037. Sâffât - (Dizilenler) As-Saaffat—الصافات

 
00:00

limiŝli hâẕâ felya`meli-l`âmilûn.

Arapça:

لِمِثْلِ هَٰذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَ

Türkçe:

Çalışanlar, böylesi için çalışsınlar.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Çalışanlar işte böyle bir kurtuluş için çalışsınlar.

Diyanet Vakfı:

Çalışanlar, böylesi bir kurtuluş için çalışsınlar.

İngilizce:

For the like of this let all strive, who wish to strive.

Fransızca:

C'est pour une chose pareille que doivent oeuvrer ceux qui oeuvrent.

Almanca:

Für genau dieses sollen die Tuenden tun."

Rusça:

Ради такого пусть трудятся труженики!

Açıklama:
 
00:00

eẕâlike ḫayrun nüzülen em şeceratü-zzeḳḳûm.

Arapça:

أَذَٰلِكَ خَيْرٌ نُّزُلًا أَمْ شَجَرَةُ الزَّقُّومِ

Türkçe:

Ödül ve ikram olarak, bu mu daha hayırlı yoksa zakkum ağacı mı?

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Nasıl, bu mu daha hayırlı konukluk için, yoksa zakkum ağacı mı?

Diyanet Vakfı:

Şimdi ziyafet olarak, cennet ehli için anılan bu nimetler mi daha hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı?.

İngilizce:

Is that the better entertainment or the Tree of Zaqqum?

Fransızca:

Est-ce que ceci est meilleur comme séjour, ou l'arbre de Zaqqoum ?

Almanca:

Ist dies eine bessere Unterkunft oder der Zaqqum-Baum?!

Rusça:

Это угощение лучше или дерево заккум?

Açıklama:
 
00:00

innâ ce`alnâhâ fitnetel liżżâlimîn.

Arapça:

إِنَّا جَعَلْنَاهَا فِتْنَةً لِّلظَّالِمِينَ

Türkçe:

O ağaç ki, zalimler için onu bir fitne yaptık.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Gerçekten biz onu zalimler için bir fitne (imtihan) yaptık.

Diyanet Vakfı:

Biz onu (zakkumu) zalimler için bir fitne (imtihan) kıldık.

İngilizce:

For We have truly made it (as) a trial for the wrong-doers.

Fransızca:

Nous l'avons assigné en épreuve aux injustes.

Almanca:

Gewiß, WIR machten ihn als Fitna für die Unrecht-Begehenden.

Rusça:

Мы сделали его искушением для беззаконников.

Açıklama:
 
00:00

innehâ şeceratün taḫrucü fî aṣli-lceḥîm.

Arapça:

إِنَّهَا شَجَرَةٌ تَخْرُجُ فِي أَصْلِ الْجَحِيمِ

Türkçe:

Cehennemin ta dibinden çıkan bir ağaçtır o.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

O bir ağaçtır ki cehennemin dibinde çıkar.

Diyanet Vakfı:

Zira o, cehennemin dibinde bitip yetişen bir ağaçtır.

İngilizce:

For it is a tree that springs out of the bottom of Hell-Fire:

Fransızca:

C'est un arbre qui sort du fond de la Fournaise.

Almanca:

Gewiß, er ist ein Baum, der aus dem Abgrund der Hölle hervorsprießt.

Rusça:

Это - дерево, которое растет из основания Ада.

Açıklama:
 
00:00

ṭal`uhâ keennehû ruûsü-şşeyâṭîn.

Arapça:

طَلْعُهَا كَأَنَّهُ رُءُوسُ الشَّيَاطِينِ

Türkçe:

Tomurcukları tıpkı şeytanların başlarıdır.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Tomurcukları şeytanların başları gibidir.

Diyanet Vakfı:

Tomurcukları sanki şeytanların başları gibidir.

İngilizce:

The shoots of its fruit-stalks are like the heads of devils:

Fransızca:

Ses fruits sont comme des têtes de diables.

Almanca:

Seine Blütenstände sind so, als wären sie Köpfe der Satane.

Rusça:

Плоды его - словно головы дьяволов.

Açıklama:
 
00:00

feinnehüm leâkilûne minhâ femâliûne minhe-lbüṭûn.

Arapça:

فَإِنَّهُمْ لَآكِلُونَ مِنْهَا فَمَالِئُونَ مِنْهَا الْبُطُونَ

Türkçe:

Onlar ondan mutlaka yiyecekler ve karınlarını onunla dolduracaklar.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Mutlaka onlar, ondan yiyecekler de karınlarını bundan dolduracaklardır.

Diyanet Vakfı:

(Cehennemdekiler) ondan yerler ve karınlarını ondan doldururlar.

İngilizce:

Truly they will eat thereof and fill their bellies therewith.

Fransızca:

Ils doivent certainement en manger et ils doivent s'en remplir le ventre.

Almanca:

Dann gewiß, sie werden doch davon essen, dann werden sie davon die Bäuche voll füllen.

Rusça:

Они будут пожирать их и наполнять ими свои животы.

Açıklama:
 
00:00

ŝümme inne lehüm `aleyhâ leşevbem min ḥamîm.

Arapça:

ثُمَّ إِنَّ لَهُمْ عَلَيْهَا لَشَوْبًا مِّنْ حَمِيمٍ

Türkçe:

Sonra onların, o yedikleri üzerine kaynar su karıştırılmış bir içecekleri vardır.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Sonra üzerine onlar için kaynar bir içecek vardır.

Diyanet Vakfı:

Sonra zakkum yemeğinin üzerine onlar için, kaynar su karıştırılmış bir içki vardır.

İngilizce:

Then on top of that they will be given a mixture made of boiling water.

Fransızca:

Ensuite ils auront par-dessus une mixture d'eau bouillante.

Almanca:

Gewiß, dann ist für sie darauf doch eine Mischung mit siedendem Wasser bestimmt.

Rusça:

Потом они (плоды заккума) будут смешаны для них с кипятком.

Açıklama:
 
00:00

ŝümme inne merci`ahüm leile-lceḥîm.

Arapça:

ثُمَّ إِنَّ مَرْجِعَهُمْ لَإِلَى الْجَحِيمِ

Türkçe:

Sonra onların dönüşleri doğrudan doğruya cehennemedir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Sonra da dönecekleri yer, şüphesiz cehennemdir.

Diyanet Vakfı:

Sonra kesinlikle onların dönüşü, çılgın ateşe olacaktır.

İngilizce:

Then shall their return be to the (Blazing) Fire.

Fransızca:

Puis leur retour sera vers la Fournaise.

Almanca:

Dann ist ihre Rückkehr doch zur Gluthitze.

Rusça:

А потом их вернут в Ад.

Açıklama:
 
00:00

innehüm elfev âbâehüm ḍâllîn.

Arapça:

إِنَّهُمْ أَلْفَوْا آبَاءَهُمْ ضَالِّينَ

Türkçe:

Çünkü onlar, babalarını sapıtmış kişiler halinde bulmalarına rağmen,

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Çünkü onlar, atalarını sapıklıkta buldular.

Diyanet Vakfı:

Kuşkusuz onlar atalarını dalalette buldular.

İngilizce:

Truly they found their fathers on the wrong Path;

Fransızca:

C'est qu'ils ont trouvé leurs ancêtres dans l'égarement,

Almanca:

Gewiß, sie fanden ihre Ahnen abirrend vor,

Rusça:

Воистину, они нашли своих отцов заблудшими

Açıklama:
 
00:00

fehüm `alâ âŝârihim yühra`ûn.

Arapça:

فَهُمْ عَلَىٰ آثَارِهِمْ يُهْرَعُونَ

Türkçe:

Kendileri de hâlâ onların eserleri ardınca koşturuyorlar.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Şimdi de kendileri onların izlerinde koşturuyorlar.

Diyanet Vakfı:

Şimdi de kendileri onların peşlerinden koşturuyorlar.

İngilizce:

So they (too) were rushed down on their footsteps!

Fransızca:

et les voilà courant sur leurs traces.

Almanca:

so stützen sie sich auf ihren Hinterlassenschaften.

Rusça:

и сами поспешили по их стопам.

Açıklama:

Pages

Subscribe to 037. Sâffât - (Dizilenler) As-Saaffat—الصافات