Ash-Shuara—الشعراء

 
00:00

fetteḳu-llâhe veeṭî`ûn.

Arapça:

فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ

Türkçe:

"Artık Allah'tan sakının da bana itaat edin."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Gelin! Allah'tan korkun da bana itaat edin.

Diyanet Vakfı:

Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin.

İngilizce:

But fear Allah and obey me;

Fransızca:

Craignez Allah donc et obéissez-moi.

Almanca:

So handelt Taqwa gemäß ALLAH gegenüber und gehorcht mir,

Rusça:

Бойтесь же Аллаха и повинуйтесь мне,

Açıklama:
 
00:00

velâ tüṭî`û emra-lmüsrifîn.

Arapça:

وَلَا تُطِيعُوا أَمْرَ الْمُسْرِفِينَ

Türkçe:

"Savurganlık edenlerin/haddi aşanların buyruğuna uymayın."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyen bozguncuların emrine uymayın.

Diyanet Vakfı:

"O aşırıların emrine uymayın."

İngilizce:

And follow not the bidding of those who are extravagant,-

Fransızca:

N'obéissez pas à l'ordre des outranciers,

Almanca:

und gehorcht nicht der Anweisung der Übertretenden,

Rusça:

и не слушайтесь повелений преступников,

Açıklama:
 
00:00

elleẕîne yüfsidûne fi-l'arḍi velâ yuṣliḥûn.

Arapça:

الَّذِينَ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ

Türkçe:

"Onlar yeryüzünde bozgun çıkarırlar, barış için çalışmazlar."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyen bozguncuların emrine uymayın.

Diyanet Vakfı:

"Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyenler(in sözüyle hareket etmeyin).

İngilizce:

Who make mischief in the land, and mend not (their ways).

Fransızca:

qui sèment le désordre sur la terre et n'améliorent rien".

Almanca:

die auf Erden Verderben anrichten 2 und nicht gottgefällig Gutes tun."

Rusça:

которые распространяют на земле нечестие и ничего не улучшают".

Açıklama:
 
00:00

ḳâlû innemâ ente mine-lmüseḥḥarîn.

Arapça:

قَالُوا إِنَّمَا أَنتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ

Türkçe:

Dediler: "Sen, adamakıllı büyülenmişsin."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Sen dediler, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!

Diyanet Vakfı:

Dediler ki: Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!

İngilizce:

They said: "Thou art only one of those bewitched!

Fransızca:

Ils dirent : "Tu n'es qu'un ensorcelé.

Almanca:

Sie sagten: "Du bist nur von den Verzauberten!

Rusça:

Они сказали: "Ты - всего лишь один из околдованных.

Açıklama:
 
00:00

mâ ente illâ beşerum miŝlünâ. fe'ti biâyetin in künte mine-ṣṣâdiḳîn.

Arapça:

مَا أَنتَ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا فَأْتِ بِآيَةٍ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ

Türkçe:

"Sen de bizim gibi bir insansın. Eğer doğru sözlülerden isen, hadi bir mucize getir."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir âyet (mucize) getir.

Diyanet Vakfı:

Sen de ancak bizim gibi bir insansın. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir mucize getir.

İngilizce:

Thou art no more than a mortal like us: then bring us a Sign, if thou tellest the truth!

Fransızca:

Tu n'es qu'un homme comme nous. Apporte donc un prodige, si tu es du nombre des véridiques".

Almanca:

Du bist nichts anderes als ein Mensch wie wir. So bringe eine Aya, wenn du von den Wahrhaftigen bist."

Rusça:

Ты - всего лишь такой же человек, как и мы. Покажи нам знамение, если ты являешься одним из тех, кто говорит правду".

Açıklama:
 
00:00

ḳâle hâẕihî nâḳatül lehâ şirbüv veleküm şirbü yevmim ma`lûm.

Arapça:

قَالَ هَٰذِهِ نَاقَةٌ لَّهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَّعْلُومٍ

Türkçe:

Dedi: "Şu bir dişi devedir. Onun su içme hakkı var. Belli bir günde su içme hakkı da sizin."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Salih "İşte (mucize) bu dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onundur, belli bir günün içme hakkı da sizin" dedi.

Diyanet Vakfı:

Salih: İşte (mucize) bu dişi devedir; onun bir su içme hakkı vardır, belli bir günün içme hakkı da sizindir, dedi.

İngilizce:

He said: "Here is a she-camel: she has a right of watering, and ye have a right of watering, (severally) on a day appointed.

Fransızca:

Il dit : "Voici une chamelle : à elle de boire un jour convenu, et à vous de boire un jour .

Almanca:

Er sagte: "Dies ist eine Kamelstute! Sie hat einen Teil des Wassers und ihr habt einen Teil des Wassers an einem bekannten Tag.

Rusça:

Он сказал: "Вот верблюдица! Она должна пить, и вы должны пить по определенным дням.

Açıklama:
 
00:00

velâ temessûhâ bisûin feye'ḫuẕeküm `aẕâbü yevmin `ażîm.

Arapça:

وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظِيمٍ

Türkçe:

"Ona kötülükle ilişmeyin. Yoksa büyük bir günün azabı sizi yakalar."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Sakın ona bir kötülükle ilişmeyin, yoksa sizi büyük bir günün azabı yakalayıverir.

Diyanet Vakfı:

Ona bir kötülükle ilişmeyin, yoksa sizi muazzam bir günün azabı yakalayıverir.

İngilizce:

Touch her not with harm, lest the Penalty of a Great Day seize you.

Fransızca:

Et ne lui infligez aucun mal, sinon le châtiment d'un jour terrible vous saisira".

Almanca:

Und fügt ihr nichts Böses zu, sonst richtet euch die Peinigung eines gewaltigen Tages zugrunde."

Rusça:

Не прикасайтесь к ней со злом, а не то вас постигнут мучения в Великий день".

Açıklama:
 
00:00

fe`aḳarûhâ feaṣbeḥû nâdimîn.

Arapça:

فَعَقَرُوهَا فَأَصْبَحُوا نَادِمِينَ

Türkçe:

Onu yere yatırıp kestiler. Sonra da pişman oldular.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Derken onu kestiler; fakat pişman da oldular.

Diyanet Vakfı:

Buna rağmen onlar deveyi kestiler; ama pişman da oldular.

İngilizce:

But they ham-strung her: then did they become full of regrets.

Fransızca:

Mais ils la tuèrent Eh bien, ils eurent à regretter !

Almanca:

Dann verletzten sie ihre Beine, dann standen sie morgens als Reuige auf.

Rusça:

Но они подрезали ей поджилки и стали сожалеть об этом.

Açıklama:
 
00:00

feeḫaẕehümü-l`aẕâb. inne fî ẕâlike leâyeh. vemâ kâne ekŝeruhüm mü'minîn.

Arapça:

فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ

Türkçe:

Sonunda azap onları yakaladı. Bunda elbette bir ibret var. Ama onların çoğu inanan kişiler değildi.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Çünkü kendilerini azap yakalayıverdi. Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır, ama çokları iman etmiş değillerdir.

Diyanet Vakfı:

Bunun üzerine onları azap yakaladı. Doğrusu bunda, büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.

İngilizce:

But the Penalty seized them. Verily in this is a Sign: but most of them do not believe.

Fransızca:

Le châtiment, en effet, les saisit. Voilà bien là un prodige. Cependant, la plupart d'entre eux ne croient pas.

Almanca:

Dann richtet sie die Peinigung zugrunde. Gewiß, darin ist doch eine Aya. Und viele von ihnen waren keine Mumin.

Rusça:

Их постигло наказание. Воистину, в этом - знамение, но большинство их не стали верующими.

Açıklama:
 
00:00

veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm.

Arapça:

وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ

Türkçe:

Ve senin Rabbin mutlak Azîz, mutlak Rahîm'dir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ve şüphesiz Rabbin, işte O mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

Diyanet Vakfı:

Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

İngilizce:

And verily thy Lord is He, the Exalted in Might, Most Merciful.

Fransızca:

Et ton Seigneur. c'est en vérité Lui le Tout-Puissant, le Très Miséricordieux.

Almanca:

Und gewiß, dein HERR ist doch Der Allwürdige, Der Allgnädige.

Rusça:

Воистину, твой Господь - Могущественный, Милосердный.

Açıklama:

Pages

Subscribe to Ash-Shuara—الشعراء