Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

15

Sûredeki Ayet No: 

13

Ayet No: 

1815

Sayfa No: 

262

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

لَا يُؤْمِنُونَ بِهِ ۖ وَقَدْ خَلَتْ سُنَّةُ الْأَوَّلِينَ

Çeviriyazı: 

lâ yü'minûne bihî veḳad ḫalet sünnetü-l'evvelîn.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Kur'âna iman etmezler, halbuki öncekilerin sünneti (inanmadıkları için başlarına gelenler) gelip geçmiştir.

Diyanet İşleri: 

Aynı şekilde biz de Kitap'ı suçluların kalblerine sokarız, ama ona yine de inanmazlar. Oysa kendilerinden öncekilerin uğradıkları meydandadır.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Gene ona inanmazlar ve gerçekten, eskilerin yoluyoradamı da böylece olup bitmiş, onlar da bu yüzden azaba uğrayıp gitmiştir.

Şaban Piriş: 

Öncekilerin başına gelenler (onlara da gelecektir.) Onlar hala bu (peygambere) iman etmiyorlar.

Edip Yüksel: 

Nitekim, ona inanmazlar. Kendilerinden öncekilerin sünneti (adeti) de böyleydi.

Ali Bulaç: 

Onlar ona (indirilen kitaba) inanmazlar, oysaki evvelkilerin sünneti geçmiştir.

Suat Yıldırım: 

Biz böylece o inkâr ve alayı suçluların kalplerine sokarız. Geçmiş ümmetlerin başlarına gelen felaketler ibret teşkil ettiği halde yine de onlar iman etmezler.

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Onlar buna, (bu Kur´an´a) inanmazlar. Halbuki, evvelkilerin sünneti (başlarına gelen felaketler) gelip geçmiştir.

Yaşar Nuri Öztürk: 

Ona inanmazlar. Oysaki, öncekilerin yol ve yöntemleri gözlerinin önünden geçmiştir.

Bekir Sadak: 

Fakat kulak hirsizligi yapan olursa, parlak bir ates onu kovalar.

İbni Kesir: 

Kendilerinden öncekilerin uğradıkları ortada iken yine de ona inanmazlar

Adem Uğur: 

Öncekilerin başına gelenlerden ders almaları gerekirken onlar hala buna (Kur´an´a) inanmıyorlar.

İskender Ali Mihr: 

Evvelkilerin sünneti (adeti) gelip geçtiği halde onlar, ona (resûle) îmân etmezler.

Celal Yıldırım: 

Kur´ân´a inanmazlar. Halbuki öncekilerin (bu yüzden başlarına) bir sünnet (ilâhî hüküm) de gelip geçmiştir, (misâli vardır).

Tefhim ul Kuran: 

Onlar ona (indirilen Kitaba) inanmazlar, oysaki evvelkilerin sünneti geçmiştir.

Fransızca: 

C'est ainsi que Nous faisons pénétrer (la mécréance) dans les coeurs des coupables.

İspanyolca: 

pero no creen en él, a pesar del ejemplo que han dejado los antiguos.

İtalyanca: 

Non crederanno affatto, nonostante l'esempio dei loro antenati.

Almanca: 

Sie verinnerlichen den Iman an ihn nicht. Und bereits verging das Beispiel der Früheren.

Çince: 

他们不信我的教诲,其实,古人的常道已逝去了。

Hollandaca: 

Zij zullen niet in hem gelooven niettegenstaande de straf der volkeren reeds vroeger werd uitgevoerd.

Rusça: 

Они не веруют в него (Коран), хотя уже были примеры первых поколений.

Somalice: 

mana rumeeyaan Quraanka waxaana tegay (hor maray) sumaddii «Jidkii» kuwii horreeyey.

Swahilice: 

Hawayaamini haya, na hali ya kuwa umekwisha wapitia mfano wa watu wa kale.

Uygurca: 

ئۇلار قۇرئانغا ئىشەنمەيدۇ، بۇ بۇرۇندىن ئادەت بولۇپ قالغان (يەنى بۇرۇندىن تارتىپ پەيغەمبەرلىرنى ئىنكار قىلغان قەۋملەرنى اﷲ نىڭ ھالاك قىلىشى ئادەت بولۇپ كېلىۋاتقان) ئىش

Japonca: 

昔の者たちへの先例があったのに,かれらはこの(啓示)を信じない。

Arapça (Ürdün): 

«لا يؤمنون به» بالنبي صلى الله عليه وسلم «وقد خلت سنة الأولين» أي سنة الله فيهم من تعذيبهم بتكذيبهم أنبياءهم وهؤلاء مثلهم.

Hintçe: 

ये कुफ्फ़ार इस (क़ुरान) पर ईमान न लाएँगें और (ये कुछ अनोखी बात नहीं) अगलों के तरीक़े भी (ऐसे ही) रहें है

Tayca: 

พวกเขาจะไม่ศรัทธาต่ออัลกุรอาน และแน่นอนแบบอย่างของคนรุ่นก่อน ๆ ได้ล่วงลับไปแล้ว

İbranice: 

הם לא יאמינו בו, וכבר עברה לפניהם דרך הקדמונים

Hırvatça: 

Oni u njega neće vjerovati, a već je primijenjena zakonitost kažnjavanja na narodima prijašnjim.

Rumence: 

Ei nu cred în El, în ciuda obiceiului celor dintâi.

Transliteration: 

La yuminoona bihi waqad khalat sunnatu alawwaleena

Türkçe: 

Ona inanmazlar. Oysaki, öncekilerin yol ve yöntemleri gözlerinin önünden geçmiştir.

Sahih International: 

They will not believe in it, while there has already occurred the precedent of the former peoples.

İngilizce: 

That they should not believe in the (Message); but the ways of the ancients have passed away.

Azerbaycanca: 

Özlərindən əvvəlkilərin başlarına gələnlər (müsibətlər) göz qabağında olduğu (olub keçdiyi) halda, onlar (yenə də) ona (Qur’ana) inanmazlar.

Süleyman Ateş: 

Kendilerinden öncekilerin sünneti (inkarcıların mahvedileceği yasası) geçtiği halde yine de ona inanmazlar.

Diyanet Vakfı: 

Öncekilerin başına gelenlerden ders almaları gerekirken onlar hala buna (Kur'an'a) inanmıyorlar.

Erhan Aktaş: 

Kendilerinden öncekilerin sünneti(1) geçtiği halde ona inanmazlar.

Kral Fahd: 

Öncekilerin başına gelenlerden ders almaları gerekirken onlar hâlâ buna (Kur'an'a) inanmıyorlar.

Hasan Basri Çantay: 

(Kendilerinden) evvelkilerin (İmansızlıkları ve istihzaları yüzünden ma´ruz kaldıkları felâketler ma´lûm iken ve o gibiler hakkında ilâhî bir) sünnet (ve kanun) da geçmişken yine onlar buna (bu Kur´ana, bu peygambere) inanmazlar.

Muhammed Esed: 

önceki (zalim)lerin izlediği yol (ve bu yolda başlarına gelenler) de nicedir gözlerinin önünde olduğu halde buna inanmazlar.

Gültekin Onan: 

Onlar ona (indirilen kitaba) inanmazlar, oysa ki öncekilerin sünneti geçmiştir.

Ali Fikri Yavuz: 

Kur’ân’a iman etmezler, halbuki, evvelki inkârcılar hakkında Allah’ın sünneti (onlara yaptığı azâp hali) geçmiştir. (İbret için önlerinde duruyor).

Portekizce: 

Todavia, não crerão nela, apesar de os haver precedido o exemplo dos povos primitivos.

İsveççe: 

De tror inte på den trots att [de vet vad som hände] dessa äldre folk.

Farsça: 

[با این همه] به آن ایمان نمی آورند، و البته روش پیشینیان هم [در مسخره کردن آیات خدا و استهزای پیامبران] به همین صورت بوده است.

Kürtçe: 

کەچی ئەوان باوەڕی پێ ناھێنن کە بێگومان باو و ڕێبازی پێشووەکانیش ھەر وابووە

Özbekçe: 

Унга (Қуръонга) иймон келтирмаслар. Батаҳқиқ, аввалгиларнинг суннати-одати шундоқ ўтгандир.

Malayca: 

Mereka tidak percaya kepada Al-Quran yang engkau bawa, padahal telahpun berlaku undang-undang membinasakan orang-orang yang telah lalu (yang mendustakan Rasul- rasulnya).

Arnavutça: 

ata nuk e besojnë atë (profetin Muhammed), e madje, ka kaluar ligji (mbi dënimin) e popujve të kaluar (për tallje me pejgamberët).

Bulgarca: 

не вярват в него [- Корана], въпреки че е известна съдбата на предците.

Sırpça: 

Они у Кур’ан неће да поверују, а зна се шта је било с народима давнашњим.

Çekçe: 

A neuvěří v něj, i když se už naplnil obvyklý osud předchozích.

Urduca: 

وہ اِس پر ایمان نہیں لایا کرتے قدیم سے اِس قماش کے لوگوں کا یہی طریقہ چلا آ رہا ہے

Tacikçe: 

Ба он имон намеоваранд ва суннати пешиниён чунин будааст.

Tatarca: 

Ул залимнәр Коръәнгә иман китермәсләр, әүвәлге залимнәргә ґәзаб бирү гадәтебез үтте, боларга да шул ґәзаб булыр.

Endonezyaca: 

mereka tidak beriman kepadanya (Al Quran) dan sesungguhnya telah berlalu sunnatullah terhadap orang-orang dahulu.

Amharca: 

በእርሱ አያምኑበትም፡፡ የቀድሞዎቹም ድርጊት በእርግጥ አልፋለች፤ (እንደጠፉ ይጠፋሉ)፡፡

Tamilce: 

(ஆகவே,) அவர்கள் இவரை நம்பிக்கை கொள்ளமாட்டார்கள். மேலும், முன்னோரின் வழிமுறை திட்டமாக சென்றுவிட்டது. (அவர்களைப் போலவே இவர்களும் அழிந்து போவார்கள்.)

Korece: 

그들은 그들 선조들이 멸망한 선례가 있음에도 그것을 믿지 않더라

Vietnamca: 

Chúng không tin Nó (Qur’an), và tiền lệ của những cộng đồng xưa đã trôi qua.