Ash-Shuara—الشعراء

 
00:00

fenecceynâhü veehlehû ecme`în.

Arapça:

فَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ أَجْمَعِينَ

Türkçe:

Bunun üzerine biz onu ve ailesini toplu halde kurtardık.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Biz de onu ve ailesinin tamamını kurtardık,

Diyanet Vakfı:

Bunun üzerine onu ve bütün ailesini kurtardık.

İngilizce:

So We delivered him and his family,- all

Fransızca:

Nous le sauvâmes alors, lui et toute sa famille,

Almanca:

Dann erretteten WIR ihn und seine Familie, allesamt,

Rusça:

Мы спасли его и его семью - всех,

Açıklama:
 
00:00

illâ `acûzen fi-lgâbirîn.

Arapça:

إِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِرِينَ

Türkçe:

Ancak geridekiler arasında bir kocakarı kaldı.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ancak (geride) bir yaşlı kadın kaldı.

Diyanet Vakfı:

Ancak bir kocakarı müstesna. O, geride kalanlardan (oldu).

İngilizce:

Except an old woman who lingered behind.

Fransızca:

sauf une vieille qui fut parmi les exterminés.

Almanca:

außer einer Alten, sie war von den Untergehenden.

Rusça:

кроме старухи, которая оказалась среди оставшихся позади.

Açıklama:
 
00:00

ŝümme demmerne-l'âḫarîn.

Arapça:

ثُمَّ دَمَّرْنَا الْآخَرِينَ

Türkçe:

Sonra ötekileri mahvedip batırdık.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Sonra geridekilerin hepsini helak ettik.

Diyanet Vakfı:

Sonra diğerlerini helak ettik.

İngilizce:

But the rest We destroyed utterly.

Fransızca:

Puis Nous détruisîmes les autres;

Almanca:

Dann vernichteten WIR die anderen.

Rusça:

Затем Мы уничтожили остальных

Açıklama:
 
00:00

veemṭarnâ `aleyhim meṭarâ. fesâe meṭaru-lmünẕerîn.

Arapça:

وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِم مَّطَرًا ۖ فَسَاءَ مَطَرُ الْمُنذَرِينَ

Türkçe:

Üzerlerine bir de yağmur yağdırdık. Ne de kötüymüş uyarılanların yağmuru!

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ve üzerlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki, (uyarılanların) o yağmuru ne kötü bir yağmurdu!

Diyanet Vakfı:

Üzerlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki... Uyarılanların (fakat yola gelmeyenlerin) yağmuru ne de kötü!

İngilizce:

We rained down on them a shower (of brimstone): and evil was the shower on those who were admonished (but heeded not)!

Fransızca:

et Nous fîmes pleuvoir sur eux une pluie (de pierres). Et quelle pluie fatale pour ceux qui sont avertis !

Almanca:

Und WIR ließen sie mit Regen beregnen. Also schlimm ist der Regen der Gewarnten.

Rusça:

и пролили на них дождь. Как же пагубен дождь тех, кого предостерегали!

Açıklama:
 
00:00

inne fî ẕâlike leâyeh. vemâ kâne ekŝeruhüm mü'minîn.

Arapça:

إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ

Türkçe:

Elbette bunda bir ayet var ama onların çoğu müminler değildi.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır. Ama çokları iman etmiş değillerdir.

Diyanet Vakfı:

Elbet bunda büyük bir ibret vardır; fakat çokları iman etmezler.

İngilizce:

Verily in this is a Sign: but most of them do not believe.

Fransızca:

Voilà bien là un prodige. Cependant, la plupart d'entre eux ne croient pas.

Almanca:

Gewiß, darin ist doch eine Aya. Und viele von ihnen waren keine Mumin.

Rusça:

Воистину, в этом - знамение, но большинство их не стали верующими.

Açıklama:
 
00:00

veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm.

Arapça:

وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ

Türkçe:

Ve senin Rabbin mutlak Azîz, mutlak Rahîm...

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ve şüphesiz Rabbin, işte O mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

Diyanet Vakfı:

Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

İngilizce:

And verily thy Lord is He, the Exalted in Might Most Merciful.

Fransızca:

Et ton Seigneur, c'est en vérité Lui le Tout Puissant, le Très Miséricordieux.

Almanca:

Und gewiß, dein HERR ist doch Der Allwürdige, Der Allgnädige.

Rusça:

Воистину, твой Господь - Могущественный, Милосердный.

Açıklama:
 
00:00

keẕẕebe aṣḥâbü-l'eyketi-lmürselîn.

Arapça:

كَذَّبَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ الْمُرْسَلِينَ

Türkçe:

Eyke halkı da elçileri yalanladı.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Eyke halkı da peygamberleri yalancılıkla itham etti.

Diyanet Vakfı:

Eyke halkı da peygamberleri yalancılıkla suçladı.

İngilizce:

The Companions of the Wood rejected the messengers.

Fransızca:

Les gens d'Al-Aïka traitèrent de menteurs les Messagers .

Almanca:

Die Weggenossen von Al-aika haben den Gesandten der Lüge bezichtigt.

Rusça:

Жители Айки сочли лжецами посланников.

Açıklama:
 
00:00

iẕ ḳâle lehüm şu`aybün elâ tetteḳûn.

Arapça:

إِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ أَلَا تَتَّقُونَ

Türkçe:

Şuayb onlara demişti ki: "Hâlâ sakınmıyor musunuz?"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Hani Şuayb onlara şöyle demişti: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız?"

Diyanet Vakfı:

Şuayb onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?

İngilizce:

Behold, Shu'aib said to them: "Will ye not fear (Allah)?

Fransızca:

Lorsque Chuaïb leur dit : "Ne craindrez-vous pas [Allah]".

Almanca:

Als ihnen Schu'aib sagte: "Wollt ihr nicht Taqwa gemäß handeln?

Rusça:

Вот Шуейб сказал им: "Неужели вы не устрашитесь?

Açıklama:
 
00:00

innî leküm rasûlün emîn.

Arapça:

إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ

Türkçe:

"Kuşkusuz, ben sizin için güvenilir bir resulüm."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.

Diyanet Vakfı:

Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.

İngilizce:

I am to you a messenger worthy of all trust.

Fransızca:

Je suis pour vous un messager digne de confiance.

Almanca:

Ich bin für euch ein treuer Gesandter,

Rusça:

Я являюсь посланником к вам, достойным доверия.

Açıklama:
 
00:00

fetteḳu-llâhe veeṭî`ûn.

Arapça:

فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ

Türkçe:

"Artık Allah'tan sakının da bana itaat edin."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Gelin, Allah'tan korkun ve bana itaat edin.

Diyanet Vakfı:

Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.

İngilizce:

So fear Allah and obey me.

Fransızca:

Craignez Allah donc et obéissez-moi,

Almanca:

so handelt Taqwa gemäß ALLAH gegenüber und gehorcht mir.

Rusça:

Бойтесь же Аллаха и повинуйтесь мне.

Açıklama:

Pages

Subscribe to Ash-Shuara—الشعراء