Arapça:
وَقَطَّعْنَاهُمُ اثْنَتَيْ عَشْرَةَ أَسْبَاطًا أُمَمًا ۚ وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ إِذِ اسْتَسْقَاهُ قَوْمُهُ أَنِ اضْرِب بِّعَصَاكَ الْحَجَرَ ۖ فَانبَجَسَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْنًا ۖ قَدْ عَلِمَ كُلُّ أُنَاسٍ مَّشْرَبَهُمْ ۚ وَظَلَّلْنَا عَلَيْهِمُ الْغَمَامَ وَأَنزَلْنَا عَلَيْهِمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَىٰ ۖ كُلُوا مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ ۚ وَمَا ظَلَمُونَا وَلَٰكِن كَانُوا أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
Çeviriyazı:
veḳaṭṭa`nâhümü-ŝnetey `aşrate esbâṭan ümemâ. veevḥaynâ ilâ mûsâ iẕi-stesḳâhü ḳavmüh eni-ḍrib bi`aṣâke-lḥacer. fembeceset minhü-ŝnetâ `aşrate `aynâ. ḳad `alime küllü ünâsim meşrabehüm. veżallelnâ `aleyhimü-lgamâme veenzelnâ `aleyhimü-lmenne vesselvâ. külû min ṭayyibâti mâ razaḳnâküm. vemâ żalemûnâ velâkin kânû enfüsehüm yażlimûn.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz onları oniki kabileye, o kadar ümmete ayırdık. Ve kavmi kendisinden su istediği zaman Musa'ya, elindeki asâ ile taşa vur, diye vahyettik, vurunca hemen o taştan oniki pınar akmaya başladı. Halkın her biri su alacağı yeri iyice öğrendi. Bulutu da üzerlerine gönderdik, gölgeledik. Onlara kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Size rızık olarak ihsan ettiğimiz nimetlerin temizinden yiyiniz, dedik. Onlar zulmü bize yapmadılar, lakin kendi kendilerine zulmediyorlardı.
Diyanet İşleri:
Biz İsrailoğullarını oymaklar halinde on iki topluluğa ayırdık. Milleti Musa'dan su isteyince ona: "Asanla taşa vur" diye bildirdik; ondan on iki pınar fışkırdı. Herkes içeceği yeri öğrendi. Bulutla üzerlerine gölge yaptık, onlara kudret helvası ve bıldırcın indirdik, "Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin" dedik. Onlar, karşı gelmekle, Bize değil kendilerine zulmediyorlardı.
Abdulbakî Gölpınarlı:
Onları on iki kabileye, on iki topluluğa böldük ve kavmi, Musa'dan su isteyince ona, sopanla taşa vur diye vahyettik, derken o taştan on iki kaynak aktı. Her topluluk, su içecekleri kaynağı belledi ve onları bulutla gölgelendirdik, onlara kudret helvasıyla bıldırcın kuşu indirdik. Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin temizlerini yiyin dedik. Onlar bize zulmedemediler, ancak kendilerine zulmettiler.
Şaban Piriş:
Onları on iki kabileye ayırmıştık. Kavmi Mûsâ’dan su istediğinde biz ona, “Asânı taşa vur” diye vahyettik. Oradan on iki kaynak fışkırdı. Her kabile su içeceği yeri öğrendi. Onları bulut ile gölgelendirdik. Onlara kudret helvası ve bıldırcın yedirdik. Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin temiz olanlarından yiyin. Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendilerine zulmettiler.
Edip Yüksel:
Onları on iki kabile halinde topluluklara ayırdık. Halkı kendisinden su istediği zaman Musa'ya, "Asan ile taşa vur," diye vahyettik. Ondan on iki göze fışkırdı ve her kabile içeceği yeri bildi. Ayrıca onları bulutlarla gölgelendirdik ve üzerlerine menna ve bıldırcın indirdik: "Size verdiğim rızıklardan yeyin." Onlar bize haksızlık etmiyorlardı, kendi kendilerine haksızlık ediyorlardı.
Ali Bulaç:
Biz onları (İsrailoğulları’nı) ayrı ayrı oymaklar olarak on iki topluluk (ümmet) olarak ayırdık. Kavmi kendisinden su istediğinde Musa'ya: "Asan'la taşa vur" diye vahyettik. Ondan on iki pınar sızıp-fışkırdı; böylece her bir insan- topluluğu su içeceği yeri öğrenmiş oldu. Üzerlerine bulutla gölge çektik ve onlara kudret helvası ile bıldırcın indirdik. (Sonra da şöyle dedik:) "Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin." Onlar Bize zulmetmedi, ancak kendi nefislerine zulmediyorlardı.
Suat Yıldırım:
Biz onları on iki kabileye, on iki topluluğa ayırdık.Halkı kendisinden su istediğinde Mûsâ'ya: “Asanı taşa vur!” diye vahyettik.Derhal on iki pınar fışkırdı. Her kabile su alacağı yeri öğrendi.Bulutu da üzerlerine gölgelik yaptık.Kendilerine kudret helvasıyla bıldırcın da indirdik ve dedik ki:“Size verdiğimiz rızıkların temizlerinden yiyiniz!” Fakat onlar emrimizi dinlememekle Bize değil, asıl kendilerine zulmediyorlar, kendilerine yazık ediyorlardı.
