Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

17

Sûredeki Ayet No: 

41

Ayet No: 

2070

Sayfa No: 

286

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

وَلَقَدْ صَرَّفْنَا فِي هَٰذَا الْقُرْآنِ لِيَذَّكَّرُوا وَمَا يَزِيدُهُمْ إِلَّا نُفُورًا

Çeviriyazı: 

veleḳad ṣarrafnâ fî hâẕe-lḳur'âni liyeẕẕekkerû. vemâ yezîdühüm illâ nüfûrâ.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Biz, bu Kur'ân'da akıllarını başlarına almaları için türlü şekillerde (ikaz ve ihtarı) açıkladık. Fakat bu açıklamalar ancak onların nefretini artırmıştır.

Diyanet İşleri: 

Biz, and olsun ki öğüt almaları için bu Kuran'da bunları türlü türlü açıkladık. Fakat bu açıklamalar ancak onların nefretini artırmıştır.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Andolsun ki düşünüp ibret almaları için şu Kur'an'da bu meseleyi apaçık ve defalarca anlattık, fakat bu anlatış, onların ancak, gerçekten büsbütün uzaklaşmalarına sebep olmada.

Şaban Piriş: 

Bu Kur’an’da, öğüt alsınlar diye ayrıntılı olarak açıklamalar yaptık. Fakat, bu onların sadece kaçışlarını artırdı.

Edip Yüksel: 

Biz, öğüt almaları için Kuran'da açıkladık. Ne var ki bu, sadece onların nefretini arttırır

Ali Bulaç: 

Andolsun, Biz bu Kur'an'da çeşitli açıklamalar yaptık, öğüt alıp-düşünsünler diye. Oysa bu, onların daha uzaklaşmalarından başkasını arttırmıyor.

Suat Yıldırım: 

İnsanlar düşünüp ders alsınlar diye Biz Kur'ân’da bu gerçekleri farklı üsluplarla beyan ettik. Ne var ki bu, onları daha da kaçırmaktan başka bir sonuç vermedi. [16,101; 7,58]

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Andolsun ki, Biz Kur´an´da bu ihtarı güzelce düşünsünler diye (mütenevvi sûrette) beyan ettik. Halbuki, bu onlar için nefretten başka bir şey arttırmıyor.

Yaşar Nuri Öztürk: 

Biz, gerçeği, Kur'an'da türlü biçimlerde ifade ettik ki, düşünüp anlayabilsinler. Fakat bu onların sadece kaçışlarını artırıyor.

Bekir Sadak: 

Kuran´i anlarlar diye kalblerine ortuler ve kulaklarina da agirlik koyduk. Kuran´da Rabbini bir tek, olarak andigin zaman, onlar urkerek ardlarina donerler.

İbni Kesir: 

Andolsun ki

Adem Uğur: 

Biz, onların akıllarını başlarına toplamaları için bu Kur´an´da (çeşitli ikaz ve ihtarları) türlü şekillerde tekrar ettik. Fakat bu, onlara, daha da kaçıp uzaklaşmaktan başka bir şey sağlamıyor.

İskender Ali Mihr: 

Ve andolsun ki Biz, tezekkür (idrak) etsinler diye, bu Kur´ân´da tekrar tekrar (hakikatleri) açıkladık. Oysa bu (açıklamalar), nefretlerinden başka bir şeyi artırmadı.

Celal Yıldırım: 

Şanıma and olsun ki biz, bu Kur´ân´da (sözü edilen hususları), iyice düşünüp öğüt alsınlar diye bir bir açıklayıp tekrarladık. Ne yazık ki bu uyarı ve öğütler onların sadece nefretini artırmaktadır.

Tefhim ul Kuran: 

Andolsun, biz bu Kur´anda çeşitli açıklamalar yaptık, öğüt alıp düşünsünler diye, oysa bu, onların daha da uzaklaşmalarından başkasını arttırmıyor.

Fransızca: 

Très certainement Nous avons exposé [tout ceci] dans ce Coran afin que [les gens ] réfléchissent. Mais cela ne fait qu'augmenter leur répulsion.

İspanyolca: 

Hemos expuesto en este Corán para que se dejen amonestar, pero esto no hace sino acrecentar su repulsa.

İtalyanca: 

In verità abbiamo esposto [la dottrina ] in questo Corano perché[i miscredenti] dessero ascolto, ma ciò non fa che aumentare la loro avversione.

Almanca: 

Und gewiß, bereits erläuterten WIR vieles in diesem Quran, damit sie sich besinnen. Doch er bestärkt sie nur in der Abneigung.

