
feḳarrabehû ileyhim ḳâle elâ te'külûn.
Türkçe:
Danayı misafirlerin önüne sürdü. "Yemez misiniz?" dedi.
İngilizce:
And placed it before them.. he said, "Will ye not eat?"
Fransızca:
Ensuite il l'approcha d'eux... "Ne mangez-vous pas ? " dit-il.
Almanca:
dann setzte er es ihnen vor, er sagte: "Esst ihr etwa nicht?"
Rusça:
Он придвинул его к ним и сказал: "Не отведаете ли?"
Arapça:
فَقَرَّبَهُ إِلَيْهِمْ قَالَ أَلَا تَأْكُلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onu önlerine sürerek: "Yemez misiniz?" dedi.
Diyanet Vakfı:
Onların önüne koyup "Yemez misiniz?" demişti.

feevcese minhüm ḫîfeh. ḳâlû lâ teḫaf. vebeşşerûhü bigulâmin `alîm.
Türkçe:
O arada, içine bunlardan bir kuşku düştü. "Korkma!" dediler. Ve ona bilgin bir oğlan müjdelediler.
İngilizce:
(When they did not eat), He conceived a fear of them. They said, "Fear not," and they gave him glad tidings of a son endowed with knowledge.
Fransızca:
Il ressentit alors de la peur vis-à-vis d'eux. Ils dirent : "N'aie pas peur". Et ils lui annoncèrent [la naissance] d'un garçon plein de savoir.
Almanca:
Dann verbarg er Furcht vor ihnen. Sie sagten: "Fürchte dich nicht!" Und sie überbrachten ihm frohe Botschaft über einen äußerst wissenden Jungen.
Rusça:
Он испугался их в душе, и тогда они сказали: "Не бойся". Они обрадовали его вестью о знающем мальчике.
Arapça:
فَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً ۖ قَالُوا لَا تَخَفْ ۖ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَامٍ عَلِيمٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yemediklerini görünce onlardan içine bir korku düştü. Onlar İbrahim'e: "Korkma!" dediler ve onu çok bilgili bir oğul ile müjdelediler.
Diyanet Vakfı:
Derken onlardan korkmaya başladı. "Korkma" dediler ve ona bilgin bir oğlan çocuğu müjdelediler.

feaḳbeleti-mraetühû fî ṣarratin feṣakket vechehâ veḳâlet `acûzün `aḳîm.
Türkçe:
Derken, karısı bir çığlık içinde döndü; yüzüne vurarak şöyle dedi: "Ben, doğurma yaşını geçmiş bir kocakarıyım!"
İngilizce:
But his wife came forward (laughing) aloud: she smote her forehead and said: "A barren old woman!"
Fransızca:
Alors sa femme s'avança en criant, se frappa le visage et dit : "Une vieille femme stérile...
Almanca:
Dann kam seine Frau in lautem Überschwang, schlug sich auf ihr Gesicht und sagte: "Ich bin doch eine unfruchtbare Alte!"
Rusça:
Его жена стала кричать и бить себя по лицу. Она сказала: "Старая бесплодная женщина!"
Arapça:
فَأَقْبَلَتِ امْرَأَتُهُ فِي صَرَّةٍ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ عَجُوزٌ عَقِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunun üzerine karısı (Sâre) bir çığlık atarak geldi ve elini yüzüne vurarak: "Ben kısır bir kocakarıyım, nasıl çocuğum olur?" dedi.
Diyanet Vakfı:
Karısı çığlık atarak geldi. Elini yüzüne çarparak: "Ben kısır bir kocakarıyım!" dedi.

ḳâlû keẕâliki ḳâle rabbük. innehû hüve-lḥakîmü-l`alîm.
Türkçe:
Dediler ki: "Rabbin öyle buyurmuştur. Hüküm ve hikmet sahibi O'dur, en iyisini bilen de O'dur.
İngilizce:
They said, "Even so has thy Lord spoken: and He is full of Wisdom and Knowledge."
Fransızca:
Ils dirent : "Ainsi a dit ton Seigneur. C'est Lui vraiment le Sage, l'Omniscient".
Almanca:
Sie sagten: "Solcherart sagte dein HERR. Gewiß, ER ist Der Allweise, Der Allwissende."
Rusça:
Они сказали: "Так сказал твой Господь. Он - Мудрый, Знающий".
Arapça:
قَالُوا كَذَٰلِكِ قَالَ رَبُّكِ ۖ إِنَّهُ هُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Misafir melekler: "Evet bu böyledir. Rabbin böyle buyurdu. Gerçekten O hüküm ve hikmet sahibidir. Herşeyi hakkıyla bilir." dediler.
Diyanet Vakfı:
Onlar: "Bu böyledir. Rabbin söylemiştir. O, hikmet sahibidir, bilendir" dediler.
Sayfalar
