
ẕâlike el lem yekür rabbüke mühlike-lḳurâ biżulmiv veehlühâ gâfilûn.
Türkçe:
Sebep şudur: Rabbin, halkı habersiz bir haldeyken kentleri helâk edici değildir.
İngilizce:
(The messengers were sent) thus, for thy Lord would not destroy for their wrong-doing men's habitations whilst their occupants were unwarned.
Fransızca:
C'est que ton Seigneur n'anéantit point injustement des cités dont les gens ne sont pas encore avertis .
Almanca:
Dies weil dein HERR niemals die Ortschaften wegen begangenem Unrecht vernichten wird, solange ihre Einwohner noch nicht ermahnt wurden.
Rusça:
Это произойдет потому, что твой Господь не губит города несправедливо, пока их жители пребывают в неведении.
Arapça:
ذَٰلِكَ أَن لَّمْ يَكُن رَّبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرَىٰ بِظُلْمٍ وَأَهْلُهَا غَافِلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bu (şundan dolayıdır ki) Rabbin, halkı habersiz iken ülkeleri zulüm ile helak edici değildir.
Diyanet Vakfı:
Gerçek şu ki: Halkı habersizken, Rabbin haksızlık ile ülkeleri helak edici değildir.

veliküllin deracâtüm mimmâ `amilû. vemâ rabbüke bigâfilin `ammâ ya`melûn.
Türkçe:
Her birinin, yapıp ettiklerinden kaynaklanan dereceleri vardır. Rabbin onların işlediklerinden gafil değildir.
İngilizce:
To all are degrees (or ranks) according to their deeds: for thy Lord is not unmindful of anything that they do.
Fransızca:
A chacun des rangs (des récompenses) selon ses oeuvres. Or ton Seigneur n'est pas inattentif à ce qu'ils font.
Almanca:
Und allen gebühren Stellungen für das, was sie taten. Und dein HERR ist gewiß nicht achtlos dem gegenüber, was sie tun.
Rusça:
Для всех будут ступени, соответствующие тому, что они совершили. Господь твой не находится в неведении относительно того, что они совершают.
Arapça:
وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِّمَّا عَمِلُوا ۚ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Her birinin yaptıklarına göre dereceleri vardır. Rabbin onların yaptıklarından habersiz değildir.
Diyanet Vakfı:
Herkesin yaptıkları işlere göre dereceleri vardır. Rabbin onların yaptıklarından habersiz değildir.

verabbüke-lganiyyü ẕü-rraḥmeh. iy yeşe' yüẕhibküm veyestaḫlif mim ba`diküm mâ yeşâü kemâ enşeeküm min ẕürriyyeti ḳavmin âḫarîn.
Türkçe:
Senin o Ganî Rabbin rahmet sahibidir. Dilerse sizi ortadan kaldırır ve sizi bir başka topluluğun soyundan vücuda getirdiği gibi, ardınızdan da dilediğini sizin yerinize getirir.
İngilizce:
Thy Lord is self-sufficient, full of Mercy: if it were His will, He could destroy you, and in your place appoint whom He will as your successors, even as He raised you up from the posterity of other people.
Fransızca:
Ton Seigneur est le Suffisant à Soi-même, le Détenteur de la miséricorde. S'Il voulait, Il vous ferait périr et mettrait à votre place qui Il veut, de même qu'Il vous a créés d'une descendance d'un autre peuple.
Almanca:
Und dein HERR ist Der absolut Autarke, Der Eigentümer der Gnade. Wenn ER wollte, hätte ER euch vergehen und nach euch andere als Nachfolger einsetzen lassen, die ER will, wie ER euch aus einer Nachkommenschaft anderer Menschen hervorgebracht hat.
Rusça:
Господь твой богат и обладает милостью. Если Он пожелает, то уничтожит вас и сделает вашими преемниками, кого пожелает, подобно тому, как Он сотворил вас из потомства других людей.
Arapça:
وَرَبُّكَ الْغَنِيُّ ذُو الرَّحْمَةِ ۚ إِن يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَسْتَخْلِفْ مِن بَعْدِكُم مَّا يَشَاءُ كَمَا أَنشَأَكُم مِّن ذُرِّيَّةِ قَوْمٍ آخَرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Rabb'ın, hiçbir şeye muhtaç değildir, merhamet sahibidir. Sizi, başka bir kavmin soyundan getirdiği gibi, dilerse, sizi de yok edip, sizden sonra yerinize dilediğini getirir.
Diyanet Vakfı:
Rabbin zengindir, rahmet sahibidir. Dilerse sizi yok eder ve sizi başka bir kavmin zürriyetinden yarattığı gibi sizden sonra yerinize dilediği bir kavmi yaratır.

inne mâ tû`adûne leâtiv vemâ entüm bimü`cizîn.
Türkçe:
Size vaat edilen şeyler kesinlikle meydana gelecektir. Siz engel olamazsınız.
İngilizce:
All that hath been promised unto you will come to pass: nor can ye frustrate it (in the least bit).
Fransızca:
Ce qui vous a été promis arrivera (certainement.) Et vous n'êtes pas à même de [Nous] réduire à l'impuissance.
Almanca:
Gewiß, was euch angedroht wird, wird doch eintreffen! Und ihr könnt (Uns) nicht zu schaffen machen.
Rusça:
Воистину, обещанное вам наступит, и вы не сможете избежать этого.
Arapça:
إِنَّ مَا تُوعَدُونَ لَآتٍ ۖ وَمَا أَنتُم بِمُعْجِزِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Size vaad edilenler muhakkak gelecektir, siz, onun önüne geçemezsiniz.
Diyanet Vakfı:
Size vadedilen mutlaka gelecektir; siz bunu önleyemezsiniz.

ḳul yâ ḳavmi-`melû `alâ mekânetiküm innî `âmil. fesevfe ta`lemûne men tekûnü lehû `âḳibetü-ddâr. innehû lâ yüfliḥu-żżâlimûn.
Türkçe:
Ey toplumum! Yapabileceğinizi yapın. Ben de yapıp ediyorum. Yakında yurdun sonunun kime ait olacağını bileceksiniz. Gerçek olan şu ki, zalimler kurtulamayacaktır.
İngilizce:
Say: "O my people! Do whatever ye can: I will do (my part): soon will ye know who it is whose end will be (best) in the Hereafter: certain it is that the wrong-doers will not prosper."
Fransızca:
Dis : "ô mon peuple ! Continuez à agir selon votre méthode; moi aussi j'agirai selon la mienne. Ensuite, vous saurez qui aura un meilleur (sort) dans l'au-delà." Certes, les injustes ne réussiront jamais.
Almanca:
Sag: "Meine Leute! Handelt euren Standpunkten entsprechend, ich handle auch. Und ihr werdet noch wissen, wem das Anschließende vom Jenseits gehört." Die Unrecht-Begehenden werden gewiß keinen Erfolg haben.
Rusça:
Скажи: "О мой народ! Действуйте по своему усмотрению, и я тоже буду действовать. Вы узнаете, кому достанется Последняя обитель. Воистину, не преуспеют беззаконники".
Arapça:
قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلَىٰ مَكَانَتِكُمْ إِنِّي عَامِلٌ ۖ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ مَن تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِ ۗ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "Ey kavmim! Gücünüz yettiğince yapacağınızı yapın, ben de yapıyorum. Yakında (dünya) yurdunun sonunun kimin olduğunu bileceksiniz. Muhakkak zalimler kurtuluşa eremezler".
Diyanet Vakfı:
De ki: Ey kavmim! Elinizden geleni yapın! Ben de yapacağım! Yurdun (dünyanın) sonunun kimin lehine olduğunu yakında bileceksiniz. Gerçek şu ki, zalimler iflah olmazlar.

vece`alû lillâhi mimmâ ẕerae mine-lḥarŝi vel'en`âmi neṣîben feḳâlû hâẕâ lillâhi biza`mihim vehâẕâ lişürakâinâ. femâ kâne lişürakâihim felâ yeṣilü ile-llâh. vemâ kâne lillâhi fehüve yeṣilü ilâ şürakâihim. sâe mâ yaḥkümûn.
Türkçe:
Kendi döllendirip yaydığı ekinden ve hayvanlardan Allah'a bir pay ayırdılar da kendi zanlarınca şöyle dediler: "Bu Allah için, bu da ortaklarımız için." ortakları için olan Allah'a ulaşmaz. Ama Allah için olan, ortaklarına ulaşıyor. Ne kötü hüküm veriyorlar!
İngilizce:
Out of what Allah hath produced in abundance in tilth and in cattle, they assigned Him a share: they say, according to their fancies: "This is for Allah, and this" - for our "partners"! but the share of their" partners "reacheth not Allah, whilst the share of Allah reacheth their "partners" ! evil (and unjust) is their assignment!
Fransızca:
Et ils assignent à Allah une part de ce qu'Il a Lui-même créé, en fait de récoltes et de bestiaux, et ils disent : "Ceci est à Allah - selon leur prétention ! - et ceci à nos divinités." Mais ce qui est pour leurs divinités ne parvient pas à Allah, tandis que ce qui est pour Allah parvient à leurs divinités. Comme leur jugement est mauvais !
Almanca:
Und sie gesellten ALLAH einen Teil von dem bei, was ER an Äckern und An'am erschuf, und sagten: "Dies gehört ALLAH - ihrer Behauptung nach - und dies gehört den von uns beigesellten Partnern." Und was den von ihnen beigesellten Partnern gehört, erreicht ALLAH nicht, aber was ALLAH gehört, dies erreicht die von ihnen beigesellten Partner. Erbärmlich ist das, wie sie richten.
Rusça:
Они предназначают Аллаху долю того, что Он вырастил из посевов и скота, и по своему разумению говорят: "Это - Аллаху, а это - нашим сотоварищам". То, что предназначено их сотоварищам, не попадает Аллаху, а то, что предназначено Аллаху, попадает их сотоварищам. Скверно то, что они решают!
Arapça:
وَجَعَلُوا لِلَّهِ مِمَّا ذَرَأَ مِنَ الْحَرْثِ وَالْأَنْعَامِ نَصِيبًا فَقَالُوا هَٰذَا لِلَّهِ بِزَعْمِهِمْ وَهَٰذَا لِشُرَكَائِنَا ۖ فَمَا كَانَ لِشُرَكَائِهِمْ فَلَا يَصِلُ إِلَى اللَّهِ ۖ وَمَا كَانَ لِلَّهِ فَهُوَ يَصِلُ إِلَىٰ شُرَكَائِهِمْ ۗ سَاءَ مَا يَحْكُمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah'ın yarattığı ekin ve hayvanlardan Allah'a bir hisse ayırmakta ve kendilerince: "Bu, Allah'a ait; şu da ortaklarımıza ait" demektedirler. Ortakları için olan hisse Allah'a ulaşmamakta, fakat Allah'a ayrılan hisse ortaklarına ulaşmaktadır. Verdikleri hüküm ne kötüdür.
Diyanet Vakfı:
Allah'ın yarattığı ekinlerle hayvanlardan Allah'a pay ayırıp zanlarınca, bu Allah'a, bu da ortaklarımıza (putlarımıza) dediler. Ortakları için ayrılan Allah'a ulaşmıyor, fakat Allah için ayrılan ortaklarına ulaşıyor! Ne kötü hüküm veriyorlar?

vekeẕâlike zeyyene likeŝîrim mine-lmüşrikîne ḳatle evlâdihim şürakâühüm liyürdûhüm veliyelbisû `aleyhim dînehüm. velev şâe-llâhü mâ fe`alûhü feẕerhüm vemâ yefterûn.
Türkçe:
Aynen bunun gibi, müşriklerden birçoğuna, Allah'a ortak koştukları kişiler, öz evlatlarını öldürmeyi güzel göstermiştir ki, hem onları yok etsinler hem de dinlerini onlar aleyhine karmakarışık hale getirsinler. Allah dileseydi bunu yapamazlardı. O halde onları, düzdükleri iftiralarla baş başa bırak.
İngilizce:
Even so, in the eyes of most of the pagans, their "partners" made alluring the slaughter of their children, in order to lead them to their own destruction, and cause confusion in their religion. If Allah had willed, they would not have done so: But leave alone them and their inventions.
Fransızca:
Et c'est ainsi que leurs divinités ont enjolivé à beaucoup d'associateurs le meurtre de leurs enfants, afin de les ruiner et de travestir à leurs yeux leur religion. Or si Allah voulait, ils ne le feraient pas. Laisse-les donc, ainsi que ce qu'ils inventent.
Almanca:
Und solcherart haben ihre (von ihnen beigesellten) Partner vielen von den Muschrik das Töten ihrer Kinder schön erscheinen lassen, damit sie sie zugrunde richten können und ihnen ihren Din durcheinander bringen. Und hätte ALLAH es gewollt, hätten sie es nicht tun können. Also laß von ihnen und von dem ab, was sie erlügen.
Rusça:
Так многим многобожникам их сотоварищи представили прекрасным убийство детей, дабы погубить их и сделать запутанной их религию. Если бы Аллах пожелал, они не поступали бы таким образом. Оставь же их вместе с их измышлениями.
Arapça:
وَكَذَٰلِكَ زَيَّنَ لِكَثِيرٍ مِّنَ الْمُشْرِكِينَ قَتْلَ أَوْلَادِهِمْ شُرَكَاؤُهُمْ لِيُرْدُوهُمْ وَلِيَلْبِسُوا عَلَيْهِمْ دِينَهُمْ ۖ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ مَا فَعَلُوهُ ۖ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yine ortakları, müşriklerden çoğuna evlatlarını öldürmeyi güzel gösterdi ki, hem kendilerini mahvetsinler, hem de dinlerini karıştırıp bozsunlar. Allah dileseydi bunu yapamazlardı. O halde onları, uydurduklarıyla baş başa bırak!
Diyanet Vakfı:
Bunun gibi ortakları, müşriklerden çoğuna çocuklarını (kızlarını) öldürmeyi hoş gösterdi ki, hem kendilerini mahvetsinler hem de dinlerini karıştırıp bozsunlar! Allah dileseydi bunu yapamazlardı. Öyle ise onları uydurdukları ile başbaşa bırak!

veḳâlû hâẕihî en`âmüv veḥarŝün ḥicr. lâ yaṭ`amühâ illâ men neşâü biza`mihim veen`âmün ḥurrimet żuhûruhâ veen`âmül lâ yeẕkürûne-sme-llâhi `aleyhe-ftirâen `aleyh. seyeczîhim bimâ kânû yefterûn.
Türkçe:
Kendi kuruntularına uygun olarak şöyle dediler: "Şunlar, dokunulmaz hayvanlar ve ekinlerdir. Bizim dilediğimizden başkası yiyemez bunları." Hayvanlar var, sırtlarına binmek yasaklanmıştır; hayvanlar var, Allah'a iftira yüzünden üzerlerine Allah'ın adını anmıyorlar. Allah onları üretmekte oldukları iftiralar yüzünden cezalandıracaktır.
İngilizce:
And they say that such and such cattle and crops are taboo, and none should eat of them except those whom - so they say - We wish; further, there are cattle forbidden to yoke or burden, and cattle on which, (at slaughter), the name of Allah is not pronounced; - inventions against Allah's name: soon will He requite them for their inventions.
Fransızca:
Et ils dirent : "Voilà des bestiaux et des champs frappés d'interdiction : n'en mangeront que ceux que nous voudrons." - selon leur prétention ! - Et voilà des bêtes dont le dos est tabou, et des bêtes sur lesquelles ils rétribuera pour ce qu'ils inventaient comme mensonges .
Almanca:
Und sie sagten: "Diese sind An'am und Äcker, die vorenthalten sind, von denen nur diejenigen speisen dürfen, denen wir dies erlauben - ihrer Behauptung nach. Auch diese sind An'am, deren Rücken für haram erklärt wurden , ebenfalls An'am, bei (deren Schächtung) ALLAHs Name nicht erwähnt wird - aus Erlogenheit in Seinem Namen." ER wird ihnen noch das vergelten, was sie zu erlügen pflegten.
Rusça:
На основании своих предположений они говорят: "Эта скотина и эти посевы запретны. Питаться ими может только тот, кому мы позволим". На одной скотине они запрещают ездить верхом и возить грузы, а над другой скотиной они не произносят имени Аллаха, возводя на Него навет. Он воздаст им за то, что они измышляют!
Arapça:
وَقَالُوا هَٰذِهِ أَنْعَامٌ وَحَرْثٌ حِجْرٌ لَّا يَطْعَمُهَا إِلَّا مَن نَّشَاءُ بِزَعْمِهِمْ وَأَنْعَامٌ حُرِّمَتْ ظُهُورُهَا وَأَنْعَامٌ لَّا يَذْكُرُونَ اسْمَ اللَّهِ عَلَيْهَا افْتِرَاءً عَلَيْهِ ۚ سَيَجْزِيهِم بِمَا كَانُوا يَفْتَرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Zanlarınca dediler ki: "Bunlar dokunulmaz hayvanlar ve ekinlerdir. Bunları bizim dilediğimizden başkası yiyemez. Bunlar da sırtına binilmesi yasaklanmış hayvanlar." Bir kısım hayvanları da üzerlerine Allah'ın adını anmadan boğazlarlar. Bütün bunları Allah'a iftira ederek yaparlar. Allah onları iftiralarıyla cezalandıracaktır.
Diyanet Vakfı:
Onlar saçma düşüncelerine göre dediler ki: "Bu (tanrılar için ayrılan) hayvanlarla ekinler haramdır. Bunları bizim dilediğimizden başkası yiyemez. Bunlar da binilmesi yasaklanmış hayvanlardır." Birtakım hayvanlar da vardır ki, (Allah böyle emrediyor diye) O'na iftira ederek üzerlerine Allah'ın adını anmazlar. Yapmakta oldukları iftiraları yüzünden Allah onları cezalandıracaktır.

veḳâlû mâ fî büṭûni hâẕihi-l'en`âmi ḫâliṣatül liẕükûrinâ vemüḥarramün `alâ ezvâcinâ. veiy yeküm meyteten fehüm fîhi şürakâ'. seyeczîhim vaṣfehüm. innehû ḥakîmün `alîm.
Türkçe:
Şunu da söylediler: "Şu hayvanların karınlarındakiler erkeklerimize özgülenmiştir; kadınlarımıza haramdır. Yavru ölü doğarsa kadın-erkek hepsi onda hak sahibidir." Bu nitelendirmeleri yüzünden Allah cezalarını verecektir. Hakîm'dir O, Alîm'dir.
İngilizce:
They say: "What is in the wombs of such and such cattle is specially reserved (for food) for our men, and forbidden to our women; but if it is still-born, then all have share therein. For their (false) attribution (of superstitions to Allah), He will soon punish them: for He is full of wisdom and knowledge.
Fransızca:
Et ils dirent : "Ce qui est dans le ventre de ces bêtes est réservé aux mâles d'entre nous, et interdit à nos femmes." Et si c'est un mort-né, ils y participent tous. Bientôt Il les rétribuera pour leur prescription , car Il est Sage et Omniscient.
Almanca:
Auch sagten sie: "Alles in den Bäuchen dieser An'am ist ausschließlich unseren Männlichen bestimmt, aber es gilt als haram für unsere Partnerwesen, und sollte es als Verendetes (geboren werden), dann sind alle darin Partner." ER wird es ihnen für ihre Beschreibung vergelten. ER ist gewiß allweise, allwissend.
Rusça:
Они говорят: "То, что находится в утробах этой скотины, дозволено нашим мужчинам и запрещено нашим женам". Если же он рождается мертвым, то все они получают право на него. Он воздаст им за то, что они приписывали, ведь Он - Мудрый, Знающий.
Arapça:
وَقَالُوا مَا فِي بُطُونِ هَٰذِهِ الْأَنْعَامِ خَالِصَةٌ لِّذُكُورِنَا وَمُحَرَّمٌ عَلَىٰ أَزْوَاجِنَا ۖ وَإِن يَكُن مَّيْتَةً فَهُمْ فِيهِ شُرَكَاءُ ۚ سَيَجْزِيهِمْ وَصْفَهُمْ ۚ إِنَّهُ حَكِيمٌ عَلِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Dediler ki: "Bu hayvanların karınlarındakiler sadece erkeklerimize ait olup kadınlarımıza haramdır". Eğer ölü doğarsa o zaman hepsi onda ortaktır. Bu nitelemelerinden dolayı Allah onların cezasını verecektir. Çünkü O hikmet sahibidir, her şeyi bilendir.
Diyanet Vakfı:
Dediler ki: "Şu hayvanların karınlarında olanlar yalnız erkeklerimize aittir, kadınlarımıza ise haram kılınmıştır. Şayet (yavru) ölü doğarsa, o zaman (kadın erkek) hepsi onda ortaktır." Allah bu değerlendirmelerinin cezasını verecektir. Şüphesiz ki O hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.

ḳad ḫasira-lleẕîne ḳatelû evlâdehüm sefehem bigayri `ilmiv veḥarramû mâ razeḳahümü-llâhü-ftirâen `ale-llâh. ḳad ḍallû vemâ kânû mühtedîn.
Türkçe:
Şu bir gerçek ki, ilimsizlik yüzünden öz evlatlarını beyinsizce katledenlerle Allah'ın kendilerine verdiği rızıkları, Allah'a iftira ederek haramlaştıranlar gerçekten hüsrana uğramışlardır. İnan olsun, sapıtmışlardır onlar; hiçbir zaman doğruyu ve güzeli bulamazlar.
İngilizce:
Lost are those who slay their children, from folly, without knowledge, and forbid food which Allah hath provided for them, inventing (lies) against Allah. They have indeed gone astray and heeded no guidance.
Fransızca:
Ils sont certes perdants, ceux qui ont, par sottise et ignorance tué leurs enfants, et ceux qui ont interdit ce qu'Allah leur a attribué de nourriture, inventant des mensonges contre Allah. Ils se sont égarés et ne sont point guidés.
Almanca:
Bereits verloren haben diejenigen, die ihre Kinder aus Torheit und Unwissen getötet und das vom Rizq für haram erklärt haben, das ALLAH ihnen gewährte, aus Erlogenheit in ALLAHs Namen. Bereits sind sie irregegangen und sie waren nicht rechtgeleitet.
Rusça:
Понесли урон те, которые убивали своих детей по глупости, безо всякого знания, и запрещали то, чем наделял их Аллах, возводя навет на Аллаха. Они впали в заблуждение и не последовали прямым путем.
Arapça:
قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ قَتَلُوا أَوْلَادَهُمْ سَفَهًا بِغَيْرِ عِلْمٍ وَحَرَّمُوا مَا رَزَقَهُمُ اللَّهُ افْتِرَاءً عَلَى اللَّهِ ۚ قَدْ ضَلُّوا وَمَا كَانُوا مُهْتَدِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bilgisizlik yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve Allah'ın kendilerine verdiği rızkı, Allah'a iftira ederek haram kılanlar muhakkak ki, ziyana uğradılar. Bunlar, doğru yoldan sapmışlardır; hidayete erecek de değillerdir.
Diyanet Vakfı:
Bilgisizlikleri yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve Allah'ın kendilerine verdiği rızkı, Allah'a iftira ederek (kadınlara) haram kılanlar, muhakkak ki ziyana uğramışlardır. Onlar gerçekten sapmışlardır ve doğru yolu bulacak da değillerdir.
Sayfalar
