Ali Bulaç - Türkçe Kur'an-ı Kerim - القرآن الكريم

 
00:00
Örnek: 33
Örneğin: Cennet
Sûre Adı: 026. Şuarâ - (Şairler) Ash-Shuara—الشعراء
S/A Ali Bulaç Arapça Ano
26/173 Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık; uyarılıp-korkutulanların yağmuru ne kötü.

وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِم مَّطَرًا ۖ فَسَاءَ مَطَرُ الْمُنذَرِينَ

3 105
26/174 Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.

إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ

3 106
26/175 Ve şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır esirgeyendir.

وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ

3 107
26/176 Eyke halkı da, gönderilen (peygamber)leri yalanladı.

كَذَّبَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ الْمُرْسَلِينَ

3 108
26/177 Hani onlara Şuayb: "Sakınmaz mısınız?" demişti.

إِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ أَلَا تَتَّقُونَ

3 109
26/178 Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.

إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ

3 110
26/179 Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin.

فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ

3 111
26/180 Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir.

وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ

3 112
26/181 Ölçüyü tam tutun ve eksiltenlerden olmayın.

۞ أَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِرِينَ

3 113
26/182 Dosdoğru olan terazi ile tartın.

وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ

3 114
26/183 İnsanların eşyasını değerden düşürüp-eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın.

وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ

3 115
26/184 "Sizi ve önceki yaratılmışları yaratandan sakının”.

وَاتَّقُوا الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْأَوَّلِينَ

3 116
26/185 Dediler ki: "Sen ancak büyülenmişlerdensin”.

قَالُوا إِنَّمَا أَنتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ

3 117
26/186 Sen, yalnızca benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsin ve biz senin gerçekte yalancılardan olduğunu sanıyoruz.

وَمَا أَنتَ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا وَإِن نَّظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ

3 118
26/187 Eğer doğru sözlü isen, bu durumda gökten üstümüze bir parça düşürüver.

فَأَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفًا مِّنَ السَّمَاءِ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ

3 119
26/188 Dedi ki: "Rabbim, yaptıklarınızı daha iyi bilir.

قَالَ رَبِّي أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ

3 120
26/189 Sonunda onu yalanladılar, böylece onları o gölgelik-gününün azabı yakaladı. Gerçekten o, büyük bir günün azabıydı.

فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِ ۚ إِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ

3 121
26/190 Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.

إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ

3 122
26/191 Ve şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.

وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ

3 123
26/192 Gerçekten o (Kur'an), alemlerin Rabbinin (bir) indirmesidir.

وَإِنَّهُ لَتَنزِيلُ رَبِّ الْعَالَمِينَ

3 124
26/193 Onu Ruhu'l-emin indirdi.

نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ

3 125
26/194 Uyarıcılardan olman için, senin kalbinin üzerine (indirmiştir).

عَلَىٰ قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنذِرِينَ

3 126
26/195 Apaçık Arapça bir dille.

بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُّبِينٍ

3 127
26/196 Ve hiç şüphesiz, o (Kur'an), geçmişlerin kitaplarında da vardır.

وَإِنَّهُ لَفِي زُبُرِ الْأَوَّلِينَ

3 128
26/197 İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi onlar için bir delil (ayet) değil mi?

أَوَلَمْ يَكُن لَّهُمْ آيَةً أَن يَعْلَمَهُ عُلَمَاءُ بَنِي إِسْرَائِيلَ

3 129
26/198 Onu Arapça bilmeyen birine indirmiş olsaydık.

وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلَىٰ بَعْضِ الْأَعْجَمِينَ

3 130
26/199 Böylece onlara okusaydı, yine ona iman edecek değillerdi.

فَقَرَأَهُ عَلَيْهِم مَّا كَانُوا بِهِ مُؤْمِنِينَ

3 131
26/200 Biz onu, suçlu-günahkarların kalbine işte böyle işlettik.

كَذَٰلِكَ سَلَكْنَاهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ

3 132
26/201 Onlar, o pek acı azabı görünceye kadar ona inanmazlar.

لَا يُؤْمِنُونَ بِهِ حَتَّىٰ يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ

3 133
26/202 Artık o (azap), kendileri şuurunda olmadan onlara apansız gelecektir.

فَيَأْتِيَهُم بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ

3 134
26/203 Derler ki: "Bize bir süre tanınır mı?"

فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنظَرُونَ

3 135
26/204 Onlar yine de azabımızı çabuklaştırmak mı istiyorlar?

أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ

3 136