
veiẕ nâdâ rabbüke mûsâ eni-'ti-lḳavme-żżâlimîn.
Türkçe:
Rabbinin Mûsa'ya, "Zulüm sergileyenler topluluğuna git" diye seslenişini hatırla.
İngilizce:
Behold, thy Lord called Moses: "Go to the people of iniquity,-
Fransızca:
Et lorsque ton Seigneur appela Moïse : "Rends-toi auprès du peuple injuste,
Almanca:
Und (erinnere daran), als dein HERRMusa gerufen hat: "Gehe zu den unrechtbegehenden Leuten,
Rusça:
Вот твой Господь воззвал к Мусе (Моисею): "Ступай к несправедливому народу -
Arapça:
وَإِذْ نَادَىٰ رَبُّكَ مُوسَىٰ أَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bir vakit de Rabbin, Musa'ya nida edip "Git o zalim kavme" dedi.
Diyanet Vakfı:
Hani Rabbin Musa'ya: O zalimler güruhuna, Firavun'un kavmine git. Hala (başlarına gelecekten) sakınmayacaklar mı onlar? diye seslenmişti.

ḳavme fir`avn. elâ yetteḳûn.
Türkçe:
"Firavun'un toplumuna git! Hâlâ sakınmayacaklar mı?"
İngilizce:
The people of the Pharaoh: will they not fear Allah?
Fransızca:
[auprès du] peuple de Pharaon"; ne craindront-ils pas (Allah) ?
Almanca:
den Pharaos-Leuten! Wollen sie etwa nicht Taqwa gemäß handeln?!"
Rusça:
к народу Фараона. Неужели они не устрашатся?"
Arapça:
قَوْمَ فِرْعَوْنَ ۚ أَلَا يَتَّقُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Firavun kavmine, hâlâ sakınmayacaklar mı?
Diyanet Vakfı:
Hani Rabbin Musa'ya: O zalimler güruhuna, Firavun'un kavmine git. Hala (başlarına gelecekten) sakınmayacaklar mı onlar? diye seslenmişti.

ḳâle rabbi innî eḫâfü ey yükeẕẕibûn.
Türkçe:
Demişti ki Mûsa: "Rabbim, doğrusu ben, beni yalanlamalarından korkuyorum."
İngilizce:
He said: "O my Lord! I do fear that they will charge me with falsehood:
Fransızca:
Il dit : "Seigneur, je crains qu'ils ne me traitent de menteur;
Almanca:
Er sagte: "Mein HERR! Ich fürchte, daß sie mich der Lüge bezichtigen werden,
Rusça:
Он сказал: "Господи! Я боюсь, что они сочтут меня лжецом,
Arapça:
قَالَ رَبِّ إِنِّي أَخَافُ أَن يُكَذِّبُونِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Musa) şöyle seslendi: "Ya Rab! Doğrusu ben korkarım ki beni yalancı sayarlar."
Diyanet Vakfı:
Musa şöyle dedi: Rabbim! Doğrusu, beni yalancılıkla suçlamalarından korkuyorum.

veyeḍîḳu ṣadrî velâ yenṭaliḳu lisânî feersil ilâ hârûn.
Türkçe:
"Göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor. Görev emrini Hârun'a gönder."
İngilizce:
My breast will be straitened. And my speech may not go (smoothly): so send unto Aaron.
Fransızca:
que ma poitrine ne se serre, et que ma langue ne soit embarrassée : Mande donc Aaron.
Almanca:
daß meine Brust bedrückt wird und meine Zunge sich nicht löst, so mache aus Harun einen Gesandten!
Rusça:
что стеснится моя грудь и не развяжется мой язык. Пошли же за Харуном (Аароном).
Arapça:
وَيَضِيقُ صَدْرِي وَلَا يَنطَلِقُ لِسَانِي فَأَرْسِلْ إِلَىٰ هَارُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve göğsüm daralır, dilim dönmez, onun için Harun'a da elçilik ver.
Diyanet Vakfı:
(Bu durumda) içim daralır, dilim dönmez; onun için Harun'a da elçilik ver.

velehüm `aleyye ẕembün feeḫâfü ey yaḳtülûn.
Türkçe:
"Hem, benim üzerimde onlar aleyhine işlenmiş bir suç var; bu yüzden beni öldürmelerinden korkuyorum."
İngilizce:
And (further), they have a charge of crime against me; and I fear they may slay me.
Fransızca:
Ils ont un crime à me reprocher; je crains donc qu'ils ne me tuent" .
Almanca:
Auch schulde ich ihnen noch (die Sühne) einer Verfehlung, so fürchte ich, daß sie mich töten!
Rusça:
Я несу перед ними ответственность за грех и боюсь, что они убьют меня".
Arapça:
وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنبٌ فَأَخَافُ أَن يَقْتُلُونِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hem onların bana isnad ettikleri bir suç var. Ondan dolayı korkarım ki, hemen beni öldürürler.
Diyanet Vakfı:
Onların bana isnad ettikleri bir suç da var. Bundan ötürü beni öldürmelerinden korkuyorum.

ḳâle kellâ. feẕhebâ biâyâtinâ innâ me`aküm müstemi`ûn.
Türkçe:
"Hayır, olmaz!" dediler. "Ayetlerimizi götürün. Biz sizinleyiz, herşeyi dinlemekteyiz."
İngilizce:
Allah said: "By no means! proceed then, both of you, with Our Signs; We are with you, and will listen (to your call).
Fransızca:
Mais [Allah lui] dit : "Jamais ! Allez tous deux avec Nos prodiges. Nous resterons avec vous et Nous écouterons.
Almanca:
ER sagte: "Nein, sicher nicht! Dann geht beide mit Unseren Ayat! Gewiß, WIR sind mit euch allhörend,
Rusça:
Он сказал: "Нет! Ступайте вдвоем с Моими знамениями. Мы будем вместе с вами и будем слушать.
Arapça:
قَالَ كَلَّا ۖ فَاذْهَبَا بِآيَاتِنَا ۖ إِنَّا مَعَكُم مُّسْتَمِعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Allah): "Hayır hayır" buyurdu, "haydi ikiniz âyetlerimizle (mucizelerimizle) gidin. Şüphesiz ki, biz sizinle beraberiz. (Onları) işitiyoruz."
Diyanet Vakfı:
Allah buyurdu: Hayır (seni asla öldüremezler)! İkiniz mucizelerimizle gidin. Şüphesiz ki, biz sizinle beraberiz, (her şeyi) işitmekteyiz.

fe'tiyâ fir`avne feḳûlâ innâ rasûlü rabbi-l`âlemîn.
Türkçe:
"Hemen Firavun'a gidin, şöyle deyin: 'Âlemlerin Rabbi'nin resulleriyiz biz."
İngilizce:
So go forth, both of you, to Pharaoh, and say: 'We have been sent by the Lord and Cherisher of the worlds;
Fransızca:
Rendez-vous donc tous deux auprès de Pharaon, puis dites : "Nous sommes les messagers du Seigneur de l'univers,
Almanca:
dann kommt bei Pharao an und sagt: "Wir sind ein Gesandter Des HERRN aller Schöpfung!
Rusça:
Придите вдвоем к Фараону и скажите: "Мы посланы Господом миров.
Arapça:
فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَا إِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Haydin Firavun'a gidin de deyin ki: İnan biz, âlemlerin Rabbinin elçisiyiz.
Diyanet Vakfı:
Haydi Firavun'a gidip deyin ki: Gerçekten biz, alemlerin Rabbi'nin elçisiyiz;

en ersil me`anâ benî isrâîl.
Türkçe:
"İsrailoğullarını bizimle birlikte gönder."
İngilizce:
Send thou with us the Children of Israel.'
Fransızca:
pour que tu renvoies les Enfants d'Israël avec nous".
Almanca:
Schicke mit uns die Kinder Israils!"
Rusça:
Посему отпусти с нами сынов Исраила (Израиля)"".
Arapça:
أَنْ أَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İsrail oğullarını bizimle beraber gönder."
Diyanet Vakfı:
İsrailoğullarını bizimle beraber gönder.

ḳâle elem nürabbike fînâ velîdev velebiŝte fînâ min `umürike sinîn.
Türkçe:
Firavun dedi: "Biz seni aramızda, bir çocuk olarak koruyup beslemedik mi? Ömrünün nice yıllarını aramızda geçirdin."
İngilizce:
(Pharaoh) said: "Did we not cherish thee as a child among us, and didst thou not stay in our midst many years of thy life?
Fransızca:
"Ne t'avons-nous pas, dit Pharaon, élevé chez nous tout enfant ? Et n'as-tu pas demeuré parmi nous des années de ta vie ?
Almanca:
Er Pharao sagte: "Haben wir dich etwa nicht unter uns als Neugeborenes erzogen?! Auch verweiltest du unter uns Jahre von deinem Leben,
Rusça:
Он сказал: "Разве мы не воспитывали тебя среди нас с младенческих лет? Разве ты не оставался среди нас многие годы своей жизни.
Arapça:
قَالَ أَلَمْ نُرَبِّكَ فِينَا وَلِيدًا وَلَبِثْتَ فِينَا مِنْ عُمُرِكَ سِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Â, dedi, biz seni çocukken himayemize alıp büyütmedik mi? Hayatının bir çok yıllarını aramızda geçirmedin mi?
Diyanet Vakfı:
(Kendisine Allah'ın emri tebliğ edilince Firavun) dedi ki: Biz seni çocukken himayemize alıp büyütmedik mi? Hayatının birçok yıllarını aramızda geçirmedin mi?

vefe`alte fa`leteke-lletî fe`alte veente mine-lkâfirîn.
Türkçe:
"Ve sonunda o yaptığını da yaptın. Nankörlerden birisin sen."
İngilizce:
And thou didst a deed of thine which (thou knowest) thou didst, and thou art an ungrateful (wretch)!
Fransızca:
Puis tu as commis le méfait que tu as fait, en dépit de toute reconnaissance".
Almanca:
dann vollbrachtest du deine Tat, die du getan hast, und du bist von den Undankbaren."
Rusça:
Разве ты не совершил тот поступок, который ты совершил? Воистину, ты являешься одним из неблагодарных".
Arapça:
وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّتِي فَعَلْتَ وَأَنتَ مِنَ الْكَافِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonunda o yaptığın (kötü) işi de yaptın. Sen nankörün birisin!
Diyanet Vakfı:
Sonunda o yaptığın (kötü) işi de yaptın. Sen nankörün birisin!
Pages