Ömer Nasuhi Bilmen:
Ve Biz onları oniki kadar kabilelere
Yaşar Nuri Öztürk:
Biz onları, on iki torun kabileye ayırdık. Toplumu kendisinden su istediğinde de Mûsa'ya, "Asanı taşa vur!" diye vahyettik. Taştan, on iki göze fışkırdı. Her oymak, su içeceği yeri belledi. Onların üzerlerine bulutları gölgelik yaptık, kendilerine kudret helvası ve bıldırcın indirdik. "Yiyiniz size verdiğimiz rızıkların temizlerinden." Onlar bize zulmetmediler, ama öz benliklerine zulmediyorlardı.
Bekir Sadak:
Kendilerine yapilan ogutleri unutunca, Biz fenaliktan menedenleri kurtardik ve zalimleri, Allah´ a karsi gelmelerinden oturu siddetli azaba ugrattik.
İbni Kesir:
Biz, onları on iki oymağa, ümmetlere ayırdık. Kavmi ondan su istediği zaman Musa´ya vahyettik ki: Asanı taşa vur. Ondan on iki pınar fışkırdı. Herkes içeceği yeri belledi. Ve onların üzerine bulutla gölge yaptık. Onlara kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Size rızık olarak verdiklerimizin temiz ve güzel olanlarından yeyin. Onlar bize zulmetmediler, ancak kendilerine zulmediyorlardı.
Adem Uğur:
Biz İsrailoğullarını oymaklar halinde oniki kabileye ayırdık. Kavmi kendisinden su isteyince, Musa´ya, "
İskender Ali Mihr:
Ve onları ümmet olarak on iki sıbt´a ayırdık. Kavmi ondan su istediği zaman, Musa (A.S)´a asasını taşa vurmasını vahyettik. Hemen ondan on iki pınar fışkırdı. Her grup insan, içeceği yeri bildi. Ve onların üzerini bulutla gölgeledik. Ve onlara, kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Sizi rızıklandırdığımız helâl şeylerden yeyin! Ve (onlar), bize zulmetmediler, fakat kendi nefslerine zulmettiler.
Celal Yıldırım:
Biz, İsrail oğulları´nı ayrı ayrı topluluk halinde on iki boy´a ayırdık. Kavmi kendisinden su istediği zaman Musa´ya «Asa´nı taşa vur,» diye vahyettik. Böylece taştan on iki pınar fışkırmaya başladı. Her boy´dan insan, içeceği pınarı bilip belledi. Onların üzerinde bulutları gölge yaptık, ayrıca kendilerine kudret helvası İle bıldırcın kuşu indirdik. Sunduğumuz rızıkların iyi ve temizinden yiyin, dedik
Tefhim ul Kuran:
Biz onları (İsrailoğullarını) ayrı ayrı oymaklar olarak on iki topluluk (ümmet) olarak ayırdık. Kavmi kendisinden su istediğinde Musa´ya: «Asan´la taşa vur» diye vahyettik. Ondan on iki pınar sızıp fışkırdı
Fransızca:
Nous les répartîmes en douze tribus, (en douze) communautés. Et Nous révélâmes à Moïse, lorsque son peuple lui demanda de l'eau : "Frappe le rocher avec ton bâton." Et voilà qu'en jaillirent douze sources. Chaque tribu sut son abreuvoir. Nous les couvrîmes de l'ombre du nuage, et fîmes descendre sur eux la manne et les cailles : "Mangez des bonnes choses que Nous vous avons attribuées." Et ce n'est pas à Nous qu'ils ont fait du tort, mais c'est à eux même qu'ils en faisaient.
İspanyolca:
Los dividimos en doce tribus, como comunidades. Cuando el pueblo pidió agua a Moisés, inspiramos a éste «¡Golpea la roca con tu vara!». Y brotaron de ella doce manantiales. Todos sabían de cuál debían beber. Hicimos que se les nublara y les enviamos de lo alto el maná y las codornices: «¡Comed de las cosas buenas de que os hemos proveído.» Y no fueron injustos con Nosotros, sino que lo fueron consigo mismos.
İtalyanca:
Li dividemmo in dodici tribù o nazioni. Quando il suo popolo gli chiese da bere, ispirammo a Mosè: «Colpisci la roccia con la tua verga». Sgorgarono da essa dodici sorgenti e ogni tribù conobbe da dove avrebbe dovuto bere; prestammo loro l'ombra di una nuvola, e facemmo scendere la manna e le quaglie: «Mangiate le buone cose di cui vi abbiamo provvisto». Non è a Noi che fecero torto, fecero torto a loro stessi.
