Al-Qasas—القصص

vehüve-llâhü lâ ilâhe illâ hû. lehü-lḥamdü fi-l'ûlâ vel'âḫirah. velehü-lḥukmü veileyhi türce`ûn.

Türkçe:
O, Allah'tır! Tanrı yoktur O'ndan başka. İlkte de sonda da hamt yalnız O'nadır. Hüküm de yalnız O'nundur/O'nun içindir. Ve siz yalnız O'na döndürüleceksiniz.
İngilizce:
And He is Allah: There is no god but He. To Him be praise, at the first and at the last: for Him is the Command, and to Him shall ye (all) be brought back.
Fransızca:
C'est lui Allah. Pas de divinité à part Lui. A Lui la louange ici-bas comme dans l'au-delà. A Lui appartient le jugement. Et vers Lui vous serez ramenés.
Almanca:
Und ER ist ALLAH! Es gibt keine Gottheit außer Ihm! Ihm gebührt alles Lob im Diesseits und im Jenseits. Und Ihm gebührt das Richten und zu Ihm werdet ihr zurückgebracht.
Rusça:
Он - Аллах, кроме Которого нет иного божества. Ему надлежит хвала в первой жизни и в Последней жизни. Он принимает решения, и к Нему вы будете возвращены.
Arapça:
وَهُوَ اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۖ لَهُ الْحَمْدُ فِي الْأُولَىٰ وَالْآخِرَةِ ۖ وَلَهُ الْحُكْمُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte O, Allah'tır. O'ndan başka tanrı yoktur. Önünde de, sonunda da hamd O'nundur, hüküm O'nundur. Ve ancak O'na döndürüleceksiniz.
Diyanet Vakfı:
İşte O, Allah'tır. O'ndan başka tanrı yoktur. Önünde de, sonunda da hamd O'nundur, hüküm O'nundur. Ve ancak O'na döndürüleceksiniz.

ḳul era'eytüm in ce`ale-llâhü `aleykümü-lleyle sermeden ilâ yevmi-lḳiyâmeti men ilâhün gayru-llâhi ye'tîküm biḍiyâ'. efelâ tesme`ûn.

Türkçe:
De ki: "Söyleyin bakalım, Allah geceyi, kıyamet gününe kadar üzerinizde sürekli kılsa, Allah'tan başka hangi ilah size ışık getirebilir? Hâlâ dinlemeyecek misiniz?"
İngilizce:
Say: See ye? If Allah were to make the night perpetual over you to the Day of Judgment, what god is there other than Allah, who can give you enlightenment? Will ye not then hearken?
Fransızca:
Dis : "Que diriez-vous ? Si Allah vous assignait la nuit en permanence jusqu'au jour de la Résurrection, quelle divinité autre qu'Allah pourrait vous apporter une lumière ? N'entendez-vous donc pas ? "
Almanca:
Sag: "Wie seht ihr es? Wenn ALLAH euch die Nacht andauernd bis zum Tag der Auferstehung machen würde, welche Gottheit außer ALLAH, wird euch dann Helligkeit gewähren? Hört ihr etwa nicht?!"
Rusça:
Скажи: "Как вы думаете, если Аллах продлит вам ночь до Дня воскресения, то какой бог, кроме Аллаха, сможет принести вам свет? Неужели вы не слышите?"
Arapça:
قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِن جَعَلَ اللَّهُ عَلَيْكُمُ اللَّيْلَ سَرْمَدًا إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَنْ إِلَٰهٌ غَيْرُ اللَّهِ يَأْتِيكُم بِضِيَاءٍ ۖ أَفَلَا تَسْمَعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Resulüm!) De ki: "Düşündünüz mü hiç, eğer Allah üzerinizde geceyi tâ kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse, Allah'tan başka size ışık getirecek tanrı kimdir? Hâlâ işitmeyecek misiniz?"
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) De ki: Düşündünüz mü hiç, eğer Allah üzerinizde geceyi ta kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse, Allah'tan başka size bir ışık getirecek tanrı kimdir? Hala işitmeyecek misiniz?

ḳul era'eytüm in ce`ale-llâhü `aleykümü-nnehâra sermeden ilâ yevmi-lḳiyâmeti men ilâhün gayru-llâhi ye'tîküm bileylin teskünûne fîh. efelâ tübṣirûn.

