Al-Anbiya—الأنبياء

 
00:00

ḳâlû men fe`ale hâẕâ biâlihetinâ innehû lemine-żżâlimîn.

Arapça:

قَالُوا مَن فَعَلَ هَٰذَا بِآلِهَتِنَا إِنَّهُ لَمِنَ الظَّالِمِينَ

Türkçe:

Dediler: "Tanrılarımıza bunu yapan kesinlikle zalimlerdendir."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

(Kavmi) "Tanrılarımıza bunu kim yaptı? Doğrusu o zalimlerden biridir." dediler.

Diyanet Vakfı:

Bunu tanrılarımıza kim yaptı? Muhakkak o, zalimlerden biridir, dediler.

İngilizce:

They said, "Who has done this to our gods? He must indeed be some man of impiety!"

Fransızca:

Ils dirent : "Qui a fait cela a nos divinités ? Il est certes parmi les injustes".

Almanca:

Sie sagten: "Wer tat dies unseren Göttern an? Gewiß, er 2 ist zweifelsohne von den Unrecht-Begehenden."

Rusça:

Они сказали: "Кто поступил так с нашими богами? Воистину, он является одним из беззаконников!"

Açıklama:
 
00:00

ḳâlû semi`nâ fetey yeẕküruhüm yüḳâlü lehû ibrâhîm.

Arapça:

قَالُوا سَمِعْنَا فَتًى يَذْكُرُهُمْ يُقَالُ لَهُ إِبْرَاهِيمُ

Türkçe:

Dediler: "Onları diline dolayan bir genç duymuştuk. Kendisine 'İbrahim' deniyor."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

(Bazıları) "İbrahim denen bir gencin, onları diline doladığını duymuştuk" dediler.

Diyanet Vakfı:

(Bir kısmı:) Bunları diline dolayan bir genç duyduk; kendisine İbrahim denilirmiş, dediler.

İngilizce:

They said, "We heard a youth talk of them: He is called Abraham."

Fransızca:

(Certains) dirent : "Nous avons entendu un jeune homme médire d'elles; il s'appelle Abraham".

Almanca:

Sie sagten: "Wir hörten einen jungen Mann, der sie kritisierte, genannt wird er Ibrahim."

Rusça:

Они сказали: "Мы слышали, как юноша по имени Ибрахим (Авраам) выступал против них".

Açıklama:
 
00:00

ḳâlû fe'tû bihî `alâ a`yüni-nnâsi le`allehüm yeşhedûn.

Arapça:

قَالُوا فَأْتُوا بِهِ عَلَىٰ أَعْيُنِ النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَشْهَدُونَ

Türkçe:

Dediler: "Halkın gözleri önüne getirin onu ki, açıkça görebilsinler."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

O halde onu insanların gözleri önüne getirin, olur ki (aleyhinde) şahidlik ederler dediler.

Diyanet Vakfı:

O halde, dediler, onu hemen insanların gözü önüne getirin. Belki şahitlik ederler.

İngilizce:

They said, "Then bring him before the eyes of the people, that they may bear witness."

Fransızca:

Ils dirent : "Amenez-le sous les yeux des gens afin qu'ils puissent témoigner"

Almanca:

Sie sagten: "Dann bringt ihn her vor die Augen der Menschen, vielleicht bezeugen sie es."

Rusça:

Они сказали: "Приведите же его пред людские очи, чтобы они могли принести свидетельство".

Açıklama:
 
00:00

ḳâlû eente fe`alte hâẕâ biâlihetinâ yâ ibrâhîm.

Arapça:

قَالُوا أَأَنتَ فَعَلْتَ هَٰذَا بِآلِهَتِنَا يَا إِبْرَاهِيمُ

Türkçe:

Dediler: "Tanrılarımıza bunu sen mi yaptın, ey İbrahim?"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

(İbrahim gelince ona) "Ey İbrahim! bunu tanrılarımıza sen mi yaptın?" dediler

Diyanet Vakfı:

Bunu ilahlarımıza sen mi yaptın ey İbrahim? dediler.

