İngilizce:
Fransızca:
Almanca:
Rusça:
Arapça:

ṭâ-sîn-mîm.
Türkçe:
Tâ, Sîn, Mîm.
İngilizce:
Ta. Sin. Mim.
Fransızca:
Ta, Sin, Mim.
Almanca:
Ta-sin-mim .
Rusça:
Та. Син. Мим.
Arapça:
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ طسم
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Tâ, Sîn, Mîm.
Diyanet Vakfı:
Ta. Sin. Mim.

tilke âyâtü-lkitâbi-lmübîn.
Türkçe:
İşte sana gerçeği apaçık gösteren Kitap'ın ayetleri...
İngilizce:
These are verses of the Book that makes (things) clear.
Fransızca:
Voici les versets du Livre explicite.
Almanca:
Diese sind die Ayat der deutlichen Schrift.
Rusça:
Это - аяты ясного Писания.
Arapça:
تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunlar sana apaçık kitabın âyetleridir.
Diyanet Vakfı:
Bunlar, apaçık Kitab'ın ayetleridir.

le`alleke bâḫi`un nefseke ellâ yekûnû mü'minîn.
Türkçe:
Onlar iman etmiyorlar diye kendini üzüntüden tüketir gibisin.
İngilizce:
It may be thou frettest thy soul with grief, that they do not become Believers.
Fransızca:
Il se peut que tu te consumes de chagrin parce qu'ils ne sont pas croyants !
Almanca:
Nicht etwa zugrunde richtest du dich selbst in Verdrießlichkeit, daß sie keine Mumin werden.
Rusça:
Ты можешь погубить себя от скорби от того, что они не становятся верующими.
Arapça:
لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَّفْسَكَ أَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Resulüm!) Onlar iman etmiyorlar diye adeta kendine kıyacaksın!
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) Onlar iman etmiyorlar diye neredeyse kendine kıyacaksın!

in neşe' nünezzil `aleyhim mine-ssemâi âyeten feżallet a`nâḳuhüm lehâ ḫâḍi`în.
Türkçe:
Eğer istersek gökten üzerlerine bir mucize indiririz de boyunları onun önünde perişanlıkla eğilip kalır.
İngilizce:
If (such) were Our Will, We could send down to them from the sky a Sign, to which they would bend their necks in humility.
Fransızca:
Si Nous voulions, Nous ferions descendre du ciel sur eux un prodige devant lequel leurs nuques resteront courbées.
Almanca:
Wenn WIR wollten, würden WIR über ihnen vom Himmel eine Aya nach und nach hinabsenden, vor der ihre Nacken stets gebeugt bleiben.
Rusça:
Если Мы пожелаем, то ниспошлем им с неба знамение, перед которым покорно склонятся их шеи.
Arapça:
إِن نَّشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِم مِّنَ السَّمَاءِ آيَةً فَظَلَّتْ أَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِعِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz dilersek onların üzerlerine gökten bir âyet (mucize) indiririz de, ona boyunları eğilekalır.
Diyanet Vakfı:
Biz dilesek, onların üzerine gökten bir mucize indiririz de, ona boyunları eğilip kalır.

vemâ ye'tîhim min ẕikrim mine-rraḥmâni muḥdeŝin illâ kânû `anhü mü`riḍîn.
Türkçe:
O Rahman'dan kendilerine söze bürünmüş yeni bir hatırlatma gelmeye dursun, ondan mutlaka yüz çevirirler.
İngilizce:
But there comes not to them a newly-revealed Message from (Allah) Most Gracious, but they turn away therefrom.
Fransızca:
Aucun nouveau rappel ne leur vient du Tout Miséricordieux sans qu'ils ne l'esquivent.
Almanca:
Und es wird ihnen keine Ermahnung vom Allgnade Erweisenden zuteil, die erneuert wird, ohne daß sie ihr gegenüber abwendend waren.
Rusça:
Какое бы новое напоминание не приходило к ним от Милостивого, они отворачивались от него.
Arapça:
وَمَا يَأْتِيهِم مِّن ذِكْرٍ مِّنَ الرَّحْمَٰنِ مُحْدَثٍ إِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِضِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bununla beraber kendilerine O Rahmân'dan yeni bir öğüt gelmeyedursun, ille ondan yüz çevirirler.
Diyanet Vakfı:
Kendilerine, o çok esirgeyici Allah'tan hiçbir yeni öğüt gelmez ki, ondan yüz çevirmesinler.