Türkçe:
De ki: "Söyleyin bakalım, eğer Allah kıyamet gününe kadar, gündüzü üzerinizde sürekli tutsa, Allah'tan başka hangi tanrı, içinde sükûnet bulacağınız bir gece verebilir size? Hâlâ görmeyecek misiniz?"
İngilizce:
Say: See ye? If Allah were to make the day perpetual over you to the Day of Judgment, what god is there other than Allah, who can give you a night in which ye can rest? Will ye not then see?
Fransızca:
Dis : "Que diriez-vous ? Si Allah vous assignait le jour en permanence jusqu'au Jour de la Résurrection, quelle divinité autre qu'Allah pourrait vous apporter une nuit durant laquelle vous reposeriez ? N'observez-vous donc pas ? "
Almanca:
Sag: "Wie seht ihr es? Wenn ALLAH euch den Tag andauernd bis zum Tag der Auferstehung machen würde, welche Gottheit außer ALLAH, wird euch dann Nacht gewähren, in der ihr euch ruht? Seht ihr etwa nicht?!"
Rusça:
Скажи: "Как вы думаете, если Аллах продлит вам день до Дня воскресения, то какой бог, кроме Аллаха, сможет принести вам ночь, чтобы вы могли отдохнуть во время нее? Неужели вы не видите?"
Arapça:
قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِن جَعَلَ اللَّهُ عَلَيْكُمُ النَّهَارَ سَرْمَدًا إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَنْ إِلَٰهٌ غَيْرُ اللَّهِ يَأْتِيكُم بِلَيْلٍ تَسْكُنُونَ فِيهِ ۖ أَفَلَا تُبْصِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "Haber verin bakayım, eğer Allah üzerinizde gündüzü ta kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse, Allah'tan başka, istirahat edeceğiniz geceyi size getirecek tanrı kimdir? Hâlâ görmeyecek misiniz?"
Diyanet Vakfı:
De ki: Söyleyin bakalım, eğer Allah üzerinizde gündüzü ta kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse, Allah'tan başka, istirahat edeceğiniz geceyi size getirecek tanrı kimdir? Hala görmeyecek misiniz?

vemir raḥmetihî ce`ale lekümü-lleyle vennehâra liteskünû fîhi velitebtegû min faḍlihî vele`alleküm teşkürûn.

Türkçe:
Rahmetinin bir eseri olarak geceyi ve gündüzü sizin için oluşturdu ki, onda sükûnet bulasınız, O'nun lütfundan bir şeyler dileyesiniz ve şükredebilesiniz.
İngilizce:
It is out of His Mercy that He has made for you Night and Day,- that ye may rest therein, and that ye may seek of his Grace;- and in order that ye may be grateful.
Fransızca:
C'est de par Sa miséricorde qu'Il vous a assigné la nuit et le jour : pour que vous vous reposiez et cherchiez de Sa grâce, et afin que vous soyez reconnaissants.
Almanca:
Und wegen Seiner Gnade machte ER euch den Tag und die Nacht, damit ihr darin ruht und nach Seiner Gunst erstrebt. Und damit ihr euch dankbar erweist.
Rusça:
По Своей милости Он сотворил для вас ночь и день, чтобы вы отдыхали во время нее и искали Его милость, - быть может, вы будете благодарны.
Arapça:
وَمِن رَّحْمَتِهِ جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ لِتَسْكُنُوا فِيهِ وَلِتَبْتَغُوا مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Rahmetinden dolayı, Allah, geceyi ve gündüzü yarattı ki geceleyin dinlenesiniz (gündüzün) ise O'nun lütuf ve kereminden (rızkınızı) arayasınız. Umulur ki şükredersiniz.
Diyanet Vakfı:
Rahmetinden ötürü Allah, geceyi ve gündüzü yarattı ki geceleyin dinlenesiniz, (gündüzün) O'nun fazlu kereminden (rızkınızı) arayasınız ve şükredesiniz.

veyevme yünâdîhim feyeḳûlü eyne şürakâiye-lleẕîne küntüm tez`umûn.