Almanca:
Und WIR teilten sie ein in zwölf Stämme, Umam. Und WIR ließen Musa Wahy zuteil werden, als seine Leute ihn um Wasser baten: "Schlage mit deinem Stock gegen den Felsen!" So entsprangen daraus zwölf Quellen. Jede Gruppe kannte bereits ihre Trinkstelle. WIR haben sie dann mit Wolken beschattet und ihnen Al-mann und As-salwa geschickt. Esst von den Tay-yibat dessen, wasWIR euch an Rizq gewährten. Doch Uns haben sie kein Unrecht angetan, sondern sie pflegten sich selbst Unrecht anzutun.
Çince:
我把他们分为十2支派,即部落。当穆萨的宗族向他求水的时候,我启示他说:你用你的手杖打那磐石吧。十二股泉水就从那磐石里涌出来,各部落都知道自己的饮水处。我以白云荫蔽他们,又降下甘露和鹌鹑给他们。(我对他们说):你们可以吃我所供给你们的佳美的食物。他们没有亏负我,但他们自亏了。
Hollandaca:
En wij verdeelen hen in twaalf volksstammen. En wij spraken door openbaring tot Mozes, toen zijn volk drank van hem verlangde, en wij zeiden: Sla de rots met uwen staf, en twaalf fonteinen stroomden er uit, en iedere stam wist, uit welke fontein hij moest drinken. En vervolgens deden wij hen door wolken overschaduwen, en manna en kwakkels op hen nedervallen, zeggende: Eet van de dingen die wij u tot voedsel hebben gegeven; maar zij beleedigden niet ons, doch hunne eigene zielen.
Rusça:
Мы разделили их на двенадцать колен - народов. Когда же его народ попросил его напоить их, Мы внушили Мусе (Моисею): "Ударь своим посохом по камню". Из него забило двенадцать ключей, и все люди узнали, где им надлежит пить. Мы осенили их облаками и ниспослали им манну и перепелов: "Вкушайте блага, которыми Мы наделили вас". Они не были несправедливы по отношению к Нам - они поступали несправедливо по отношению к себе.
Somalice:
Waxaana u kala gaynay Laba iyo Toban Farac oo Ummadood, waxaana u Waxyoonay Nabi Muuse markay Waraab warsadeen Qoomkiisu inuu ku garaaco Ushiisa Dhagaxa waxaana ka soo burqatay laba iyo toban ilood cid kastana waxay Ogaatay Meejcy ka Cabbi lahayd, waxaana ku hadhaynay Daruuro, waxaana ku soo Dejinay Manni (Macaan) iyo Cunno, waxaana ku nidhi ka Cuna wanaagaan idinku Arzuqay, mana ayan na dulmiyin waxaysc Dulmiyccn Naftooda.
Swahilice:
Na tuliwagawanya katika makabila kumi na mbili, mataifa mbali mbali. Na tulimfunulia Musa walipo muomba maji watu wake kumwambia: Lipige hilo jiwe kwa fimbo yako. Mara zikatibuka humo chemchem kumi na mbili, na kila watu wakajua mahali pao pa kunywea. Na tukawafunika kivuli kwa mawingu, na tukawateremshia Manna na Salwa. Tukawaambia: Kuleni vizuri hivi tulivyo kuruzukuni. Wala hawakutu- dhulumu Sisi, bali wamejidhulumu wenyewe.
Uygurca:
ئۇلار (يەنى ئىسرائىل) نى 12 تارماققا (يەنى قەبىلىگە) جامائەلەر قىلىپ بۆلۈۋەتتۇق. مۇسانىڭ قەۋمى (باياۋاندا) ئۇنىڭدىن سۇ تەلەپ قىلغاندا، مۇساغا: «ھاساڭ بىلەن تاشنى ئۇرغىن» دەپ ۋەھىي قىلدۇق. (مۇسا ھاسىسى بىلەن تاشنى ئۇرۇۋىدى) ئۇنىڭدىن (قەبىلىلەرنىڭ سانى بويىچە) 12 بۇلاق ئېتىلىپ چىقتى، ھەر قەبىلە ئۆزىنىڭ سۇ ئىچىدىغان ئورنىنى بىلدى. ئۇلارغا بۇلۇتنى سايىۋەن قىلىپ بەردۇق، ئۇلارغا تەرەنجىبىن بىلەن بۆدۈنىنى چۈشۈرۈپ بەردۇق. (ئۇلارغا ئېيتتۇقكى): «سىلەر بىز رىزىقلاندۇرغان لەززەتلىك نەرسىلەردىن يەڭلار». (ئۇلار بۇ ئۇلۇغ نېمەتلەرگە نانكورلۇق قىلىش بىلەن) بىزگە زىيان سالغىنى يوق، (ئۆزلىرىنى اﷲ نىڭ ئازابىغا دۇچار قىلىشلىرى بىلەن) ئۆزلىرىگە ئۆزلىرى زۇلۇم سالدى
Japonca:
われはかれらを12の支部族に分けた。ムーサーの民がかれに水を求めた時,われは,「あなたの杖で岩を打て。」と啓示した。するとそこから12の泉が湧き出で,各支部族は自分の水飲み場を知った。われはまた(厚い)雲でかれらの上に影(の傘)を与え,マンナとウズラを下して,「われがあなたがたに授ける善いものを食べなさい。」(と告げた)。(だがかれらは背いた。)かれらはわれを害したのではない。只自分(の魂)を害しただけである。
Arapça (Ürdün):
«وقَطَّعناهم» فّرَّقنا بني إسرائيل «اثنتي عشرة» حال «أسباطا» بدل منه، أي قبائل «أمما» بدل مما قبله «وأوحينا إلى موسى إذ استسقاه قومه» في التيه «أن اضرب بعصاك الحجر» فضربه «فانبجست» انفجرت «منه اثنتا عشرة عينا» بعدد الأسباط «قد علم كل أُناس» سبط منهم «مشربهم وظللنا عليهم الغمام» في التيه من حر الشمس «وأنزلنا عليهم المن والسلوى» هما الترنجبين والطير السماني بتخفيف الميم والقصر وقلنا لهم «كلوا من طيبات ما رزقناكم وما ظلمونا ولكن كانوا أنفسهم يظلمون».
Hintçe:
और हमने बनी ईसराइल के एक एक दादा की औलाद को जुदा जुदा बारह गिरोह बना दिए और जब मूसा की क़ौम ने उनसे पानी मॉगा तो हमने उनके पास वही भेजी कि तुम अपनी छड़ी पत्थर पर मारो (छड़ी मारना था) कि उस पत्थर से पानी के बारह चश्मे फूट निकले और ऐसे साफ साफ अलग अलग कि हर क़बीले ने अपना अपना घाट मालूम कर लिया और हमने बनी ईसराइल पर अब्र (बादल) का साया किया और उन पर मन व सलवा (सी नेअमत) नाज़िल की (लोगों) जो पाक (पाकीज़ा) चीज़े तुम्हें दी हैं उन्हें (शौक़ से खाओ पियो) और उन लोगों ने (नाफरमानी करके) कुछ हमारा नहीं बिगाड़ा बल्कि अपना आप ही बिगाड़ते हैं
Tayca:
“และเราได้แบ่งพวกเขาออกเป็นสิบสองเหล่า คือสิบสองกลุ่ม และเราได้มีโองการแก่มูซาขณะที่พวกพ้องของเขาได้ขอน้ำจากเขาว่า จงตีหินก้อนนั้นด้วยไม้เท้าของเจ้า แล้วตาน้ำสิบสองตาก็พวยพุ่งขึ้นจากก้อนหิน นั้น แท้จริงกลุ่มชนแต่ละเหล่า ย่อมรู้แหล่งน้ำดื่มของตน และเราได้ให้เมฆบดบังพวกเขา และเราได้ให้ลงมาแก่พวกเขาซึ่งของหวาน และนกคุ่ม พวกเจ้าจงบริโภคสิ่งที่เราได้ให้เป็นปัจจัยยังชีพแก่พวกเจ้าจากสิ่งที่ดี ๆ เถิดและพวกเขาหาได้อธรรมแก่เราไม่ แต่ทว่าพวกเขาอธรรมแก่ตัวของพวกเขาเองต่างหาก”
İbranice:
וחילקנו אותם לשנים עשר שבטים, אומות. והורינו למשה כאשר תבע העם מים לשתות, כי 'הכה במקלך בסלע.' ואז פרצו ממנו שנים-עשר מעיינות, וכל שבט ידע את המקום אשר ממנו ישתה. הצלנו עליהם בענן והורדנו אליהם את המן והשלו. (ואמרנו,) 'איכלו מן הדברים הטובים שהענקנו לכם.
Hırvatça:
I Mi smo ih u dvanaest rodova podijelili, i Musau smo objavili, kad mu je narod njegov vode zatražio: "Udari štapom svojim po stijeni!", i iz nje je dvanaest vrela provrelo, svaki rod je znao vrelo iz kog će piti. I Mi smo im od oblaka hlad pravili i manu i prepelice im davali: "Jedite ono lijepo čime vas opskrbljujemo!" Oni nisu Nama, nego su sami sebi zulum učinili."
Rumence:
Noi i-am împărţit în douăsprezece triburi, în douăsprezece adunări. Noi i-am descoperit lui Moise când poporul său ceru de băut: “Loveşte stânca cu toiagu-ţi.” Douăsprezece izvoare ţâşniră şi fiecare ştiu de unde să bea. Noi am întins asupra lor umbra un
Transliteration:
WaqattaAAnahumu ithnatay AAashrata asbatan omaman waawhayna ila moosa ithi istasqahu qawmuhu ani idrib biAAasaka alhajara fainbajasat minhu ithnata AAashrata AAaynan qad AAalima kullu onasin mashrabahum wathallalna AAalayhimu alghamama waanzalna AAalayhimu almanna waalssalwa kuloo min tayyibati ma razaqnakum wama thalamoona walakin kanoo anfusahum yathlimoona
Türkçe:
Biz onları, on iki torun kabileye ayırdık. Toplumu kendisinden su istediğinde de Mûsa'ya, "Asanı taşa vur!" diye vahyettik. Taştan, on iki göze fışkırdı. Her oymak, su içeceği yeri belledi. Onların üzerlerine bulutları gölgelik yaptık, kendilerine kudret helvası ve bıldırcın indirdik. "Yiyiniz size verdiğimiz rızıkların temizlerinden." Onlar bize zulmetmediler, ama öz benliklerine zulmediyorlardı.
Sahih International:
And We divided them into twelve descendant tribes [as distinct] nations. And We inspired to Moses when his people implored him for water, "Strike with your staff the stone," and there gushed forth from it twelve springs. Every people knew its watering place. And We shaded them with clouds and sent down upon them manna and quails, [saying], "Eat from the good things with which We have provided you." And they wronged Us not, but they were [only] wronging themselves.
İngilizce:
We divided them into twelve tribes or nations. We directed Moses by inspiration, when his (thirsty) people asked him for water: "Strike the rock with thy staff": out of it there gushed forth twelve springs: Each group knew its own place for water. We gave them the shade of clouds, and sent down to them manna and quails, (saying): "Eat of the good things We have provided for you": (but they rebelled); to Us they did no harm, but they harmed their own souls.
Azerbaycanca:
Biz onları (İsrail oğullarını) on iki qəbiləyə - ümmətə böldük. Camaatı (Tih səhrasında) ondan (Musadan içməyə) su istədiyi zaman ona: “Əsanı daşa vur!” – deyə vəhy etdik. (Əsanı daşa vuran kimi) ondan on iki çeşmə qaynayıb axmağa başladı. Hər qəbilə özünün su içəcəyi yeri bildi. Biz buludları onların üstündə kölgəlik etdik, onlara qüdrət halvası və bildirçin endirdik. Onlara: “Sizə ruzi olaraq verdiyimiz pak ne’mətlərdən yeyin!” dedik. Onlar (naşükür olmaqla, əmrlərimizi yerinə yetirməməklə) Bizə deyil, ancaq özlərinə zülm edirdilər!
Süleyman Ateş:
Biz onları (Ya'kub'un oniki oğlundan gelen) oniki torun kabileye ayırdık. Kavmi kendisinden su isteyince, Musa'ya: "Asanla taşa vur!" diye vahyettik. Taştan oniki göze fışkırdı. Her kabile içeceği yeri bildi. (Ayrıca) üzerlerine bulutla gölge yaptık ve onlara kudret helvasıyle bıldırcın eti indirdik: "Size verdiğimiz güzel rızıklardan yeyin!" (dedik). Ama onlar (saptılar, haksızlık ettiler. Böylece onlar) bize zulmetmediler, fakat kendi kendilerine zulmediyorlardı.
Diyanet Vakfı:
Biz İsrailoğullarını oymaklar halinde oniki kabileye ayırdık. Kavmi kendisinden su isteyince, Musa'ya, "Asanı taşa vur!" diye vahyettik. Derhal ondan oniki pınar fışkırdı. Her kabile içeceği yeri belledi. Sonra üzerlerine bulutla gölge yaptık, onlara kudret helvası ve bıldırcın eti indirdik. (Onlara dedik ki) "Size verdiğimiz rızıkların temizlerinden yeyin. "Ama onlar (emirlerimizi dinlememekle) bize değil kendilerine zulmediyorlardı.
Erhan Aktaş:
Biz, onları oymaklar halinde on iki topluluğa ayırdık. Halkı ondan su isteyince, Mûsâ’ya, “Âsânı taşa vur!” diye vahyettik. Ondan on iki pınar fışkırdı. Her topluluk su alacağı kaynağı bildi. Üzerlerine buluttan gölgelik yaptık, onlara menn(1) ve bıldırcın bağışladık.(2) “Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin.” Onlar, bize zulmetmediler, fakat kendilerine zulmediyorlardı.
Kral Fahd:
Biz İsrailoğullarını oymaklar halinde on iki kabileye ayırdık. Kavmi kendisinden su isteyince, Musa’ya, «Asanı taşa vur!» diye vahyettik. Derhal ondan on iki pınar fışkırdı. Her kabile içeceği yeri belledi. Sonra üzerlerine bulutla gölge yaptık, onlara kudret helvası ve bıldırcın eti indirdik. (Onlara dedik ki): «Size verdiğimiz rızıkların temizlerinden yiyin.» Ama onlar (emirlerimizi dinlememekle) bize değil kendilerine zulmediyorlardı.
