
iẕ raâ nâran feḳâle liehlihi-mküŝû innî ânestü nâral le`allî âtîküm minhâ biḳabesin ev ecidü `ale-nnâri hüdâ.
Türkçe:
Hani, bir ateş görmüştü de ailesine şöyle demişti: "Bekleyin! Gözüme bir ateş ilişti. Olabilir ki, ondan size bir kor parçası getiririm, yahut onun üzerinde bir kılavuz bulurum."
İngilizce:
Behold, he saw a fire: So he said to his family, "Tarry ye; I perceive a fire; perhaps I can bring you some burning brand therefrom, or find some guidance at the fire."
Fransızca:
Lorsqu'il vit du feu, il dit à sa famille : "Restez ici ! Je vois du feu de loin; peut-être vous en apporterai-je un tison, ou trouverai-je auprès du feu de quoi me guider" .
Almanca:
Nachdem er Feuer gesehen hatte, sagte er seiner Familie: "Bleibt! Ich sah Feuer, vielleicht bringe ich euch davon Feuerbrand oder finde beim Feuer (jemanden, der) mich rechtleitet.
Rusça:
Вот он увидел огонь и сказал своей семье: "Оставайтесь здесь! Я увидел огонь. Быть может, я принесу вам головню или же найду возле огня дорогу".
Arapça:
إِذْ رَأَىٰ نَارًا فَقَالَ لِأَهْلِهِ امْكُثُوا إِنِّي آنَسْتُ نَارًا لَّعَلِّي آتِيكُم مِّنْهَا بِقَبَسٍ أَوْ أَجِدُ عَلَى النَّارِ هُدًى
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hani o bir ateş görmüştü de, ailesine: "Yerinizde durun, benim gözüme bir ateş ilişti, belki size bir kor getiririm, yahut ateşin yanında bir yol gösterici bulurum" demişti.
Diyanet Vakfı:
Hani o, bir ateş görmüş ve ailesine: Bekleyin! Eminim ki bir ateş gördüm. Belki ondan size bir meş'ale getiririm veya ateşin yanında bir rehber bulurum, demişti.

felemmâ etâhâ nûdiye yâ mûsâ.
Türkçe:
Onun yanına geldiğinde kendisine "Mûsa!" diye seslenildi.
İngilizce:
But when he came to the fire, a voice was heard: "O Moses!
Fransızca:
Puis, lorsqu'il y arriva, il fut interpellé : "Moïse !
Almanca:
Und als er daran war, wurde gerufen: "Musa!
Rusça:
Когда он подошел к нему, раздался глас: "О Муса (Моисей)!
Arapça:
فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِيَ يَا مُوسَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ateşe vardığı zaman şöyle çağrıldı: "Ey Musa!
Diyanet Vakfı:
Oraya vardığında kendisine (tarafımızdan): Ey Musa! diye seslenildi:

innî ene rabbüke faḫla` na`leyk. inneke bilvâdi-lmüḳaddesi ṭuvâ.
Türkçe:
"Benim ben, senin Rabbin! Hadi, pabuçlarını çıkar; sen kutsal vadide, Tuva'dasın."
İngilizce:
Verily I am thy Lord! therefore (in My presence) put off thy shoes: thou art in the sacred valley Tuwa.
Fransızca:
Je suis ton Seigneur. Enlève tes sandales : car tu es dans la vallée sacrée Tuwa.
Almanca:
Gewiß, ICH bin dein HERR, so ziehe deine Schuhe aus, denn du bist gewiß im rein gehaltenen Tal Tuwa.
Rusça:
Воистину, Я - твой Господь. Сними же свою обувь. Ты находишься в священной долине Тува (Това).
Arapça:
إِنِّي أَنَا رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَ ۖ إِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًى
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ben şüphesiz senin Rabbinim. Hemen ayakkabılarını çıkar, çünkü sen kutsal bir vadi olan Tuvâ'dasın.
Diyanet Vakfı:
Muhakkak ki ben, evet ben senin Rabbinim! Hemen pabuçlarını çıkar! Çünkü sen kutsal vadi Tuva'dasın!

veene-ḫtertüke festemi` limâ yûḥâ.
Türkçe:
"Ve ben seni seçtim; o halde vahyedilecek olanı dinle!"
İngilizce:
I have chosen thee: listen, then, to the inspiration (sent to thee).
Fransızca:
Moi, Je t'ai choisi. écoute donc ce qui va être révélé.
Almanca:
Und ICH habe dich erwählt, so höre dem zu, was als Wahy erteilt wird:
Rusça:
Я избрал тебя, и посему прислушайся к тому, что внушается тебе в откровении.
Arapça:
وَأَنَا اخْتَرْتُكَ فَاسْتَمِعْ لِمَا يُوحَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ben seni seçtim, şimdi (sana) vahyolunacak şeyleri dinle.
Diyanet Vakfı:
Ben seni seçtim. Şimdi vahyedilene kulak ver.

innenî ene-llâhü lâ ilâhe illâ ene fa`büdnî veeḳimi-ṣṣalâte liẕikrî.
Türkçe:
"Hiç kuşkulanma ki ben Allah'ım! İlah yoktur benden başka! O halde bana ibadet et ve namazını/duanı, beni hatırlayıp anmak için yerine getir."
İngilizce:
Verily, I am Allah: There is no god but I: So serve thou Me (only), and establish regular prayer for celebrating My praise.
Fransızca:
Certes, c'est Moi Allah : point de divinité que Moi. Adore-Moi donc et accomplis la Salat pour le souvenir de Moi.
Almanca:
Gewiß, ICH bin ALLAH. Keine Gottheit existiert, es sei denn ICH, so diene Mir und verrichte ordnungsgemäß das rituelle Gebet zu Meinem Gedenken.
Rusça:
Воистину, Я - Аллах! Нет божества, кроме Меня. Поклоняйся же Мне и совершай намаз, чтобы помнить обо Мне.
Arapça:
إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şüphesiz ben Allah'ım, benden başka hiçbir ilâh yoktur. Onun için bana kulluk et ve beni anmak için namaz kıl.
Diyanet Vakfı:
Muhakkak ki ben, yalnızca ben Allah'ım. Benden başka ilah yoktur. Bana kulluk et; beni anmak için namaz kıl.

inne-ssâ`ate âtiyetün ekâdü uḫfîhâ litüczâ küllü nefsim bimâ tes`â.
Türkçe:
"Kuşku duyma ki o saat gelecektir. Onu neredeyse gizliyorum ki, her benlik gayretinin karşılığını elde etsin."
İngilizce:
Verily the Hour is coming - My design is to keep it hidden - for every soul to receive its reward by the measure of its Endeavour.
Fransızca:
L'Heure va certes arriver. Je la cache à peine, pour que chaque âme soit rétribuée selon ses efforts.
Almanca:
Zweifellos, die Stunde ist im Kommen. Beinahe werde ICH sie enthüllen, damit jeder Seele nach ihrem Bestreben vergolten wird.
Rusça:
Я едва ли не скрываю Час от Самого Себя, но он непременно настанет, чтобы каждому человеку воздали тем, к чему он стремился.
Arapça:
إِنَّ السَّاعَةَ آتِيَةٌ أَكَادُ أُخْفِيهَا لِتُجْزَىٰ كُلُّ نَفْسٍ بِمَا تَسْعَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Çünkü kıyamet muhakkak gelecektir. Onun vaktini gizli tutuyorum ki, herkes yaptığının karşılığını görsün.
Diyanet Vakfı:
Kıyamet günü mutlaka gelecektir. Herkes peşine koştuğu şeyin karşılığını bulsun diye neredeyse onu (kendimden) gizleyeceğim.

felâ yeṣuddenneke `anhâ mel lâ yü'minü bihâ vettebe`a hevâhü feterdâ.
Türkçe:
"O halde ona inanmayıp keyfi peşinde giden, seni ondan yüz geri etmesin. Yoksa perişan olursun."
İngilizce:
Therefore let not such as believe not therein but follow their own lusts, divert thee therefrom, lest thou perish!..
Fransızca:
Que celui qui n'y croit pas et qui suit sa propre passion ne t'en détourne pas. Sinon tu périras.
Almanca:
So soll dich von ihr nicht abwenden derjenige, der an sie keinen Iman verinnerlicht und seinen Neigungen folgt, sonst gehst du zugrunde.
Rusça:
Пусть не отворачивает тебя от него тот, кто не верует в него и потакает своим желаниям, а не то ты погибнешь.
Arapça:
فَلَا يَصُدَّنَّكَ عَنْهَا مَن لَّا يُؤْمِنُ بِهَا وَاتَّبَعَ هَوَاهُ فَتَرْدَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sakın kıyamete inanmayıp, kendi heva ve hevesine uyan kimse seni, ona iman etmekten alıkoymasın; sonra helak olursun.
Diyanet Vakfı:
Ona inanmayan ve nefsinin arzularına uyan kimseler sakın seni ondan (kıyamete inanmaktan) alıkoymasın; sonra mahvolursun!

vemâ tilke biyemînike yâ mûsâ.
Türkçe:
"Nedir o sağ elindeki ey Mûsa?"
İngilizce:
And what is that in the right hand, O Moses?
Fransızca:
Et qu'est-ce qu'il y a dans ta main droite, ô Moïse ? "
Almanca:
Und was ist dies in deiner Rechten, Musa?!"
Rusça:
Что у тебя в правой руке, о Муса (Моисей)?"
Arapça:
وَمَا تِلْكَ بِيَمِينِكَ يَا مُوسَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Musa! Sağ elindeki nedir?
Diyanet Vakfı:
Şu sağ elindeki nedir, ey Musa?

ḳâle hiye `aṣây. etevekkeü `aleyhâ veehüşşü bihâ `alâ ganemî veliye fîhâ meâribü uḫrâ.
Türkçe:
Cevap verdi: "O, benim asamdır. Ona dayanırım, onunla koyunlarıma ağaçtan yaprak indiririm. Onda, işime yarayan başka özellikler de vardır."
İngilizce:
He said, "It is my rod: on it I lean; with it I beat down fodder for my flocks; and in it I find other uses."
Fransızca:
Il dit : "C'est mon bâton sur lequel je m'appuie, qui me sert à effeuiller (les arbres) pour mes moutons et j'en fais d'autres usages".
Almanca:
Er sagte: "Es ist mein Stock, auf den stütze ich mich und mit ihm treibe ich meine Schafe zusammen. Und damit habe ich noch andere Verwendung."
Rusça:
Он сказал: "Это - мой посох. Я опираюсь на него и сбиваю им листья для моих овец (или отгоняю им моих овец). Я нахожу ему и другое применение".
Arapça:
قَالَ هِيَ عَصَايَ أَتَوَكَّأُ عَلَيْهَا وَأَهُشُّ بِهَا عَلَىٰ غَنَمِي وَلِيَ فِيهَا مَآرِبُ أُخْرَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Musa dedi: "O benim asâm (değneğim) dır, ona dayanırım, onunla davarlarıma yaprak silkerim ve onda başka hacetlerim (faydalanacağım şeyler) de var"
Diyanet Vakfı:
O, benim asamdır, dedi, ona dayanırım, onunla davarlarıma yaprak silkelerim; benim ona başkaca ihtiyaçlarım da vardır.

ḳâle elḳihâ yâ mûsâ.
Türkçe:
Buyurdu: "Yere at onu ey Mûsa!"
İngilizce:
(Allah) said, "Throw it, O Moses!"
Fransızca:
[Allah lui] dit : "Jette-le, ô Moïse".
Almanca:
ER sagte: "Wirf ihn hin, Musa!"
Rusça:
Он сказал: "О Муса (Моисей)! Брось его".
Arapça:
قَالَ أَلْقِهَا يَا مُوسَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah: "Ey Musa! onu (yere) bırak"dedi.
Diyanet Vakfı:
Allah: Yere at onu, ey Musa! dedi.
Pages
