
emmen ce`ale-l'arḍa ḳarârav vece`ale ḫilâlehâ enhârav vece`ale lehâ ravâsiye vece`ale beyne-lbaḥrayni ḥâcizâ. eilâhüm me`a-llâh. bel ekŝeruhüm lâ ya`lemûn.
Türkçe:
Yoksa yeri bir karargâh yapıp şurasına-burasına nehirler serpiştiren, üzerine dayanaklı dağlar konduran ve iki deniz arasına bir engel yerleştiren mi hayırlı? İlah mı var Allah'ın yanında!? Hayır! Ama onların çokları ilimden nasipsizliği sürdürüyorlar.
İngilizce:
Or, Who has made the earth firm to live in; made rivers in its midst; set thereon mountains immovable; and made a separating bar between the two bodies of flowing water? (can there be another) god besides Allah? Nay, most of them know not.
Fransızca:
N'est-ce pas Lui qui a établi la terre comme lieu de séjour, placé des rivières à travers elle, lui a assigné des montagnes fermes et établi une séparation entre les deux mers , - Y a-t-il donc une divinité avec Allah ? Non, mais la plupart d'entre eux ne savent pas.
Almanca:
Ist Derjenige, Der die Erde als Aufenthaltsort machte, durch sie Flüsse fließen ließ, für sie Festigende machte und zwischen beiden Meeren eine Trennung machte, (besser oder euer Schirk)?! Gibt es etwa eine Gottheit neben ALLAH?! Nein, sondern die meisten von ihnen wissen nicht!
Rusça:
Кто сделал землю жилищем, проложил по ее расщелинам реки, воздвиг на ней незыблемые горы и установил преграду между морями? Есть ли бог, кроме Аллаха? Нет, но большинство их не знает этого.
Arapça:
أَمَّن جَعَلَ الْأَرْضَ قَرَارًا وَجَعَلَ خِلَالَهَا أَنْهَارًا وَجَعَلَ لَهَا رَوَاسِيَ وَجَعَلَ بَيْنَ الْبَحْرَيْنِ حَاجِزًا ۗ أَإِلَٰهٌ مَّعَ اللَّهِ ۚ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Onlar mı hayırlı) yoksa, yeryüzünü oturmaya elverişli kılan, aralarında nehirler akıtan, onun için sabit dağlar yaratan, iki deniz arasına engel koyan mı? Allah'ın yanında başka bir ilâh mı var? Hayır onların çoğu (hakikatları) bilmiyorlar.
Diyanet Vakfı:
(Onlar mı hayırlı) yoksa yeryüzünü oturmaya elverişli kılan, aralarından (yer altından ve üstünden) nehirler akıtan, arz için sabit dağlar yaratan, iki deniz arasına engel koyan mı? Allah'tan başka bir tanrı mı var! Doğrusu onların çoğu (hakikatleri) bilmiyorlar.

emmey yücîbü-lmuḍṭarra iẕâ de`âhü veyekşifü-ssûe veyec`alüküm ḫulefâe-l'arḍ. eilâhüm me`a-llâh. ḳalîlem mâ teẕekkerûn.
Türkçe:
Yoksa zorda kalan yalvardığında, onun imdadına yetişip sıkıntı ve kederi kaldıran, sizi yeryüzünün hükmedenleri kılan mı hayırlı? Allah'ın yanında bir ilah daha var mı!? Ne kadar da az ibret alıyorsunuz!
İngilizce:
Or, Who listens to the (soul) distressed when it calls on Him, and Who relieves its suffering, and makes you (mankind) inheritors of the earth? (Can there be another) god besides Allah? Little it is that ye heed!
Fransızca:
N'est-ce pas Lui qui répond à l'angoissé quand il L'invoque, et qui enlève le mal, et qui vous fait succéder sur la terre, génération après génération, - Y a-t-il donc une divinité avec Allah ? C'est rare que vous vous rappeliez !
Almanca:
Ist Derjenige, Der den in Not Geratenen erhört, wenn er an Ihn Bittgebete richtet, und Der von ihm das Boshafte wegnimmt und euch die Nachfolge auf Erden antreten ließ, (besser oder euer Schirk)?! Gibt es etwa eine Gottheit neben ALLAH?! Nein, sondern es ist selten, daß ihr euch besinnt.
Rusça:
Кто отвечает на мольбу нуждающегося, когда он взывает к Нему, устраняет зло и делает вас наследниками земли? Есть ли бог, кроме Аллаха? Мало же вы поминаете назидания!
Arapça:
أَمَّن يُجِيبُ الْمُضْطَرَّ إِذَا دَعَاهُ وَيَكْشِفُ السُّوءَ وَيَجْعَلُكُمْ خُلَفَاءَ الْأَرْضِ ۗ أَإِلَٰهٌ مَّعَ اللَّهِ ۚ قَلِيلًا مَّا تَذَكَّرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Onlar mı hayırlı) yoksa, kendine yalvardığı zaman bunalmışa karşılık veren ve başındaki sıkıntıyı gideren, sizi yeryüzünün hakimleri yapan mı? Allah'ın yanında başka bir ilâh mı var? Ne kıt düşünüyorsunuz!
Diyanet Vakfı:
(Onlar mı hayırlı) yoksa darda kalana kendine yalvardığı zaman karşılık veren ve (başındaki) sıkıntıyı gideren, sizi yeryüzünün hakimleri kılan mı? Allah'tan başka bir tanrı mı var! Ne kadar da kıt düşünüyorsunuz!

