
feetbe`ûhüm müşriḳîn.
Türkçe:
Firavun ve adamları, gün doğarken onları izlemeye başladılar.
İngilizce:
So they pursued them at sunrise.
Fransızca:
Au lever du soleil, ils les poursuivirent.
Almanca:
Dann folgten sie ihnen beim Sonnenaufgang,
Rusça:
Они последовали за ними на восходе.
Arapça:
فَأَتْبَعُوهُم مُّشْرِقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Derken (Firavun ve adamları) güneş doğmuştu ki, onların ardına düştüler.
Diyanet Vakfı:
Derken (Firavun ve adamları) gün doğumunda onların ardına düştüler.

felemmâ terâe-lcem`âni ḳâle aṣḥâbü mûsâ innâ lemüdrakûn.
Türkçe:
İki topluluk birbirini görecek hale gelince, Mûsa'nın adamları seslendi: "İşte şimdi yakalandık!"
İngilizce:
And when the two bodies saw each other, the people of Moses said: "We are sure to be overtaken."
Fransızca:
Puis, quand les deux partis se virent, les compagnons de Moïse dirent : "Nous allons être rejoints".
Almanca:
und als beide Gruppierungen sich gegenseitig sahen, sagten die Weggenossen von Musa: "Gewiß, wir werden doch noch eingeholt:"
Rusça:
Когда два сборища увидели друг друга, сподвижники Мусы (Моисея) сказали: "Нас непременно настигнут".
Arapça:
فَلَمَّا تَرَاءَى الْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَابُ مُوسَىٰ إِنَّا لَمُدْرَكُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İki topluluk birbirini görünce, Musa'nın adamları "Eyvah, yakalandık! dediler.
Diyanet Vakfı:
İki topluluk birbirini görünce, Musa'nın adamları: İşte yakalandık! dediler.

ḳâle kellâ. inne me`iye rabbî seyehdîn.
Türkçe:
Mûsa dedi: "Hayır, asla! Rabbim benimledir, bana kılavuzluk edecektir."
İngilizce:
(Moses) said: "By no means! my Lord is with me! Soon will He guide me!"
Fransızca:
Il dit : "Jamais, car j'ai avec moi mon Seigneur qui va me guider".
Almanca:
Er (Musa) sagte: "Nein, sicher nicht! Gewiß, mein HERR ist mit mir, ER wird mich rechtleiten."
Rusça:
Он сказал: "О нет! Со мной - мой Господь, и Он укажет мне прямой путь".
Arapça:
قَالَ كَلَّا ۖ إِنَّ مَعِيَ رَبِّي سَيَهْدِينِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Musa: "Hayır, aslâ! dedi, Rabbim şüphesiz benimledir, bana yolunu gösterecektir."
Diyanet Vakfı:
Musa: Asla! dedi, Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir.

feevḥaynâ ilâ mûsâ eni-ḍrib bi`aṣâke-lbaḥr. fenfeleḳa fekâne küllü firḳin keṭṭavdi-l`ażîm.
Türkçe:
Bunun üzerine Mûsa'ya, "Asanla denize vur!" diye vahyettik. Deniz hemen yarıldı, her dalga kümesi kocaman bir dağ gibi oldu.
İngilizce:
Then We told Moses by inspiration: "Strike the sea with thy rod." So it divided, and each separate part became like the huge, firm mass of a mountain.
Fransızca:
Alors Nous révélâmes à Moïse : "Frappe la mer de ton bâton ". Elle se fendit alors, et chaque versant fut comme une énorme montagne.
Almanca:
Dann ließen WIR Musa Wahy zuteil werden: "Schlage mit deinem Stock auf das Meer!" Dann spaltete es sich. Dann war jedes Stück wie ein gewaltiger Felsenberg.
Rusça:
Тогда Мы внушили Мусе (Моисею): "Ударь своим посохом по морю". Оно разверзлось, и каждая часть его стала подобна огромной горе.
Arapça:
فَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ أَنِ اضْرِب بِّعَصَاكَ الْبَحْرَ ۖ فَانفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظِيمِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunun üzerine Musa'ya "Vur asân ile denize" diye vahyettik; vurunca bir infilak etti, her bölük koca bir dağ gibi oluverdi,
Diyanet Vakfı:
Bunun üzerine Musa'ya: Asan ile denize vur! diye vahyettik. (Vurunca deniz) derhal yarıldı (on iki yol açıldı), her bölük koca bir dağ gibi oldu.

veezlefnâ ŝemme-l'âḫarîn.
Türkçe:
Ötekileri de oraya yaklaştırdık.
İngilizce:
And We made the other party approach thither.
Fransızca:
Nous fîmes approcher les autres [Pharaon et son peuple].
Almanca:
Und 2 WIR ließen dann die anderen näher kommen.
Rusça:
Мы приблизили к нему других (войско Фараона).
Arapça:
وَأَزْلَفْنَا ثَمَّ الْآخَرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ötekilerini de buraya yanaştırıvermiştik.
Diyanet Vakfı:
Ötekilerini de oraya yaklaştırdık.

veenceynâ mûsâ vemem me`ahû ecme`în.
Türkçe:
Mûsa'yı ve beraberindekileri toptan kurtardık.
İngilizce:
We delivered Moses and all who were with him;
Fransızca:
Et Nous sauvâmes Moïse et tous ceux qui étaient avec lui;
Almanca:
Und WIR erretteten Musa und alle, die mit ihm waren, allesamt.
Rusça:
Мы спасли Мусу (Моисея) и тех, кто был с ним,
Arapça:
وَأَنجَيْنَا مُوسَىٰ وَمَن مَّعَهُ أَجْمَعِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Musa ve beraberindekilerin hepsini kurtardık,
Diyanet Vakfı:
Musa ve beraberinde bulunanların hepsini kurtardık.

ŝümme agraḳne-l'âḫarîn.
Türkçe:
Sonra ötekileri boğduk.
İngilizce:
But We drowned the others.
Fransızca:
ensuite Nous noyâmes les autres.
Almanca:
Dann ertränkten WIR die anderen.
Rusça:
а затем потопили всех остальных.
Arapça:
ثُمَّ أَغْرَقْنَا الْآخَرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra da ötekileri suda boğduk.
Diyanet Vakfı:
Sonra ötekilerini suda boğduk.

inne fî ẕâlike leâyeh. vemâ kâne ekŝeruhüm mü'minîn.
Türkçe:
Bunda elbette bir ibret vardır ama onların çoğu inanmış kimseler değildi.
İngilizce:
Verily in this is a Sign: but most of them do not believe.
Fransızca:
Voilà bien là un prodige, mais la plupart d'entre eux ne croient pas.
Almanca:
Gewiß, darin ist doch eine Aya. Und viele von ihnen waren keine Mumin.
Rusça:
Воистину, в этом - знамение, но большинство их не стали верующими.
Arapça:
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şüphesiz bunda bir âyet (ibret) vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir.
Diyanet Vakfı:
Şüphesiz bunda bir ibret vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir.

veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm.
Türkçe:
Ve şüphesiz, senin Rabbindir O mutlak Azîz, mutlak Rahîm.
İngilizce:
And verily thy Lord is He, the Exalted in Might, Most Merciful.
Fransızca:
Et ton Seigneur, c'est en vérité Lui le Tout Puissant, le Très Miséricordieux.
Almanca:
Und gewiß, dein HERR ist doch Der Allwürdige, Der Allgnädige.
Rusça:
Воистину, твой Господь - Могущественный, Милосердный.
Arapça:
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve şüphesiz, işte o Rabbin, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
Diyanet Vakfı:
Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

vetlü `aleyhim nebee ibrâhîm.
Türkçe:
İbrahim'in haberini de oku onlara.
İngilizce:
And rehearse to them (something of) Abraham's story.
Fransızca:
Et récite-leur la nouvelle d'Abraham :
Almanca:
Und trage ihnen die Begebenheit von Ibrahim vor.
Rusça:
Прочти им историю Ибрахима (Авраама).
Arapça:
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ إِبْرَاهِيمَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Resulüm!) onlara İbrahim'in kıssasını da naklet.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) Onlara İbrahim'in haberini de naklet.
Pages
