Arapça:
وَنَزَعْنَا مِن كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيدًا فَقُلْنَا هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ فَعَلِمُوا أَنَّ الْحَقَّ لِلَّهِ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ
Çeviriyazı:
veneza`nâ min külli ümmetin şehîden feḳulnâ hâtû bürhâneküm fe`alimû enne-lḥaḳḳa lillâhi veḍalle `anhüm mâ kânû yefterûn.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(O gün) her ümmetten bir şahit çıkarır, "Haydin, kesin delilinizi getirin!" deriz. O zaman bilirler ki, hakikat Allah'a aittir ve uydurageldikleri şeyler (putlar) de kendilerinden ayrılıp kaybolmuşlardır.
Diyanet İşleri:
Her ümmetten bir şahit çıkarır ve "kesin delilinizi ortaya koyun" deriz. O zaman, gerçeğin Allah'a ait olduğunu, uydurduklarının kendilerini bırakıp kaçtığını anlarlar.
Abdulbakî Gölpınarlı:
Ve biz her ümmetten bir tanık getirir de getirin bakalım deriz, delillerinizi. Artık bilirler ki şüphesiz gerçek, Allah'ındır ve uydurdukları şeylerin hepsi de gözlerinden kaybolup gider.
Şaban Piriş:
Her toplumdan bir şahit çıkarırız ve: Haydi delillerinizi getirin! deriz. İşte o zaman hakikatin Allah’a ait olduğunu bilirler. Uydurmuş oldukları şeyler onlardan kaybolup gider.
Edip Yüksel:
Her bir toplumdan bir tanık seçer ve, "Delilinizi getirin," deriz. Böylece, tüm gerçeğin ALLAH'a ait olduğunu öğrenecekler ve uydurmuş oldukları şeyler kendilerini bırakıp kaybolacaktır.
Ali Bulaç:
Her ümmetten bir şahid ayırıp çıkardık da: "Kesin-kanıt (burhan)ınızı getirin" dedik. Artık öğrenmiş oldular ki, hak, gerçekten Allah'ındır ve düzüp uydurdukları kendilerinden uzaklaşıp-kaybolmuşlardır.
Suat Yıldırım:
O gün her ümmetten birer şahit çıkarırız. Resulleri yalancı sayanlara da:“Haydi bakalım, varsa delilinizi ortaya koyun!” deriz.O zaman onlar, hak ve hakikatin Allah'a ait olduğunu kesinlikle anlar ve uydurdukları tanrılar ise ortada görünmez olur.
Ömer Nasuhi Bilmen:
Ve her ümmetten bir şahit çıkarmış, «Artık delillerinizi getiriniz!» demiş olacağız. Binaenaleyh bileceklerdir ki, şüphe yok hak Allah içindir ve onlardan iftira eder oldukları şey gaip olup gitmiş olacaktır.
Yaşar Nuri Öztürk:
Her ümmetten bir tanık çıkarmış da şöyle demişizdir: "Getirin susturucu kanıtınızı!" Bunun üzerine onlar hakkın Allah'a ait olduğunu bilmişlerdir. O iftira aracı yaptıkları şeyler de onları yüzüstü koyup kaybolmuşlardır.
Bekir Sadak:
Sonunda, onu da, sarayini da yerin dibine gecirdik. Allah´a karsi ona yardim edebilecek kimsesi de yoktu
İbni Kesir:
Her ümmetten bir şahid çekip çıkarmışızdır. Ve kesin delilinizi getirin, demişizdir. O zaman gerçeğin Allah´tan olduğunu ve uydurduklarının kendilerini bırakıp kaçtığını anlarlar.
Adem Uğur:
(O gün) her ümmetten bir şahit çıkarır, (kâfirlere): Kesin delilinizi getirin! deriz. O zaman bilirler ki hakikat Allah´a aittir ve uydurageldikleri şeyler (putlar) da kendilerinden ayrılıp kaybolmuşlardır.