emmey yehdîküm fî żulümâti-lberri velbaḥri vemey yürsilü-rriyâḥa büşram beyne yedey raḥmetih. eilâhüm me`a-llâh. te`âle-llâhü `ammâ yüşrikûn.
Türkçe:
Yoksa size karanın ve denizin karanlıkları içinde yol gösteren ve rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci gönderen mi hayırlı? Allah'ın beraberinde bir ilah daha mı var?! Allah, onların ortak tuttuklarından uzaktır, arınmıştır.
İngilizce:
Or, Who guides you through the depths of darkness on land and sea, and Who sends the winds as heralds of glad tidings, going before His Mercy? (Can there be another) god besides Allah?- High is Allah above what they associate with Him!
Fransızca:
N'est-ce pas Lui qui vous guide dans les ténèbres de la terre et de la mer, et qui envoie les vents, comme une bonne annonce précédant Sa grâce. Y a-t-il donc une divinité avec Allah ? Allah est Très élevé au-dessus de ce qu'ils [Lui] associent.
Almanca:
Ist Derjenige, Der euch in den Finsternissen vom Lande und vom Meer rechtleitet, und Der die Winde als frohe Botschaft vor Seiner Gnade (vor dem Regen) schickt, (besser oder euer Schirk)?! Gibt es etwa eine Gottheit neben ALLAH?! Immer allerhabener ist ALLAH über das, was sie an Schirk betreiben!
Rusça:
Кто ведет вас прямым путем во мраках суши и моря и посылает ветры с доброй вестью о Своей милости? Есть ли бог, кроме Аллаха? Аллах превыше тех, кого приобщают в сотоварищи!
Arapça:
أَمَّن يَهْدِيكُمْ فِي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَن يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ ۗ أَإِلَٰهٌ مَّعَ اللَّهِ ۚ تَعَالَى اللَّهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Onlar mı hayırlı) yoksa, karanın ve denizin karanlıkları içinde size yolu bulduran, rahmetinin (yağmurun) önünde rüzgarları müjdeci olarak gönderen mi? Allah'ın yanında başka bir ilâh mı var? Allah onların koştukları ortaklardan çok yücedir, münezzehtir.
Diyanet Vakfı:
(Onlar mı hayırlı) yoksa karanın ve denizin karanlıkları içinde size yolu bulduran, rahmetinin (yağmurun) önünde rüzgarları müjdeci olarak gönderen mi? Allah'tan başka bir tanrı mı var! Allah, onların koştukları ortaklardan çok yücedir, münezzehtir.