Türkçe:
Gün olur, seslenir onlara da şöyle der: "O, bir şey zannettiğiniz ortaklarım nerede?"
İngilizce:
The Day that He will call on them, He will say: "Where are my 'partners'? whom ye imagined (to be such)?"
Fransızca:
Et le jour où Il les appellera, il dira : "Où sont ceux que vous prétendiez être Mes associés ? "
Almanca:
Und am Tag, wenn ER sie ruft und dann sagt: "Wo sind die Mir beigesellten Partner, die ihr zu behaupten pflegtet?!" -
Rusça:
В тот день Он воззовет к ним и скажет: "Где же Мои сотоварищи, о существовании которых вы предполагали?"
Arapça:
وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَائِيَ الَّذِينَ كُنتُمْ تَزْعُمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve hele o gün Allah onları çağırarak: "Benim ortaklarım olduklarını iddia ettikleriniz hani, nerede?" diyecektir.
Diyanet Vakfı:
O gün Allah onları çağırarak: Benim ortaklarım olduklarını iddia ettikleriniz hani nerede? diyecektir.

veneza`nâ min külli ümmetin şehîden feḳulnâ hâtû bürhâneküm fe`alimû enne-lḥaḳḳa lillâhi veḍalle `anhüm mâ kânû yefterûn.

Türkçe:
Her ümmetten bir tanık çıkarmış da şöyle demişizdir: "Getirin susturucu kanıtınızı!" Bunun üzerine onlar hakkın Allah'a ait olduğunu bilmişlerdir. O iftira aracı yaptıkları şeyler de onları yüzüstü koyup kaybolmuşlardır.
İngilizce:
And from each people shall We draw a witness, and We shall say: "Produce your Proof": then shall they know that the Truth is in Allah (alone), and the (lies) which they invented will leave them in lurch.
Fransızca:
Cependant, Nous ferons sortir de chaque communauté un témoin, puis Nous dirons : "Apportez votre preuve décisive". Ils sauront alors que la Vérité est à Allah; et que ce qu'ils avaient inventé les a abandonnés.
Almanca:
Und WIR nehmen von jeder Umma einen Zeugen heraus, dann sagen WIR: "Bringt euren Beweis her!" - Dann wußten sie, daß die Wahrheit gewiß ALLAH gehört. Und ihnen ist abhanden gegangen, was sie zu erfinden pflegten.
Rusça:
Из каждой общины Мы выберем свидетеля и скажем: "Приведите ваше доказательство!" Тогда они узнают, что истина - с Аллахом. И покинет их то, что они измышляли.
Arapça:
وَنَزَعْنَا مِن كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيدًا فَقُلْنَا هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ فَعَلِمُوا أَنَّ الْحَقَّ لِلَّهِ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(O gün) her ümmetten bir şahit çıkarır, "Haydin, kesin delilinizi getirin!" deriz. O zaman bilirler ki, hakikat Allah'a aittir ve uydurageldikleri şeyler (putlar) de kendilerinden ayrılıp kaybolmuşlardır.
Diyanet Vakfı:
(O gün) her ümmetten bir şahit çıkarır, (kafirlere): Kesin delilinizi getirin! deriz. O zaman bilirler ki hakikat Allah'a aittir ve uydurageldikleri şeyler (putlar) da kendilerinden ayrılıp kaybolmuşlardır.

inne ḳârûne kâne min ḳavmi mûsâ febegâ `aleyhim. veâteynâhü mine-lkünûzi mâ inne mefâtiḥahû letenûü bil`uṣbeti üli-lḳuvveh. iẕ ḳâle lehû ḳavmühû lâ tefraḥ inne-llâhe lâ yüḥibbü-lferiḥîn.

Türkçe:
Şu da bir gerçek ki Karun, Mûsa kavmindendi. Onlara karşı şımarıklık/azgınlık yaptı. Ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını taşımak, kuvvetli bir grubu bile zorluyordu. Kavmi ona şöyle demişti: "Şımarma, çünkü Allah, şımaranları sevmez."
İngilizce:
Qarun was doubtless, of the people of Moses; but he acted insolently towards them: such were the treasures We had bestowed on him that their very keys would have been a burden to a body of strong men, behold, his people said to him: "Exult not, for Allah loveth not those who exult (in riches).
Fransızca:
En vérité, Coré [Karoun] était du peuple de Moïse mais il était empli de violence envers eux. Nous lui avions donné de trésors dont les clefs pesaient lourd à toute une bande de gens forts. Son peuple lui dit : "Ne te réjouis point. Car Allah n'aime pas les arrogants.
Almanca:
Gewiß, Qarun war von Musas Leuten, dann tat er ihnen Unrecht an. UndWIR gewährten ihm von den Schätzen, deren Schlüssel zu tragen sogar einer Gruppe 2 Kraftvoller schwer fällt. Als zu ihm seine Leute sagten: "Sei nicht freudenerregt! Gewiß, ALLAH liebt nicht die Freudenerregten.
Rusça:
Воистину, Карун (Корей) был соплеменником Мусы, но притеснял их. Мы даровали ему столько сокровищ, что ключи от них были обременительны даже для нескольких силачей. Соплеменники сказали ему: "Не ликуй, ведь Аллах не любит ликующих.
Arapça:
۞ إِنَّ قَارُونَ كَانَ مِن قَوْمِ مُوسَىٰ فَبَغَىٰ عَلَيْهِمْ ۖ وَآتَيْنَاهُ مِنَ الْكُنُوزِ مَا إِنَّ مَفَاتِحَهُ لَتَنُوءُ بِالْعُصْبَةِ أُولِي الْقُوَّةِ إِذْ قَالَ لَهُ قَوْمُهُ لَا تَفْرَحْ ۖ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْفَرِحِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Karun, Musa'nın kavminden idi de, onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü kuvvetli bir topluluk zor taşırdı. Kavmi ona demişti ki: "Şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez."
Diyanet Vakfı:
Karun, Musa'nın kavminden idi de, onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlükuvvetli bir topluluk zor taşırdı. Kavmi ona şöyle demişti: Şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez.

