
ḳâle rabbüne-lleẕî a`ṭâ külle şey'in ḫalḳahû ŝümme hedâ.
Türkçe:
Mûsa dedi: "Rabbimiz, herşeye yaratılışını lütfeden, sonra da yol-yordam gösteren kudrettir."
İngilizce:
He said: "Our Lord is He Who gave to each (created) thing its form and nature, and further, gave (it) guidance."
Fransızca:
"Notre Seigneur, dit Moïse, est celui qui a donné à chaque chose sa propre nature puis l'a dirigée".
Almanca:
Er sagte: "Unser HERR ist Derjenige, Der jeder Sache ihre Gestalt verliehen hat, dann Rechtleitung erwies."
Rusça:
Он ответил: "Господь наш - Тот, Кто придал обличие всякой вещи, а затем указал всему путь".
Arapça:
قَالَ رَبُّنَا الَّذِي أَعْطَىٰ كُلَّ شَيْءٍ خَلْقَهُ ثُمَّ هَدَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Musa: "Bizim Rabbimiz her şeye şeklini veren, sonra da yolunu gösterendir." dedi.
Diyanet Vakfı:
O da: Bizim Rabbimiz, her şeye hılkatini (varlık ve özelliğini) veren, sonra da doğru yolu gösterendir, dedi.

ḳâle femâ bâlü-lḳurûni-l'ûlâ.
Türkçe:
Dedi: "Peki, ilk nesillerin hali ne olacak?"
İngilizce:
(Pharaoh) said: "What then is the condition of previous generations?"
Fransızca:
"Qu'en est-il donc des générations anciennes ? " dit Pharaon.
Almanca:
Er sagte: "(Und) was ist denn mit den früheren Generationen?"
Rusça:
Он сказал: "А что будет с первыми поколениями?"
Arapça:
قَالَ فَمَا بَالُ الْقُرُونِ الْأُولَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Firavun: "Öyleyse geçmiş asırlar (daki insanlar)ın durumu nedir?" dedi.
Diyanet Vakfı:
Firavun: Öyle ise, önceki milletlerin hali ne olacak? dedi.

ḳâle `ilmühâ `inde rabbî fî kitâb. lâ yeḍillü rabbî velâ yensâ.
Türkçe:
"Onlara ilişkin bilgi, Rabbim katında bir Kitap'tadır. Rabbim ne şaşırır ne de unutur."
İngilizce:
He replied: "The knowledge of that is with my Lord, duly recorded: my Lord never errs, nor forgets,-
Fransızca:
Moïse dit : "La connaissance de leur sort est auprès de mon Seigneur, dans un livre. Mon Seigneur [ne commet] ni erreur ni oubli.
Almanca:
Er sagte: "Das Wissen über sie ist bei meinem HERRN in einem Register. Weder irrt Mein HERR noch vergißt ER."
Rusça:
Он ответил: "Знание об этом - у моего Господа в Писании. Мой Господь не ошибается и не предает забвению".
Arapça:
قَالَ عِلْمُهَا عِندَ رَبِّي فِي كِتَابٍ ۖ لَّا يَضِلُّ رَبِّي وَلَا يَنسَى
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Musa dedi ki: "Onların bilgisi Rabbimin katında bir kitapta (yazılı)dır. Rabbim yanlış yapmaz ve unutmaz."
Diyanet Vakfı:
Musa: Onlar hakkındaki bilgi, Rabbimin yanında bir kitapta bulunur. Rabbim, ne yanılır ne de unutur, dedi.

elleẕî ce`ale lekümü-l'arḍa mehdev veseleke leküm fîhâ sübülev veenzele mine-ssemâi mââ. feaḫracnâ bihî ezvâcem min nebetin şettâ.
Türkçe:
Yeryüzünü size beşik yapan, onda sizin için yollar açan, gökten su indiren O'dur. Biz o suyla çeşitli bitkilerden çiftler çıkardık.
İngilizce:
He Who has, made for you the earth like a carpet spread out; has enabled you to go about therein by roads (and channels); and has sent down water from the sky. With it have We produced diverse pairs of plants each separate from the others.
Fransızca:
C'est Lui qui vous a assigné la terre comme berceau et vous y a tracé des chemins; et qui du ciel a fait descendre de l'eau avec laquelle Nous faisons germer des couples de plantes de toutes sortes."
Almanca:
ER ist Derjenige, Der euch die Erde als Unterlage machte, für euch darin Wege bahnte und vom Himmel Wasser fallen ließ, mit dem WIR Paare von vielfältigen Pflanzen hervorbrachten.
Rusça:
Он сделал землю для вас колыбелью, проложил для вас на ней дороги и низвел с неба воду. Благодаря ей Мы взрастили различные растения.
Arapça:
الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ مَهْدًا وَسَلَكَ لَكُمْ فِيهَا سُبُلًا وَأَنزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِّن نَّبَاتٍ شَتَّىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yeryüzünü sizin için bir döşek yapan, oradan sizin için yollar açan ve gökten bir su indiren O'dur. İşte biz o su ile türlü türlü bitkilerden çiftler çıkardık.
Diyanet Vakfı:
O, yeri size beşik yapan ve onda size yollar açan, gökten de su indirendir. Onunla biz çeşitli bitkilerden çiftler çıkardık.

külû ver`av en`âmeküm. inne fî ẕâlike leâyâtil liüli-nnühâ.
Türkçe:
Yiyin, hayvanlarınızı yayıp otlatın. Kuşkusuz bunda, aklı başında insanlar için ibretler vardır.
İngilizce:
Eat (for yourselves) and pasture your cattle: verily, in this are Signs for men endued with understanding.
Fransızca:
"Mangez et faites paître votre bétail". Voilà bien là des signes pour les doués d'intelligence.
Almanca:
Esst und lasst eure An'am weiden! Gewiß, darin sind doch Ayat für die Verständigen.
Rusça:
Вкушайте сами и пасите свой скот. Воистину, в этом - знамения для обладающих разумом.
Arapça:
كُلُوا وَارْعَوْا أَنْعَامَكُمْ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِّأُولِي النُّهَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hem siz yiyin, hem de hayvanlarınızı otlatın. Akıl sahibleri için bunda nice ibretler vardır!
Diyanet Vakfı:
Yeyiniz; hayvanlarınızı otlatınız. Şüphesiz bunda akıl sahipleri için (Allah'ın kudretine) işaretler vardır.

minhâ ḫalaḳnâküm vefîhâ nü`îdüküm veminhâ nuḫricüküm târaten uḫrâ.
Türkçe:
Sizi yerden yarattık. Tekrar oraya göndereceğiz. Ve oradan sizi bir kez daha çıkaracağız.
İngilizce:
From the (earth) did We create you, and into it shall We return you, and from it shall We bring you out once again.
Fransızca:
C'est d'elle (la terre) que Nous vous avons créés, et en elle Nous vous retournerons, et d'elle Nous vous ferons sortir une fois encore.
Almanca:
Aus ihr erschufen WIR euch und in sie bringen WIR euch zurück und aus ihr bringen WIR euch noch einmal hervor.
Rusça:
Мы сотворили вас из нее (земли), в нее Мы вас вернем и из нее выведем еще раз.
Arapça:
۞ مِنْهَا خَلَقْنَاكُمْ وَفِيهَا نُعِيدُكُمْ وَمِنْهَا نُخْرِجُكُمْ تَارَةً أُخْرَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sizi yerden (topraktan) yarattık, yine (ölümünüzden sonra) ona döndüreceğiz. Hem de ondan sizi bir kere daha çıkaracağız.
Diyanet Vakfı:
Sizi ondan (topraktan) yarattık; yine sizi oraya döndüreceğiz ve bir kez daha sizi ondan çıkaracağız.

veleḳad eraynâhü âyâtinâ küllehâ fekeẕẕebe veebâ.
Türkçe:
Yemin olsun, o Firavun'a ayetlerimizin tamamını gösterdik ama yalanlayıp inadını sürdürdü.
İngilizce:
And We showed Pharaoh all Our Signs, but he did reject and refuse.
Fransızca:
Certes Nous lui avons montré tous Nos prodiges; mais il les a démentis et a refusé (de croire).
Almanca:
Und gewiß, bereits zeigten WIR ihm alle Unsere Ayat, dann leugnete er und lehnte sie ab.
Rusça:
Мы явили ему (Фараону) всевозможные Наши знамения, но он счел их ложью и отказался.
Arapça:
وَلَقَدْ أَرَيْنَاهُ آيَاتِنَا كُلَّهَا فَكَذَّبَ وَأَبَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
And olsun ki, biz, Firavun'a mucizelerimizin hepsini gösterdik. Böyle iken o yine onları yalan sayıp kabulden çekindi.
Diyanet Vakfı:
Andolsun biz ona (Firavun'a) bütün (bu) delillerimizi gösterdik; yine de yalanladı ve diretti.

ḳâle eci'tenâ lituḫricenâ min arḍinâ bisiḥrike yâ mûsâ.
Türkçe:
Şöyle dedi: "Büyünle bizi, toprağımızdan çıkarasın diye mi geldin, ey Mûsa!"
İngilizce:
He said: "Hast thou come to drive us out of our land with thy magic, O Moses?
Fransızca:
Il dit : "Es-tu venu à nous, ô Moïse, pour nous faire sortir de notre terre par ta magie ?
Almanca:
Er sagte: "Bist du etwa zu uns gekommen, Musa! - mit deiner Magie, damit du uns von unserem Land vertreibst?
Rusça:
Он сказал: "О Муса (Моисей)! Неужели ты явился к нам, чтобы изгнать нас из нашей земли своим колдовством?
Arapça:
قَالَ أَجِئْتَنَا لِتُخْرِجَنَا مِنْ أَرْضِنَا بِسِحْرِكَ يَا مُوسَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Firavun Musa'ya şöyle) dedi: "Ey Musa! Sen sihrinle bizi yerimizden çıkarmak için mi geldin bize?"
Diyanet Vakfı:
Dedi ki: Bizi, yaptığın büyü ile yurdumuzdan çıkarasın diye mi geldin, ey Musa?

felene'tiyenneke bisiḥrim miŝlihî fec`al beynenâ vebeyneke mev`idel lâ nuḫlifühû naḥnü velâ ente mekânen süvâ.
Türkçe:
"Seninki gibi bir büyü, biz de mutlaka sana getireceğiz. Seninle bizim aramızda öyle bir buluşma yeri ve zamanı belirle ki, ne biz cayalım ne de sen. Herkese uygun bir yer olsun."
İngilizce:
But we can surely produce magic to match thine! So make a tryst between us and thee, which we shall not fail to keep - neither we nor thou - in a place where both shall have even chances.
Fransızca:
Nous t'apporterons assurément une magie semblable. Fixe entre nous et toi un rendez-vous auquel ni nous ni toi ne manquerons, dans un lieu convenable".
Almanca:
also sicher werden wir dir gleichwertige Magie entgegensetzen, so lege zwischen uns und dir einen Termin fest, den weder wir noch du versäumen, an einem (uns) bekannten 2 Ort!"
Rusça:
Мы непременно покажем тебе такое же колдовство. Назначь же срок для нашей встречи на открытом месте, где мы будем иметь равные шансы, и никто из нас не должен нарушить его".
Arapça:
فَلَنَأْتِيَنَّكَ بِسِحْرٍ مِّثْلِهِ فَاجْعَلْ بَيْنَنَا وَبَيْنَكَ مَوْعِدًا لَّا نُخْلِفُهُ نَحْنُ وَلَا أَنتَ مَكَانًا سُوًى
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O halde biz de senin sihrin gibi bir sihirle sana geleceğiz (karşına çıkacağız); şimdi bizimle senin aranda bir vakit ve bir buluşma yeri tayin et ki; ne senin, ne bizim caymayacağımız uygun bir yer olsun.
Diyanet Vakfı:
Öyle ise, muhakkak surette biz de sana, aynen onun gibi bir büyü getireceğiz. Şimdi sen, seninle bizim aramızda, ne senin, ne de bizim muhalefet etmeyeceğimiz uygun bir yerde buluşma zamanı ayarla.

ḳâle mev`idüküm yevmü-zzîneti veey yuḥşera-nnâsü ḍuḥâ.
Türkçe:
Mûsa dedi: "Bizimle buluşacağınız zaman, süs günü olsun. İnsanlar kuşluk vakti bir araya getirilsin."
İngilizce:
Moses said: "Your tryst is the Day of the Festival, and let the people be assembled when the sun is well up."
Fransızca:
Alors Moïse dit : "Votre rendez-vous, c'est le jour de la fête. Et que les gens se rassemblent dans la matinée" .
Almanca:
Er sagte: "Euer Termin ist der Tag der Festlichkeit. Und die Menschen sollen am Vormittag versammelt werden.
Rusça:
Он сказал: "Сроком для вас будет день украшения, и пусть люди соберутся утром".
Arapça:
قَالَ مَوْعِدُكُمْ يَوْمُ الزِّينَةِ وَأَن يُحْشَرَ النَّاسُ ضُحًى
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Musa: "Sizinle buluşma zamanı, süs (bayramı) günü ve insanların toplanacağı kuşluk vaktidir." dedi.
Diyanet Vakfı:
Musa: Buluşma zamanınız, bayram günü, kuşluk vaktinde insanların toplanma zamanı olsun, dedi.
Pages