İskender Ali Mihr:
Ve bütün ümmetlerden bir şahit çekip çıkardık (seçtik). Sonra da: "
Celal Yıldırım:
(Kıyamet günü) her bir ümmetten (kendilerine uyarıcı olarak gönderilen peygamberlerini) şahit olarak çekip çıkarırız, «haydi açık-seçik kesin delillerinizi getirin !» deriz. Onlar, artık Hakk´ın (tamamiyle) Allah´a ait olduğunu bilip anlarlar ve uydurdukları (bâtıl tanrılar) da kendilerinden uzaklaşıp kaybolurlar.
Tefhim ul Kuran:
Her ümmetten bir şahid ayırıp çıkardık da: «Kesin kanıt (burhan)ınızı getirin» dedik. Artık öğrenmiş oldular ki, hak, gerçekten Allah´ındır ve düzüp uydurdukları kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuşlardır.
Fransızca:
Cependant, Nous ferons sortir de chaque communauté un témoin, puis Nous dirons : "Apportez votre preuve décisive". Ils sauront alors que la Vérité est à Allah; et que ce qu'ils avaient inventé les a abandonnés.
İspanyolca:
Haremos comparecer un testigo de cada comunidad y diremos: «¡Aportad vuestra prueba!» Y sabrán que la Verdad es de Alá. Y se esfumarán sus invenciones.
İtalyanca:
Da ogni comunità trarremo un testimone, poi diremo: «Producete la vostra prova!». Sapranno allora che la verità appartiene ad Allah e quello che avevano li abbandonerà.
Almanca:
Und WIR nehmen von jeder Umma einen Zeugen heraus, dann sagen WIR: "Bringt euren Beweis her!" - Dann wußten sie, daß die Wahrheit gewiß ALLAH gehört. Und ihnen ist abhanden gegangen, was sie zu erfinden pflegten.
Çince:
我将从每一个民族中先拔一个证人,并且说:你们把你们的证据拿来吧!他们才知道真理是真主的,他们生前所伪造的,已回避他们了。
Hollandaca:
En wij zullen een getuige uit ieder volk nemen en zeggen: Brengt hier uw bewijs voor hetgeen gij hebt gezegd. En zij zullen weten, dat de waarheid bij God alleen is; en de godheden welke zij uitgedacht hebben, zullen hen verlaten.
Rusça:
Из каждой общины Мы выберем свидетеля и скажем: "Приведите ваше доказательство!" Тогда они узнают, что истина - с Аллахом. И покинет их то, что они измышляли.
Somalice:
Waxaana ka soo Siibnaa ummad kasta Markhaati waxaana ku nidhi keena Xujadiinna waxayna Ogaadaan in Xaqa Eebe Leeyahay waxaana ka Dhumay Xagooda waxay Been Abuuran Jireen.
Swahilice:
Na tutatoa shahidi katika kila umma, na tutasema: Leteni hoja zenu! Hapo watajua kwamba hakika kweli ni ya Mwenyezi Mungu, na yatawapotea yale waliyo kuwa wakiyazua.
Uygurca:
بىز ھەر ئۈممەتتىن) ئۇلارنىڭ ئەمەللىرىگە گۇۋاھلىق بېرىدىغان) بىر گۇۋاھچى (يەنى پەيغەمبەر) نى چىقىرىمىز، پاكىتىڭلارنى كەلتۈرۈڭلار دەيمىز، ئۇلار ھەقىقەتنىڭ اﷲ قا مەنسۇپ ئىكەنلىكىنى ئاندىن بىلىدۇ، ئۇلارنىڭ ئويدۇرۇپ چىققان نەرسىلىرى (يەنى مەبۇدلىرى) ئۆزلىرىنى ئۇلاردىن چەتكە ئالىدۇ
Japonca:
われは凡ての民からそれぞれ証人を挙げて言う。「あなたがたの証拠を持ち出せ。」その時かれらは,真理はアッラー(御一人)のものであることを知り,またかれらが捏造していたものたちは消え去るであろう。
Arapça (Ürdün):
«ونزعنا» أخرجنا «من كل أمة شهيداً» وهو نبيهم يشهد عليهم بما قالوا «فقلنا» لهم «هاتوا برهانكم» على ما قلتم من الإشراك «فعلموا أن الحق» في الإلهية «لله» لا يشاركه فيه أحد «وضل» غاب «عنهم ما كانوا يفترون» في الدنيا من أن معه شريكاً تعالى عن ذلك.
