чоғингизда: «Бизга буни гапирмоғимиз тўғри келмайди. Сен, Ўзинг поксан! Бу катта бўҳтондир! « десангиз бўлмасмиди?!
Malayca:
Dan sepatutnya semasa kamu mendengarnya, kamu segera berkata: "Tidaklah layak bagi kami memperkatakan hal ini! Maha Suci Engkau (ya Allah dari mencemarkan nama baik ahli rumah Rasulullah)! Ini adalah satu dusta besar yang mengejutkan".
Arnavutça:
Përse – kur e dëgjuat (shpifjen) – nuk thatë: “Nuk është për ne – të flasim për këtë”. Ti je i lavdëruar (Zot)! Kjo është shpifje e madhe!
Bulgarca:
И защо, когато чухте това, не рекохте: “Не ни подобава да приказваме за него. Пречист си Ти! Това е огромна измама.”
Sırpça:
Зашто нисте, чим сте то чули, рекли: „Не доликује нам да о томе говоримо, Узвишен нека си Ти! То је велика потвора!“
Çekçe:
Pročpak jste, když jste to slyšeli, neřekli: 'Není pro nás vhodné, abychom o tom hovořili. Sláva Tobě, vždyť to pomluva je nesmírná'?
Urduca:
کیوں نہ اُسے سنتے ہی تم نے کہہ دیا کہ "ہمیں ایسی بات زبان سے نکالنا زیب نہیں دیتا، سبحان اللہ، یہ تو ایک بہتان عظیم ہے"
Tacikçe:
Чаро он гоҳ ки сухан шунидед, нагуфтед: «Моро нашояд, ки онро бозгӯем, Парвардигоро, Ту покӣ, ин тӯҳмате бузург аст?»
Tatarca:
Ул хәбәрне ишеткәч ни өчен әйтмәдегез, андый сүзне сөйләү безгә лаек түгел, сөбхәналлаһ ошбу сүз бик олугъ боһтандыр, дип.
Endonezyaca:
Dan mengapa kamu tidak berkata, diwaktu mendengar berita bohong itu: "Sekali-kali tidaklah pantas bagi kita memperkatakan ini, Maha Suci Engkau (Ya Tuhan kami), ini adalah dusta yang besar".
Amharca:
በሰማችሁትም ጊዜ በዚህ ልንናገር ለእኛ አይገባንም፡፡ ጥራት ይገባህ፡፡ ይህ ከባድ ቅጥፈት ነው፤ አትሉም ነበርን
Tamilce:
இன்னும், அதை நீங்கள் கேள்வியுற்றபோது, “இதை நாங்கள் பேசுவது எங்களுக்கு ஆகுமானதல்ல, அல்லாஹ்வே! நீ மிகப் பரிசுத்தமானவன், இது பெரிய அபாண்டமான பேச்சாகும்” என்று நீங்கள் சொல்லியிருக்க வேண்டாமா!
Korece:
너희가 그것을 들었을 때 우리가 이것을 말할 권리가 없나 이다 하나님께 영광이 있으소서 이것은 큰 거짓입니다 라고 말하 지 아니했느뇨
Vietnamca:
Đáng lẽ ra khi nghe (tin đồn thất thiệt đó), các ngươi nên nói: “Bàn tán chuyện này không phải là việc của chúng tôi. Quang vinh và trong sạch thay Allah, đây quả là một sự vu khống hết sức nghiêm trọng!”
Ayet Linkleri: