Kur'an Ayetleri

  • Nahl Suresi, Kur'an'ın 16. suresidir. Sure, 128 ayetten oluşur. Medine döneminde inmiş olan son üç ayetin dışındakilerin Mekke döneminde indirildiğine inanılmaktadır. Sure, ismini 68. ayette geçen ve "bal arısı" anlamına gelen "nahl" kelimesinden almıştır. Sure, "Allah'ın emri gelecektir!" ifadesiyle başlar. Vikipedi

    Ayet sayısı: 128

    Başka isimleri: Arı Suresi

    Geliş zamanı: Mekke Dönemi

    Harf sayısı: 7642

    İsmin anlamı: Bal arısı

    Kelime sayısı: 1845

    Sure numarası: 16

Sûre No: 

16

Sûredeki Ayet No: 

113

Ayet No: 

2014

Sayfa No: 

280

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

وَلَقَدْ جَاءَهُمْ رَسُولٌ مِّنْهُمْ فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ وَهُمْ ظَالِمُونَ

Çeviriyazı: 

veleḳad câehüm rasûlüm minhüm fekeẕẕebûhü feeḫaẕehümü-l`aẕâbü vehüm żâlimûn.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Andolsun ki, onlara içlerinden bir peygamber geldi de onu yalanladılar. Bunun üzerine zulüm yaparlarken azab da onları yakalayıverdi.

Diyanet İşleri: 

And olsun ki, aralarından kendilerine bir peygamber gelmişti, onu yalancı saydılar. Haksızlık ederlerken azaba uğradılar.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Andolsun ki onlara, kendi cinslerinden bir peygamber geldi de onu yalanladılar, onları helak ediverdi azap ve onlardır zulmedenler.

Şaban Piriş: 

Onlara içlerinden bir rasûl gelmişti. Ama onu yalanladılar. İşte o zaman, zalimlikleri içinde iken onları bir azap yakaladı.

Edip Yüksel: 

Onlara kendilerinden bir elçi geldi, onu yalanladılar. Sonunda, zulmederlerken onları azap yakaladı.

Ali Bulaç: 

Andolsun, onlara kendi içlerinden bir elçi gelmişti, fakat onu yalanladılar; böylece onlar, zulümlerine devam etmektelerken azap onları yakalayıverdi.

Suat Yıldırım: 

Onlara, içlerinden bir peygamber geldi, onlar onu yalancı saydılar.Derken onlar zulümlerine devam ederken, çok geçmeden azap kendilerini kıskıvrak yakaladı. [28,58-59; 14,28-29; 3,164; 2,151]

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Ve andolsun ki, onlara kendilerinden bir peygamber geldi, onu hemen tekzîp ettiler, artık onlar zalimler oldukları halde kendilerini azap yakaladı.

Yaşar Nuri Öztürk: 

Yemin olsun ki, onlara içlerinden bir resul geldi de onu yalanladılar. Bunun üzerine, onlar zulümlerine devam edip dururken azap kendilerini yakaladı.

Bekir Sadak: 

Sana anlattiklarimizi, daha once, yahudi olanlara da haram kilmistik

İbni Kesir: 

Andolsun ki

Adem Uğur: 

Andolsun ki, onlara kendilerinden peygamber geldi de onu yalanladılar. Onlar zulmederlerken azap onları yakalayıverdi.

İskender Ali Mihr: 

Ve andolsun ki

Celal Yıldırım: 

And olsun ki, içlerinden onlara bir peygamber geldi de onu yalanladılar. Bu yüzden —onlar zâlimler iken— azâb kendilerini yakalayıverdi.

Tefhim ul Kuran: 

Andolsun, onlara kendi içlerinden bir peygamber gelmişti, fakat onu yalanladılar

Fransızca: 

En effet, un Messager des leurs est venu à eux, mais ils l'ont traité de menteur. Le châtiment, donc, les saisit parce qu'ils étaient injustes.

İspanyolca: 

Ha venido a ellos un Enviado salido de ellos, pero le han desmentido y el castigo les ha sorprendido en su impiedad.

İtalyanca: 

Giunse loro un Messaggero della loro gente, ma lo trattarono da bugiardo. Li colse dunque il castigo, poiché erano ingiusti.

Almanca: 

Und gewiß, bereits kam zu ihnen ein Gesandter von ihnen, dann bezichtigten sie ihn des Lügens, dann richtete sie die Peinigung zugrunde, während sie Unrecht-Begehende waren.

Çince: 

他们族中的一个使者确已来临他们,但他们否认了他。在他们不义的情况下,刑罚袭击了他们。

Hollandaca: 

En thans is uit hun midden een gezant gekomen tot de bewoners van Mekka, en zij beschuldigen hem van bedrog; daarom zal hun eene straf worden opgelegd, naardien zij onrechtvaardig handelen.

Rusça: 

К ним явился посланник из их среды, но они не признали его, и мучения постигли их, пока они поступали несправедливо.

Somalice: 

waxaa dhab ahaan ugu yimid Rasuul ka mida wayna beeniyeen, waxaana qabtay Cadaab iyagoo Daalimiina.

Swahilice: 

Na alikwisha wajia Mjumbe wa miongoni mwao wenyewe. Lakini wakamkanusha; basi iliwafika adhabu hali ya kuwa wamedhulumu.

Uygurca: 

ئۇلارغا ئۆز ئىچىدىن بىر پەيغەمبەر (يەنى مۇھەممەد ئەلەيھىسسالام) كەلدى، ئۇنى ئۇلار ئىنكار قىلدى. ئۇلارغا ئازاب (يەنى قاتتىقچىلىق ۋە ئوقۇبەت) يۈزلەندى، ئۇلار (گۇناھلارغا چۆمگەنلىك تۈپەيلىدىن) زالىم ئىدى

Japonca: 

またかれらの間から(選ばれた)1人の使徒が,本当にかれらに遣わされたのだが,それを拒否した。それでかれらが不義を行っている間に,懲罰がかれらに下った。

Arapça (Ürdün): 

«ولقد جاءهم رسول منهم» محمد صلى الله عليه وسلم «فكذبوه فأخذهم العذاب» الجوع والخوف «وهم ظالمون».

Hintçe: 

कि भूक और ख़ौफ को ओढ़ना (बिछौना) बना दिया और उन्हीं लोगों में का एक रसूल भी उनके पास आया तो उन्होंने उसे झुठलाया

Tayca: 

และโดยแน่นอน ได้มีร่อซู ท่านหนึ่งจากหมู่พวกเขามายังพวกเขา แล้วพวกเขาปฏิเสธไม่ยอมเชื่อเขา ดังนั้น การลงโทษได้คร่าพวกเขาโดยที่พวกเขาเป็นผู้อธรรม

İbranice: 

וכבר בא אליהם שליח מקרבם, אך הם התכחשו לו. על כן בא העונש עליהם בעודם מקפחים

Hırvatça: 

I njima je došao poslanik, jedan od njih, ali su ga oni lažljivcem nazvali, i stigla ih je kazna dok su zulumćari bili.

Rumence: 

Un trimis dintre ei a venit la ei, însă ei l-au socotit mincinos şi atunci o osândă i-a luat, căci au fost nedrepţi.

Transliteration: 

Walaqad jaahum rasoolun minhum fakaththaboohu faakhathahumu alAAathabu wahum thalimoona

Türkçe: 

Yemin olsun ki, onlara içlerinden bir resul geldi de onu yalanladılar. Bunun üzerine, onlar zulümlerine devam edip dururken azap kendilerini yakaladı.

Sahih International: 

And there had certainly come to them a Messenger from among themselves, but they denied him; so punishment overtook them while they were wrongdoers.

İngilizce: 

And there came to them a Messenger from among themselves, but they falsely rejected him; so the Wrath seized them even in the midst of their iniquities.

Azerbaycanca: 

Onlara özlərindən bir peyğəmbər gəlmişdi. Onlar onu yalançı saydılar, buna görə də əzab (Bədr müharibəsi) onları zülm edərkən (zülm etdikləri zaman) yaxaladı.

Süleyman Ateş: 

Andolsun, onlara, kendilerinden bir elçi geldi, onu yalanladılar. Bunun üzerine onlar zulümlerine devam ederken azab onları yakalayıverdi.

Diyanet Vakfı: 

Andolsun ki, onlara kendilerinden peygamber geldi de onu yalanladılar. Onlar zulmederlerken azap onları yakalayıverdi.

Erhan Aktaş: 

Ant olsun ki, onlara, içlerinden bir Resûl geldi. Fakat onu yalanladılar. Bunun üzerine onları azâp yakaladı. Onlar zâlimlerdir.

Kral Fahd: 

Andolsun ki, onlara kendilerinden peygamber geldi de onu yalanladılar. Onlar zulmederlerken azap onları yakalayıverdi.

Hasan Basri Çantay: 

Andolsun ki onlara kendilerinden bir peygamber de gelmişdir de onu tekzîb etmişlerdir. Derken onlar zulümlerinde berdevam iken kendilerini azâb yakalayıvermişdir.

Muhammed Esed: 

Kaldı ki, onlara aralarından bir elçi de gelmişti; ama onlar o´nu yalanladılar. Ve onlar böylece zulüm ve haksızlıklarına devam edip giderken azap kendilerini kıskıvrak yakaladı.