Hintçe:
और हम हर एक उम्मत से एक गवाह (पैग़म्बर) निकाले (सामने बुलाएँगे) फिर (उस दिन मुशरेकीन से) कहेंगे कि अपनी (बराअत की) दलील पेश करो तब उन्हें मालूम हो जाएगा कि हक़ ख़ुदा ही की तरफ़ है और जो इफ़तेरा परवाज़ियाँ ये लोग किया करते थे सब उनसे ग़ायब हो जाएँगी
Tayca:
และเราได้เอาพยานออกมาจากทุก ๆ ประชาชาติ แล้วเราได้กล่าวว่า “จงนำหลักฐานของพวกเจ้ามา” ดังนั้นพวกเขาจึงรู้ว่า แท้จริงสัจธรรมนั้นเป็นของอัลลอฮ์ และสิ่งที่พวกเขาได้กุขึ้นนั้นได้สูญหายไปจากพวกเขา
İbranice:
והוצאנו ְנ ִביאם ואמרנו: 'הביאו את הוכחתכם,'! אז מכל אומה עד ישכילו להבין כי הצדק הוא לאלוהים, ועזב אותם אשר בדו מלבם
Hırvatça:
iz svakog naroda dovest ćemo svjedoka i reći: "Dajte svoj dokaz!", i oni će saznati da Istina pripada jedino Allahu, a neće im biti onih koje su izmišljali.
Rumence:
Vom scoate din fiece adunare un martor şi vom spune: “Aduceţi dovada voastră!” Vor şti, atunci, că Adevărul este al lui Dumnezeu şi cei născociţi de ei i-au părăsit.
Transliteration:
WanazaAAna min kulli ommatin shaheedan faqulna hatoo burhanakum faAAalimoo anna alhaqqa lillahi wadalla AAanhum ma kanoo yaftaroona
Türkçe:
Her ümmetten bir tanık çıkarmış da şöyle demişizdir: "Getirin susturucu kanıtınızı!" Bunun üzerine onlar hakkın Allah'a ait olduğunu bilmişlerdir. O iftira aracı yaptıkları şeyler de onları yüzüstü koyup kaybolmuşlardır.
Sahih International:
And We will extract from every nation a witness and say, "Produce your proof," and they will know that the truth belongs to Allah, and lost from them is that which they used to invent.
İngilizce:
And from each people shall We draw a witness, and We shall say: "Produce your Proof": then shall they know that the Truth is in Allah (alone), and the (lies) which they invented will leave them in lurch.
Azerbaycanca:
(O gün) hər ümmətdən (öz peyğəmbərləri olmaqla) bir şahid çıxardacaq və (müşriklərə): “(Allah şərik qoşmağınızın lüzumu barədə) tutarlı dəlilinizi gətirin!” – deyəcəyik. Onlar haqqın yalnız Allaha məxsus olduğunu biləcəklər. Uydurub düzəltdikləri (bütlər) isə qeyb olacaqlar! (Onları qoyub qaçacaqlar!)
Süleyman Ateş:
Her ümmetten bir şahid çıkarırız: "Delilinizi getirin!" deriz. Gerçeğin Allah'a aidolduğunu bilirler ve uydurdukları şeyler kendilerinden sapıp gider.
Diyanet Vakfı:
(O gün) her ümmetten bir şahit çıkarır, (kafirlere): Kesin delilinizi getirin! deriz. O zaman bilirler ki hakikat Allah'a aittir ve uydurageldikleri şeyler (putlar) da kendilerinden ayrılıp kaybolmuşlardır.
Erhan Aktaş:
Her ümmetten bir tanık çıkarırız. Sonra da: “Burhânlarınızı(1) getirin.” deriz. Böylece hakikâtin Allah’a ait olduğunu anlarlar. Uydurdukları şeyler, onlardan ayrılıp kaybolurlar.
