Ali Bulaç - Türkçe Kur'an-ı Kerim - القرآن الكريم

 
00:00
Örnek: 33
Örneğin: Cennet
Sûre Adı: 026. Şuarâ - (Şairler) Ash-Shuara—الشعراء
S/A Ali Bulaç Arapça Ano
26/205 Gördün mü; Biz onları yıllarca yararlandırsak,

أَفَرَأَيْتَ إِن مَّتَّعْنَاهُمْ سِنِينَ

3 137
26/206 Sonra kendilerine va'dolunan (azap günü) geliverse,

ثُمَّ جَاءَهُم مَّا كَانُوا يُوعَدُونَ

3 138
26/207 Onların 'meta ile yararlandıkları' şey, kendilerini (görecekleri azaptan) bağımsız kılamaz.

مَا أَغْنَىٰ عَنْهُم مَّا كَانُوا يُمَتَّعُونَ

3 139
26/208 Kendisi için bir uyarıcı olmaksızın, Biz hiçbir ülkeyi yıkıma uğratmış değiliz.

وَمَا أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ إِلَّا لَهَا مُنذِرُونَ

3 140
26/209 (Onlara) Hatırlatma (yapılmıştır); Biz zulmedici değiliz.

ذِكْرَىٰ وَمَا كُنَّا ظَالِمِينَ

3 141
26/210 Onu (Kur'an'ı) şeytanlar indirmemiştir.

وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاطِينُ

3 142
26/211 Bu, onlara yaraşmaz ve güç de yetiremezler.

وَمَا يَنبَغِي لَهُمْ وَمَا يَسْتَطِيعُونَ

3 143
26/212 Çünkü onlar, (vahyedileni) işitmekten kesin olarak uzak tutulmuşlardır.

إِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَ

3 144
26/213 Allah ile beraber başka bir İlah'a yalvarıp-yakarma, sonra azaba uğratılanlardan olursun.

فَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّبِينَ

3 145
26/214 (Öncelikle) En yakın hısımlarını (aşiretini) uyar.

وَأَنذِرْ عَشِيرَتَكَ الْأَقْرَبِينَ

3 146
26/215 Ve mü'minlerden, sana tabi olanlara (koruyucu) kanatlarını ger.

وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ

3 147
26/216 Eğer sana isyan edecek olurlarsa, artık de ki: "Gerçekten ben, sizin yaptıklarınızdan uzağım."

فَإِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ إِنِّي بَرِيءٌ مِّمَّا تَعْمَلُونَ

3 148
26/217 Sen, O güçlü ve üstün, esirgeyici olan (Allah')a tevekkül et.

وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ

3 149
26/218 O, kıyam ettiğin zaman seni görüyor.

الَّذِي يَرَاكَ حِينَ تَقُومُ

3 150
26/219 Secde edenler arasında dönüp dolaşmanı da.

وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِدِينَ

3 151
26/220 Hiç şüphesiz, O, işitendir, bilendir.

إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ

3 152
26/221 Şeytanların kimlere inmekte olduklarını size haber vereyim mi?

هَلْ أُنَبِّئُكُمْ عَلَىٰ مَن تَنَزَّلُ الشَّيَاطِينُ

3 153
26/222 Onlar, 'gerçeği ters yüz eden,' günaha düşkün olan her yalancıya inerler.

تَنَزَّلُ عَلَىٰ كُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ

3 154
26/223 Bunlar (şeytanlara) kulak verirler ve çoğu yalan söylemektedirler.

يُلْقُونَ السَّمْعَ وَأَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَ

3 155
26/224 Şairler ise; gerçekten onlara azgın-sapıklar uyar.

وَالشُّعَرَاءُ يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُونَ

3 156
26/225 Görmedin mi; onlar, her bir vadide vehmedip duruyorlar,

أَلَمْ تَرَ أَنَّهُمْ فِي كُلِّ وَادٍ يَهِيمُونَ

3 157
26/226 Ve gerçekten onlar, yapmayacakları şeyleri söylüyorlar.

وَأَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَ

3 158
26/227 Ancak iman edenler, salih amellerde bulunanlar ve Allah'ı çokça zikredenler ile zulme uğratıldıktan sonra zafer kazananlar (veya öclerini alanlar) başka. Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir.

إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللَّهَ كَثِيرًا وَانتَصَرُوا مِن بَعْدِ مَا ظُلِمُوا ۗ وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ

3 159
Sûre Adı: 027. Neml - (Karınca) An-Naml—النمل
S/A Ali Bulaç Arapça Ano
27/1 Ta, sin. Bunlar Kur'an'ın ve apaçık olan Kitab'ın ayetleridir.

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ طس ۚ تِلْكَ آيَاتُ الْقُرْآنِ وَكِتَابٍ مُّبِينٍ

3 160
27/2 Mü'minler için bir hidayet ve bir müjdedir.

هُدًى وَبُشْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ

3 161
27/3 Ki onlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve onlar, ahirete kesin bilgiyle iman ederler.

الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُم بِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ

3 162
27/4 Ahirete inanmayanlara gelince; Biz onlara kendi yaptıklarını süslemişiz, böylece onlar, 'körlük içinde şaşkınca dolaşırlar'.

إِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ زَيَّنَّا لَهُمْ أَعْمَالَهُمْ فَهُمْ يَعْمَهُونَ

3 163
27/5 İşte onlar; en kötü azap onlarındır ve ahirette de en büyük kayba uğrayanlardır.

أُولَٰئِكَ الَّذِينَ لَهُمْ سُوءُ الْعَذَابِ وَهُمْ فِي الْآخِرَةِ هُمُ الْأَخْسَرُونَ

3 164
27/6 Hiç şüphesiz, bu Kur'an, sana, hüküm ve hikmet sahibi olan, (ve herşeyi gerçeğiyle) bilen (Allah'ın) Katından ilka edilmektedir.

وَإِنَّكَ لَتُلَقَّى الْقُرْآنَ مِن لَّدُنْ حَكِيمٍ عَلِيمٍ

3 165
27/7 Hani Musa ailesine: "Şüphesiz ben bir ateş gördüm" demişti. "Size ondan ya bir haber veya ısınmanız için bir kor ateş getireceğim."

إِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِأَهْلِهِ إِنِّي آنَسْتُ نَارًا سَآتِيكُم مِّنْهَا بِخَبَرٍ أَوْ آتِيكُم بِشِهَابٍ قَبَسٍ لَّعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ

3 166
27/8 Oraya gittiğinde, kendisine seslenildi: "Ateş (yerin)de olanlar da, çevresinde bulunanlar da kutlu kılınmıştır. Alemlerin Rabbi olan Allah Yücedir.

فَلَمَّا جَاءَهَا نُودِيَ أَن بُورِكَ مَن فِي النَّارِ وَمَنْ حَوْلَهَا وَسُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

3 167
27/9 Ey Musa, gerçekten Ben, güçlü ve üstün, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah'ım.

يَا مُوسَىٰ إِنَّهُ أَنَا اللَّهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

3 168