Al-Anbiya—الأنبياء

 
00:00

elleẕîne yaḫşevne rabbehüm bilgaybi vehüm mine-ssâ`ati müşfiḳûn.

Arapça:

الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُم بِالْغَيْبِ وَهُم مِّنَ السَّاعَةِ مُشْفِقُونَ

Türkçe:

O korunanlar ki, hiç görmeden Rablerinden korkarlar. Kıyamet saatinden de ürperirler onlar.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Onlar görmedikleri halde Rablerinden korkarlar, kıyamet saatinden de titrerler.

Diyanet Vakfı:

(O takva sahipleri ki) onlar, görmedikleri halde Rablerine candan saygı gösterirler. Yine onlar, kıyametten korkan kimselerdir.

İngilizce:

Those who fear their Lord in their most secret thoughts, and who hold the Hour (of Judgment) in awe.

Fransızca:

qui craignent leur Seigneur malgré qu'ils ne Le voient pas , et redoutent l'Heure (la fin du monde).

Almanca:

die Ehrfurcht vor ihrem HERRN im Verborgenen haben, und die vor der Stunde zitternd sind.

Rusça:

которые боятся своего Господа, не видя Его воочию, и трепещут перед Часом.

Açıklama:
 
00:00

vehâẕâ ẕikrum mübârakün enzelnâh. efeentüm lehû münkirûn.

Arapça:

وَهَٰذَا ذِكْرٌ مُّبَارَكٌ أَنزَلْنَاهُ ۚ أَفَأَنتُمْ لَهُ مُنكِرُونَ

Türkçe:

Bu, bereketli bir Zikir'dir ki, onu indirdik. Yoksa siz onu inkâr mı ediyorsunuz?

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

İşte bu (Kwr'ân) da indirdiğimiz kutsal bir kitaptır. Şimdi siz bunu mu inkâr ediyorsunuz?

Diyanet Vakfı:

İşte bu (Kur'an) da, bizim indirdiğimiz hayırlı ve faydalı bir öğüttür. Şimdi onu inkar mı ediyorsunuz?

İngilizce:

And this is a blessed Message which We have sent down: will ye then reject it?

Fransızca:

Et ceci [le Coran] est un rappel béni que Nous avons fait descendre. Allez-vous donc le renier ?

Almanca:

Und dies (der Quran) ist eine mit Baraka erfüllte Ermahnung, die WIR hinabsandten. Wollt ihr ihn etwa ableugnen?!

Rusça:

Это - благословенное Напоминание, которое Мы ниспослали. Неужели вы станете отвергать его?

Açıklama:
 
00:00

veleḳad âteynâ ibrâhîme ruşdehû min ḳablü vekünnâ bihî `âlimîn.

Arapça:

۞ وَلَقَدْ آتَيْنَا إِبْرَاهِيمَ رُشْدَهُ مِن قَبْلُ وَكُنَّا بِهِ عَالِمِينَ

Türkçe:

Yemin olsun, İbrahim'e daha önceden, doğruyu bulma gücünü vermiştik. Onu bilmekteydik biz.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

And olsun ki biz daha önce İbrahim'e de rüşdünü vermiştik (akla uygun olanı göstermiştik). Biz onu biliyorduk.

Diyanet Vakfı:

Andolsun biz İbrahim'e daha önce rüşdünü vermiştik. Biz onu iyi tanırdık.

İngilizce:

We bestowed aforetime on Abraham his rectitude of conduct, and well were We acquainted with him.

Fransızca:

En effet, Nous avons mis auparavant Abraham sur le droit chemin. Et Nous en avions bonne connaissance.

Almanca:

Und gewiß, bereits gewährten WIR Ibrahim seine Verständigkeit vorher und waren über ihn allwissend.

Rusça:

Еще раньше Мы даровали Ибрахиму (Аврааму) верное руководство, и Мы были осведомлены о нем.

Açıklama:
 
00:00

iẕ ḳâle liebîhi veḳavmihî mâ hâẕihi-ttemâŝîlü-lletî entüm lehâ `âkifûn.

