Arapça:
لَا يُؤْمِنُونَ بِهِ ۖ وَقَدْ خَلَتْ سُنَّةُ الْأَوَّلِينَ
Çeviriyazı:
lâ yü'minûne bihî veḳad ḫalet sünnetü-l'evvelîn.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kur'âna iman etmezler, halbuki öncekilerin sünneti (inanmadıkları için başlarına gelenler) gelip geçmiştir.
Diyanet İşleri:
Aynı şekilde biz de Kitap'ı suçluların kalblerine sokarız, ama ona yine de inanmazlar. Oysa kendilerinden öncekilerin uğradıkları meydandadır.
Abdulbakî Gölpınarlı:
Gene ona inanmazlar ve gerçekten, eskilerin yoluyoradamı da böylece olup bitmiş, onlar da bu yüzden azaba uğrayıp gitmiştir.
Şaban Piriş:
Öncekilerin başına gelenler (onlara da gelecektir.) Onlar hala bu (peygambere) iman etmiyorlar.
Edip Yüksel:
Nitekim, ona inanmazlar. Kendilerinden öncekilerin sünneti (adeti) de böyleydi.
Ali Bulaç:
Onlar ona (indirilen kitaba) inanmazlar, oysaki evvelkilerin sünneti geçmiştir.
Suat Yıldırım:
Biz böylece o inkâr ve alayı suçluların kalplerine sokarız. Geçmiş ümmetlerin başlarına gelen felaketler ibret teşkil ettiği halde yine de onlar iman etmezler.
Ömer Nasuhi Bilmen:
Onlar buna, (bu Kur´an´a) inanmazlar. Halbuki, evvelkilerin sünneti (başlarına gelen felaketler) gelip geçmiştir.
Yaşar Nuri Öztürk:
Ona inanmazlar. Oysaki, öncekilerin yol ve yöntemleri gözlerinin önünden geçmiştir.
Bekir Sadak:
Fakat kulak hirsizligi yapan olursa, parlak bir ates onu kovalar.
İbni Kesir:
Kendilerinden öncekilerin uğradıkları ortada iken yine de ona inanmazlar
Adem Uğur:
Öncekilerin başına gelenlerden ders almaları gerekirken onlar hala buna (Kur´an´a) inanmıyorlar.
İskender Ali Mihr:
Evvelkilerin sünneti (adeti) gelip geçtiği halde onlar, ona (resûle) îmân etmezler.
Celal Yıldırım:
Kur´ân´a inanmazlar. Halbuki öncekilerin (bu yüzden başlarına) bir sünnet (ilâhî hüküm) de gelip geçmiştir, (misâli vardır).
Tefhim ul Kuran:
Onlar ona (indirilen Kitaba) inanmazlar, oysaki evvelkilerin sünneti geçmiştir.
Fransızca:
C'est ainsi que Nous faisons pénétrer (la mécréance) dans les coeurs des coupables.
İspanyolca:
pero no creen en él, a pesar del ejemplo que han dejado los antiguos.
İtalyanca:
Non crederanno affatto, nonostante l'esempio dei loro antenati.
Almanca:
Sie verinnerlichen den Iman an ihn nicht. Und bereits verging das Beispiel der Früheren.
Çince:
他们不信我的教诲,其实,古人的常道已逝去了。
Hollandaca:
Zij zullen niet in hem gelooven niettegenstaande de straf der volkeren reeds vroeger werd uitgevoerd.
Rusça:
Они не веруют в него (Коран), хотя уже были примеры первых поколений.
Somalice:
mana rumeeyaan Quraanka waxaana tegay (hor maray) sumaddii «Jidkii» kuwii horreeyey.
Swahilice:
Hawayaamini haya, na hali ya kuwa umekwisha wapitia mfano wa watu wa kale.
Uygurca:
ئۇلار قۇرئانغا ئىشەنمەيدۇ، بۇ بۇرۇندىن ئادەت بولۇپ قالغان (يەنى بۇرۇندىن تارتىپ پەيغەمبەرلىرنى ئىنكار قىلغان قەۋملەرنى اﷲ نىڭ ھالاك قىلىشى ئادەت بولۇپ كېلىۋاتقان) ئىش
Japonca:
昔の者たちへの先例があったのに,かれらはこの(啓示)を信じない。
Arapça (Ürdün):
«لا يؤمنون به» بالنبي صلى الله عليه وسلم «وقد خلت سنة الأولين» أي سنة الله فيهم من تعذيبهم بتكذيبهم أنبياءهم وهؤلاء مثلهم.
Hintçe:
ये कुफ्फ़ार इस (क़ुरान) पर ईमान न लाएँगें और (ये कुछ अनोखी बात नहीं) अगलों के तरीक़े भी (ऐसे ही) रहें है
Tayca:
พวกเขาจะไม่ศรัทธาต่ออัลกุรอาน และแน่นอนแบบอย่างของคนรุ่นก่อน ๆ ได้ล่วงลับไปแล้ว
İbranice:
הם לא יאמינו בו, וכבר עברה לפניהם דרך הקדמונים
Hırvatça:
Oni u njega neće vjerovati, a već je primijenjena zakonitost kažnjavanja na narodima prijašnjim.