emmey yebdeü-lḫalḳa ŝümme yü`îdühû vemey yerzüḳuküm mine-ssemâi vel'arḍ. eilâhüm me`a-llâh. ḳul hâtû bürhâneküm in küntüm ṣâdiḳîn.
Türkçe:
Yoksa yaratmaya başlayıp sonra tekrar tekrar yaratan ve sizi gözeten ve yerden rızıklandıran mı hayırlı? Allah'ın yanında bir ilah mı var? De ki: "Getirin susturucu kanıtınızı, eğer doğru sözlüler iseniz."
İngilizce:
Or, Who originates creation, then repeats it, and who gives you sustenance from heaven and earth? (Can there be another) god besides Allah? Say, "Bring forth your argument, if ye are telling the truth!"
Fransızca:
N'est-ce pas Lui qui commence la création, puis la refait, et qui vous nourrit du ciel et de la terre. Y a-t-il donc une divinité avec Allah ? Dis : "Apportez votre preuve, si vous êtes véridiques ! "
Almanca:
Ist Derjenige, Der das Erschaffen beginnt, dann es wiederholt, und Der euch Rizq von dem Himmel und der Erde gewährt, (besser oder euer Schirk)?! Gibt es etwa eine Gottheit neben ALLAH?! Sag: "Bringt euren Beweis, solltet ihr wahrhaftig sein."
Rusça:
Кто создает творение изначально, а затем воссоздает его и обеспечивает вас пропитанием с неба и земли? Есть ли бог, кроме Аллаха? Скажи: "Приведите ваше доказательство, если вы говорите правду".
Arapça:
أَمَّن يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ وَمَن يَرْزُقُكُم مِّنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ ۗ أَإِلَٰهٌ مَّعَ اللَّهِ ۚ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Onlar mı hayırlı) yoksa, önce yaratan, sonra yaratmayı tekrar eden ve sizi hem gökten, hem yerden rızıklandıran mı? Allah ile beraber başka bir ilâh mı var? De ki: Eğer doğru söylüyorsanız, siz kesin delilinizi getirin haydi!
Diyanet Vakfı:
(Onlar mı hayırlı) yoksa ilk baştan yaratan, sonra yaratmayı tekrar eden ve sizi hem gökten hem yerden rızıklandıran mı? Allah'tan başka bir tanrı mı var! De ki: Eğer doğru söylüyorsanız siz kesin delilinizi getirin!

ḳul lâ ya`lemü men fi-ssemâvâti vel'arḍi-lgaybe ille-llâh. vemâ yeş`urûne eyyâne yüb`aŝûn.
Türkçe:
De ki: "Göklerde ve yerde, Allah'tan başka hiç kimse gaybı bilmez. Ne zaman dirileceklerini de bilmezler."
İngilizce:
Say: None in the heavens or on earth, except Allah, knows what is hidden: nor can they perceive when they shall be raised up (for Judgment).
Fransızca:
Dis : "Nul de ceux qui sont dans les cieux et sur la terre ne connaît l'Inconnaissable, à part Allah". Et ils ne savent pas quand ils seront ressuscités !
Almanca:
Sag: "Diejenigen in den Himmeln und auf Erden kennen das Verborgene nicht, nur ALLAH (kennt es)!" Und sie merken nicht, wann sie erweckt werden.
Rusça:
Скажи: "Никто из тех, кто на небесах и на земле, не ведает сокровенное, кроме Аллаха, а они даже не подозревают, когда их воскресят.
Arapça:
قُل لَّا يَعْلَمُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ الْغَيْبَ إِلَّا اللَّهُ ۚ وَمَا يَشْعُرُونَ أَيَّانَ يُبْعَثُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: Göklerde ve yerde Allah'tan başka kimse gaybı bilmez. Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.
Diyanet Vakfı:
De ki: Göklerde ve yerde, Allah'tan başka kimse gaybı bilmez. Ve onlar ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.

beli-ddârake `ilmühüm fi-l'âḫirah. bel hüm fî şekkim minhâ. bel hüm minhâ `amûn.
Türkçe:
Hayır, onların bilgileri âhiret konusunda yetersiz kalmıştı. Daha doğrusu onlar ondan kuşku duymaktadırlar. Hayır, hayır! Onlar, onu göremeyecek kadar kördürler.
İngilizce:
Still less can their knowledge comprehend the Hereafter: Nay, they are in doubt and uncertainty thereanent; nay, they are blind thereunto!
Fransızca:
Mais leurs sciences se sont rejointes au sujet de l'autre monde. Ils doutent plutôt là-dessus. Ou plutôt ils sont aveugles à son sujet.
Almanca:
Nein, sondern ihr Wissen erfaßte auch noch das Jenseits?! Nein, sondern sie sind darüber im Zweifel! Nein, sondern sie sind ihm (dem Jenseits) gegenüber blind!
Rusça:
Более того, они не знают о Последней жизни (или Но их знание станет совершенным в Последней жизни). Более того, они сомневаются в ней и даже слепы к ней".
Arapça:
بَلِ ادَّارَكَ عِلْمُهُمْ فِي الْآخِرَةِ ۚ بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ مِّنْهَا ۖ بَلْ هُم مِّنْهَا عَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat ahiret hakkında bilgiler onlara ardarda gelmektedir. Ama onlar bundan bir şüphe içindedirler. Çünkü onlar bundan yana kördürler.
Diyanet Vakfı:
Hayır; onların ahiret hakkındaki bilgileri yetersiz kalmıştır. Dahası, bu hususta şüphe içindedirler. Bunun da ötesinde, onlar ahiretten yana kördürler.

