26/173 |
Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık; uyarılıp-korkutulanların yağmuru ne kötü. |
وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِم مَّطَرًا ۖ فَسَاءَ مَطَرُ الْمُنذَرِينَ |
3 105 |
26/174 |
Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler. |
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ |
3 106 |
26/175 |
Ve şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır esirgeyendir. |
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ |
3 107 |
26/176 |
Eyke halkı da, gönderilen (peygamber)leri yalanladı. |
كَذَّبَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ الْمُرْسَلِينَ |
3 108 |
26/177 |
Hani onlara Şuayb: "Sakınmaz mısınız?" demişti. |
إِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ أَلَا تَتَّقُونَ |
3 109 |
26/178 |
Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. |
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ |
3 110 |
26/179 |
Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin. |
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ |
3 111 |
26/180 |
Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir. |
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
3 112 |
26/181 |
Ölçüyü tam tutun ve eksiltenlerden olmayın. |
۞ أَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِرِينَ |
3 113 |
26/182 |
Dosdoğru olan terazi ile tartın. |
وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ |
3 114 |
26/183 |
İnsanların eşyasını değerden düşürüp-eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın. |
وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ |
3 115 |
26/184 |
"Sizi ve önceki yaratılmışları yaratandan sakının”. |
وَاتَّقُوا الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْأَوَّلِينَ |
3 116 |
26/185 |
Dediler ki: "Sen ancak büyülenmişlerdensin”. |
قَالُوا إِنَّمَا أَنتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ |
3 117 |
26/186 |
Sen, yalnızca benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsin ve biz senin gerçekte yalancılardan olduğunu sanıyoruz. |
وَمَا أَنتَ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا وَإِن نَّظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ |
3 118 |
26/187 |
Eğer doğru sözlü isen, bu durumda gökten üstümüze bir parça düşürüver. |
فَأَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفًا مِّنَ السَّمَاءِ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
3 119 |
26/188 |
Dedi ki: "Rabbim, yaptıklarınızı daha iyi bilir. |
قَالَ رَبِّي أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ |
3 120 |
26/189 |
Sonunda onu yalanladılar, böylece onları o gölgelik-gününün azabı yakaladı. Gerçekten o, büyük bir günün azabıydı. |
فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِ ۚ إِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ |
3 121 |
26/190 |
Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler. |
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ |
3 122 |
26/191 |
Ve şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir. |
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ |
3 123 |
26/192 |
Gerçekten o (Kur'an), alemlerin Rabbinin (bir) indirmesidir. |
وَإِنَّهُ لَتَنزِيلُ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
3 124 |
26/193 |
Onu Ruhu'l-emin indirdi. |
نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ |
3 125 |
26/194 |
Uyarıcılardan olman için, senin kalbinin üzerine (indirmiştir). |
عَلَىٰ قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنذِرِينَ |
3 126 |
26/195 |
Apaçık Arapça bir dille. |
بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُّبِينٍ |
3 127 |
26/196 |
Ve hiç şüphesiz, o (Kur'an), geçmişlerin kitaplarında da vardır. |
وَإِنَّهُ لَفِي زُبُرِ الْأَوَّلِينَ |
3 128 |
26/197 |
İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi onlar için bir delil (ayet) değil mi? |
أَوَلَمْ يَكُن لَّهُمْ آيَةً أَن يَعْلَمَهُ عُلَمَاءُ بَنِي إِسْرَائِيلَ |
3 129 |
26/198 |
Onu Arapça bilmeyen birine indirmiş olsaydık. |
وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلَىٰ بَعْضِ الْأَعْجَمِينَ |
3 130 |
26/199 |
Böylece onlara okusaydı, yine ona iman edecek değillerdi. |
فَقَرَأَهُ عَلَيْهِم مَّا كَانُوا بِهِ مُؤْمِنِينَ |
3 131 |
26/200 |
Biz onu, suçlu-günahkarların kalbine işte böyle işlettik. |
كَذَٰلِكَ سَلَكْنَاهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ |
3 132 |
26/201 |
Onlar, o pek acı azabı görünceye kadar ona inanmazlar. |
لَا يُؤْمِنُونَ بِهِ حَتَّىٰ يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ |
3 133 |
26/202 |
Artık o (azap), kendileri şuurunda olmadan onlara apansız gelecektir. |
فَيَأْتِيَهُم بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ |
3 134 |
26/203 |
Derler ki: "Bize bir süre tanınır mı?" |
فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنظَرُونَ |
3 135 |
26/204 |
Onlar yine de azabımızı çabuklaştırmak mı istiyorlar? |
أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ |
3 136 |