vebtegi fîmâ âtâke-llâhü-ddâra-l'âḫirate velâ tense neṣîbeke mine-ddünyâ veaḥsin kemâ aḥsene-llâhü ileyke velâ tebgi-lfesâde fi-l'arḍ. inne-llâhe lâ yüḥibbü-lmüfsidîn.

Türkçe:
"Allah'ın sana verdikleri içinde âhiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma. Allah'ın sana güzel davrandığı gibi sen de güzel davran/Allah'ın sana lütufta bulunduğu gibi sen de lütufta bulun. Yeryüzünde fesat isteyip durma, çünkü Allah fesat peşinde koşanları sevmez."
İngilizce:
But seek, with the (wealth) which Allah has bestowed on thee, the Home of the Hereafter, nor forget thy portion in this world: but do thou good, as Allah has been good to thee, and seek not (occasions for) mischief in the land: for Allah loves not those who do mischief.
Fransızca:
Et recherche à travers ce qu'Allah t'a donné, la Demeure dernière. Et n'oublie pas ta part en cette vie. Et sois bienfaisant comme Allah a été bienfaisant envers toi. Et ne recherche pas la corruption sur terre. Car Allah n'aime point les corrupteurs".
Almanca:
Und strebe mit dem, was ALLAH dir zuteil werden ließ, die jenseitige Wohnstätte an und vergiß nicht deinen Anteil am Diesseits, und tue Gutes, wie ALLAH dir Gutes tat, und strebe kein Verderben auf Erden an! Gewiß, ALLAH liebt nicht die Verderben- Anrichtenden.
Rusça:
Посредством того, что Аллах даровал тебе, стремись к Последней обители, но не забывай о своей доле в этом мире! Твори добро, подобно тому, как Аллах сотворил добро для тебя, и не стремись распространять нечестие на земле, ведь Аллах не любит распространяющих нечестие".
Arapça:
وَابْتَغِ فِيمَا آتَاكَ اللَّهُ الدَّارَ الْآخِرَةَ ۖ وَلَا تَنسَ نَصِيبَكَ مِنَ الدُّنْيَا ۖ وَأَحْسِن كَمَا أَحْسَنَ اللَّهُ إِلَيْكَ ۖ وَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي الْأَرْضِ ۖ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu gözet, ama dünyadan da nasibini unutma! Allah'ın sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.
Diyanet Vakfı:
Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.

ḳâle innemâ ûtîtühû `alâ `ilmin `indî. evelem ya`lem enne-llâhe ḳad ehleke min ḳablihî mine-lḳurûni men hüve eşeddü minhü ḳuvvetev veekŝeru cem`â. velâ yüs'elü `an ẕünûbihimü-lmücrimûn.