İngilizce:

They said, "Art thou the one that did this with our gods, O Abraham?"

Fransızca:

(Alors) ils dirent : "Est-ce toi qui as fait cela a nos divinités, Abraham ? "

Almanca:

Sie sagten: "Bist du derjenige, der dies unseren Göttern antat, Ibrahim?"

Rusça:

Они сказали: "О Ибрахим (Авраам)! Ты ли поступил таким образом с нашими богами?"

Açıklama:
 
00:00

ḳâle bel fe`aleh. kebîruhüm hâẕâ fes'elûhüm in kânû yenṭiḳûn.

Arapça:

قَالَ بَلْ فَعَلَهُ كَبِيرُهُمْ هَٰذَا فَاسْأَلُوهُمْ إِن كَانُوا يَنطِقُونَ

Türkçe:

Dedi: "Hayır, ben değil. Şu büyükleri yapmıştır onu. Hadi, sorun onlara eğer konuşabiliyorlarsa!"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

İbrahim: "Belki onu şu büyükleri yapmıştır, konuşabiliyorlarsa onlara sorun" dedi.

Diyanet Vakfı:

Belki de bu işi şu büyükleri yapmıştır. Hadi onlara sorun; eğer konuşuyorlarsa! dedi.

İngilizce:

He said: "Nay, this was done by - this is their biggest one! ask them, if they can speak intelligently!"

Fransızca:

Il dit : "C'est la plus grande d'entre elles que voici, qui l'a fait. Demandez-leur donc, si elles peuvent parler".

Almanca:

Er sagte: "Nein, sondern dies tat die Große (Statue) von ihnen, diese! Also fragt sie doch, sollten sie sprechen können!"

Rusça:

Он сказал: "Нет! Это содеял их старший, вот этот. Спросите их самих, если они способны разговаривать".

Açıklama:
 
00:00

ferace`û ilâ enfüsihim feḳâlû inneküm entümu-żżâlimûn.

Arapça:

فَرَجَعُوا إِلَىٰ أَنفُسِهِمْ فَقَالُوا إِنَّكُمْ أَنتُمُ الظَّالِمُونَ

Türkçe:

Bunun üzerine kendi benliklerine döndüler de şöyle dediler: "Siz, zalimlerin ta kendilerisiniz."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Bunun üzerine vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine) dediler ki: "Doğrusu siz haksızsınız."

Diyanet Vakfı:

Bunun üzerine, kendi vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine) "Zalimler sizlersiniz, sizler!" dediler.

İngilizce:

So they turned to themselves and said, "Surely ye are the ones in the wrong!"

Fransızca:

Se ravisant alors, ils se dirent entre eux : "C'est vous qui êtes les vrais injustes".

Almanca:

Dann wandten sie sich zueinander, dann sagten sie: "Gewiß, ihr seid selbst die Unrecht-Begehenden."

Rusça:

Обратившись друг к другу, они сказали: "Воистину, вы сами являетесь беззаконниками!"

Açıklama:
 
00:00

ŝümme nükisû `alâ ruûsihim. leḳad `alimte mâ hâülâi yenṭiḳûn.

Arapça:

ثُمَّ نُكِسُوا عَلَىٰ رُءُوسِهِمْ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا هَٰؤُلَاءِ يَنطِقُونَ

Türkçe:

Sonra, yine kendi kafalarına döndürüldüler: "Vallahi, sen de bilirsin ki, bunlar konuşamazlar."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Sonra yine (eski) kafalarına döndüler: "And olsun ki (ey İbrahim!) bunların konuşmayacağını (sen de) bilirsin." dediler.

Diyanet Vakfı:

Sonra tekrar eski inanç ve tartışmalarına döndüler: Sen bunların konuşmadığını pek ala biliyorsun, dediler.

İngilizce:

Then were they confounded with shame: (they said), "Thou knowest full well that these (idols) do not speak!"

Fransızca:

Puis ils firent volte-face et dirent : Tu sais bien que celles-ci ne parlent pas".

Almanca:

Dann wurden sie wieder auf den Kopf gestellt: "Gewiß, bereits weißt du, daß diese nicht sprechen können."

Rusça:

Затем они принялись за свое и сказали: "Ты же знаешь, что они не способны разговаривать".

Açıklama:
 
00:00

ḳâle efeta`büdûne min dûni-llâhi mâ lâ yenfe`uküm şey'ev velâ yeḍurruküm.

Arapça:

قَالَ أَفَتَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنفَعُكُمْ شَيْئًا وَلَا يَضُرُّكُمْ

Türkçe:

İbrahim dedi: "Siz, Allah'ın berisinden, size hiçbir şekilde yarar sağlamayan, zarar veremeyen şeylere mi tapıyorsunuz?"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

(İbrahim) dedi: "O halde, Allah'ı bırakıp da size hiçbir fayda ve zarar veremeyecek olan putlara mı tapıyorsunuz?"

Diyanet Vakfı:

İbrahim: Öyleyse, dedi, Allah'ı bırakıp da, size hiçbir fayda ve zarar vermeyen bir şeye hala tapacak mısınız?

İngilizce:

(Abraham) said, "Do ye then worship, besides Allah, things that can neither be of any good to you nor do you harm?

Fransızca:

Il dit : "Adorez-vous donc, en dehors d'Allah, ce qui ne saurait en rien vous être utile ni vous nuire non plus.

Almanca:

Er sagte: "Dient ihr denn anstelle von ALLAH dem, das euch weder in irgend etwas nützt, noch schadet.

Rusça:

Он сказал: "Неужели вы поклоняетесь вместо Аллаха тому, что ничем не способно помочь или навредить вам?

Açıklama:
 
00:00

üffil leküm velimâ ta`büdûne min dûni-llâh. efelâ ta`ḳilûn.

Arapça:

أُفٍّ لَّكُمْ وَلِمَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ ۖ أَفَلَا تَعْقِلُونَ

Türkçe:

"Yazıklar olsun size ve Allah'ın berisinden taptıklarınıza! Siz hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Size de, Allah'ı bırakıp taptıklarınıza da yazıklar olsun, siz hâlâ akıllanmayacak mısınız?

Diyanet Vakfı:

Size de, Allah'ı bırakıp tapmakta olduğunuz şeylere de yuh olsun! Siz akıllanmaz mısınız?

İngilizce:

Fie upon you, and upon the things that ye worship besides Allah! Have ye no sense?..

Fransızca:

Fi de vous et de ce que vous adorez en dehors d'Allah ! Ne raisonnez-vous pas ? "

Almanca:

Pfui für euch und für das, dem ihr anstelle von ALLAH dient! Besinnt ihr euch nicht?"

Rusça:

Тьфу на вас и на то, чему вы поклоняетесь вместо Аллаха! Неужели же вы не образумитесь?"

Açıklama:
 
00:00

ḳâlû ḥarriḳûhü venṣurû âliheteküm in küntüm fâ`ilîn.

Arapça:

قَالُوا حَرِّقُوهُ وَانصُرُوا آلِهَتَكُمْ إِن كُنتُمْ فَاعِلِينَ

Türkçe:

Dediler: "Yakın bunu! Eğer birşey yapacak kişilerseniz, ilahlarınıza yardım edin."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Onlar: "Bir şey yapacaksanız, şunu yakın da tanrılarınıza yardım edin" dediler.

Diyanet Vakfı:

(Bir kısmı:) Eğer iş yapacaksanız, yakın onu da tanrılarınıza yardım edin! dediler.

İngilizce:

They said, "Burn him and protect your gods, If ye do (anything at all)!"

Fransızca:

Il dirent : "Brûlez-le Secourez vos divinités si vous voulez faire quelque chose (pour elles)".

Almanca:

Sie sagten: "Verbrennt ihn und unterstützt eure Götter, solltet ihr dies tun wollen."

Rusça:

Они сказали: "Сожгите его и помогите вашим богам, если вы будете действовать!"

Açıklama:

Pages

Subscribe to Al-Anbiya—الأنبياء