027. Neml - (Karınca) An-Naml—النمل

 
00:00

ṭâ-sîn. tilke âyâtü-lḳur'âni vekitâbim mübîn.

Arapça:

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ طس ۚ تِلْكَ آيَاتُ الْقُرْآنِ وَكِتَابٍ مُّبِينٍ

Türkçe:

Tâ, Sîn. İşte bunlar Kur'an'ın ve açık-seçik beyanda bulunan Kitap'ın ayetleridir.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Tâ, Sîn. Bunlar sana, Kur'ân'ın ve apaçık bir kitabın âyetleridir.

Diyanet Vakfı:

Ta. Sin. Bunlar Kur'an'ın, (gerçekleri) açıklayan Kitab'ın ayetleridir.

İngilizce:

These are verses of the Qur'an,-a book that makes (things) clear;

Fransızca:

Ta, Sin. . Voici les versets du Coran et d'un Livre explicite,

Almanca:

Ta-sin . Diese sind die Ayat des Quran und eine deutliche Schrift,

Rusça:

Та. Син. Это - аяты Корана и ясного Писания,

Açıklama:
 
00:00

hüdev vebüşrâ lilmü'minîn.

Arapça:

هُدًى وَبُشْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ

Türkçe:

Müminlere bir kılavuz ve muştudur o.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

İman eden müminler için hidayet rehberi ve müjdeci olmak üzere.

Diyanet Vakfı:

İman eden müminler için bir hidayet rehberi ve bir müjdedir.

İngilizce:

A guide: and glad tidings for the believers,-

Fransızca:

un guide et une bonne annonce aux croyants,

Almanca:

eine Rechtleitung und frohe Botschaft für die Mumin,

Rusça:

верное руководство и благая весть для верующих,

Açıklama:
 
00:00

elleẕîne yüḳîmûne-ṣṣalâte veyü'tûne-zzekâte vehüm bil'âḫirati hüm yûḳinûn.

Arapça:

الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُم بِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ

Türkçe:

O müminler ki, namazı/duayı yerine getirirler, zekâtı verirler. Ve âhirete tam bir biçimde inananlar da onlardır.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ki o (müminler) namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve ahirete de kesin olarak iman ederler.

Diyanet Vakfı:

Onlar ki, namazı kılarlar, zekatı verirler ve ahirete de kesin olarak inanırlar.

İngilizce:

Those who establish regular prayers and give in regular charity, and also have (full) assurance of the hereafter.

Fransızca:

qui accomplissent la Salat, acquittent la Zakat et croient avec certitude en l'au-delà.

Almanca:

die das rituelle Gebet ordnungsgemäß verrichten und die Zakat entrichten, und sie haben Gewißheit an das Jenseits.

Rusça:

которые совершают намаз, выплачивают закят и убеждены в Последней жизни.

Açıklama:
 
00:00

inne-lleẕîne lâ yü'minûne bil'âḫirati zeyyennâ lehüm a`mâlehüm fehüm ya`mehûn.

Arapça:

إِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ زَيَّنَّا لَهُمْ أَعْمَالَهُمْ فَهُمْ يَعْمَهُونَ

Türkçe:

Şu bir gerçek ki, âhirete inanmayanların amellerini biz, kendileri için süsleyip püsledik. Bu yüzden onlar kalpleri körelmiş olarak şaşkınlık içinde bocalar dururlar.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Şüphesiz biz, ahirete inanmayanların işlerini kendilerine süslü gösterdik de onlar ilerisini göremezler, kalpleri körelmiştir.

Diyanet Vakfı:

Şüphesiz biz, ahirete inanmayanların işlerini kendilerine süslü gösterdik; o yüzden bocalar dururlar.

İngilizce:

As to those who believe not in the Hereafter, We have made their deeds pleasing in their eyes; and so they wander about in distraction.

Fransızca:

Quant à ceux qui ne croient pas en l'au-delà, Nous embellissons [à leurs yeux] leurs actions, et alors ils deviennent confus et hésitants.

Almanca:

Gewiß, denjenigen, die den Iman an das Jenseits nicht verinnerlichen, haben WIR ihre Taten schön erscheinen lassen, so sind sie verwirrt.

Rusça:

Воистину, тем, которые не веруют в Последнюю жизнь, Мы представили их деяния прекрасными, и они блуждают в растерянности.

Açıklama:
 
00:00

ülâike-lleẕîne lehüm sûü-l`aẕâbi vehüm fi-l'âḫirati hümü-l'aḫserûn.

Arapça:

أُولَٰئِكَ الَّذِينَ لَهُمْ سُوءُ الْعَذَابِ وَهُمْ فِي الْآخِرَةِ هُمُ الْأَخْسَرُونَ

Türkçe:

İşte bunlardır kendilerine azabın korkuncu öngörülen. Âhirette hüsrana uğrayacaklar da onlardır.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

İşte bunlar, kendileri için oldukça ağır bir azab bulunan kimselerdir, ahirette en çok ziyana uğrayacaklar da onlardır.

