
tekâdü-ssemâvâtü yetefeṭṭarne minhü vetenşeḳḳu-l'arḍu veteḫirru-lcibâlü heddâ.
Türkçe:
Bu söz yüzünden neredeyse gökler çatlayacak, yer parçalanacak, dağlar yıkılıp çökecek;
İngilizce:
At it the skies are ready to burst, the earth to split asunder, and the mountains to fall down in utter ruin,
Fransızca:
Peu s'en faut que les cieux ne s'entrouvrent à ces mots, que la terre ne se fende et que les montagnes ne s'écroulent,
Almanca:
Beinahe würden davon die Himmel nach und nach aufreißen, die Erde sich spalten und die Felsengebirge in Trümmer auseinanderfallen,
Rusça:
Небо готово расколоться, земля готова разверзнуться, а горы готовы рассыпаться во прах от того,
Arapça:
تَكَادُ السَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنشَقُّ الْأَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَدًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Az kalsın, söyledikleri sözden gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar parçalanıp dağılacaktı,
Diyanet Vakfı:
Bundan dolayı, neredeyse gökler çatlayacak, yer yarılacak, dağlar yıkılıp düşecektir!

en de`av lirraḥmâni veledâ.
Türkçe:
Rahman için çocuk iddia ettiklerinden ötürü.
İngilizce:
That they should invoke a son for (Allah) Most Gracious.
Fransızca:
du fait qu'ils ont attribué un enfant au Tout Miséricordieux,
Almanca:
daß sie Dem Allgnade Erweisenden einen Sohn zugeschrieben haben.
Rusça:
что они приписывают Милостивому сына.
Arapça:
أَن دَعَوْا لِلرَّحْمَٰنِ وَلَدًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O Rahmân'a çocuk isnad ettiler diye...
Diyanet Vakfı:
Rahman'a çocuk isnadında bulunmaları yüzünden.

vemâ yembegî lirraḥmâni ey yetteḫiẕe veledâ.
Türkçe:
Rahman'a çocuk edinmek yakışmaz.
İngilizce:
For it is not consonant with the majesty of (Allah) Most Gracious that He should beget a son.
Fransızca:
alors qu'il ne convient nullement au Tout Miséricordieux d'avoir un enfant !
Almanca:
Und in keiner Weise gebührt Dem Allgnade Erweisenden, daß ER sich einen Sohn nimmt!
Rusça:
Не подобает Милостивому иметь сына!
Arapça:
وَمَا يَنبَغِي لِلرَّحْمَٰنِ أَن يَتَّخِذَ وَلَدًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Halbuki Rahmân'a çocuk edinmek yaraşmaz.
Diyanet Vakfı:
Halbuki çocuk edinmek Rahman'ın şanına yakışmaz.

in küllü men fi-ssemâvâti vel'arḍi illâ âti-rraḥmâni `abdâ.
Türkçe:
Göklerde ve yerde bulunan herkes, Rahman'a kul olarak gelecektir.
İngilizce:
Not one of the beings in the heavens and the earth but must come to (Allah) Most Gracious as a servant.
Fransızca:
Tous ceux qui sont dans les cieux et sur la terre se rendront auprès du Tout Miséricordieux, [sans exceptions], en serviteurs.
Almanca:
Ganz gewiß gibt es nichts in den Himmeln und auf Erden, das nicht vor Dem Allgnade Erweisenden als Anbeter kommt!
Rusça:
Каждый, кто на небесах и на земле, явится к Милостивому только в качестве раба.
Arapça:
إِن كُلُّ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِلَّا آتِي الرَّحْمَٰنِ عَبْدًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Göklerde ve yerde bulunan hiçbir kimse yoktur ki (kıyamet günü) Rahmân'ın huzuruna kul olarak çıkmasın.
Diyanet Vakfı:
Göklerde ve yerde olan herkes istisnasız, kul olarak Rahman'a gelecektir.

leḳad aḥṣâhüm ve`addehüm `addâ.
Türkçe:
Yemin olsun, O onların hepsini kuşatmış ve tamamını tek tek saymıştır.
İngilizce:
He does take an account of them (all), and hath numbered them (all) exactly.
Fransızca:
Il les a certes dénombrés et bien comptés.
Almanca:
Gewiß, bereits kennt ER sie umfassend und zählte sie genau auf!
Rusça:
Он знает их число и пересчитал их.
Arapça:
لَّقَدْ أَحْصَاهُمْ وَعَدَّهُمْ عَدًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
And olsun ki Allah onların hepsini kuşatmış, kendilerini ve yaptıklarını bir bir saymıştır.
Diyanet Vakfı:
O, bunların hepsini kuşatmış ve sayılarını tesbit etmiştir.

