Kur'an Ayetleri

Sûre No: 

4

Sûredeki Ayet No: 

64

Ayet No: 

557

Sayfa No: 

88

Nüzûl Yeri: 

Arapça: 

وَمَا أَرْسَلْنَا مِن رَّسُولٍ إِلَّا لِيُطَاعَ بِإِذْنِ اللَّهِ ۚ وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذ ظَّلَمُوا أَنفُسَهُمْ جَاءُوكَ فَاسْتَغْفَرُوا اللَّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللَّهَ تَوَّابًا رَّحِيمًا

Çeviriyazı: 

vemâ erselnâ mir rasûlin illâ liyüṭâ`a biiẕni-llâh. velev ennehüm iż żalemû enfüsehüm câûke festagferü-llâhe vestagfera lehümü-rrasûlü levecedü-llâhe tevvâber raḥîmâ.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır: 

Biz hangi peygamberi gönderdikse, sırf Allah'ın izni ile itaat edilmek üzere gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan günahlarının bağışlanmasını dileselerdi ve Resul de onların bağışlanmasını dileseydi, elbette Allah'ı affedici, merhametli bulurlardı.

Diyanet İşleri: 

Biz her peygamberi ancak, Allah'ın izniyle, itaat olunması için gönderdik. Onlar, kendilerine yazık ettiklerinde, sana gelip Allah'tan mağfiret dileseler ve Peygamber de onlara mağfiret dileseydi, Allah'ın tevbeleri daima kabul ve merhamet eden olduğunu görürlerdi.

Abdulbakî Gölpınarlı: 

Biz, her peygamberi ancak, Allah izniyle ona itaat edilsin diye gönderdik; onlar da nefislerine zulmettikleri vakit sana gelerek Allah'ın, kendilerini yarlıgamasını isteselerdi, Peygamber de onların yarlıganmalarını dileseydi elbette Allah'ın tövbeleri kabul edici rahim olduğunu görür, anlarlardı.

Şaban Piriş: 

Biz, her peygamberi ancak, Allah’ın izni ile kendilerine itaat olunması için gönderdik. Eğer onlar, nefislerine zulmettiklerinde sana gelip Allah’tan bağışlanma dileselerdi ve Peygamber de onlar için bağışlanma dileseydi, elbette Allah’ı tevbeleri kabul eden ve çokça merhametli olarak bulurlardı.

Edip Yüksel: 

Biz her elçiyi, ALLAH'ın izniyle kendisine itaat edilsin diye gönderdik. Onlar, kişiliklerine zulmettikleri zaman sana gelip ALLAH'tan günahlarının bağışlanmasını dileselerdi ve elçi de onlar için bağışlanma dileseydi, elbette ALLAH'ı Affedici ve Rahim bulacaklardı.

Ali Bulaç: 

Biz elçilerden hiç kimseyi ancak Allah'ın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir şeyle göndermedik. Onlar kendi nefislerine zulmettiklerinde şayet sana gelip Allah'tan bağışlama dileselerdi ve elçi de onlar için bağışlama dileseydi, elbette Allah'ı tevbeleri kabul eden, esirgeyen olarak bulurlardı.

Suat Yıldırım: 

Biz hiç bir peygamberi, Allah'ın izni ile, kendisine itaat olunmaktan başka bir gaye ile göndermedik.Eğer onlar kendilerine zulmettikleri vakit sana gelip de Allah’tan af dileseler, sen de resul olarak onların affedilmelerini isteseydin, elbette Allah’ı tövbeleri kabul eden, pek merhametli bulacaklardı. [3,152; 58,12]

Ömer Nasuhi Bilmen: 

Biz hiçbir peygamber göndermedik, ancak Allah Teâlâ´nın izniyle itaat edilmesi için gönderdik. Ve eğer onlar nefislerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah Teâlâ´dan mağfiret isteseydiler ve onlara peygamber de istiğfarda bulunsaydı elbette Allah Teâlâ´yı tevbeleri çok kabul edici ve çok esirgeyici bulacaklardı.