Diyanet Vakfı:

İşte bunlar, azabı en ağır olanlardır; ahirette en çok ziyana uğrayacaklar da onlardır.

İngilizce:

Such are they for whom a grievous Penalty is (waiting); and in the Hereafter theirs will be the greatest loss.

Fransızca:

Ce sont eux qui subiront le pire châtiment, tandis qu'ils seront dans l'au-delà les plus grands perdants.

Almanca:

Diese sind diejenigen, für die das Schlimme der Peinigung bestimmt ist, und sie sind im Jenseits die wirklichen Verlierer.

Rusça:

Они - те, которым уготованы злые мучения, а в Последней жизни они понесут наибольший убыток.

Açıklama:
 
00:00

veinneke letüleḳḳe-lḳur'âne mil ledün ḥakîmin `alîm.

Arapça:

وَإِنَّكَ لَتُلَقَّى الْقُرْآنَ مِن لَّدُنْ حَكِيمٍ عَلِيمٍ

Türkçe:

Emin ol ki, sen bu Kur'an'a Hakîm ve Alîm bir kudret tarafından muhatap kılınıyorsun.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

(Resulüm!) Şüphesiz ki bu Kur'ân, sana hikmet sahibi ve her şeyi bilen Allah tarafından indirilmektedir.

Diyanet Vakfı:

(Resulüm!) Şüphesiz ki bu Kur'an, hikmet sahibi ve her şeyi bilen Allah tarafından sana verilmektedir.

İngilizce:

As to thee, the Qur'an is bestowed upon thee from the presence of one who is wise and all-knowing.

Fransızca:

Certes c'est toi qui reçois le Coran, de la part d'un Sage, d'un Savant.

Almanca:

Und gewiß, du empfängst doch den Quran von Einem Allweisen, Allwissenden.

Rusça:

Воистину, ты получаешь Коран от Мудрого, Знающего.

Açıklama:
 
00:00

iẕ ḳâle mûsâ liehlihî innî ânestü nârâ. seâtîküm minhâ biḫaberin ev âtîküm bişihâbin ḳabesil le`alleküm taṣṭalûn.

Arapça:

إِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِأَهْلِهِ إِنِّي آنَسْتُ نَارًا سَآتِيكُم مِّنْهَا بِخَبَرٍ أَوْ آتِيكُم بِشِهَابٍ قَبَسٍ لَّعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ

Türkçe:

Hatırla o zamanı; Mûsa, ailesine şöyle demişti: "Ben bir ateş fark ettim. Ondan size bir haber getireceğim, yahut parlak bir kor getireceğim ki ateş yakıp ısınabilesiniz."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Hani Musa, ailesine şöyle demişti: "Gerçekten ben bir ateş gördüm, (gidip) size oradan bir haber getireceğim yahut bir kor ateş getireyim, umarım ki ısınırsınız."

Diyanet Vakfı:

Hani Musa, ailesine şöyle demişti: Gerçekten ben bir ateş gördüm. (Gidip) size oradan bir haber getireceğim, yahut bir ateş parçası getireceğim, umarım ki ısınırsınız!

İngilizce:

Behold! Moses said to his family: "I perceive a fire; soon will I bring you from there some information, or I will bring you a burning brand to light our fuel, that ye may warm yourselves.

Fransızca:

(Rappelle) quand Moïse dit à sa famille : "J'ai aperçu un feu; je vais vous en apporter des nouvelles, ou bien je vous apporterai un tison allumé afin que vous vous réchauffiez".

Almanca:

(Und erinnere daran), als Musa seiner Familie sagte: "Ich sah Feuer. Ich werde euch von dort eine Mitteilung bringen, oder ich bringe euch eine Fackel davon, damit ihr euch wärmt."

Rusça:

Вот Муса (Моисей) сказал своей семье: "Воистину, я вижу огонь. Я принесу вам оттуда известие или горящую головню, чтобы вы могли согреться".

Açıklama:
 
00:00

felemmâ câehâ nûdiye em bûrike men fi-nnâri vemen ḥavlehâ. vesübḥâne-llâhi rabbi-l`âlemîn.

Arapça:

فَلَمَّا جَاءَهَا نُودِيَ أَن بُورِكَ مَن فِي النَّارِ وَمَنْ حَوْلَهَا وَسُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Türkçe:

Mûsa ateşe vardığında şöyle çağrıldı. "Ateşteki kimse de ateşin çevresindekiler de kutsal ve bereketli kılınmıştır. Ve âlemlerin Rabbi olan Allah, bütün eksiklik ve iğretiliklerden arınmıştır."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Oraya geldiğinde şöyle seslenilmişti: "Ateşin bulunduğu yerdeki ve çevresindekiler mübarek kılınmıştır! Âlemlerin Rabbi olan Allah, eksikliklerden münezzehtir!"

Diyanet Vakfı:

Oraya geldiğinde şöyle seslenildi: Ateşin bulunduğu yerdeki ve çevresindekiler mübarek kılınmıştır! Âlemlerin Rabbi olan Allah, eksikliklerden münezzehtir!

İngilizce:

But when he came to the (fire), a voice was heard: "Blessed are those in the fire and those around: and glory to Allah, the Lord of the worlds.

Fransızca:

Lorsqu'il y arriva, on l'appela. - béni soit Celui qui est dans le feu et Celui qui est tout autour, et gloire à Allah, Seigneur de l'univers.

Almanca:

Und als er dort ankam, wurde gerufen: "Baraka wurde verliehen dem, das im Feuer ist, sowie dem um es herum. Und subhanallah , Der HERR aller Schöpfung.

Rusça:

Когда он подошел туда, раздался глас: "Благословен тот, кто в огне, и тот, кто вокруг него. Пречист Аллах, Господь миров!

Açıklama:
 
00:00

yâ mûsâ innehû ene-llâhü-l`azîzü-lḥakîm.

Arapça:

يَا مُوسَىٰ إِنَّهُ أَنَا اللَّهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

Türkçe:

"Ey Mûsa! Kuşkun olmasın ki ben, Allah'ım; Azîz olan, Hakîm olanım..."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Ey Musa! İyi bil ki, ben, mutlak galip ve hikmet sahibi olan Allah'ım!

Diyanet Vakfı:

Ey Musa! İyi bil ki, ben, mutlak galip ve hikmet sahibi olan Allah'ım!

İngilizce:

O Moses! verily, I am Allah, the exalted in might, the wise!....

Fransızca:

"ô Moïse, c'est Moi, Allah le Tout Puissant, le Sage".

Almanca:

Musa! Gewiß, ICH bin ALLAH, Der Allwürdige, Der Allweise.

Rusça:

О Муса (Моисей)! Воистину, Я - Аллах, Могущественный, Мудрый.

Açıklama:
 
00:00

veelḳi `aṣâk. felemmâ raâhâ tehtezzü keennehâ cânnüv vellâ müdbirav velem yü`aḳḳib. yâ mûsâ lâ teḫaf innî lâ yeḫâfü ledeyye-lmürselûn.

Arapça:

وَأَلْقِ عَصَاكَ ۚ فَلَمَّا رَآهَا تَهْتَزُّ كَأَنَّهَا جَانٌّ وَلَّىٰ مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْ ۚ يَا مُوسَىٰ لَا تَخَفْ إِنِّي لَا يَخَافُ لَدَيَّ الْمُرْسَلُونَ

Türkçe:

"Asanı bırak!" Bunun üzerine Mûsa, asayı çevik bir yılan gibi titreyip kıvrılır görünce gerisin geri kaçtı ve arkasına bakmadı. "Korkma ey Mûsa, benim. Benim huzurumda, elçi olarak gönderilenler korkmaz."

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Asânı at! (Asâyı atıp) onu yılan gibi deprenir görünce dönüp arkasına bakmadan kaçtı. (Dedik ki): "Ey Musa korkma! Çünkü benim huzurumda peygamberler korkmaz."

Diyanet Vakfı:

Asanı at! Musa (asayı atıp) onu yılan gibi deprenir görünce dönüp arkasına bakmadan kaçtı. (Kendisine dedik ki): Ey Musa! Korkma; çünkü benim huzurumda peygamberler korkmaz.

İngilizce:

Now do thou throw thy rod! But when he saw it moving (of its own accord)as if it had been a snake, he turned back in retreat, and retraced not his steps: "O Moses!" (it was said), "Fear not: truly, in My presence, those called as messengers have no fear,-

Fransızca:

Et : "Jette ton bâton". Quand il le vit remuer comme un serpent, il tourna le dos [pour fuir] sans revenir sur ses pas. "N'aie pas peur, Moïse. Les Messagers n'ont point peur auprès de Moi.

Almanca:

Und wirf deinen Stock!" Und als er ihn sich schlängeln sah, als ob er eine flinke Schlange wäre, wandte er sich flüchtend ab und kehrte nicht mehr um: "Musa! Fürchte dich nicht! Gewiß, bei Mir fürchten sich die Gesandten nicht,

Rusça:

Брось свой посох!" Когда он увидел, как тот извивается, словно змея, он бросился бежать назад и не вернулся (или не обернулся). Аллах сказал: "О Муса (Моисей)! Не бойся, ибо предо Мною не боятся посланники.

Açıklama:

Pages

Subscribe to 027. Neml - (Karınca) An-Naml—النمل