Çince: 

在这部《古兰经》里,我确已反复申述这个宗旨,以便他们铭记。这种申述只会使他们更加憎恶。

Hollandaca: 

Wij hebben verschillende onderrichtingen en herhalingen in dezen Koran gebruikt, opdat de menschen gewaarschuwd zouden zijn; doch het deed hen slechts meer er toe overhellen, de waarheid te ontvluchten.

Rusça: 

Мы дали разъяснения в этом Коране, чтобы они помянули наставление, но это лишь увеличивает их отвращение.

Somalice: 

dhab ahaan waan ku Caddaynay (gagadinay) quraankan (wax badan) inay waantoobaan umase kordhin waxaan carar ahayn.

Swahilice: 

Na tumekwisha bainisha katika Qur'ani hii ili wapate kukumbuka. Lakini haikuwazidisha ila kuwa mbali nayo.

Uygurca: 

ئۇلارنى ئىبرەت ئالسۇن دەپ (ۋەز - نەسىھەتنى) قۇرئاندا تۈرلۈك شەكىلدە بايان قىلدۇق، (بۇنىڭ بىلەن) ئۇلار (ھەقىقەتەن) تېخىمۇ يىراقلاشماقتا

Japonca: 

本当にわれはこのクルアーンで,かれらを戒しめるために繰り返し説いた。しかしそれは,只かれらの(真理からの)離反を加えるだけであった。

Arapça (Ürdün): 

«ولقد صرفنا» بينا «في هذا القرآن» من الأمثال والوعد والوعيد «ليذكروا» يتعظوا «وما يزيدهم» ذلك «إلا نفروا» عن الحق.

Hintçe: 

और हमने तो इसी क़ुरान में तरह तरह से बयान कर दिया ताकि लोग किसी तरह समझें मगर उससे तो उनकी नफरत ही बढ़ती गई

Tayca: 

และโดยแน่นอน เราได้ชี้แจงในอัลกุรอานนี้ เพื่อพวกเขาจะได้รำลึก แต่มันมิได้เพิ่มสิ่งใดแก่พวกเขา นอกจากการเตลิดหนี

İbranice: 

וכבר ביארנו את הצדק בקוראן הזה בכל מיני דרכים כדי שהם יזכרו, (ואולם כל זה) לא הוסיף להם אלא סלידה

Hırvatça: 

U Kur'anu smo mnoštvo opomena naveli da bi oni pouku izvukli, ali njima on samo odbojnost povećava.

Rumence: 

Noi am dat tâlcuri în acest Coran ca oamenii să chibzuiască, însă aceasta nu le sporeşte decât sila.

Transliteration: 

Walaqad sarrafna fee hatha alqurani liyaththakkaroo wama yazeeduhum illa nufooran

Türkçe: 

Biz, gerçeği, Kur'an'da türlü biçimlerde ifade ettik ki, düşünüp anlayabilsinler. Fakat bu onların sadece kaçışlarını artırıyor.

Sahih International: 

And We have certainly diversified [the contents] in this Qur'an that mankind may be reminded, but it does not increase the disbelievers except in aversion.

İngilizce: 

We have explained (things) in various (ways) in this Qur'an, in order that they may receive admonition, but it only increases their flight (from the Truth)!

Azerbaycanca: 

İnsanlar düşünüb ibrət alsınlar deyə, Biz bu Qur’anda (Allahın vəhdaniyyət əqidəsini cürbəcür dəlillərlə, müxtəlif misallarla) izah etdik. Lakin (bu izahat) onların yalnız nifrətini artırdı (islamdan daha çox üz döndərdilər).

Süleyman Ateş: 

Biz Kur'an'da sözü türlü biçimlerde anlattık ki, düşünüp anlasınlar. Fakat bu, onların sadece kaçışlarını artırıyor.

Diyanet Vakfı: 

Biz, onların akıllarını başlarına toplamaları için bu Kur'an'da (çeşitli ikaz ve ihtarları) türlü şekillerde tekrar ettik. Fakat bu, onlara, daha da kaçıp uzaklaşmaktan başka bir şey sağlamıyor.

Erhan Aktaş: 

Ant olsun ki Biz, bu Kur’an’da öğüt alsınlar diye her türlü açıklamayı yaptık. Oysaki bu onların yalnızca nefretlerini arttırdı.

Kral Fahd: 

Biz, onların akıllarını başlarına toplamaları için bu Kur'an'da (çeşitli ikaz ve ihtarları) türlü şekillerde tekrar ettik. Fakat bu, onlara, daha da kaçıp uzaklaşmaktan başka bir şey sağlamıyor.

Hasan Basri Çantay: 

Andolsun, bu (ihtaarı) şu Kur´anda dürlü dürlü şekillerde açıklamışızdır. Tâki iyice düşünüb ibret alsınlar. Halbuki bu, onların (hakdan) nefret etmelerinden başka, bir şey´i artırmıyor.