Rumence:
Ei nu cred în El, în ciuda obiceiului celor dintâi.
Transliteration:
La yuminoona bihi waqad khalat sunnatu alawwaleena
Türkçe:
Ona inanmazlar. Oysaki, öncekilerin yol ve yöntemleri gözlerinin önünden geçmiştir.
Sahih International:
They will not believe in it, while there has already occurred the precedent of the former peoples.
İngilizce:
That they should not believe in the (Message); but the ways of the ancients have passed away.
Azerbaycanca:
Özlərindən əvvəlkilərin başlarına gələnlər (müsibətlər) göz qabağında olduğu (olub keçdiyi) halda, onlar (yenə də) ona (Qur’ana) inanmazlar.
Süleyman Ateş:
Kendilerinden öncekilerin sünneti (inkarcıların mahvedileceği yasası) geçtiği halde yine de ona inanmazlar.
Diyanet Vakfı:
Öncekilerin başına gelenlerden ders almaları gerekirken onlar hala buna (Kur'an'a) inanmıyorlar.
Erhan Aktaş:
Kendilerinden öncekilerin sünneti(1) geçtiği halde ona inanmazlar.
Kral Fahd:
Öncekilerin başına gelenlerden ders almaları gerekirken onlar hâlâ buna (Kur'an'a) inanmıyorlar.
Hasan Basri Çantay:
(Kendilerinden) evvelkilerin (İmansızlıkları ve istihzaları yüzünden ma´ruz kaldıkları felâketler ma´lûm iken ve o gibiler hakkında ilâhî bir) sünnet (ve kanun) da geçmişken yine onlar buna (bu Kur´ana, bu peygambere) inanmazlar.
Muhammed Esed:
önceki (zalim)lerin izlediği yol (ve bu yolda başlarına gelenler) de nicedir gözlerinin önünde olduğu halde buna inanmazlar.
Gültekin Onan:
Onlar ona (indirilen kitaba) inanmazlar, oysa ki öncekilerin sünneti geçmiştir.
Ali Fikri Yavuz:
Kur’ân’a iman etmezler, halbuki, evvelki inkârcılar hakkında Allah’ın sünneti (onlara yaptığı azâp hali) geçmiştir. (İbret için önlerinde duruyor).
Portekizce:
Todavia, não crerão nela, apesar de os haver precedido o exemplo dos povos primitivos.
İsveççe:
De tror inte på den trots att [de vet vad som hände] dessa äldre folk.
Farsça:
[با این همه] به آن ایمان نمی آورند، و البته روش پیشینیان هم [در مسخره کردن آیات خدا و استهزای پیامبران] به همین صورت بوده است.
Kürtçe:
کەچی ئەوان باوەڕی پێ ناھێنن کە بێگومان باو و ڕێبازی پێشووەکانیش ھەر وابووە
Özbekçe:
Унга (Қуръонга) иймон келтирмаслар. Батаҳқиқ, аввалгиларнинг суннати-одати шундоқ ўтгандир.
Malayca:
Mereka tidak percaya kepada Al-Quran yang engkau bawa, padahal telahpun berlaku undang-undang membinasakan orang-orang yang telah lalu (yang mendustakan Rasul- rasulnya).
Arnavutça:
ata nuk e besojnë atë (profetin Muhammed), e madje, ka kaluar ligji (mbi dënimin) e popujve të kaluar (për tallje me pejgamberët).
Bulgarca:
не вярват в него [- Корана], въпреки че е известна съдбата на предците.
Sırpça:
Они у Кур’ан неће да поверују, а зна се шта је било с народима давнашњим.
Çekçe:
A neuvěří v něj, i když se už naplnil obvyklý osud předchozích.
Urduca:
وہ اِس پر ایمان نہیں لایا کرتے قدیم سے اِس قماش کے لوگوں کا یہی طریقہ چلا آ رہا ہے
Tacikçe:
Ба он имон намеоваранд ва суннати пешиниён чунин будааст.
Tatarca:
Ул залимнәр Коръәнгә иман китермәсләр, әүвәлге залимнәргә ґәзаб бирү гадәтебез үтте, боларга да шул ґәзаб булыр.
Endonezyaca:
mereka tidak beriman kepadanya (Al Quran) dan sesungguhnya telah berlalu sunnatullah terhadap orang-orang dahulu.
Amharca:
በእርሱ አያምኑበትም፡፡ የቀድሞዎቹም ድርጊት በእርግጥ አልፋለች፤ (እንደጠፉ ይጠፋሉ)፡፡
Tamilce:
(ஆகவே,) அவர்கள் இவரை நம்பிக்கை கொள்ளமாட்டார்கள். மேலும், முன்னோரின் வழிமுறை திட்டமாக சென்றுவிட்டது. (அவர்களைப் போலவே இவர்களும் அழிந்து போவார்கள்.)
Korece:
그들은 그들 선조들이 멸망한 선례가 있음에도 그것을 믿지 않더라
Vietnamca:
Chúng không tin Nó (Qur’an), và tiền lệ của những cộng đồng xưa đã trôi qua.
Ayet Linkleri: