043. Zuhruf - (Gösteriş) Az-Zukhruf-- الزخرف

 
00:00

venâdâ fir`avnü fî ḳavmihî ḳâle yâ ḳavmi eleyse lî mülkü miṣra vehâẕihi-l'enhâru tecrî min taḥtî. efelâ tübṣirûn.

Arapça:

وَنَادَىٰ فِرْعَوْنُ فِي قَوْمِهِ قَالَ يَا قَوْمِ أَلَيْسَ لِي مُلْكُ مِصْرَ وَهَٰذِهِ الْأَنْهَارُ تَجْرِي مِن تَحْتِي ۖ أَفَلَا تُبْصِرُونَ

Türkçe:

Firavun, toplumu içinde haykırıp şöyle dedi: "Ey toplumum! Mısır'ın mülk ve yönetimi benim değil mi? İşte şu nehirler benim altımdan akıyor. Görmüyor musunuz?"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Firavun kavmine seslenerek dedi ki: "Ey kavmim! Mısır hükümdarlığı ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz?

Diyanet Vakfı:

Firavun kavmine seslendi ve şöyle dedi: "Ey kavmim! Mısır mülkü ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Hala görmüyor musunuz?"

İngilizce:

And Pharaoh proclaimed among his people, saying: "O my people! Does not the dominion of Egypt belong to me, (witness) these streams flowing underneath my (palace)? What! see ye not then?

Fransızca:

Et Pharaon fit une proclamation à son peuple et dit : "ô mon peuple ! Le royaume de Misr [l'égypte] ne m'appartient-il pas ainsi que ces canaux qui coulent à mes pieds ? N'observez-vous donc pas ?

Almanca:

Und Pharao rief unter seinen Leuten, er sagte: "Meine Leute! Habe ich nicht die Herrschaft über Ägypten und diese Flüsse fließen da unter mir? Habt ihr etwa keinen Einblick?!

Rusça:

Фараон воззвал к своему народу и сказал: "О мой народ! Разве не мне принадлежит власть над Египтом и эти реки, что текут подо мною? Разве вы не видите?

Açıklama:
 
00:00

em ene ḫayrum min hâẕe-lleẕî hüve mehînüv velâ yekâdü yübîn.

Arapça:

أَمْ أَنَا خَيْرٌ مِّنْ هَٰذَا الَّذِي هُوَ مَهِينٌ وَلَا يَكَادُ يُبِينُ

Türkçe:

"Yoksa ben şu zavallı, şu meramını anlatamayacak adamdan hayırlı değil miyim?"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Yoksa ben, nerede ise meramını anlatamayan şu zavallıdan daha hayırlı değil miyim?

Diyanet Vakfı:

"Yoksa ben, kendisi zayıf ve neredeyse söz anlatamayacak durumda bulunan şu adamdan daha hayırlı değil miyim?"

İngilizce:

Am I not better than this (Moses), who is a contemptible wretch and can scarcely express himself clearly?

Fransızca:

Ne suis-je par meilleur que ce misérable qui sait à peine s'exprimer ?

Almanca:

Doch ich bin besser als dieser, der verachtet ist und beinahe nicht deutlich erklärt.

Rusça:

Разве я не лучше этого презренного, который едва объясняется?

Açıklama:
 
00:00

felevlâ ülḳiye `aleyhi esviratüm min ẕehebin ev câe me`ahü-lmelâiketü muḳterinîn.

Arapça:

فَلَوْلَا أُلْقِيَ عَلَيْهِ أَسْوِرَةٌ مِّن ذَهَبٍ أَوْ جَاءَ مَعَهُ الْمَلَائِكَةُ مُقْتَرِنِينَ

Türkçe:

"Ona altın bilezikler atılmalı, yanında-hizmetinde melekler bulunmalı değil miydi?"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Eğer O'nun dediği doğru ise üzerine altın bilezikler atılmalı veya kendisiyle beraber onu tasdik eden melekler gelmeli değil miydi?"

Diyanet Vakfı:

"Ona altın bilezikler verilmeli veya yanında ona yardımcı melekler gelmeli değil miydi?"

İngilizce:

Then why are not gold bracelets bestowed on him, or (why) come (not) with him angels accompanying him in procession?

Fransızca:

Pourquoi ne lui a-t-on lancé des bracelets d'or ? Pourquoi les Anges ne l'ont-ils pas accompagné ? "

Almanca:

Also würde doch ihm ein Armband aus Gold gegeben, oder kämen doch die Engel mit ihm einanderfolgend!"

Rusça:

И почему на него не надеты браслеты из золота? И почему с ним не явились сопутствующие ангелы?"

Açıklama:
 
00:00

festeḫaffe ḳavmehû feeṭâ`ûh. innehüm kânû ḳavmen fâsiḳîn.

Arapça:

فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَأَطَاعُوهُ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ

Türkçe:

İşte toplumunu böyle küçümsedi, onlar da ona itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan sapmış bir toplum idiler.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Firavun kavmini küçümsedi. Onlar da O'na itaat ettiler. Çünkü onlar fâsık bir kavimdi.

Diyanet Vakfı:

Firavun kavmini aldattı; onlar da kendisine boyun eğdiler. Onlar yoldan çıkmış bir kavimdir.

İngilizce:

Thus did he make fools of his people, and they obeyed him: truly were they a people rebellious (against Allah).

Fransızca:

Ainsi chercha-t-il à étourdir son peuple et ainsi lui obéirent-ils car ils étaient des gens pervers.

Almanca:

So forderte er von seinen Leuten Unbesonnenheit, dann gehorchten sie ihm. Gewiß, sie waren fisqbetreibende Leute.

Rusça:

Он обманул свой народ (или счел свой народ легкомысленным), и они подчинились ему. Воистину, они были людьми нечестивыми.

Açıklama:
 
00:00

felemmâ âsefûne-nteḳamnâ minhüm feagraḳnâhüm ecme`în.

Arapça:

فَلَمَّا آسَفُونَا انتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَأَغْرَقْنَاهُمْ أَجْمَعِينَ

Türkçe:

Onlar bizi bu şekilde öfkelendirince, biz de onlardan öc aldık; hepsini suya gömüverdik.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Nihayet bizi gazaplandırdıkları zaman onlardan intikam aldık. Hepsini suda boğduk.

Diyanet Vakfı:

Böylece bizi öfkelendirince onlardan intikam aldık, hepsini suda boğduk.

İngilizce:

When at length they provoked Us, We exacted retribution from them, and We drowned them all.

Fransızca:

Puis lorsqu'ils Nous eurent irrité, Nous Nous vengeâmes d'eux et les noyâmes tous.

Almanca:

Und als sie Unseren Zorn provozierten, übten WIR an ihnen Vergeltung, dann ließen WIR sie allesamt ertrinken.

Rusça:

Когда же они разгневали Нас, Мы отомстили им и потопили их всех.

Açıklama:
 
00:00

fece`alnâhüm selefev vemeŝelel lil'âḫirîn.

Arapça:

فَجَعَلْنَاهُمْ سَلَفًا وَمَثَلًا لِّلْآخِرِينَ

Türkçe:

Onları, sonra gelecekler için eski bir örnek yaptık.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Onları sonradan gelecekler için ibret ve örnek kıldık.

Diyanet Vakfı:

Onları, sonradan gelenlerin geçmişi ve bir ibret örneği kıldık.

İngilizce:

And We made them (a people) of the Past and an Example to later ages.

Fransızca:

Nous fîmes d'eux un antécédent et un exemple [une leçon] pour la postérité.

Almanca:

Dann machtenWIR sie zum Typus und zum Gleichnis für die anderen.

Rusça:

Мы сделали их предшественниками и назидательным примером для остальных.

Açıklama:
 
00:00

velemmâ ḍuribe-bnü meryeme meŝelen iẕâ ḳavmüke minhü yeṣiddûn.

Arapça:

۞ وَلَمَّا ضُرِبَ ابْنُ مَرْيَمَ مَثَلًا إِذَا قَوْمُكَ مِنْهُ يَصِدُّونَ

Türkçe:

Meryem'in oğlu, bir örnek olarak ortaya konunca, senin toplumun buna karşı hemen bağırıp çağırmaya başladı.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Meryem oğlu İsâ bir misal olarak anlatılınca, senin kavmin hemen ondan bir delil bulduklarını sanarak bağrışmaya başladılar.

Diyanet Vakfı:

Meryem oğlu İsa, bir misal olarak anlatılınca senin kavmin hemen bağrışmaya başladılar.

İngilizce:

When (Jesus) the son of Mary is held up as an example, behold, thy people raise a clamour thereat (in ridicule)!

Fransızca:

Quand on cite l'exemple du fils de Marie, ton peuple s'en détourne ,

Almanca:

Und als Ibnu-Maryam als Gleichnis geprägt wurde, sogleich brachen sie in schallendes Gelächter aus.