Muhammed Esed: 

Gerçek şu ki, bu Kuran´da Biz (gerçeği) pek çok yönden açık açık ortaya koyduk ki (onu inkar edenler) iyice içlerine sindirebilsinler: ne var ki, bu sadece onların nefretini artırdı.

Gültekin Onan: 

Andolsun, biz bu Kuran´da çeşitli açıklamalar yaptık, öğüt alıp düşünsünler diye. Oysa bu, onların daha uzaklaşmalarından başkasını arttırmıyor.

Ali Fikri Yavuz: 

Biz, Bu Kur’ân’da ibret misalleri verdik

Portekizce: 

Temos reiterado os Nossos conselhos neste Alcorão, para que se persuadam; porém, isso não logra fazer mais do queaumentar-lhes a aversão.

İsveççe: 

Vi har förtydligat [budskapen i] denna Koran för att [människorna] skall ägna dem eftertanke, men detta har bara till följd att de förhärdas ytterligare i sitt motstånd.

Farsça: 

به راستی در این قرآن [داستان ها، حکمت ها و موعظه های] گوناگون بیان کردیم تا متذکّر و هوشیار شوند؛ ولی آنان را جز رمیدن نمی افزاید.

Kürtçe: 

وە سوێند بە خوا بێگومان (مەبەستەکانمان) بە چەند جۆر ھێناوە لەم قورئانەدا بۆ ئەوەی بیربکەنەوە و ئامۆژگاری وەرگرن بەڵام (خوانەناسان) ھەر دوورکەوتنەوەیان زیاتر دەبێت (بەو باسکردنە)

Özbekçe: 

Батаҳқиқ, Биз бу Қуръонда эслашлари учун баён қилдик. Лекин бу уларга нафратдан ўзгани зиёда қилмас.

Malayca: 

Dan sesungguhnya Kami telah menerangkan jalan-jalan menetapkan iktiqad dan tauhid dengan berbagai cara di dalam Al-Quran ini supaya mereka beringat (memahami dan mematuhi kebenaran); dalam pada itu, penerangan yang berbagai cara itu tidak menjadikan mereka melainkan bertambah liar.

Arnavutça: 

Na, me të vërtetë, në këtë Kur’an kemi shpjeguar që të këshillohen ata, por (ky shpjegim) vetëm ua ka shtuar atyre largimin (nga e vërteta).

Bulgarca: 

И дадохме разяснения в този Коран, за да се поучат, а това им надбави само ненавист.

Sırpça: 

У Кур'ану смо мноштво опомена навели да би они поуку извукли, али њима Кур'ан само одбојност повећава.

Çekçe: 

A vysvětlili jsme to v Koránu tomto, aby se upamatovali, avšak to jen rozmnožilo odpor jejich.

Urduca: 

ہم نے اِس قرآن میں طرح طرح سے لوگوں کو سمجھایا کہ ہوش میں آئیں، مگر وہ حق سے اور زیادہ دور ہی بھاگے جا رہے ہیں

Tacikçe: 

Мо суханони гуногун дар ин Қуръон овардем, бошад, ки панд гиранд, вале ҷуз ба рамиданашон наяфзояд.

Tatarca: 

Тәхкыйк бу Коръәндә барча хөкемнәрне бәян иттек кешеләр укып вәгазьләнсеннәр өчен, ләкин Коръән мөшрикләргә нәфрәттән башканы арттырмады.

Endonezyaca: 

Dan sesungguhnya dalam Al Quran ini Kami telah ulang-ulangi (peringatan-peringatan), agar mereka selalu ingat. Dan ulangan peringatan itu tidak lain hanyalah menambah mereka lari (dari kebenaran).

Amharca: 

ይገሰጹም ዘንድ በዚህ ቁርኣን ውስጥ ደጋግመን በእርግጥ ገለጽን፡፡ መበርገግንም እንጂ ሌላን አይጨመርላቸውም፡፡

Tamilce: 

மேலும், அவர்கள் நல்லுபதேசம் பெறுவதற்காக இந்த குர்ஆனில் திட்டவட்டமாக (பல நல்லுபதேசங்களையும் பல வகையான உதாரணங்களையும்) விவரித்தோம். ஆனால், அது அவர்களுக்கு வெறுப்பைத் தவிர அதிகப்படுத்தவில்லை.

Korece: 

하나님이 꾸란에서 경고를 되풀이 하사 이로하여 너희가 교 훈을 얻도록 함이라 그러나 그들 은 진리에서 벗어남을 더하여 가 더라

Vietnamca: 

Quả thật TA (Allah) đã giảng giải rõ ràng trong Qur’an này để họ lưu tâm, tuy nhiên, nó chẳng thêm thắt gì cho họ ngoại trừ sự xa lánh (chân lý).