Hasan Basri Çantay:
Biz onları on ikiye, (o kadar) torunlara (kabileye), ümmetlere ayırdık. («Tîh» de susayan) kavmi, (Mûsâdan) su istediği zaman «Âsaanı taşa vur» diye (vahyetdik de) ondan on iki pınar kaynayıb akdı. İnsanların her kısmı su içecekleri yeri iyice belledi
Muhammed Esed:
Derken Biz İsrailoğullarını on iki boya, (ya da) oymağa ayırdık. Ve halkı Musadan su istediğinde, ona, "Asanla taşa vur!" diye vahyettik. Ve o (taş)tan on iki göze fışkırdı, ki her topluluk kendi su içeceği yeri bilsin. Ve onları bulutlarla gölgelendirdik; üzerlerine kudret helvası ve bıldırcın indirdik (ve onlara): "Size sağladığımız rızıkların temiz ve hoş olanlarından yararlanın!" dedik. Ve (bütün o günahkar davranışlarıyla) Bize bir zarar vermiyorlar, ama (yalnızca) kendilerine yazık etmiş oluyorlardı.
Gültekin Onan:
Biz onları (İsrailoğullarını) on iki torun ümmete ayırdık. Kavmi kendisinden su istediğinde Musa´ya: "
Ali Fikri Yavuz:
Biz, israîloğullarını on iki kabileye, o kadar ümmete ayırdık. Mûsa’ya, Tih çölünde susayan kavmi kendisinden su istediği zaman: “- Asânı taşa vur” diye vahyettik. Vurunca, o taştan hemen on iki göze kaynayıp akmağa başladı. Her kabile, su alacağı yeri bildi ve belledi. Bulutu da üzerlerine gölgelik yaptık, kendilerine kudret helvasiyle bıldırcın indirdik. Onlara: “- size rızık olarak verdiğimiz en temizlerinden yeyin” dedik (fakat onlar nimetleri inkâr etmekle) bize zulmetmediler, ancak kendi nefislerine zulmediyorlardı.
Portekizce:
Havíamo-los dividido em doze tribos, formando nações; e, quando o povo sedento pediu a Moisés e que beber,inspiramo-los: Golpeia a rocha com o teu cajado! E, de pronto, britaram dela doze mananciais, e cada tribo reconheceu oseu. Logo, os sombreamos com cúmulos e lhes enviamos o maná e as codornizes, dizendo-lhes: comei de todo o bem comque vos temos agraciado. Porém, (desagradeceram e com isso) não Nos prejudicaram; outrossim, condenaram-se a simesmos.
İsveççe:
Vi delade dem i tolv stammar som var och en utgjorde ett samfund. När folket bad Moses om vatten ingav Vi honom att slå med sin stav på klippan och då sprang tolv källor fram, och var och en visste var han skulle dricka. Och Vi lät molnen skänka dem skugga och sände dem manna och vaktlar till föda [och förmanade dem:] "Ät av allt det goda som Vi har skänkt er för er försörjning!" Oss vållade de ingen skada [med sina överträdelser av Våra bud], men de skadade sig själva.
Farsça:
و ما بنی اسرائیل را به دوازده قبیله که هر یک امتی بودند، تقسیم کردیم، و به موسی هنگامی که قومش از او درخواست آب کردند، وحی نمودیم که عصایت را بر این سنگ بزن؛ در نتیجه دوازده چشمه از آن جوشید؛ هر گروهی چشمه ویژه خود را شناخت؛ و ابر را بر سر آنان سایبان قرار دادیم، و برای آنان منّ و سلوی [یعنی ترنجبین و مرغی مخصوص] نازل کردیم [و به آنان گفتیم:] از روزی های پاکیزه ای که به شما دادیم، بخورید. و [آنان با سرپیچی از فرمان های ما] بر ما ستم نکردند، ولی همواره بر خود ستم می ورزیدند.
Kürtçe:
ئەوان (جولەکە) مان کرد بە دوانزە تیرە و تایفەوە, وە وەحیمان بۆ موسا نارد کاتێک کە ھۆزەکەی داوای ئاویان لێ کرد (لە تینواندا) کە بە گۆچانەکەت بدە لەبەردەکە ئیتر دەست بەجێ لێی ھەڵقوڵا دوازدە کانی وسەرچاوە بێگومان ھەر تیرە و تایفەیەک جێگای ئاو خواردنی خۆی دەزانی وە ھەورمان کرد بە سێبەر بە سەریانەوە و گەزۆ و باڵندەی (شیلاقە) مان بۆ ناردن لەوڕزق و ڕۆزیە پاکانە بخۆن کە پێمان داوون وە ئەوانە (بەو تاوانانە) ھیچ ستەمێکیان لە ئێمە نەکرد بەڵکو ھەر ستەمیان لە خۆیان دەکرد
Özbekçe:
Уларни ўн икки уруғ–жамоага бўлиб юбордик. Ва қавми ундан сув талаб қилган пайтда Мусога: «Асонг ила тошни ур!» деб ваҳий юбордик. У(тош)дан ўн иккита булоқ отилиб чиқди. Ҳамма одамлар ўз сувхонасини билди. Ва уларга булутни соябон қилдик, манн ва беданаларни нозил қилдик. «Сизларга ризқ қилиб берган нарсаларимизнинг покларини енглар» (дедик). Улар бизга зулм қилмадилар. Лекин ўзларига зулм қилар эдилар. (Маълумки, Исроил лақабини олган Яъқубнинг (а. с.) ўн иккита ўғиллари бор эди. Аллоҳ ана ўша ўн иккита ўғилдан тарқалган фарзандларнинг ҳар бирини бир жамоа–қабила қилиб қўйди. Саҳрода сув билан таъминлашнинг устига, Бани Исроил бошида булутни соябон бўлиб сузиб юрадиган қилиб қўйди. Улар қаерга бормасинлар, бошлари узра булут соя солиб турар эди. Таом сифатида осмондан манн (асалли ҳалво) ва бедана гўштини ҳозир қилиб қўйди)
Malayca:
Dan kami membahagikan mereka (Bani Israil) menjadi dua belas suku, sebagai golongan-golongan besar, dan Kami wahyukan kepada Nabi Musa, ketika kaumnya meminta air kepadanya: "Pukulah batu itu dengan tongkatmu." Maka terpancarlah daripadanya dua belas mata air. Tiap-tiap golongan (di antara mereka) mengetahui tempat masing-masing. Dan Kami naungi mereka dengan awan, dan Kami turunkan kepada mereka "Mann" dan "Salwa". (Lalu Kami berfirman): "Makanlah dari baik-baik yang kami telah kurniakan kepada kamu". Dan tidaklah mereka menganiaya Kami (dengan kekufuran mereka), tetapi mereka adalah menganiaya diri mereka sendiri.
Arnavutça:
Na e kemi ndarë (popullin e Musait) në dymbëdhjetë fise dhe ia kemi shpallur Musait – kur populli i tij kërkoi ujë: “Bjeri me shkopin tënd shkëmbit!” Dhe rodhën nga ai dymbëdhjetë burime. Çdo fis e dinte burimin e vet. Dhe, Ne, u kemi bërë hije me ré (për t’u freskuar) dhe u zbritëm – men – (një lloj ushqimi i ëmbël) dhe zogj (si fëllaza). “Hani ushqime të mira të cilat ju kemi dhënë!” Ata nuk na dëmtuan Neve, por i bënë dëm vetvetes.
Bulgarca:
И ги разделихме [синовете на Исраил] на дванадесет рода-общности. И дадохме на Муса откровение, когато народът му го помоли за вода: “Удари с тоягата си камъка!” И избликнаха дванадесет извора от него. Вече всички хора знаеха мястото си за пиене. И ги за
Sırpça:
И Ми смо их поделили у дванаест племена, и Мојсију смо објавили, кад му је његов народ затражио воду: „Удари штапом својим по стени!“ И из ње је дванаест врела проврело, свако племе је знало врело из којег ће да пије. И Ми смо им од облака правили хлад и давали смо им ману и препелице: „Једите оно лепо чиме вас опскрбљујемо!“ Они нису Нама учинили неправду, него сами себи.“
Çekçe:
A rozdělili jsme je na dvanáct kmenů - obcí. A vnukli jsme Mojžíšovi, když lid jeho jej žádal o napojení: 'Udeř holí do skály!' A vytrysklo ze skály dvanáct pramenů a všichni lidé věděli, kde mají pít. A zastínili jsme je mračnem a seslali jsme z něho ma
Urduca:
اور ہم نے اس قوم کو بارہ گھرانوں میں تقسیم کر کے انہیں مستقل گروہوں کی شکل دے دی تھی اور جب موسیٰؑ سے اس کی قوم نے پانی مانگا تو ہم نے اس کو اشارہ کیا کہ فلاں چٹان پر اپنی لاٹھی مارو چنانچہ اس چٹان سے یکایک بارہ چشمے پھوٹ نکلے اور ہر گروہ نے اپنے پانی لینے کی جگہ متعین کر لی ہم نے اُن پر بادل کا سایہ کیا اور اُن پر من و سلویٰ اتارا کھاؤ وہ پاک چیزیں جو ہم نے تم کو بخشی ہیں مگر اس کے بعد انہوں نے جو کچھ کیا تو ہم پر ظلم نہیں کیا بلکہ آپ اپنے ہی اوپر ظلم کرتے رہے
Tacikçe:
Бакӣ-Исроилро ба дувоздаҳ сибт таисим кардем. Ва чун қавми Мӯсо аз ӯ об хостанд, ба ӯ ваҳй кардем, ки асоятро бар санг бизан. Аз он санг дувоздаҳ чашма равон шуд. Ва ҳар гурӯҳ ҷои оби хешро бишинохт. Ва абрро соябонашон сохтем ва барояшон «манна ва салво» нозил кардем. Бихӯред аз ин чизҳои покиза, ки бар шумо рӯзӣ додаем! Ва онон ба мо ситам накарданд, балки ба худашон ситам мекарданд.