Rusça:

А когда приводят в пример сына Марьям (Марии), твой народ радостно восклицает.

Açıklama:
 
00:00

veḳâlû eâlihetünâ ḫayrun em hû. mâ ḍarabûhü leke illâ cedelâ. bel hüm ḳavmün ḫasimûn.

Arapça:

وَقَالُوا أَآلِهَتُنَا خَيْرٌ أَمْ هُوَ ۚ مَا ضَرَبُوهُ لَكَ إِلَّا جَدَلًا ۚ بَلْ هُمْ قَوْمٌ خَصِمُونَ

Türkçe:

Dediler ki: "Bizim tanrılarımız mı hayırlı, o mu?" Bunu sana sadece çekişme olsun diye örnek verdiler. Çekişmeyi seven bir toplumdur onlar.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Onlar dediler ki: "Bizim ilâhlarımız mı daha hayırlıdır, yoksa İsâ mı?" Bu misâli sırf seninle tartışmak için ortaya attılar. Doğrusu onlar çok kavgacı bir topluluktur.

Diyanet Vakfı:

Bizim tanrılarımız mı hayırlı, yoksa o mu? dediler. Bunu sana ancak tartışmak için söylediler. Doğrusu onlar kavgacı bir toplumdur.

İngilizce:

And they say, "Are our gods best, or he?" This they set forth to thee, only by way of disputation: yea, they are a contentious people.

Fransızca:

en disant : "Nos dieux sont-ils meilleurs, ou bien lui ? " Ce n'est que par polémique qu'ils te le citent comme exemple. Ce sont plutôt des gens chicaniers.

Almanca:

Und sie sagten: "Sind unsere Götter besser oder er?" Sie prägten es dir nur zum Disput. Nein, sondern sie sind streitsüchtige Leute.

Rusça:

Они говорят: "Наши боги лучше или он?" Они приводят его тебе в пример только для того, чтобы поспорить. Они являются людьми препирающимися!

Açıklama:
 
00:00

in hüve illâ `abdün en`amnâ `aleyhi vece`alnâhü meŝelel libenî isrâîl.

Arapça:

إِنْ هُوَ إِلَّا عَبْدٌ أَنْعَمْنَا عَلَيْهِ وَجَعَلْنَاهُ مَثَلًا لِّبَنِي إِسْرَائِيلَ

Türkçe:

Meryem'in oğlu, kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek yaptığımız bir kuldu.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

İsâ, ancak kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek kıldığımız bir kuldur.

Diyanet Vakfı:

O, sadece kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek kıldığımız bir kuldur.

İngilizce:

He was no more than a servant: We granted Our favour to him, and We made him an example to the Children of Israel.

Fransızca:

Il (Jésus) n'était qu'un Serviteur que Nous avions comblé de bienfaits et que Nous avions désigné en exemples aux Enfants d'Israël.

Almanca:

Gewiß, er ist nur ein Diener, dem WIRWohltaten erwiesen und zum Gleichnis für die Kinder Israils gemacht.

Rusça:

Он - всего лишь раб, которого Мы облагодетельствовали и сделали примером для сынов Исраила (Израиля).

Açıklama:
 
00:00

velev neşâü lece`alnâ minküm melâiketen fi-l'arḍi yaḫlüfûn.

Arapça:

وَلَوْ نَشَاءُ لَجَعَلْنَا مِنكُم مَّلَائِكَةً فِي الْأَرْضِ يَخْلُفُونَ

Türkçe:

Eğer dileseydik, içinizden, yeryüzünde size halef olacak melekler vücuda getirirdik.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Eğer biz dileseydik, sizden yeryüzünde yerinize geçecek melekler yaratırdık.

Diyanet Vakfı:

Eğer dileseydik, içinizden, yeryüzünde yerinize geçecek melekler yaratırdık.

İngilizce:

And if it were Our Will, We could make angels from amongst you, succeeding each other on the earth.

Fransızca:

Si Nous voulions, Nous ferions de vous des Anges qui vous succéderaient sur la terre.

Almanca:

Und würden WIR es wollen, würden WIR aus euch Engel auf Erden machen, die (euch) nachfolgen.

Rusça:

Если бы Мы пожелали, то заменили бы вас на земле ангелами, которые бы стали вашими преемниками.

Açıklama:

Pages

Subscribe to 043. Zuhruf - (Gösteriş) Az-Zukhruf-- الزخرف