veküllühüm âtîhi yevme-lḳiyâmeti ferdâ.
Türkçe:
Ve onların hepsi kıyamet günü O'na tek tek gelecektir.
İngilizce:
And everyone of them will come to Him singly on the Day of Judgment.
Fransızca:
Et au Jour de la Résurrection, chacun d'eux se rendra seul auprès de Lui.
Almanca:
Und alle kommen zu Ihm einzeln am Tag der Auferstehung.
Rusça:
Каждый из них явится к Нему в День воскресения в одиночестве.
Arapça:
وَكُلُّهُمْ آتِيهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَرْدًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kıyamet günü onların herbiri Allah'ın huzuruna tek başına çıkacaktır.
Diyanet Vakfı:
Bunların hepsi de kıyamet gününde O'nun huzuruna tek başına (yapayalnız) gelecektir.

inne-lleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti seyec`alü lehümü-rraḥmânü vuddâ.
Türkçe:
İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlara gelince, Rahman onlar için bir sevgi oluşturacaktır.
İngilizce:
On those who believe and work deeds of righteousness, will (Allah) Most Gracious bestow love.
Fransızca:
A ceux qui croient et font de bonnes oeuvres, le Tout Miséricordieux accordera Son amour .
Almanca:
Gewiß, diejenigen, die den Iman verinnerlicht und gottgefällig Gutes getan haben, denen wird Der Allgnade Erweisende Liebe gewähren.
Rusça:
Тех, которые уверовали и совершали праведные деяния, Милостивый одарит любовью.
Arapça:
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمَٰنُ وُدًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İman edip, salih amel işleyenler var ya, Rahmân (olan Allah) onları (gönüllere) sevdirecektir.
Diyanet Vakfı:
İman edip de iyi davranışlarda bulunanlara gelince, onlar için çok merhametli olan Allah, (gönüllerde) bir sevgi yaratacaktır.

feinnemâ yessernâhü bilisânike litübeşşira bihi-lmütteḳîne vetünẕira bihî ḳavmel lüddâ.
Türkçe:
Biz onu; senin dilinle kolaylaştırdık ki, sakınanları onunla müjdeleyesin, inatçı bir kavmi de onunla uyarasın.
İngilizce:
So have We made the (Qur'an) easy in thine own tongue, that with it thou mayest give Glad Tidings to the righteous, and warnings to people given to contention.
Fransızca:
Nous l'avons rendu (le Coran) facile [à comprendre] en ta langue, afin que tu annonces par lui la bonne nouvelle aux gens pieux, et que, tu avertisses un peuple irréductible.
Almanca:
WIR haben ihn (den Quran) in deiner Sprache nur erleichtert, damit du mit ihm den Muttaqi frohe Botschaft überbringst und mit ihm die entschiedenen Gegner warnst.
Rusça:
Мы облегчили его (Коран) на твоем языке для того, чтобы ты обрадовал им богобоязненных людей и предостерег им злостных спорщиков.
Arapça:
فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّقِينَ وَتُنذِرَ بِهِ قَوْمًا لُّدًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Ey Muhammed!) Biz Kur'ân'ı senin dilin üzere kolaylaştırdık ki, onunla Allah'tan korkup sakınanları müjdeleyesin, inat edenleri de korkutasın.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) Biz Kur'an'ı, sadece, onunla Allah'tan sakınanları müjdeleyesin ve şiddetle karşı çıkan bir topluluğu uyarasın diye senin dilinle (indirilip okutarak) kolaylaştırdık.

vekem ehleknâ ḳablehüm min ḳarn. hel tüḥissü minhüm min eḥadin ev tesme`u lehüm rikzâ.
Türkçe:
Biz onlardan önce de nice kuşaklar helâk ettik. Onlardan herhangi birini hissediyor musun, yahut onların bir iniltisini duyuyor musun?
İngilizce:
But how many (countless) generations before them have We destroyed? Canst thou find a single one of them (now) or hear (so much as) a whisper of them?
Fransızca:
Que de générations avant eux avons-Nous fait périr ! En retrouves-tu un seul individu ? ou en entends-tu le moindre murmure ?
Almanca:
Und wie viele Generationen vor ihnen haben WIR bereits zugrundegerichtet! Verspürst du etwa von ihnen irgendeinen, oder vernimmst du von ihnen etwa irgendein Geräusch?!
Rusça:
Сколько поколений до них Мы подвергли гибели! Разве ты ощущаешь присутствие кого-нибудь из них или слышишь их шепот?
Arapça:
وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّن قَرْنٍ هَلْ تُحِسُّ مِنْهُم مِّنْ أَحَدٍ أَوْ تَسْمَعُ لَهُمْ رِكْزًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hem onlardan önce nice nesilleri helak ettik. (Şimdi) onlardan hiçbirini görüyor musun, yahud onların hafif bir sesini işitiyor musun?
Diyanet Vakfı:
Biz, onlardan önce nice nesilleri helak ettik. Sen, onlardan herhangi birinden (bir varlık emaresi) hissediyor veya onlara ait cılız bir ses işitiyor musun?
Pages
