043. Zuhruf - (Gösteriş) Az-Zukhruf-- الزخرف

 
00:00

em âteynâhüm kitâbem min ḳablihî fehüm bihî müstemsikûn.

Arapça:

أَمْ آتَيْنَاهُمْ كِتَابًا مِّن قَبْلِهِ فَهُم بِهِ مُسْتَمْسِكُونَ

Türkçe:

Yoksa onlara bundan önce bir kitap verdik de ona mı yapışmaktadırlar?

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Yoksa biz kendilerine bundan önce bir kitap verdik de onlar, ona mı sarılıyorlar?

Diyanet Vakfı:

Yoksa bundan önce onlara bir kitap verdik de ona mı tutunuyorlar?

İngilizce:

What! have We given them a Book before this, to which they are holding fast?

Fransızca:

Ou bien, leur avions-Nous donné avant lui [le Coran] un Livre auquel ils seraient fermement attachés ?

Almanca:

Oder ließen WIR ihnen etwa eine Schrift vor ihm (dem Quran), so daß sie an ihr festhalten?!

Rusça:

Разве Мы даровали им до этого Писание, которого они придерживаются?

Açıklama:
 
00:00

bel ḳâlû innâ vecednâ âbâenâ `alâ ümmetiv veinnâ `alâ âŝârihim mühtedûn.

Arapça:

بَلْ قَالُوا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَىٰ أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَىٰ آثَارِهِم مُّهْتَدُونَ

Türkçe:

Hayır, sadece şunu söylemişlerdir: "Biz atalarımızı bir ümmet/bir din üzerinde bulduk; onların eserlerini izleyerek biz de doğruya ve güzele varacağız."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Hayır, onlar sadece: "Biz babalarımızı bu din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz." dediler.

Diyanet Vakfı:

Hayır! "Sadece, biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz" derler.

İngilizce:

Nay! they say: "We found our fathers following a certain religion, and we do guide ourselves by their footsteps."

Fransızca:

Mais plutôt ils dirent : "Nous avons trouvé nos ancêtres sur une religion, et nous nous guidons sur leurs traces".

Almanca:

Nein, sondern sie sagten: "Gewiß, wir fanden unsere Ahnen auf einem Weg vor, und wir sind ihren Spuren doch nach geleitet."

Rusça:

О нет! Они сказали: "Воистину, мы нашли своих отцов на этом пути, и мы верно следуем по их стопам".

Açıklama:
 
00:00

vekeẕâlike mâ erselnâ min ḳablike fî ḳaryetim min neẕîrin illâ ḳâle mütrafûhâ innâ vecednâ âbâenâ `alâ ümmetiv veinnâ `alâ âŝârihim muḳtedûn.

Arapça:

وَكَذَٰلِكَ مَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ فِي قَرْيَةٍ مِّن نَّذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَىٰ أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَىٰ آثَارِهِم مُّقْتَدُونَ

Türkçe:

İşte böyle! Senden önce de hangi kente bir uyarıcı göndermişsek oranın servetle şımarmış kodamanları mutlaka şöyle demişlerdir: "Biz atalarımızı bir ümmet/bir din üzerinde bulduk; onların eserlerine uyarak yol alacağız."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ey Muhammed! Yine böyle biz senden önce de hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek, mutlaka oranın şımarık varlıklı kimseleri: "Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız." dediler.

Diyanet Vakfı:

Senden önce de hangi memlekete uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklıları: Babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız, derlerdi.

İngilizce:

Just in the same way, whenever We sent a Warner before thee to any people, the wealthy ones among them said: "We found our fathers following a certain religion, and we will certainly follow in their footsteps."

Fransızca:

Et c'est ainsi que Nous n'avons pas envoyé avant toi d'avertisseur en une cité sans que ses gens aisés n'aient dit : "Nous avons trouvé nos ancêtres sur une religion et nous suivons leurs traces".

Almanca:

Und solcherart entsandten WIR nicht vor dir zu einer Ortschaft einen Warner, ohne daß ihre Luxurierenden sagten: "Wir fanden unsere Ahnen auf einem Weg vor, und wir sind ihren Spuren folgend."

Rusça:

Таким же образом, какого бы предостерегающего увещевателя Мы ни отправляли до тебя в какое-либо селение, его изнеженные роскошью жители обязательно говорили: "Воистину, мы нашли своих отцов на этом пути, и мы верно следуем по их стопам".

Açıklama:
 
00:00

ḳâle evelev ci'tüküm biehdâ mimmâ vecettüm `aleyhi âbâeküm. ḳâlû innâ bimâ ürsiltüm bihî kâfirûn.

Arapça:

۞ قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكُم بِأَهْدَىٰ مِمَّا وَجَدتُّمْ عَلَيْهِ آبَاءَكُمْ ۖ قَالُوا إِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُم بِهِ كَافِرُونَ

Türkçe:

Uyarıcı dedi: "Peki, ben size, atalarınızı üzerinde bulduğunuz şeyden daha iyi yol göstereni getirmiş olsam da mı?" Dediler: "Doğrusu, biz seninle gönderilen şeyi tanımıyoruz."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Gönderilen uyarıcı; "Eğer size babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmişsem de mi bana uymazsınız?" deyince, onlar: "Gerçekten biz sizin tebliğ için gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz." dediler.

Diyanet Vakfı:

Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz (din)den daha doğrusunu getirmişsem (yine mi bana uymazsınız)? deyince, dediler ki: Doğrusu biz sizinle gönderilen şeyi inkar ediyoruz.

İngilizce:

He said: "What! Even if I brought you better guidance than that which ye found your fathers following?" They said: "For us, we deny that ye (prophets) are sent (on a mission at all)."

Fransızca:

Il dit : "Même si je viens à vous avec une meilleure direction que celle sur laquelle vous avez trouvé vous ancêtres ? " Ils dirent : "Nous ne croyons pas au message avec lequel vous avez été envoyés" .

Almanca:

Sag: "Selbst dann, wenn ich euch etwas Rechtleitenderes brachte als das, wobei ihr eure Ahnen vorgefunden habt?" Sie sagten: "Gewiß, wir sind dem gegenüber, womit ihr entsandt wurdet, kufrbetreibend!"

Rusça:

Он сказал: "А если я принес вам то, что более верно, чем то, на чем вы нашли ваших отцов?" Они сказали: "Мы не веруем в то, с чем вы посланы".

Açıklama:
 
00:00

fenteḳamnâ minhüm fenżur keyfe kâne `âḳibetü-lmükeẕẕibîn.

Arapça:

فَانتَقَمْنَا مِنْهُمْ ۖ فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ

Türkçe:

Bunun üzerine onlardan öc aldık. Bir bak, nice olmuştur o yalanlayanların sonu!

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Biz de onlardan intikam aldık. Bak peygamberleri yalanlayanların sonu nasıl oldu!

Diyanet Vakfı:

Biz de onlardan intikam aldık. Bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu?

İngilizce:

So We exacted retribution from them: now see what was the end of those who rejected (Truth)!

Fransızca:

Nous Nous vengeâmes d'eux. Regarde ce qu'il est devenu de ceux qui criaient au mensonge.

Almanca:

Dann übten WIR Vergeltung an ihnen. So siehe, wie das Anschließende der äußerst Lügenden war?!

Rusça:

Мы отомстили им. Посмотри же, каким был конец обвинявших во лжи.

Açıklama:
 
00:00

veiẕ ḳâle ibrâhîmü liebîhi veḳavmihî innenî berâüm mimmâ ta`büdûn.

Arapça:

وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ إِنَّنِي بَرَاءٌ مِّمَّا تَعْبُدُونَ

Türkçe:

Bir zaman İbrahim, babasına ve toplumuna şöyle demişti: "Ben, sizin taptıklarınızdan uzağım."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Hani İbrahim babasına ve kavmine: "Gerçekten ben sizin taptığınız şeylerden uzağım.

Diyanet Vakfı:

Bir zaman İbrahim, babasına ve kavmine demişti ki: Ben sizin taptıklarınızdan uzağım.

İngilizce:

Behold! Abraham said to his father and his people: "I do indeed clear myself of what ye worship:

Fransızca:

Et lorsqu'Abraham dit à son père et à son peuple : "Je désavoue totalement ce que vous adorez,

Almanca:

Und (erinnere daran), als Ibrahim zu seinem Vater und seinen Leuten sagte: "Gewiß, ich sage mich los von dem, was ihr dient,

Rusça:

Вот Ибрахим (Авраам) сказал своему отцу и народу: "Воистину, я не имею отношения к тому, чему вы поклоняетесь,

Açıklama:
 
00:00

ille-lleẕî feṭaranî feinnehû seyehdîn.

Arapça:

إِلَّا الَّذِي فَطَرَنِي فَإِنَّهُ سَيَهْدِينِ

Türkçe:

"Yalnız beni yaratana kulluk ederim. Bana, O kılavuzluk edecektir."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ben ancak beni yaratana taparım. Şüphesiz ki O, beni doğru yola iletecektir." dedi.

