S/A | Ali Bulaç | Arapça | Ano |
---|---|---|---|
26/205 | Gördün mü; Biz onları yıllarca yararlandırsak, |
أَفَرَأَيْتَ إِن مَّتَّعْنَاهُمْ سِنِينَ |
3 137 |
26/206 | Sonra kendilerine va'dolunan (azap günü) geliverse, |
ثُمَّ جَاءَهُم مَّا كَانُوا يُوعَدُونَ |
3 138 |
26/207 | Onların 'meta ile yararlandıkları' şey, kendilerini (görecekleri azaptan) bağımsız kılamaz. |
مَا أَغْنَىٰ عَنْهُم مَّا كَانُوا يُمَتَّعُونَ |
3 139 |
26/208 | Kendisi için bir uyarıcı olmaksızın, Biz hiçbir ülkeyi yıkıma uğratmış değiliz. |
وَمَا أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ إِلَّا لَهَا مُنذِرُونَ |
3 140 |
26/209 | (Onlara) Hatırlatma (yapılmıştır); Biz zulmedici değiliz. |
ذِكْرَىٰ وَمَا كُنَّا ظَالِمِينَ |
3 141 |
26/210 | Onu (Kur'an'ı) şeytanlar indirmemiştir. |
وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاطِينُ |
3 142 |
26/211 | Bu, onlara yaraşmaz ve güç de yetiremezler. |
وَمَا يَنبَغِي لَهُمْ وَمَا يَسْتَطِيعُونَ |
3 143 |
26/212 | Çünkü onlar, (vahyedileni) işitmekten kesin olarak uzak tutulmuşlardır. |
إِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَ |
3 144 |
26/213 | Allah ile beraber başka bir İlah'a yalvarıp-yakarma, sonra azaba uğratılanlardan olursun. |
فَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّبِينَ |
3 145 |
26/214 | (Öncelikle) En yakın hısımlarını (aşiretini) uyar. |
وَأَنذِرْ عَشِيرَتَكَ الْأَقْرَبِينَ |
3 146 |
26/215 | Ve mü'minlerden, sana tabi olanlara (koruyucu) kanatlarını ger. |
وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ |
3 147 |
26/216 | Eğer sana isyan edecek olurlarsa, artık de ki: "Gerçekten ben, sizin yaptıklarınızdan uzağım." |
فَإِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ إِنِّي بَرِيءٌ مِّمَّا تَعْمَلُونَ |
3 148 |
26/217 | Sen, O güçlü ve üstün, esirgeyici olan (Allah')a tevekkül et. |
وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ |
3 149 |
26/218 | O, kıyam ettiğin zaman seni görüyor. |
الَّذِي يَرَاكَ حِينَ تَقُومُ |
3 150 |
26/219 | Secde edenler arasında dönüp dolaşmanı da. |
وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِدِينَ |
3 151 |
26/220 | Hiç şüphesiz, O, işitendir, bilendir. |
إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ |
3 152 |
26/221 | Şeytanların kimlere inmekte olduklarını size haber vereyim mi? |
هَلْ أُنَبِّئُكُمْ عَلَىٰ مَن تَنَزَّلُ الشَّيَاطِينُ |
3 153 |
26/222 | Onlar, 'gerçeği ters yüz eden,' günaha düşkün olan her yalancıya inerler. |
تَنَزَّلُ عَلَىٰ كُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ |
3 154 |
26/223 | Bunlar (şeytanlara) kulak verirler ve çoğu yalan söylemektedirler. |
يُلْقُونَ السَّمْعَ وَأَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَ |
3 155 |
26/224 | Şairler ise; gerçekten onlara azgın-sapıklar uyar. |
وَالشُّعَرَاءُ يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُونَ |
3 156 |
26/225 | Görmedin mi; onlar, her bir vadide vehmedip duruyorlar, |
أَلَمْ تَرَ أَنَّهُمْ فِي كُلِّ وَادٍ يَهِيمُونَ |
3 157 |
26/226 | Ve gerçekten onlar, yapmayacakları şeyleri söylüyorlar. |
وَأَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَ |
3 158 |
26/227 | Ancak iman edenler, salih amellerde bulunanlar ve Allah'ı çokça zikredenler ile zulme uğratıldıktan sonra zafer kazananlar (veya öclerini alanlar) başka. Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir. |
إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللَّهَ كَثِيرًا وَانتَصَرُوا مِن بَعْدِ مَا ظُلِمُوا ۗ وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ |
3 159 |
S/A | Ali Bulaç | Arapça | Ano |
---|---|---|---|
27/1 | Ta, sin. Bunlar Kur'an'ın ve apaçık olan Kitab'ın ayetleridir. |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ طس ۚ تِلْكَ آيَاتُ الْقُرْآنِ وَكِتَابٍ مُّبِينٍ |
3 160 |
27/2 | Mü'minler için bir hidayet ve bir müjdedir. |
هُدًى وَبُشْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ |
3 161 |
27/3 | Ki onlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve onlar, ahirete kesin bilgiyle iman ederler. |
الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُم بِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ |
3 162 |
27/4 | Ahirete inanmayanlara gelince; Biz onlara kendi yaptıklarını süslemişiz, böylece onlar, 'körlük içinde şaşkınca dolaşırlar'. |
إِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ زَيَّنَّا لَهُمْ أَعْمَالَهُمْ فَهُمْ يَعْمَهُونَ |
3 163 |
27/5 | İşte onlar; en kötü azap onlarındır ve ahirette de en büyük kayba uğrayanlardır. |
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ لَهُمْ سُوءُ الْعَذَابِ وَهُمْ فِي الْآخِرَةِ هُمُ الْأَخْسَرُونَ |
3 164 |
27/6 | Hiç şüphesiz, bu Kur'an, sana, hüküm ve hikmet sahibi olan, (ve herşeyi gerçeğiyle) bilen (Allah'ın) Katından ilka edilmektedir. |
وَإِنَّكَ لَتُلَقَّى الْقُرْآنَ مِن لَّدُنْ حَكِيمٍ عَلِيمٍ |
3 165 |
27/7 | Hani Musa ailesine: "Şüphesiz ben bir ateş gördüm" demişti. "Size ondan ya bir haber veya ısınmanız için bir kor ateş getireceğim." |
إِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِأَهْلِهِ إِنِّي آنَسْتُ نَارًا سَآتِيكُم مِّنْهَا بِخَبَرٍ أَوْ آتِيكُم بِشِهَابٍ قَبَسٍ لَّعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ |
3 166 |
27/8 | Oraya gittiğinde, kendisine seslenildi: "Ateş (yerin)de olanlar da, çevresinde bulunanlar da kutlu kılınmıştır. Alemlerin Rabbi olan Allah Yücedir. |
فَلَمَّا جَاءَهَا نُودِيَ أَن بُورِكَ مَن فِي النَّارِ وَمَنْ حَوْلَهَا وَسُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
3 167 |
27/9 | Ey Musa, gerçekten Ben, güçlü ve üstün, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah'ım. |
يَا مُوسَىٰ إِنَّهُ أَنَا اللَّهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
3 168 |