Gültekin Onan: 

Andolsun, onlara kendi içlerinden bir elçi gelmişti, fakat onu yalanladılar

Ali Fikri Yavuz: 

Yemin olsun ki, Peygamberi inkâr eden o nankörlere içlerinden bir Rasûl geldi de onu yalanladılar. Zulüm yaparlarken azab da kendilerini yakalayıverdi. (Bu azab, müşriklerin Bedir felâketidir).

Portekizce: 

Foi quando se apresentou a eles um mensageiro de sua raça e o desmentiram; porém, o castigo o surpreendeu, por causade sua iniqüidade.

İsveççe: 

Ett sändebud, [en man] ur deras egna led, kom till dem men de kallade honom lögnare och så drabbade dem straffet medan de framhärdade i [förnekelse och annan] synd.

Farsça: 

و همانا پیامبری از خود آنان برای [هدایت] شان آمد، ولی او را تکذیب کردند، پس عذاب [خدا] آنان را در حالی که ستمکار بودند، فراگرفت.

Kürtçe: 

سوێند بە خوا بەڕاستی پێغەمبەرێکیان لە خۆیان بۆ ھات کەچی باوەڕیان پێ نەھێنا جا سزا گرتنی لە کاتێکدا ستەمکاربوون

Özbekçe: 

Батаҳқиқ, уларга ўзларидан Пайғамбар келди. Бас, улар уни ёлғончига чиқардилар. Кейин золим бўлганлари учун уларни азоб тутди. (Аҳли Макка бу Пайғамбарга иймон келтириш, у билан фахрланиш ўрнига, уни ёлғончига чиқарди, унга турли бўҳтонлар қилди ва озорлар берди.)

Malayca: 

Dan demi sesungguhnya, mereka pula telah didatangi seorang Rasul dari kalangan mereka sendiri, lalu mereka mendustakannya; maka mereka pun ditimpa azab sedang mereka berkeadaan zalim.

Arnavutça: 

Me të vërtetë, atyre u erdhi një pejgamber – nga mesi i tyre – por ata e konsideruan atë për gënjeshtar, dhe ata i goditi dënimi, ngase ishin zullumqarë.

Bulgarca: 

Вече дойде при тях Пратеника измежду им, но го взеха за лъжец. Тогава ги обзе мъчението, както угнетяват.

Sırpça: 

И њима је дошао посланик, један од њих, али су га они лажљивцем назвали, и њих је стигла казна зато што су неправедни били.

Çekçe: 

A přišel k nim posel z jejich řad vzešlý, ale oni jej za lháře prohlásili a uchvátil je trest, zatímco nespravedliví byli.

Urduca: 

اُن کے پاس ان کی اپنی قوم میں سے ایک رسول آیا مگر اُنہوں نے اس کو جھٹلا دیا آخر کار عذاب نے اُن کو آ لیا جبکہ وہ ظالم ہو چکے تھے

Tacikçe: 

Паёмбаре аз худашон ба наздашон омад, дурӯғ бароварданд ва азоб он ситамкоронро фурӯ гирифт.

Tatarca: 

Тәхкыйк аларга үзалларыннан расүл Мухәммәд г-м килде, ләкин алар аны ялганчы диделәр, ышанмадылар, залим булганнары хәлдә аларга Аллаһ ґәзабы иреште.

Endonezyaca: 

Dan sesungguhnya telah datang kepada mereka seorang rasul dari mereka sendiri, tetapi mereka mendustakannya; karena itu mereka dimusnahkan azab dan mereka adalah orang-orang yang zalim.

Amharca: 

ከእነርሱ ውስጥ የኾነ መልክተኛም በእርግጥ መጣላቸው፡፡ አስተባበሉትም፡፡ እነሱም በዳዮች ኾነው ቅጣቱ ያዛቸው፡፡

Tamilce: 

இன்னும், அவர்களிலிருந்தே ஒரு தூதர் திட்டவட்டமாக அவர்களிடம் வந்தார். ஆக, அவர்கள் அவரைப் பொய்ப்பித்தனர். ஆகவே, அவர்கள் அநியாயக்காரர்களாக இருக்கின்ற நிலையில் அவர்களை (அல்லாஹ்வின்) தண்டனைப் பிடித்தது.

Korece: 

한 선지자가 그들에게 이르렀으나 그들은 그를 거절하였으니 재앙이 죄지은 그들을 엄습하였더 라

Vietnamca: 

Quả thật, đã có một Sứ Giả đến với họ, Y xuất thân từ trong số họ. Nhưng họ từ chối Y và cho rằng Y là kẻ nói dối. Vì vậy, sự trừng phạt đã túm bắt họ trong lúc họ làm điều sai trái.