Diyanet Vakfı:

Ben yalnız beni yaratana taparım. Çünkü O, beni doğru yola iletecektir.

İngilizce:

(I worship) only Him Who made me, and He will certainly guide me.

Fransızca:

à l'exception de Celui qui m'a créé, car c'est Lui en vérité qui me guidera".

Almanca:

außer von Demjenigen, Der mich erschuf, denn ER wird mich rechtleiten."

Rusça:

кроме Того, Кто сотворил меня. Воистину, Он поведет меня прямым путем".

Açıklama:
 
00:00

vece`alehâ kelimetem bâḳiyeten fî `aḳibihî le`allehüm yerci`ûn.

Arapça:

وَجَعَلَهَا كَلِمَةً بَاقِيَةً فِي عَقِبِهِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

Türkçe:

O, sözünü, kendinden sonra yaşayacak bir mesaj yaptı ki, insanlar hakka dönebilsinler.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

İbrahim, bu sözü, ardından gelecek olanlara devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı ki, onlar doğru yola dönsünler.

Diyanet Vakfı:

Bu sözü, ardından geleceklere devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı ki, insanlar (onun dinine) dönsünler.

İngilizce:

And he left it as a Word to endure among those who came after him, that they may turn back (to Allah).

Fransızca:

Et il en fit une parole qui devait se perpétuer parmi sa descendance. Peut-être reviendront-ils ?

Almanca:

Und er machte es zu einem bleibenden Wort unter seinen Nachkommen, damit sie umkehren.

Rusça:

Он сделал это (свидетельство о том, что нет божества, кроме Аллаха) словом, пребывающим в его потомстве, чтобы они могли вернуться на прямой путь.

Açıklama:
 
00:00

bel metta`tü hâülâi veâbâehüm ḥattâ câehümü-lḥaḳḳu verasûlüm mübîn.

Arapça:

بَلْ مَتَّعْتُ هَٰؤُلَاءِ وَآبَاءَهُمْ حَتَّىٰ جَاءَهُمُ الْحَقُّ وَرَسُولٌ مُّبِينٌ

Türkçe:

Ben, şunlar ve atalarını, kendilerine hak ve açık kanıtlı resul gelinceye kadar nimetlendirdim.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Doğrusu ben bunları da babalarını da kendilerine hak olan kitap ve gerçeği açıklayan bir peygamber gelinceye kadar faydalandırıp geçindirdim.

Diyanet Vakfı:

Doğrusu bunları da atalarını da kendilerine hak ve onu açıklayan bir peygamber gelinceye kadar geçindirdim.

İngilizce:

Yea, I have given the good things of this life to these (men) and their fathers, until the Truth has come to them, and a messenger making things clear.

Fransızca:

Mais à ces gens ainsi à leurs ancêtres, J'ai accordé la jouissance jusqu'à ce que leur vinrent la Vérité (le Coran) et un Messager explicite.

Almanca:

Nein, sondern ICH gewährte diesen und ihren Ahnen Verbrauchsgüter, bis zu ihnen die Wahrheit und ein deutlicher Gesandter kam.

Rusça:

Но Я позволил им и их отцам пользоваться благами до тех пор, пока к ним не явились истина и разъясняющий посланник.

Açıklama:
 
00:00

velemmâ câehümü-lḥaḳḳu ḳâlû hâẕâ siḥruv veinnâ bihî kâfirûn.

Arapça:

وَلَمَّا جَاءَهُمُ الْحَقُّ قَالُوا هَٰذَا سِحْرٌ وَإِنَّا بِهِ كَافِرُونَ

Türkçe:

Ne var ki, hak kendilerine geldiğinde şöyle dediler: "Bu bir büyü, biz bunu inkâr ediyoruz!"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Kendilerine hak geldiği zaman onlar: "Bu bir büyüdür doğrusu biz onu tanımıyoruz." dediler.

Diyanet Vakfı:

Fakat kendilerine hak gelince: Bu bir büyüdür, biz onu tanımıyoruz, dediler.

İngilizce:

But when the Truth came to them, they said: "This is sorcery, and we do reject it."

Fransızca:

Et quand la Vérité leur vint, ils dirent : "C'est de la magie et nous n'y croyons pas".

Almanca:

Und als zu ihnen die Wahrheit kam, sagten sie: "Dies ist Magie, und wir sind doch dem gegenüber äußerst kufr-betreibend."

Rusça:

Когда же истина явилась к ним, они сказали: "Это - колдовство, и мы не веруем в него".

Açıklama:

Pages

Subscribe to 043. Zuhruf - (Gösteriş) Az-Zukhruf-- الزخرف