Arapça:

إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا هَٰذِهِ التَّمَاثِيلُ الَّتِي أَنتُمْ لَهَا عَاكِفُونَ

Türkçe:

Babasına ve toplumuna şöyle demişti: "Şu başına toplanıp durduğunuz heykeller de ne?"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

O zaman o, babasına ve kavmine: "Bu tapınıp durduğunuz heykeller nedir?" demişti.

Diyanet Vakfı:

O, babasına ve kavmine: Şu karşısına geçip tapmakta olduğunuz heykeller de ne oluyor? demişti.

İngilizce:

Behold! he said to his father and his people, "What are these images, to which ye are (so assiduously) devoted?"

Fransızca:

Quand il dit à son père et à son peuple : "Que sont ces statues auxquelles vous vous attachez ? ".

Almanca:

Als er seinem Vater und seinen Leuten sagte: "Was sind diese Statuen, denen ihr Zuwendung erweist?"

Rusça:

Вот он сказал своему отцу и народу: "Что это за изваяния, которым вы предаетесь?"

Açıklama:
 
00:00

ḳâlû vecednâ âbâenâ lehâ `âbidîn.

Arapça:

قَالُوا وَجَدْنَا آبَاءَنَا لَهَا عَابِدِينَ

Türkçe:

Dediler: "Atalarımızı onlara kulluk/ibadet eder bulduk."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Onlar: "Biz atalarımızı bunlara tapar bulduk" dediler.

Diyanet Vakfı:

Dediler ki: Biz, babalarımızı bunlara tapar kimseler bulduk.

İngilizce:

They said, "We found our fathers worshipping them."

Fransızca:

Ils dirent : "Nous avons trouvé nos ancêtres les adorant".

Almanca:

Sie sagten: "Wir fanden unsere Ahnen vor, sie dienten ihnen."

Rusça:

Они сказали: "Мы видели, что наши отцы поклонялись им".

Açıklama:
 
00:00

ḳâle leḳad küntüm entüm veâbâüküm fî ḍalâlim mübîn.

Arapça:

قَالَ لَقَدْ كُنتُمْ أَنتُمْ وَآبَاؤُكُمْ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ

Türkçe:

Dedi: "Vallahi, siz de atalarınız da açık bir sapıklık içine düşmüşsünüz."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

İbrahim: "And olsun ki sizler de, atalarınız da apaçık bir sapıklık içindesiniz" dedi.

Diyanet Vakfı:

Doğrusu, siz de, babalarınız da açık bir sapıklık içindesiniz, dedi.

İngilizce:

He said, "Indeed ye have been in manifest error - ye and your fathers."

Fransızca:

Il dit : "Certainement, vous avez été, vous et vos ancêtres, dans un égarement évident".

Almanca:

Er sagte: "Gewiß, bereits wart ihr und eure Ahnen in einem eindeutigen Irregehen."

Rusça:

Он сказал: "Воистину, вы и ваши отцы пребываете в очевидном заблуждении".

Açıklama:
 
00:00

ḳâlû eci'tenâ bilḥaḳḳi em ente mine-llâ`ibîn.

Arapça:

قَالُوا أَجِئْتَنَا بِالْحَقِّ أَمْ أَنتَ مِنَ اللَّاعِبِينَ

Türkçe:

Dediler: "Sen gerçeği mi getirdin yoksa oynayıp eğlenenlerden biri misin?"

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Onlar: "Sen bize gerçeği mi getirdin (Sen ciddi mi söylüyorsun), yoksa şaka mı ediyorsun?" dediler.

Diyanet Vakfı:

Dediler ki: Bize gerçeği mi getirdin, yoksa sen oyunbazlardan biri misin?

İngilizce:

They said, "Have you brought us the Truth, or are you one of those who jest?"

Fransızca:

Ils dirent : "Viens-tu à nous avec la vérité ou plaisantes-tu ? ".

Almanca:

Sie sagten: "Hast du uns die Wahrheit gebracht, oder bist du etwa einer der des Sinnlosen Treibenden?"

Rusça:

Они сказали: "Ты пришел к нам с истиной или же ты забавляешься?"

Açıklama:
 
00:00

ḳâle ber rabbüküm rabbü-ssemâvâti vel'arḍi-lleẕî feṭarahünn. veenâ `alâ ẕâliküm mine-şşâhidîn.

Arapça:

قَالَ بَل رَّبُّكُمْ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ الَّذِي فَطَرَهُنَّ وَأَنَا عَلَىٰ ذَٰلِكُم مِّنَ الشَّاهِدِينَ

Türkçe:

Dedi: "Hiç de değil! Sizin Rabbiniz, göklerin ve yerin Rabbidir ki, onları yaratmıştır. Ben de bunlara tanıklık edenlerdenim."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

O şöyle dedi: "Hayır Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir ki onları O yaratmıştır. Ben de buna şahidlik edenlerdenim."

Diyanet Vakfı:

Hayır, dedi, sizin Rabbiniz, yarattığı göklerin ve yerin de Rabbidir ve ben buna şahitlik edenlerdenim.

İngilizce:

He said, "Nay, your Lord is the Lord of the heavens and the earth, He Who created them (from nothing): and I am a witness to this (Truth).

Fransızca:

Il dit : " Mais votre Seigneur est plutôt le Seigneur des cieux et de la terre, et c'est Lui qui les a créés. Et je suis un de ceux qui en témoignent.

Almanca:

Er sagte: "Nein, sondern euer HERR ist Der HERR der Himmel und der Erde, Der sie erschuf. Und ich bin dafür einer der Zeugen.

Rusça:

Он сказал: "О нет! Ваш Господь - Господь небес и земли, Который создал их. Я же являюсь одним из тех, кто свидетельствует об этом".

Açıklama:
 
00:00

vetellâhi leekîdenne aṣnâmeküm ba`de en tüvellû müdbirîn.

Arapça:

وَتَاللَّهِ لَأَكِيدَنَّ أَصْنَامَكُم بَعْدَ أَن تُوَلُّوا مُدْبِرِينَ

Türkçe:

"Allah'a yemin ederim, sırtınızı dönüp gidişinizden sonra, putlarınıza bir oyun çevireceğim."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Allah'a yemin ederim ki, siz arkanızı dönüp gittikten sonra, ben putlarınıza elbette bir tuzak kuracağım.

Diyanet Vakfı:

Allah'a yemin ederim ki, siz ayrılıp gittikten sonra putlarınıza bir oyun oynayacağım!

İngilizce:

And by Allah, I have a plan for your idols - after ye go away and turn your backs..

Fransızca:

Et par Allah ! Je ruserai certes contre vos idoles une fois que vous serez partis".

Almanca:

Und bei ALLAH! Ich werde eure Götzen auf jeden Fall überlisten, nachdem ihr abwendend zurückkehrt."

Rusça:

Ибрахим подумал: "Клянусь Аллахом! Я непременно замыслю хитрость против ваших идолов, когда вы уйдете и отвернетесь".

Açıklama:
 
00:00

fece`alehüm cüŝeŝen illâ kebîral lehüm le`allehüm ileyhi yerci`ûn.

Arapça:

فَجَعَلَهُمْ جُذَاذًا إِلَّا كَبِيرًا لَّهُمْ لَعَلَّهُمْ إِلَيْهِ يَرْجِعُونَ

Türkçe:

Sonunda onları parça parça etti. Yalnız en büyüklerini bıraktı ki, dönüp ona başvurabilsinler.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Derken o, bunları parça parça etti. Yalnız kendisine başvursunlar diye onların büyüğünü sağlam bıraktı.

Diyanet Vakfı:

Sonunda İbrahim onları paramparça etti. Yalnız onların büyüğünü bıraktı; belki ona müracaat ederler diye.

İngilizce:

So he broke them to pieces, (all) but the biggest of them, that they might turn (and address themselves) to it.

Fransızca:

Il les mit en pièces, hormis [la statue] la plus grande. Peut-être qu'ils reviendraient vers elle.

Almanca:

Dann demolierte er sie zu Stücken außer einer Großen von ihnen, damit sie sich dann an sie wenden.

Rusça:

Затем он разнес на куски всех идолов, кроме главного из них, чтобы они могли обратиться к нему.

Açıklama:

Pages

Subscribe to Al-Anbiya—الأنبياء