Tatarca:
Без Ягькуб балаларын унике кабиләгә бүлдек вә Мусаның кауме су сораганда Без Мусага вәхий кылдык: "Таягың белән ташка сук", ул таштан унике чишмә акты, тәхкыйк һәр кабилә үзенең чишмәсен белде вә аларны кояш кыздырмасын өчен болыт белән күләгәләдек һәм ширбәт илә кош итен иңдердек вә: "Ашагыз без биргән яхшы ризыклардан", – дидек. Алар безгә золым кылмадылар, ләкин ризыклар хакында Аллаһ хөкеменә хыянәт итеп, үзләренә золым иттеләр.
Endonezyaca:
Dan mereka Kami bagi menjadi dua belas suku yang masing-masingnya berjumlah besar dan Kami wahyukan kepada Musa ketika kaumnya meminta air kepadanya: "Pukullah batu itu dengan tongkatmu!". Maka memancarlah dari padanya duabelas mata air. Sesungguhnya tiap-tiap suku mengetahui tempat minum masing-masing. Dan Kami naungkan awan di atas mereka dan Kami turunkan kepada mereka manna dan salwa. (Kami berfirman): "Makanlah yang baik-baik dari apa yang telah Kami rezekikan kepadamu". Mereka tidak menganiaya Kami, tapi merekalah yang selalu menganiaya dirinya sendiri.
Amharca:
ዐሥራ ሁለት ነገዶች ሕዝቦች አድርገንም ከፋፈልናቸው፡፡ ወደ ሙሳም ወገኖቹ መጠጣትን በፈለጉበት ጊዜ «ድንጋዩን በበትርህ ምታው» ስንል ላክን፡፡ (መታውም) ከእርሱ ዐሥራ ሁለት ምንጮችም ፈለቁ፡፡ ሰዎቹ ሁሉ መጠጫቸውን በእርግጥ ዐወቁ፡፡ በእነሱም ላይ ደመናን አጠለልን፡፡ በእነሱም ላይ መናንና ድርጭትን አወረድን፡፡ «ከሰጠናችሁም መልካም ሲሳይ ብሉ» (አልን፤ ጸጋችንን በመካዳቸው) አልበደሉንምም፡፡ ግን ነፍሶቻቸውን የሚበድሉ ነበሩ፡፡
Tamilce:
அவர்களைப் பன்னிரண்டு சந்ததிகளாக கூட்டங்களாகப் பிரித்தோம். இன்னும், மூஸாவிற்கு வஹ்யி அறிவித்தோம், - அவருடைய சமுதாயம் அவரிடம் தண்ணீர் கேட்டபோது - “உமது தடியால் கல்லை அடிப்பீராக!” என்று. ஆக, அதிலிருந்து பன்னிரண்டு ஊற்றுகள் பீறிட்டன. எல்லா மக்களும் தங்கள் நீர் அருந்துமிடத்தை அறிந்து கொண்டார்கள். இன்னும், அவர்கள் மீது மேகத்தை நிழலிடச் செய்தோம். இன்னும், அவர்கள் மீது ‘மன்னு’ ‘ஸல்வா’வை இறக்கினோம். “உங்களுக்கு நாம் அளித்தவற்றில் நல்லவற்றை உண்ணுங்கள்” (என்று அவர்களுக்கு கூறினோம்). அவர்கள் நமக்கு தீங்கிழைக்கவில்லை. எனினும், (அவர்கள்) தங்களுக்குத் தாமே தீங்கிழைப்பவர்களாக இருந்தனர்.
Korece:
하나님은 그들을 열두 부족으로 나누어 모세에게 말씀으로 명령하여 그의 목마른 백성이 그 분께 물을 구할때 그대의 지팡이 로 그 바위를 때리라 일렀더니 그 곳으로부터 열두개의 샘물이 솟아 나 각 부족들이 마실 장소를 알더 라 하나님은 그들 위에 구름으로 그늘을 만들어 주었고 그들에게 만나와 쌀와를 보내며 하나님 이 너희에게 일용할 양식으로 베 푼 좋은 것을 먹으라 하셨더라 그 러나 그들이 거역함은 하나님께 해함이 없으되 그들 스스로를 해 치더라
Vietnamca:
TA đã chia (dân Israel) thành mười hai bộ lạc. TA đã mặc khải cho Musa khi Y cầu xin ban nước cho người dân của mình bằng lời phán: “Ngươi hãy đánh cây gậy của mình lên tảng đá!” (Sau khi Musa đánh gậy lên tảng đá), nó liền phun ra mười hai ngọn suối, mỗi bộ lạc đều biết nguồn nước uống của mình. TA đã dùng mây che mát cho họ và ban xuống cho họ Mann (loại thức uống giống như mật ong) và chim cút (với lời phán): “Các ngươi hãy ăn thực phẩm tốt lành mà TA đã ban cấp cho các ngươi!” (Nhưng họ không biết hài lòng và tri ân), và họ không gây thiệt hại cho TA (về điều đó) mà ngược lại họ chỉ gây thiệt hại cho chính bản thân mình.
Ayet Linkleri: