Taha—طه

feülḳiye-sseḥaratü sücceden ḳâlû âmennâ birabbi hârûne vemûsâ.

Türkçe:
Bunun üzerine büyücüler secdelere kapanıp şöyle seslendiler: "Hârun'un ve Mûsa'nın Rabbine inandık!"
İngilizce:
So the magicians were thrown down to prostration: they said, "We believe in the Lord of Aaron and Moses".
Fransızca:
Les magiciens se jetèrent prosternés, disant : "Nous avons foi en le Seigneur d'Aaron et de Moïse".
Almanca:
So vollzogen die Magier Sudschud, sie sagten: "Wir bekundeten den Iman an Den HERRN von Harun und Musa."
Rusça:
Колдуны пали ниц и сказали: "Мы уверовали в Господа Харуна (Аарона) и Мусы (Моисея)!"
Arapça:
فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سُجَّدًا قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ هَارُونَ وَمُوسَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonunda bütün sihirbazlar secdeye kapandılar, "Musa ile Harun'un Rabbine iman ettik" dediler.
Diyanet Vakfı:
Bunun üzerine sihirbazlar secdeye kapandılar; "Harun'un ve Musa'nın Rabbine iman ettik" dediler.

ḳâle âmentüm lehû ḳable en âẕene leküm. innehû lekebîrukümü-lleẕî `allemekümü-ssiḥr. feleüḳaṭṭi`anne eydiyeküm veercüleküm min ḫilâfiv veleüṣallibenneküm fî cüẕû`i-nnaḫl. veleta`lemünne eyyünâ eşeddü `aẕâbev veebḳâ.

Türkçe:
Firavun dedi: "Ben izin vermeden ona inandınız öyle mi? O size, büyüyü öğreten büyüğünüzdür. Yemin olsun, ellerinizi, ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve yemin olsun sizi hurma ağaçlarına asacağım. O zaman iyice bileceksiniz, hangimizin azabı daha şiddetli ve sürekli."
İngilizce:
(Pharaoh) said: "Believe ye in Him before I give you permission? Surely this must be your leader, who has taught you magic! be sure I will cut off your hands and feet on opposite sides, and I will have you crucified on trunks of palm-trees: so shall ye know for certain, which of us can give the more severe and the more lasting punishment!"
Fransızca:
Alors Pharaon dit : "Avez-vous cru en lui avant que je ne vous y autorise ? C'est lui votre chef qui vous a enseigné la magie. Je vous ferai sûrement, couper mains et jambes opposées, et vous ferai crucifier aux troncs des palmiers, et vous saurez, avec certitude, qui de nous est plus fort en châtiment et qui est le plus durable".
Almanca:
Er (Pharao) sagte: "Habt ihr etwa den Iman bekundet, bevor ich euch die Zustimmung dazu gab? Gewiß, er ist doch euer Lehrmeister, der euch die Magie beibrachte. Abschneiden werde ich doch eure Hände und Füße wechselseitig und kreuzigen werde ich euch gewiß an die Stämme der Dattelpalmen. Und ihr werdet zweifelsohne noch in Erfahrung bringen, welcher von uns über die qualvollere und dauerhaftere Peinigung verfügt."
Rusça:
Он (Фараон) сказал: "Неужели вы поверили ему без моего соизволения? Воистину, он - старший из вас, который научил вас колдовству. Я отрублю вам руки и ноги накрест и распну вас на пальмовых стволах. Вот тогда вы узнаете, чье наказание суровее и долговечнее".
Arapça:
قَالَ آمَنتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ ۖ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ ۖ فَلَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم مِّنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ فِي جُذُوعِ النَّخْلِ وَلَتَعْلَمُنَّ أَيُّنَا أَشَدُّ عَذَابًا وَأَبْقَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Firavun: "Ben size izin vermeden mi ona iman ettiniz? O, muhakkak size sihir öğreten büyüğünüzdür. And olsun ki, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve muhakkak sizi hurma dallarına asacağım. Böylece hangimizin azabının daha şiddetli ve devamlı olduğunu bileceksiniz" dedi.
Diyanet Vakfı:
(Firavun) Şöyle dedi: Ben size izin vermeden önce ona inandınız öyle mi! Hakikat şu ki o, size büyü öğreten ulunuzdur. Şimdi elleriniz ile ayaklarınızı tereddüt etmeden çaprazlama keseceğim ve sizi hurma dallarına asacağım! Böylece, hangimizin azabının daha şiddetli ve sürekli olduğunu iyice anlayacaksınız.

ḳâlû len nü'ŝirake `alâ mâ câenâ mine-lbeyyinâti velleẕî feṭaranâ faḳḍi mâ ente ḳâḍ. innemâ taḳḍî hâẕihi-lḥayâte-ddünyâ.

Türkçe:
Dediler: "Biz seni, bize gelen açık-seçik kanıtlara ve bizi yaratmış olana asla tercih etmeyeceğiz. Verdiğin hükmü uygula. Senin hükmün olsa olsa bu dünya hayatında geçer."
İngilizce:
They said: "Never shall we regard thee as more than the Clear Signs that have come to us, or than Him Who created us! so decree whatever thou desirest to decree: for thou canst only decree (touching) the life of this world.
Fransızca:
"Par celui qui nous a créés, dirent-ils, nous ne te préférerons jamais à ce qui nous est parvenu comme preuves évidentes. Décrète donc ce que tu as à décréter. Tes décrets ne touchent que cette présente vie.
Almanca:
Sie sagten: "Wir werden dich auf keinen Fall vor dem bevorzugen, was zu uns an eindeutigen Zeichen kam, und nicht vor Dem, Der uns erschuf. Also urteile, was du urteilst! Du fällst ein Urteil doch nur über dieses diesseitige Leben.
Rusça:
Они сказали: "Мы не отдадим тебе предпочтения перед ясными знамениями, которые явились нам, и перед нашим Творцом. Выноси же свой приговор! Воистину, ты выносишь приговор только в мирской жизни.
Arapça:
قَالُوا لَن نُّؤْثِرَكَ عَلَىٰ مَا جَاءَنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالَّذِي فَطَرَنَا ۖ فَاقْضِ مَا أَنتَ قَاضٍ ۖ إِنَّمَا تَقْضِي هَٰذِهِ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(İman eden sihirbazlar şöyle) dediler: "Bize gelen bu açık mucizeler ve bizi yaratana karşı, asla seni tercih edemeyiz. Ne hüküm vereceksen ver. Sen, ancak bu dünya hayatına hükmedebilirsin."
Diyanet Vakfı:
Dediler ki: "Seni, bize gelen açık açık mucizelere ve bizi yaratana tercih edemeyiz. Öyle ise yapacağını yap! Sen, ancak bu dünya hayatında hükmünü geçirebilirsin."

innâ âmennâ birabbinâ liyagfira lenâ ḫaṭâyânâ vemâ ekrahtenâ `aleyhi mine-ssiḥr. vellâhü ḫayruv veebḳâ.

Türkçe:
"Biz Rabbimize inandık ki, günahlarımızı ve senin bizi zorladığın büyüyü affetsin. Allah daha hayırlı, daha süreklidir."
İngilizce:
For us, we have believed in our Lord: may He forgive us our faults, and the magic to which thou didst compel us: for Allah is Best and Most Abiding.
Fransızca:
Nous croyons en notre Seigneur, afin qu'Il nous pardonne nos fautes ainsi que la magie à laquelle tu nous as contraints". Et Allah est meilleur et éternel.
Almanca:
Gewiß, wir verinnerlichten den Iman an unseren HERRN, damit ER uns unsere Verfehlungen vergibt und das, wozu du uns an Magie gezwungen hast. Und ALLAH ist besser und bleibender!"
Rusça:
Воистину, мы уверовали в нашего Господа для того, чтобы Он простил нам наши грехи и колдовство, к которому ты нас принудил. Аллах лучше и долговечнее".
Arapça:
إِنَّا آمَنَّا بِرَبِّنَا لِيَغْفِرَ لَنَا خَطَايَانَا وَمَا أَكْرَهْتَنَا عَلَيْهِ مِنَ السِّحْرِ ۗ وَاللَّهُ خَيْرٌ وَأَبْقَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Doğrusu biz hem günahlarımıza, hem bizi zorladığın sihre karşı, bizi bağışlasın diye, Rabbimize iman ettik. Allah (sevabça senden) daha hayırlı ve (azab verme bakımından da) daha devamlıdır.
Diyanet Vakfı:
"Bize, hatalarımızı ve senin bize zorla yaptırdığın büyüyü bağışlaması için Rabbimize iman ettik. Allah, (mükafatı) en hayırlı ve (cezası) en sürekli olandır."

innehû mey ye'ti rabbehû mücrimen feinne lehû cehennem. lâ yemûtü fîhâ velâ yaḥyâ.

Türkçe:
Şu bir gerçek ki, Rabbinin huzuruna suçlu olarak gelen için cehennem vardır. Orada ne ölür ne de hayat bulur.
İngilizce:
Verily he who comes to his Lord as a sinner (at Judgment),- for him is Hell: therein shall he neither die nor live.
Fransızca:
Quiconque vient en criminel à son Seigneur, aura certes l'Enfer où il ne meurt ni ne vit.
Almanca:
Gewiß, wer zu seinem HERRN als schwer Verfehlender kommt, für den ist Dschahannam bestimmt, darin weder stirbt, noch lebt er.
Rusça:
Тому, кто явится к своему Господу, будучи грешником, уготована Геенна, в которой он не умрет и не будет жить.
Arapça:
إِنَّهُ مَن يَأْتِ رَبَّهُ مُجْرِمًا فَإِنَّ لَهُ جَهَنَّمَ لَا يَمُوتُ فِيهَا وَلَا يَحْيَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Her kim Rabbine suçlu olarak varırsa, şüphesiz ki ona cehennem vardır. Orada ne ölür, ne de dirilir.
Diyanet Vakfı:
Şurası muhakkak ki, kim Rabbine günahkar olarak varırsa, cehennem sırf onun içindir. O ise orada ne ölür ne de yaşar!

vemey ye'tihî mü'minen ḳad `amile-ṣṣâliḥâti feülâike lehümü-dderacâtü-l`ulâ.

Türkçe:
O'nun huzuruna, hayra ve barışa yönelik iyilikler üretmiş bir mümin olarak varana gelince, işte böyleleri için çok yüksek dereceler öngörülmüştür.
İngilizce:
But such as come to Him as Believers who have worked righteous deeds,- for them are ranks exalted,-
Fransızca:
Et quiconque vient auprès de Lui en croyant, après avoir fait de bonnes oeuvres, voilà donc ceux qui auront les plus hauts rangs,
Almanca:
Und wer zu Ihm als Mumin kommt, wobei er gottgefällig Gutes tat, für diese sind die hohen Ränge bestimmt,
Rusça:
А тем, кто явится к Нему, будучи верующим, совершив праведные деяния, уготованы высшие ступени -
Arapça:
وَمَن يَأْتِهِ مُؤْمِنًا قَدْ عَمِلَ الصَّالِحَاتِ فَأُولَٰئِكَ لَهُمُ الدَّرَجَاتُ الْعُلَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kim de ona bir mümin olarak salih ameller işlemiş olduğu halde varırsa, işte onlara en yüksek dereceler vardır.
Diyanet Vakfı:
Kim de iyi davranışlarda bulunmuş bir mümin olarak O'na varırsa, üstün dereceler işte sırf bunlar içindir.

cennâtü `adnin tecrî min taḥtihe-l'enhâru ḫâlidîne fîhâ. veẕâlike cezâü men tezekkâ.

Türkçe:
Adn cennetleri ki, altlarından ırmaklar akar; sürekli kalacaklar içlerinde. Arınıp temizlenenlerin ödülü işte budur.
İngilizce:
Gardens of Eternity, beneath which flow rivers: they will dwell therein for aye: such is the reward of those who purify themselves (from evil).
Fransızca:
les jardins du séjours (éternel), sous lesquels coulent les ruisseaux, où ils demeureront éternellement. Et voilà la récompense de ceux qui se purifient [de la mécréance et des pêchés].
Almanca:
die 'Adn-Dschannat, die von Flüssen durchflossen sind. Darin werden sie ewig bleiben. Und dies ist die Belohnung für denjenigen, der sich rein hält.
Rusça:
сады Эдема, в которых текут реки. Они пребудут там вечно. Таково воздаяние тем, кто очистился.
Arapça:
جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ۚ وَذَٰلِكَ جَزَاءُ مَن تَزَكَّىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Adn cennetleri vardır ki, altlarından ırmaklar akar, onlar, orada ebedî olarak kalacaklardır. Ve işte bu, (küfür ve isyandan) arınanların mükafatıdır. Meâli Şerifi
Diyanet Vakfı:
İçinde ebedi kalacakları, zemininden ırmaklar akan Adn cennetleri! İşte arınanların mükafatı budur.

veleḳad evḥaynâ ilâ mûsâ en esri bi`ibâdî faḍrib lehüm ṭarîḳan fi-lbaḥri yebesâ. lâ teḫâfü derakev velâ taḫşâ.

Türkçe:
Yemin olsun, Mûsa'ya şöyle vahyetmiştik: "Kullarımı geceleyin yürüt! Denizde onlar için kuru bir yol aç! Size yetişecekler diye korkma, endişelenme.!"
İngilizce:
We sent an inspiration to Moses: "Travel by night with My servants, and strike a dry path for them through the sea, without fear of being overtaken (by Pharaoh) and without (any other) fear."
Fransızca:
Nous révélâmes à Moïse : "Pars la nuit, à la tête de Mes serviteurs, puis, trace-leur un passage à sec dans la mer : sans craindre une poursuite et sans éprouver aucune peur".
Almanca:
Und gewiß, bereits ließen WIR Musa Wahy zuteil werden: "Brich nachts auf mit Meinen Dienern, dann schlage ihnen einen getrockneten Weg ins Meer! Habe keine Angst vor Verfolgung und fürchte dich nicht!"
Rusça:
Мы внушили Мусе (Моисею) откровение: "Ночью отправляйся в путь с Моими рабами и проложи для них по морю сухую дорогу. Не бойся, что тебя настигнут, и не опасайся!"
Arapça:
وَلَقَدْ أَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي فَاضْرِبْ لَهُمْ طَرِيقًا فِي الْبَحْرِ يَبَسًا لَّا تَخَافُ دَرَكًا وَلَا تَخْشَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gerçekten Musa'ya şöyle vahyettik: "Kullarımla geceleyin yürü (Mısır'dan çık) de (asânı vurarak) onlara denizde kuru bir yol aç; (artık firavun tarafından) yetişilmekten korkmazsın ve (boğulmaktan) endişe de etmezsin."
Diyanet Vakfı:
Andolsun ki biz Musa'ya: Kullarımla birlikte geceleyin yola çık da (size) yetişilmesinden korkmaksızın ve (boğulmaktan) endişe etmeksizin onlara denizde kuru bir yol aç, diye vahyetmiştik.

feetbe`ahüm fir`avnü bicünûdihî fegaşiyehüm mine-lyemmi mâ gaşiyehüm.

Türkçe:
Derken, Firavun, ordusuyla birlikte onların arkasına düştü. Ama denizden onları sarıp kuşatan, sarıp kuşattı.
İngilizce:
Then Pharaoh pursued them with his forces, but the waters completely overwhelmed them and covered them up.
Fransızca:
Pharaon les poursuivit avec ses armées. La mer les submergea bel et bien.
Almanca:
Dann verfolgte sie Pharao mit seinen Soldaten, dann überschwemmte sie vom Fluß, was sie überschwemmte.
Rusça:
Фараон со своим войском бросился преследовать их, но море накрыло их полностью.
Arapça:
فَأَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ بِجُنُودِهِ فَغَشِيَهُم مِّنَ الْيَمِّ مَا غَشِيَهُمْ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Firavun ordularıyla hemen onları takip etti, denizden kendilerini sarıveren (korkunç boğulma) sarıverdi
Diyanet Vakfı:
Bunun üzerine o, askerleri ile birlikte onların peşine düştü. Deniz onları gömüp boğuverdi.

veeḍalle fir`avnü ḳavmehû vemâ hedâ.

Türkçe:
Firavun kendi toplumunu saptırmıştı; kılavuzluk edemedi.
İngilizce:
Pharaoh led his people astray instead of leading them aright.
Fransızca:
Pharaon égara ainsi son peuple et ne le mît pas sur le droit chemin.
Almanca:
Und Pharao verleitete seine Leute und leitete sie nicht recht.
Rusça:
Фараон ввел в заблуждение свой народ и не повел его прямым путем.
Arapça:
وَأَضَلَّ فِرْعَوْنُ قَوْمَهُ وَمَا هَدَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Böylece Firavun kavmini yanlış yola sürükledi ve doğru yola götürmedi.
Diyanet Vakfı:
Firavun, kavmini saptırdı, doğru yola sevketmedi.

Pages

Taha—طه beslemesine abone olun.