Kral Fahd:
(O gün) her ümmetten bir şahit çıkarır, (kâfirlere): Kesin delilinizi getirin! deriz. O zaman bilirler ki hakikat Allah’a aittir ve uydurageldikleri şeyler (putlar) da kendilerinden ayrılıp kaybolmuşlardır.
Hasan Basri Çantay:
(O gün) her ümmetden birer şâhid (çekib) çıkarmışızdır da «Burhanınızı getirin» demişizdir. (O vakit) bilmişlerdir ki hak muhakkak Allahındır ve uydurageldikleri şeyler (putlar) da kendilerinden ayrılıb gaalib olmuşdur.
Muhammed Esed:
Ve (bu soru cevapsız kalacak, çünkü) Biz (o sırada) her ümmetten bir şahit çıkarmış olacağız ve (günahkarlara:) "Geçmişteki iddialarınızı doğrulayan bir delil getirin!" diyeceğiz. Ve böylece görecekler ki, gerçek bütünüyle Allah´tan yana ve kendi çarpık muhayyilelerinin ürünü bütün o düzmece tanrılar onları terk etmiş.
Gültekin Onan:
Her ümmetten bir şahid ayırıp çıkardık da: "
Ali Fikri Yavuz:
(O gün) her ümmetten (peygamberlerini) birer şahid çıkaracağız da: “- (Ey peygamberleri yalanlıyan ümmetler, yolunuzun hak olduğuna ve ortaklarım bulunduğuna dair) delilinizi getirin.” diyeceğiz. O vakit (her ümmet), hak Allah’ın olduğunu bilecektir
Portekizce:
E tiraremos uma testemunha de cada povo, e diremos: Apresentai as vossas provas! E então saberão que a verdade sópertence a Deus, e tudo quanto tiverem forjado desvanecer-se-á.
İsveççe:
[När de tiger] skall Vi låta ett vittne ur varje samfund stiga fram och Vi skall säga [till de förut nämnda]: "Lägg fram beviset [för ert påstående]!" Då skall de se att sanningen tillhör Gud. Och allt som de hade diktat upp skall överge dem.
Farsça:
و از هر امتی گواه مطلع و آگاهی [چون پیامبر یا امام معصوم یا شخصی عادل و صالح] بیرون می آوریم، و [در محضر او به امت] می گوییم: دلیل خود را [بر درستی آیین شرک] بیاورید. پس برای آنان یقینی شود که بی تردید حق [یعنی توحید] ویژه خداست، و آنچه را به دروغ [به عنوان شریک خدا] می ساختند از دستشان می رود و گم می شود.
Kürtçe:
وە لەناو ھەموو ئوممەتێکدا شایەتێك دەھێنین ئەمجا (بەبت پەرستان) دەڵێن بەڵگەتان بھێنن ئەوسا دەزانن بێگومان ھەق و ڕاستی تایبەتی خوایە ئەوەی بەدرۆ ھەڵیان بەستبوو (کردبوویان بەپەرستراو جگە لە خوا) لێیان گوم دەبێت
Özbekçe:
Ва ҳар бир умматдан бир шоҳид чиқариб: «Ҳужжатларингизни келтиринг!» дегаймиз. Бас, улар ҳақ Аллоҳга эканини билурлар ва ўзлари уйдириб юрган нарсалари ғойиб бўлур. (Қиёмат кунида Аллоҳ таоло ҳар умматнинг Пайғамбарини гувоҳ сифатида чиқариб олиб, умматларга, менинг шеригим борлиги ҳақида қилган даъволарингизга ҳужжатларингизни келтиринг, дейди. Уларнинг ўзлари ўйлаб топган сохта худолари ғойиб бўлиб қолади. Ана ўшанда шармандалари чиқади.)
Malayca:
Dan (pada hari itu) Kami keluarkan dari tiap-tiap umat seorang saksi, lalu Kami katakan (kepada golongan yang kafir): "Bawalah keterangan dan bukti kebenaran kamu". Maka (pada saat itu) ketahuilah mereka bahawa kebenaran (hak ketuhanan) itu tertentu bagi Allah, dan (dengan itu), hilang lenyaplah dari mereka apa yang mereka ada-adakan secara dusta dahulu.