Yaşar Nuri Öztürk: 

Biz hiçbir resulü, Allah'ın izniyle kendisine itaat edilmesi dışında bir amaçla göndermedik. Eğer onlar, öz benliklerine zulmettiklerinde sana gelip Allah'tan af dileseler, resul de kendileri için af dileseydi, elbette ki Allah'ı tövbeleri cömertçe kabul eden bir Rahîm olarak bulacaklardı.

Bekir Sadak: 

4:67

İbni Kesir: 

Biz, hiçbir peygamberi Allah´ın izniyle itaat edilmekten başka bir gaye ile göndermedik. Onlar kendilerine yazık ettikleri zaman, sana gelip Allah´tan mağfiret dileseler ve peygamberleri de onlara mağfiret dileseydi elbette Allah´ı Tevvab vd Rahim olarak bulacaklardı.

Adem Uğur: 

Biz her peygamberi -Allah´ın izniyle- ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah´tan bağışlanmayı dileseler, Resûl de onlar için istiğfar etseydi Allah´ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı.

İskender Ali Mihr: 

Ve Biz, (hiç) bir resulu, Allah´ın izniyle kendilerine itaat edilmesinden başka birşey için göndermedik.Ve onlar nefslerine zulmettikleri zaman, eğer sana gelselerdi, böylece Allah´tan mağfiret dileselerdi ve Resûl de onlar için mağfiret dileseydi, mutlaka Allah´ı, (iki tarafın da) tövbelerini (onların tövbesini ve Resûlün mağfiret talebini) kabul eden ve rahmet edici olarak bulurlardı.

Celal Yıldırım: 

Biz gönderdiğimiz her peygamberi, ancak —Allah´ın izniyle— kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettiklerinde sana gelip Allah´tan günahlarının bağışlanmasını dileselerdi ve Peygamber de onlar için Allah´tan bağışlanma dileseydi, elbette Allah´ı tevbeleri çokça kabul eden ve çok merhametli bulurlardı.

Tefhim ul Kuran: 

Biz peygamberlerden hiç kimseyi ancak Allah´ın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir şeyle göndermedik. Onlar kendi nefislerine zulmettiklerinde şayet sana gelip Allah´tan bağışlama dileselerdi ve peygamber de onlar için bağışlama dileseydi, elbette Allah´ı tevbeleri kabul eden, esirgeyen olarak bulurlardı.

Fransızca: 

Nous n'avons envoyé de Messager que pour qu'il soit obéi, par la permission d'Allah. Si, lorsqu'ils ont fait du tort à leurs propres personnes ils venaient à toi en implorant le pardon d'Allah et si le Messager demandait le pardon pour eux, ils trouveraient, certes, Allah, Très Accueillant au repentir, Miséricordieux.

İspanyolca: 

No hemos mandado a ningún Enviado sino para, con permiso de Alá, ser obedecido. Si, cuando fueron injustos consigo mismos, hubieran venido a ti y pedido el perdón de Alá, y si el Enviado hubiera también pedido el perdón por ellos, habrían encontrado a Alá indulgente, misericordioso.

İtalyanca: 

Non abbiamo inviato un Messaggero se non affinché sia obbedito, per volontà di Allah. Se, dopo aver mancato nei loro stessi confronti, venissero da te e chiedessero il perdono di Allah e se il Messaggero chiedesse perdono per loro, troverebbero Allah pronto ad accogliere il pentimento, misericordioso.

Almanca: 

Und WIR haben jeden Gesandten nur deshalb entsandt, damit ihm mit der Zustimmung ALLAHs gehorcht wird. Und wären sie doch, nachdem sie Unrecht begangen hatten, zu dir gekommen und hätten ALLAH um Vergebung gebeten und hätte dann der Gesandte für sie um Vergebung gebeten, würden sie ALLAH als reue-annehmend, allgnädig finden.