feḳad keẕẕebû feseye'tîhim embâü mâ kânû bihî yestehziûn.
Türkçe:
Yemin olsun, yalanladılar ama yakında gelecektir onlara alaya alıp durdukları şeyin haberleri.
İngilizce:
They have indeed rejected (the Message): so they will know soon (enough) the truth of what they mocked at!
Fransızca:
Et ils ont traité de mensonge [tout ce qui leur vient du Seigneur]. Il leur viendra bientôt des nouvelles de ce dont ils se raillent.
Almanca:
Also bereits leugneten sie ab, so wird ihnen noch dieMitteilung dessen zuteil, das sie zu verspotten pflegten.
Rusça:
Они сочли это ложью, и к ним придут вести о том, над чем они издевались.
Arapça:
فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْتِيهِمْ أَنبَاءُ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Üstelik (ona) "yalandır" dediler; fakat onlara alay edip durdukları şeyin haberleri yakında gelecektir.
Diyanet Vakfı:
Üstelik (ona) "yalandır" derler; fakat alay edip durdukları şeylerin haberleri yakında onlara gelecektir.

evelem yerav ile-l'arḍi kem embetnâ fîhâ min külli zevcin kerîm.
Türkçe:
Bakmadılar mı yere, neler fışkırtmışız onda cömert ve bereketli her çiftten.
İngilizce:
Do they not look at the earth,- how many noble things of all kinds We have produced therein?
Fransızca:
N'ont-ils pas observé la terre, combien Nous y avons fait pousser de couples généreux de toutes sortes ?
Almanca:
Haben sie etwa nicht auf die Erde geschaut, wieviel WIR auf ihr von jeder edlen Zweiheit sprießen ließen?!
Rusça:
Неужели они не видят, сколько Мы взрастили на земле благородных видов растений?
Arapça:
أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الْأَرْضِ كَمْ أَنبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yeryüzüne bir bakmadılar mı? Biz orada her güzel çiftten nice bitkiler yetiştirmişiz.
Diyanet Vakfı:
Yeryüzüne bir bakmazlar mı! Orada her güzel çiftten nice bitkiler yetiştirdik.

inne fî ẕâlike leâyeh. vemâ kâne ekŝeruhüm mü'minîn.
Türkçe:
Bunda elbette bir mucize var, fakat onların çoğu mümin değiller.
İngilizce:
Verily, in this is a Sign: but most of them do not believe.
Fransızca:
Voilà bien là une preuve ! Et la plupart d'entre eux ne croient pas.
Almanca:
Gewiß, darin gibt es doch eine Aya. Und die meisten von ihnen waren keine Mumin.
Rusça:
Воистину, в этом - знамение, но большинство их не стали верующими.
Arapça:
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şüphesiz ki bunda mutlak bir âyet (nişane) vardır; ama onların çoğu iman etmezler.
Diyanet Vakfı:
Şüphesiz bunlarda (Allah'ın kudretine) bir nişane vardır; ama çoğu iman etmezler.

veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm.
Türkçe:
Ve hiç kuşku yok, senin Rabbin gerçekten mutlak Azîz, mutlak Rahîm'dir.
İngilizce:
And verily, thy Lord is He, the Exalted in Might, Most Merciful.
Fransızca:
Et ton Seigneur est en vérité Lui le Tout Puissant, le Très Miséricordieux.
Almanca:
Und gewiß, dein HERR ist doch Der Allwürdige, Der Allgnädige.
Rusça:
Воистину, твой Господь - Могущественный, Милосердный.
Arapça:
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve şüphe yok ki Rabbin, galip ve engin merhamet sahibidir.
Diyanet Vakfı:
Şüphe yok ki Rabbin, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
Pages