Arnavutça:
Dhe, Ne, prej çdo populli do të sjellim nga një dëshmitar e do të themi: “Paraqitni argumentet tuaja!” Ata do ta dinë se e vërteta është (vetëm) e Perëndisë, e do të humbin ato që i trillonin ata.
Bulgarca:
И ще извадим от всяка общност по един свидетел, и ще речем: “Дайте своя довод!” И ще узнаят, че истината принадлежи на Аллах. И ще изчезне от тях онова, което са измисляли.
Sırpça:
И из сваког народа довешћемо сведока и рећи: „Дајте свој доказ!“ И они ће да сазнају да истина припада једино Аллаху, а неће да им буде оних које су измишљали.
Çekçe:
A vyvedeme z národa každého svědka a řekneme: 'Předveďte důkaz svůj!' A pak poznají, že pravda jen Bohu náleží, a to, co si lživě vymyslili, je opustí.
Urduca:
اور ہم ہر امّت میں سے ایک گواہ نکال لائیں گے پھر کہیں گے کہ "لاؤ اب اپنی دلیل" اس وقت انہیں معلوم ہو جائے گا کہ حق اللہ کی طرف سے ہے، اور گم ہو جائیں گے ان کے وہ سارے جھوٹ جو انہوں نے گھڑ رکھے تھے
Tacikçe:
Ва аз ҳар миллате шоҳиде биёварем ва гӯем: «Далели худ биёваред. Он гоҳ бидонанд, ки ҳақ аз они Оллоҳ аст ва он бутон, ки ба дурӯғ худо мехонданд нобуд шаванд».
Tatarca:
Барча өммәттән шаһид итеп пәйгамбәрләрен чыгарырбыз, дөньяда Аллаһуга каршы эшләгән һәм каршы сөйләгән эшләрегезгә дәлилләрегезне китерегез, диярбез, алар белерләр хаклык Аллаһуга гына тиешле икәнен, һәм сынымнары алардан качар.
Endonezyaca:
Dan Kami datangkan dari tiap-tiap umat seorang saksi, lalu Kami berkata "Tunjukkanlah bukti kebenaranmu", maka tahulah mereka bahwasanya yang hak itu kepunyaan Allah dan lenyaplah dari mereka apa yang dahulunya mereka ada-adakan.
Amharca:
ከሕዝቦችም ሁሉ መስካሪን እናወጣለን፡፡ (ያን ጊዜ) እውነተኛውም አምላክነት ለአላህ ብቻ መኾኑን ያውቃሉ፡፡ ይቀጣጥፉት የነበሩትም ከእነርሱ ይጠፋቸዋል፡፡
Tamilce:
ஒவ்வொரு சமுதாயத்திலிருந்தும் ஒரு சாட்சியாளரை (-அதன் தூதரை) நாம் கொண்டு வருவோம். ஆக, (நீங்கள் இணைவைத்ததற்கு) உங்கள் ஆதாரங்களைக் கொண்டு வாருங்கள் என்று (அந்த சமுதாயத்திடம்) கூறுவோம். ஆக, அவர்கள், “நிச்சயமாக உண்மை(யான ஆதாரம்) அல்லாஹ்விற்கே உரியது” என்று அறிந்து கொள்வார்கள். இன்னும், அவர்கள் பொய்யாக கற்பனை செய்து (வணங்கி) கொண்டிருந்தவை அவர்களை விட்டு மறைந்து விடும்.
Korece:
하나님은 각 세대에서 각 증인을 불러내어 너희의 증거를 제 시하게 하리니 이때 그들은 진리 는 오직 하나님 안에만 있으며 그들이 꾸민 허위는 그들을 곤경에 버려둔다는 것을 알게 되리라
Vietnamca:
TA sẽ đưa ra từ mỗi cộng đồng một nhân chứng rồi TA sẽ phán: “Các ngươi hãy trình ra bằng chứng của các ngươi!” Lúc đó, họ sẽ biết rằng mọi sự thật đều thuộc về Allah còn những kẻ (đối tác ngang vai với Ngài) mà họ đã từng bịa đặt sẽ bỏ họ đi mất dạng.
Ayet Linkleri: