
lev neşâü ce`alnâhü ücâcen felevlâ teşkürûn.
Türkçe:
Dileseydik, onu tuzlu yapıverirdik. Peki şükretmeniz gerekmez mi?
İngilizce:
Were it Our Will, We could make it salt (and unpalatable): then why do ye not give thanks?
Fransızca:
Si Nous voulions, Nous la rendrions salée. Pourquoi n'êtes-vous donc pas reconnaissants ?
Almanca:
Wenn WIR wollten, würden WIR es sauer machen. Würdet ihr euch doch dankbar erweisen!
Rusça:
Если бы Мы пожелали, то сделали бы ее горькой. Почему же вы неблагодарны?
Arapça:
لَوْ نَشَاءُ جَعَلْنَاهُ أُجَاجًا فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Dileseydik onu tuzlu yapardık. O halde şükretseniz ya!
Diyanet Vakfı:
Dileseydik onu tuzlu yapardık. Şükretmeniz gerekmez mi?

eferaeytümü-nnâra-lletî tûrûn.
Türkçe:
Çakıp çakıp çıkardığınız o ateşi gördünüz mü?
İngilizce:
See ye the Fire which ye kindle?
Fransızca:
Voyez-vous donc le feu que vous obtenez par frottement ?
Almanca:
Wie seht ihr das Feuer, das ihr entzündet?!
Rusça:
Видели ли вы огонь, который вы высекаете?
Arapça:
أَفَرَأَيْتُمُ النَّارَ الَّتِي تُورُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yaktığınız ateşi gördünüz mü?
Diyanet Vakfı:
Söyleyin şimdi bana, tutuşturmakta olduğunuz ateşi,

eentüm enşe'tüm şeceratehâ em naḥnü-lmünşiûn.
Türkçe:
Onun ağacını siz mi yarattınız yoksa yaratıp oluşturan bizler miyiz?
İngilizce:
Is it ye who grow the tree which feeds the fire, or do We grow it?
Fransızca:
Est-ce vous qui avez créé son arbre ou [en] sommes Nous le Créateur ?
Almanca:
Seid ihr diejenigen, die dessen Baum entstehen ließen, oder sind WIR Der Hervorbringende?!
Rusça:
Вы ли создаете деревья для него или Мы создаем?
Arapça:
أَأَنتُمْ أَنشَأْتُمْ شَجَرَتَهَا أَمْ نَحْنُ الْمُنشِئُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz?
Diyanet Vakfı:
Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz?

naḥnü ce`alnâhâ teẕkiratev vemetâ`al lilmuḳvîn.
Türkçe:
Biz onu hem bir ibret hem de çöl yolcularına bir nimet kıldık.
İngilizce:
We have made it a memorial (of Our handiwork), and an article of comfort and convenience for the denizens of deserts.
Fransızca:
Nous en avons fait un rappel (de l'Enfer), et un élément utile pour ceux qui en ont besoin .
Almanca:
WIR machten es als Ermahnung und Verbrauchsgut für die Umherziehenden.
Rusça:
Мы сделали его напоминанием и предметом пользования для путников.
Arapça:
نَحْنُ جَعَلْنَاهَا تَذْكِرَةً وَمَتَاعًا لِّلْمُقْوِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz onu bir ibret ve çölden gelip geçenlere bir fayda yaptık.
Diyanet Vakfı:
Biz onu bir ibret ve çölden gelip geçenlerin istifadesi için yarattık.

fesebbiḥ bismi rabbike-l`ażîm.
Türkçe:
O halde o yüce Rabbinin adını tespih et!
İngilizce:
Then celebrate with praises the name of thy Lord, the Supreme!
Fransızca:
Glorifie donc le nom de ton Seigneur, le Très Grand !
Almanca:
So lobpreise mit dem Namen deines allerhabenen HERRN.
Rusça:
Прославляй же имя Великого Господа твоего!
Arapça:
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Öyleyse büyük Rabbinin adını yücelt.
Diyanet Vakfı:
Öyleyse ulu Rabbinin adını tesbih et.

felâ uḳsimü bimevâḳi`i-nnücûm.
Türkçe:
İş onların sandığı gibi değil! Yıldızların doğup batma, kayıp düşme noktalarına yemin ediyorum.
İngilizce:
Furthermore I call to witness the setting of the Stars,-
Fransızca:
Non ! ... Je jure par les positions des étoiles (dans le firmament).
Almanca:
Also schwöre ICH bei den Phasen der Sterne,
Rusça:
Клянусь местами заката звезд (или ниспослания частей Корана)!
Arapça:
۞ فَلَا أُقْسِمُ بِمَوَاقِعِ النُّجُومِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hayır, yıldızların yerlerine yemin ederim.
Diyanet Vakfı:
Hayır! Yıldızların yerlerine yemin ederim ki,

veinnehû leḳasemül lev ta`lemûne `ażîm.
Türkçe:
Ve eğer bilirseniz, gerçekten büyük bir yemindir bu.
İngilizce:
And that is indeed a mighty adjuration if ye but knew,-
Fransızca:
Et c'est vraiment un serment solennel, si vous saviez.
Almanca:
und gewiß, es ist zweifelsohne ein gewaltiger Schwur, würdet ihr nur wissen!
Rusça:
Если бы вы только знали, что это - клятва великая.
Arapça:
وَإِنَّهُ لَقَسَمٌ لَّوْ تَعْلَمُونَ عَظِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bilirseniz bu büyük bir yemindir.
Diyanet Vakfı:
Bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir.

innehû leḳur'ânün kerîm.
Türkçe:
O, kesinlikle şerefli bir Kur'an'dır.
İngilizce:
That this is indeed a qur'an Most Honourable,
Fransızca:
Et c'est certainement un Coran noble,
Almanca:
Gewiß, er ist doch ein edler Quran
Rusça:
Воистину, это - благородный Коран,
Arapça:
إِنَّهُ لَقُرْآنٌ كَرِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O, elbette şerefli bir Kur'ân'dır.
Diyanet Vakfı:
Şüphesiz bu, değerli bir Kur'an'dır,

fî kitâbim meknûn.
Türkçe:
Titizlikle saklanan bir Kitap'tadır.
İngilizce:
In Book well-guarded,
Fransızca:
dans un Livre bien gardé
Almanca:
in einer bewahrten Schrift,
Rusça:
находящийся в хранимом Писании.
Arapça:
فِي كِتَابٍ مَّكْنُونٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Korunmuş bir kitaptadır.
Diyanet Vakfı:
Korunmuş bir kitaptır.

lâ yemessühû ille-lmüṭahherûn.
Türkçe:
Ona, arındırılmışlardan başkası dokunmaz.
İngilizce:
Which none shall touch but those who are clean:
Fransızca:
que seuls les purifiés touchent;
Almanca:
den nur die Gereinigten berühren.
Rusça:
К нему прикасаются только очищенные.
Arapça:
لَّا يَمَسُّهُ إِلَّا الْمُطَهَّرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ona temizlenenlerden başkası el süremez.
Diyanet Vakfı:
Ona ancak temizlenenler dokunabilir.
Pages