veḳâle-lleẕîne keferû eiẕâ künnâ türâbev veâbâünâ einnâ lemuḫracûn.
Türkçe:
İnkârcılar dediler ki: "Biz ve atalarımız toprak olduktan sonra, gerçekten biz bundan sonra ortaya mı çıkarılacağız?"
İngilizce:
The Unbelievers say: "What! when we become dust,- we and our fathers,- shall we really be raised (from the dead)?
Fransızca:
Et ceux qui ne croient pas disent : "Est-ce que, quand nous seront poussière, nous et nos pères, est-ce que vraiment on nous fera sortir (de nos tombes) ?
Almanca:
Und diejenigen, die Kufr betrieben haben, sagten: "Wenn wir auch noch zu Erde wurden, so wie unsere Ahnen, werden wir etwa herausgebracht?!
Rusça:
Неверующие говорят: "Неужели после того, как мы и наши отцы превратимся в прах, мы будем выведены из могил?
Arapça:
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَإِذَا كُنَّا تُرَابًا وَآبَاؤُنَا أَئِنَّا لَمُخْرَجُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İnkârcılar dediler ki: "Sahi biz ve atalarımız toprak olduktan sonra gerçekten (diriltilip) çıkarılacak mıyız?"
Diyanet Vakfı:
İnkarcılar dediler ki: Sahi, biz ve atalarımız, toprak olduktan sonra, gerçekten (diriltilip) çıkarılacak mıyız?

leḳad vu`idnâ hâẕâ naḥnü veâbâünâ min ḳablü in hâẕâ illâ esâṭîru-l'evvelîn.
Türkçe:
"Yemin olsun, bununla şimdi biz, önceden de atalarımız tehdit edildi. Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değil."
İngilizce:
It is true we were promised this,- we and our fathers before (us): these are nothing but tales of the ancients.
Fransızca:
Certes, on nous l'a promis à nous et à nos pères, auparavant. Ce ne sont que des contes d'anciens ! ".
Almanca:
Gewiß, bereits wurde uns dies angedroht sowie unseren Ahnen vorher. Dies ist nichts anderes außer Legenden der Früheren."
Rusça:
Это было обещано нам и еще раньше - нашим отцам. Но это - всего лишь сказки древних народов".
Arapça:
لَقَدْ وُعِدْنَا هَٰذَا نَحْنُ وَآبَاؤُنَا مِن قَبْلُ إِنْ هَٰذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
And olsun ki, bu tehdit bize yapıldığı gibi, daha önce atalarımıza da yapılmıştır. Bu öncekilerin masallarından başka bir şey değildir.
Diyanet Vakfı:
Andolsun ki, bu tehdit bize yapıldığı gibi, daha önce atalarımıza da yapılmıştır. Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir.

ḳul sîrû fi-l'arḍi fenżurû keyfe kâne `âḳibetü-lmücrimîn.
Türkçe:
De ki: "Yeryüzünde dolaşın da bir bakın nice olmuştur günahkârların sonu!"
İngilizce:
Say: "Go ye through the earth and see what has been the end of those guilty (of sin)."
Fransızca:
Dis : "Parcourez la terre et voyez ce qu'il est advenu des criminels".
Almanca:
Sag: "Zieht auf der Erde umher, dann seht, wie das Anschließende von den schwer Verfehlenden war."
Rusça:
Скажи: "Постранствуйте по земле и посмотрите, каким был конец грешников".
Arapça:
قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "Hele bir yeryüzünde gezin de, günahkarların sonu nice oldu, bir bakın!"
Diyanet Vakfı:
De ki: Yeryüzünde gezin de, günahkarların akıbeti nice oldu, görün!

velâ taḥzen `aleyhim velâ tekün fî ḍayḳim mimmâ yemkürûn.
Türkçe:
Onlar yüzünden tasalanma. Kurmakta oldukları tuzaklardan ötürü de sıkıntıya düşme.
İngilizce:
But grieve not over them, nor distress thyself because of their plots.
Fransızca:
Et ne t'afflige pas sur eux et ne sois pas angoissé à cause de leur complot.
Almanca:
Und trauere ihnen nicht nach und sei nicht bedrückt wegen dem, was sie an List planen.
Rusça:
Не печалься о них и не будь стеснен тем, что они замышляют.
Arapça:
وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلَا تَكُن فِي ضَيْقٍ مِّمَّا يَمْكُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Habibim!) Onlara karşı mahzun olma, kurmakta oldukları tuzaklardan ötürü de sıkıntı duyma!
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) Onların yüzünden tasalanma, kurmakta oldukları tuzaklardan ötürü sıkıntı duyma.
Pages