Çince: 

我派遣使者,只为要人奉真主的命令而服从他。他们自欺的时候,假若他们来见你,而且向真主求饶,使者也替他们求饶,那末,他们必发现真主是至宥的,是至慈的。

Hollandaca: 

Wij hebben geen apostel gezonden, dan opdat hij door het verlof van God mocht worden gehoorzaamd; maar indien zij, nadat zij hunne eigen zielen hebben beleedigd, tot u komen en God vergiffenis vragen, en de godsgezant vraagt vergiffenis voor hen, zullen zij God zeker tot vergeving gezind en barmhartig vinden.

Rusça: 

Мы отправили посланников только для того, чтобы им повиновались с дозволения Аллаха. Если бы они, поступив несправедливо по отношению к себе, пришли к тебе и попросили прощения у Аллаха, если бы Посланник попросил прощения за них, то они нашли бы Аллаха Принимающим покаяния и Милосердным.

Somalice: 

Umaanaan dirin Rasuul in la Adeeco mooyee Idanka Eebe, hadday markay Dulmiyaan Naftooda ay kuu yimaadaan oy Dambi dhaaf waydiistaan Eebe una Dambi dhaaf waydiiyo Rasuulku waxay Eebe (ogaan) dambi dhaafe Naxariista.

Swahilice: 

Na hatukumtuma Mtume yeyote ila at'iiwe kwa idhini ya Mwenyezi Mungu. Na lau pale walipo jidhulumu nafsi zao wangeli kujia, wakamwomba Mwenyezi Mungu msamaha, na Mtume akawaombea msamaha, hapana shaka wangeli mkuta Mwenyezi Mungu ni Mwenye kupokea toba na Mwenye kurehemu.

Uygurca: 

بىز ھەر قانداق پەيغەمبەرنى پەقەت ئىتائەت قىلىنىش ئۈچۈنلا ئەۋەتتۇق (ئۇنىڭغا ئىتائەت قىلغانلىق اﷲ قا ئىتائەت قىلغانلىق بولىدۇ)، ئۇلار (يەنى مۇناپىقلار) (سېنىڭ ھۆكىمىڭنى قوبۇل قىلماي) ئۆزلىرىگە زۇلۇم قىلغاندا، ساڭا كېلىپ اﷲ تىن مەغپىرەت تىلىسە، پەيغەمبەرمۇ ئۇلار ئۈچۈن مەغپىرەت تىلىسە ئىدى، ئەلۋەتتە، ئۇلار اﷲ نى كەچۈرۈم قىلغۇچى، ناھايىتى مېھرىبان تاپاتتى

Japonca: 

われが使徒を遣わしたのは,唯アッラーの御許しの許に服従,帰依させるためである。もしかれらが間違った時あなたの許に来て,アッラーの御容赦を願い,使徒が,かれらのために御赦しを祈るならば,かれらはアッラーが,度々許される御方,慈悲深い御方であられることが分かるであろう。

Arapça (Ürdün): 

«وما أرسلنا من رسول إلا ليُطاع» فيما يأمر به ويحكم «بإذن الله» بأمره لا ليعصى ويخالف «ولو أنهم إذ ظلموا أنفسهم» بتحاكمهم إلى الطاغوت «جاءُوك» تائبين «فاستغفروا الله واستغفر لهم الرسول» فيه التفات عن الخطاب تفخيما لشأنه «لوجدوا الله توَابا» عليهم «رحيما» بهم.