Türkçe:
O dedi: "Bu servet bana, bendeki bir ilim sayesinde verildi." Peki o bilmedi mi ki Allah, önceki nesiller içinden ondan kuvvetçe daha zorlu, sayıca daha çok olanları bile helâk etmiştir. Günahlarının ne olduğu, günahkârlardan sorulmaz.
İngilizce:
He said: "This has been given to me because of a certain knowledge which I have." Did he not know that Allah had destroyed, before him, (whole) generations,- which were superior to him in strength and greater in the amount (of riches) they had collected? but the wicked are not called (immediately) to account for their sins.
Fransızca:
Il dit : "C'est par une science que je possède que ceci m'est venu". Ne savait-il pas qu'avant lui Allah avait périr des générations supérieures à lui en force et plus riches en biens ? Et les criminels ne seront pas interrogés sur leurs péchés" !
Almanca:
Er sagte: "Zuteil wurde mir dies nur wegen dem Wissen, über das ich verfüge!" Wußte er etwa nicht, daß ALLAH bereits vor ihm von Generationen zugrunde richten ließ, die über noch mehr Macht verfügten als er und die noch mehr an Vermögen anhäuften?! Und die schwer Verfehlenden werden nach ihren Verfehlungen nicht gefragt.
Rusça:
Он сказал: "Все это даровано мне благодаря знанию, которым я обладаю". Неужели он не знал, что до него Аллах погубил целые поколения, которые превосходили его мощью и накоплениями? Грешники не будут спрошены об их грехах.
Arapça:
قَالَ إِنَّمَا أُوتِيتُهُ عَلَىٰ عِلْمٍ عِندِي ۚ أَوَلَمْ يَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ قَدْ أَهْلَكَ مِن قَبْلِهِ مِنَ الْقُرُونِ مَنْ هُوَ أَشَدُّ مِنْهُ قُوَّةً وَأَكْثَرُ جَمْعًا ۚ وَلَا يُسْأَلُ عَن ذُنُوبِهِمُ الْمُجْرِمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Karun ise: "O (servet) bana ancak kendimdeki bilgi sayesinde verildi." demiştir. Bilmiyor muydu ki Allah, kendinden önceki nesillerden, ondan daha güçlü, ondan daha çok taraftarı olan kimseleri helak etmişti. Günahkarlardan günahları sorulmaz (Allah onların hepsini bilir).
Diyanet Vakfı:
Karun ise: O (servet) bana ancak kendimdeki bilgi sayesinde verildi, demişti. Bilmiyor muydu ki Allah, kendinden önceki nesillerden, ondan daha güçlü, ondan daha çok taraftarı olan kimseleri helak etmişti. Günahkarlardan günahları sorulmaz (Allah onların hepsini bilir).

feḫarace `alâ ḳavmihî fî zînetih. ḳâle-lleẕîne yürîdûne-lḥayâte-ddünyâ yâ leyte lenâ miŝle mâ ûtiye ḳârûnü innehû leẕû ḥażżin `ażîm.

Türkçe:
Karun, süsü-püsü içinde toplumunun karşısına çıktı. Şu iğreti dünya hayatını amaçlayanlar dediler ki: "Ah, Karun'a verilenin bir benzeri bize de verilseydi. Gerçekten o, çok nasipli bir adam!"
İngilizce:
So he went forth among his people in the (pride of his wordly) glitter. Said those whose aim is the Life of this World: "Oh! that we had the like of what Qarun has got! for he is truly a lord of mighty good fortune!"
Fransızca:
Il sortit à son peuple dans tout son apparat. Ceux que aimaient la vie présente dirent : "Si seulement nous avions comme ce qui a été donné à Coré. Il a été doté, certes, d'une immense fortune".
Almanca:
Dann ging er zu seinen Leuten mit seinem Schmuck hinaus. Diejenigen, die das diesseitige Leben anstrebten, sagten: "Würde uns doch Gleiches zuteil, wie es Qarun zuteil wurde! Er verfügt doch über Riesenglück."
Rusça:
Он вышел к своему народу в своих украшениях. Те, которые желали мирской жизни, сказали: "Вот если бы у нас было то, что даровано Каруну (Корею)! Воистину, он обладает великой долей".
Arapça:
فَخَرَجَ عَلَىٰ قَوْمِهِ فِي زِينَتِهِ ۖ قَالَ الَّذِينَ يُرِيدُونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا يَا لَيْتَ لَنَا مِثْلَ مَا أُوتِيَ قَارُونُ إِنَّهُ لَذُو حَظٍّ عَظِيمٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Derken Karun, ihtişam içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzulayanlar, "Keşke Karun'a verilenin benzeri bizim de olsaydı. Hakikat şu ki o, çok büyük devlet sahibidir" dediler.
Diyanet Vakfı:
Derken, Karun, ihtişamı içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzulayanlar: Keşke Karun'a verilenin benzeri bizim de olsaydı; doğrusu o çok şanslı! dediler.

Sayfalar

Al-Qasas—القصص beslemesine abone olun.