Hintçe: 

और (रसूल) जब उन लोगों ने (नाफ़रमानी करके) अपनी जानों पर जुल्म किया था अगर तुम्हारे पास चले आते और ख़ुदा से माफ़ी मॉगते और रसूल (तुम) भी उनकी मग़फ़िरत चाहते तो बेशक वह लोग ख़ुदा को बड़ा तौबा क़ुबूल करने वाला मेहरबान पाते

Tayca: 

และเรามิได้ส่งร่อซูลคนใดมานอกจากเพื่อให้เขาได้รับการเชื่อฟัง ด้วยอนุมัติของอัลลอฮฺเท่านั้น และแม้ว่าพวกเขานั้นขณะที่พวกเขาอธรรมแก่ตัวเอง ได้มาหาเจ้า แล้วขออภัยโทษต่ออัลออฮ์และร่อซูลก็ได้ขออภัยโทษให้แก่พวกเขาด้วยแล้วแน่นอน พวกเขาก็ย่อมพบว่าอัลลอฮฺนั้นคือผู้ทรงอภัยโทษ ผู้ทรงเมตตาเสมอ

İbranice: 

איננו שולחים כל שליח אלא כדי שאנשים יצייתו לו ברשותאלוהים.אילוהיובאיםאליךלאחרשקיפחואתעצמם ומבקשיםאתסליחתאלוהים,והשליחהיהמבקשאתסליחת אלוהים למענם, היו מגלים שאלוהים הוא הסלחן הרחום

Hırvatça: 

A mi nismo nijednog poslanika poslali, osim da bi mu se pokoravalo uz Allahovo odobrenje. A da ti oni dođu kada sami sebi zulum učine i zamole Allaha da im oprosti, pa da i Poslanik zamoli da im se oprosti, oni bi vidjeli da Allah, doista, prima pokajanje i da je milostiv.

Rumence: 

Noi nu trimitem un trimis decât ca să i se dea ascultare, cu îngăduinţa lui Dumnezeu. Dacă cei care s-au nedreptăţit pe ei înşişi vin la tine cerând iertare lui Dumnezeu şi dacă trimisul cere iertare pentru ei, atunci Îl vor afla pe Dumnezeu De-căinţă-pr

Transliteration: 

Wama arsalna min rasoolin illa liyutaAAa biithni Allahi walaw annahum ith thalamoo anfusahum jaooka faistaghfaroo Allaha waistaghfara lahumu alrrasoolu lawajadoo Allaha tawwaban raheeman

Türkçe: 

Biz hiçbir resulü, Allah'ın izniyle kendisine itaat edilmesi dışında bir amaçla göndermedik. Eğer onlar, öz benliklerine zulmettiklerinde sana gelip Allah'tan af dileseler, resul de kendileri için af dileseydi, elbette ki Allah'ı tövbeleri cömertçe kabul eden bir Rahîm olarak bulacaklardı.

Sahih International: 

And We did not send any messenger except to be obeyed by permission of Allah. And if, when they wronged themselves, they had come to you, [O Muhammad], and asked forgiveness of Allah and the Messenger had asked forgiveness for them, they would have found Allah Accepting of repentance and Merciful.

İngilizce: 

We sent not a messenger, but to be obeyed, in accordance with the will of Allah. If they had only, when they were unjust to themselves, come unto thee and asked Allah's forgiveness, and the Messenger had asked forgiveness for them, they would have found Allah indeed Oft-returning, Most Merciful.

Azerbaycanca: 

Biz hər bir peyğəmbəri, ancaq ona Allahın iznilə itaət olunsun deyə, göndərdik. Onlar (münafiqlər) özlərinə zülm etdikləri zaman dərhal sənin yanına gəlib Allahdan bağışlanmaq diləsəydilər və Peyğəmbər də onlar üçün əfv istəsəydi, əlbəttə, Allahın tövbələri qəbul edən, mərhəmətli olduğunu bilərdilər.

Süleyman Ateş: 

Biz hiçbir elçiyi, Allah'ın izniyle ita'at edilmekten başka bir amaçla göndermedik. Eğer onlar, kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler, Allah'tan, günahlarını bağışlamasını isteseler ve Elçi de onların bağışlanmasını dileseydi, elbette Allah'ı affedici, merhametli bulurlardı.

Diyanet Vakfı: 

Biz her peygamberi -Allah'ın izniyle- ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan bağışlanmayı dileseler, Resul de onlar için istiğfar etseydi Allah'ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı.

Erhan Aktaş: 

Biz, hiçbir Resûl’ü Allah’ın izni ile(1) yalnızca kendisine itaat edilmesinden başka bir amaçla göndermedik. Eğer onlar, kendi kendilerine haksızlık yaptıklarında, sana gelip, Allah’tan bağışlanmalarını dileselerdi ve sen de Resûl olarak onların bağışlanmasını dileseydin; Allah’ın tevbeleri kabul edici ve çok merhamet edici olduğunu göreceklerdi.

Kral Fahd: 

Biz her peygamberi Allah'ın izniyle ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Halbuki onlar, kendilerine zulmettiklerinde, sana gelip Allah'tan mağfiret dileselerdi ve Peygamber de onlar için (Allah'tan) mağfiret dileseydi, Allah'ı, tövbeleri çok kabul edici ve çok bağışlayıcı olarak bulurlardı.

Hasan Basri Çantay: 

Biz hiç bir peygamberi, Allahın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir hikmetle, göndermedik. Onlar kendilerine zulmetdikleri vakit sana gelib de Allahdan mağfiret dileselerdi onlara (sen) peygamber de mağfiret isteyiverseydi (n) elbette Allahı tevbeleri hakkıyle kabul edici, çok esirgeyici bulacaklardı.

Muhammed Esed: 

Zira biz her peygamberi, ancak, Allahın izniyle kendisine tabi olunsun diye göndermişizdir. Eğer onlar, kendi kendilerine zulmettikten sonra, sana gelip Allahtan bağışlanma dileselerdi Peygamber de onların bağışlanması için dua etseydi, Allahın tevbeleri kabul edici ve bir rahmet kaynağı olduğunu tereddütsüz görürlerdi.

Gültekin Onan: 

Biz elçilerden hiç kimseyi ancak Tanrı´nın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir şeyle göndermedik. Onlar kendi nefislerine zulmettiklerinde şayet sana gelip Tanrı´dan bağışlama dileselerdi ve elçi de onlar için bağışlama dileseydi, elbette Tanrı´yı tevbeleri kabul eden, esirgeyen olarak bulurlardı.

Ali Fikri Yavuz: 

Biz her peygamberi, ancak Allah’ın izni ile kendisine itaat olunmak için gönderdik. Eğer onlar, nefislerine zulmettikleri zaman sana gelseler de günahlarına Allah’dan mağfiret dileseler, Peygamber de kendileri için afv isteseydi, elbette Allah’ı, tevbeleri ziyade kabul edici, çok esirgeyici bulacaklardı.

Portekizce: 

Jamais enviaríamos um mensageiro que não devesse ser obedecido, com a anuência de Deus. Se, quando se condenaram,tivessem recorrido a ti e houvessem implorado o perdão de Deus, e o Mensageiro tivesse pedido perdão por eles,encontrariam Deus, Remissório, Misericordiosíssimo.

İsveççe: 

Om Vi sänder ett sändebud är det för att han med Guds hjälp skall göra sig åtlydd. Men om de kommer till dig efter att ha gjort sig själva orätt [med sin synd] för att be om Guds förlåtelse, och om Sändebudet ber om förlåtelse för dem, skall de finna att Gud i Sin barmhärtighet tar emot den ångerfulles ånger.

Farsça: 

و هیچ پیامبری را نفرستادیم مگر آنکه به توفیق خدا از او اطاعت شود. و اگر آنان هنگامی که [با ارتکاب گناه] به خود ستم کردند، نزد تو می آمدند و از خدا آمرزش می خواستند، و پیامبر هم برای آنان طلب آمرزش می کرد، یقیناً خدا را بسیار توبه پذیر و مهربان می یافتند.

Kürtçe: 

وە ھیچ پێغەمبەرێکمان ڕەوانە نەکردووە تەنھا بۆ ئەوە نەبێت گوێڕایەڵی بکرێت بەفەرمانی خوا وە بێگومان ئەگەر ئەوان کاتێک ستەمیان لە نەفسی خۆیان کرد بھاتنایە بۆلات وە داوای لێ بوردونیان بکردایە لە خوا پێغەمبەریش داوای لێ خۆش بوونی بۆ بکردنایە بێگومان دەیـان بینی خوا پەشیمانی وەرگر و بەبەزەییە

Özbekçe: 

Қайси бир Пайғамбарни юборган бўлсак, Аллоҳнинг изни ила фақат итоат қилиниши учун юборганмиз. Агар улар ўзларига ўзлари зулм қилган чоғларида ҳузурингга келиб, Аллоҳга истиғфор айтганларида ва Пайғамбар ҳам улар учун истиғфор айтганида эди, албатта, Аллоҳ тавбаларни қабул этувчи ва раҳмли зот эканини топган бўлур эдилар.

Malayca: 

Dan Kami tidak mengutus seseorang Rasul pun melainkan supaya ia ditaati dengan izin Allah. Dan kalaulah mereka ketika menganiaya diri mereka sendiri datang kepadamu (wahai Muhammad) lalu memohon ampun kepada Allah, dan Rasulullah juga memohon ampun untuk mereka, tentulah mereka mendapati Allah Maha Penerima taubat, lagi Maha Mengasihani.

Arnavutça: 

Dhe Na kemi dërguar pejgamber vetëm me qëllim, që njerëzit me lejen e Perëndisë t’u përulen atyre. E, kurdo që ata pas gabimit të bërë, të vinin te ti për të kërkuar falje te Perëndia dhe Pejgamberi t’i lutet Perëndisë për amnestimin e tyre, do të vërenin ata, se Perëndia, me të vërtetë, është pranues i pendimit dhe mëshirues.

Bulgarca: 

Всеки пратеник изпращахме само да му се покоряват с позволението на Аллах. И ако те, когато угнетяваха себе си, дойдеха при теб [о, Мухаммад] и помолеха Аллах за опрощение, и Пратеника помолеше за опрощението им, щяха да видят, че Аллах е приемащ покаяни

Sırpça: 

А ми нисмо ниједног посланика послали, осим да би му се покоравало уз Аллахово одобрење. А да ти они дођу када сами себи учине неправду и замоле Аллаха да им опрости, па да и Посланик замоли да им се опрости, они би видели да Аллах, заиста, прима покајање и да је милостив.

Çekçe: 

A nevyslali jsme posla žádného, leč aby mu byla, z dovolení Božího, prokazována poslušnost. Však jestliže k tobě přijdou poté, když sami sobě ukřivdili, prosíce Boha o slitování a žádajíce, aby posel poprosil o slitování pro ně, pak věru naleznou, že Bůh

Urduca: 

(انہیں بتاؤ کہ) ہم نے جو رسول بھی بھیجا ہے اس لیے بھیجا ہے کہ اذن خداوندی کی بنا پر اس کی اطاعت کی جائے اگر انہوں نے یہ طریقہ اختیار کیا ہوتا کہ جب یہ اپنے نفس پر ظلم کر بیٹھے تھے تو تمہارے پاس آ جاتے اور اللہ سے معافی مانگتے، اور رسول بھی ان کے لیے معافی کی درخواست کرتا، تو یقیناً اللہ کو بخشنے والا اور رحم کرنے والا پاتے

Tacikçe: 

Ҳеҷ паёмбареро нафиристодем, ҷуз он ки дигарон ба амри Худо бояд мутеъи фармони Ӯ шаванд. Ва агар ҳангоме, ки гуноҳе содир карданд, назди ту омада буданд ва аз Худо омурзиш хоста буданд ва паёмбар барояшон омурзиш хоста буд. Худоро тавбапазир ва меҳрубон меёфтанд.

Tatarca: 

Рәсүлләрдән һичберсен җибәрмәдек, мәгәр җибәрсәк Аллаһ әмере буенча кешеләр Аллаһуга һәм расүлгә итагать итсеннәр өчен генә җибәрдек. Аллаһуга карышып үзләренә золым итүчеләр әгәр сиңа килеп тәүбә итсәләр, гөнаһларын икърар кылып Аллаһудан ярлыкауны сорасалар һәм расүл дә алар өчен ярлыкауны Аллаһудан сораса, әлбәттә, Аллаһу тәгаләне тәүбәләрне кабул итүче, гөнаһларны ярлыкаучы һәм рәхмәт кылучы табар иделәр. (Бу хәерле эшне бүгенге көндә дә күп кешеләр эшләмичә, әлбәттә, алданалар).

Endonezyaca: 

Dan Kami tidak mengutus seseorang rasul melainkan untuk ditaati dengan seizin Allah. Sesungguhnya jikalau mereka ketika menganiaya dirinya datang kepadamu, lalu memohon ampun kepada Allah, dan Rasulpun memohonkan ampun untuk mereka, tentulah mereka mendapati Allah Maha Penerima Taubat lagi Maha Penyayang.

Amharca: 

ማንንም መልክተኛ በአላህ ፈቃድ ሊታዘዙት እንጅ አልላክንም፡፡ እነሱም ነፍሶቻቸውን በበደሉ ጊዜ ወደ አንተ ቢመጡና አላህንም ምሕረትን በለመኑ መልክተኛውም ለነርሱ ምሕረትን በለመነላቸው ኖሮ አላህን ጸጸትን ተቀባይ አዛኝ ኾኖ ባገኙት ነበር፡፡

Tamilce: 

நாம் எந்த ஒரு தூதரையும் அனுப்பவில்லை, அல்லாஹ்வுடைய அனுமதியுடன் அவருக்கு (எல்லோரும்) கீழ்ப்படிய வேண்டும் என்பதற்காகவே தவிர. நிச்சயமாக அவர்கள் தங்களுக்குத்தாமே தீங்கிழைத்துக் கொண்டபோது, உம்மிடம் வந்திருந்து, அவர்களும் அல்லாஹ்விடம் பாவமன்னிப்புக்கோரி இருந்தால், இன்னும், அவர்களுக்காக தூத(ராகிய நீ)ரும் (அல்லாஹ்விடம் அவர்களுக்காக) பாவமன்னிப்புக் கோரியிருந்தால், தவ்பாவை அங்கீகரிப்பவனாக, பெரும் கருணையாளனாக அல்லாஹ்வை அவர்கள் கண்டிருப்பார்கள்.

Korece: 

선지자를 보냄은 너희가 하 나님의 명령에 순종토록 함이며 이는 하나님의 뜻이었노라 그들 스스로 죄악을 저지르고 그대에게 찾아와 하나님의 용서를 구하니 선지자가 그들을 위해 하나님께 용서를 구하사 그들은 너그러우시고 자비 로우신 하나님을 발견하더라

Vietnamca: 

TA đã không gởi bất cứ vị Thiên Sứ nào đến (cho thiên hạ) ngoài mục đích để được phục tùng và vâng lời dưới sự ưng thuận của Allah. Tuy nhiên, nếu họ bất công với bản thân mình (bởi hành động tội lỗi) rồi họ tìm đến Ngươi (hỡi Thiên Sứ Muhammad) nhờ Ngươi cầu xin Allah tha thứ và Thiên Sứ (Muhammad) cầu xin tha thứ cho họ thì họ sẽ thấy Allah hằng tha thứ, hằng khoan dung.