Maryam—مريم

ḳâlet ennâ yekûnü lî gulâmüv velem yemsesnî beşeruv velem ekü begiyyâ.

Türkçe:
Dedi: "Benim nasıl oğlum olur; bana herhangi bir insan dokunmadı. Ben bir kahpe de değilim."
İngilizce:
She said: "How shall I have a son, seeing that no man has touched me, and I am not unchaste?"
Fransızca:
Elle dit : "Comment aurais-je un fils, quand aucun homme ne m'a touchée, et je ne suis pas prostituée ? "
Almanca:
Sie sagte: "Wie kann ich einen Jungen haben, wo mich noch nie ein Mensch intim berührte und ich nie eine Unzüchtige war?"
Rusça:
Она сказала: "Как у меня может быть мальчик, если меня не касался мужчина, и я не была блудницей?"
Arapça:
قَالَتْ أَنَّىٰ يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ وَلَمْ أَكُ بَغِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Meryem: "Benim nasıl çocuğum olabilir? Bana hiçbir insan dokunmamıştır. Ben iffetsiz de değilim" dedi.
Diyanet Vakfı:
Meryem: Bana bir insan eli değmediği, iffetsiz de olmadığım halde benim nasıl çocuğum olabilir? dedi.

ḳâle keẕâlik. ḳâle rabbüki hüve `aleyye heyyin. velinec`alehû âyetel linnâsi veraḥmetem minnâ. vekâne emram maḳḍiyyâ.

Türkçe:
Dedi: "İşte böyle! Rabbin buyurdu ki: 'O benim için çok kolaydır. Böyle olması onu, insanlara bir mucize ve bizden bir rahmet yapmamız içindir. Hükme bağlanmış bir iştir bu."
İngilizce:
He said: "So (it will be): Thy Lord saith, 'that is easy for Me: and (We wish) to appoint him as a Sign unto men and a Mercy from Us':It is a matter (so) decreed."
Fransızca:
Il dit : "Ainsi sera-t-il ! Cela M'est facile, a dit ton Seigneur ! Et Nous ferons de lui un signe pour les gens, et une miséricorde de Notre part. C'est une affaire déjà décidée".
Almanca:
Er sagte: "Es ist so! Dein HERR sagte: "Dies ist Mir ein Leichtes!" Und zweifellos werden WIR ihn zu einer Aya machen für die Menschen und zu einer Gnade von Uns! Und dies ist bereits eine beschlossene Sache.
Rusça:
Он сказал: "Вот так! Господь твой сказал: "Это для Меня легко. Мы сделаем его знамением для людей и милостью от Нас. Это дело уже решено!""
Arapça:
قَالَ كَذَٰلِكِ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ ۖ وَلِنَجْعَلَهُ آيَةً لِّلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِّنَّا ۚ وَكَانَ أَمْرًا مَّقْضِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Melek: "Bu, dediğin gibidir. Ancak Rabbin buyurdu ki: Bu (babasız çocuk vermek), bana pek kolaydır. Hem biz onu nezdimizden insanlara bir mucize ve rahmet kılacağız. Hem, bu önceden (ezelde) kararlaştırılmış bir iştir." dedi.
Diyanet Vakfı:
Melek: Öyledir, dedi; (zira) Rabbin buyurdu ki: Bu bana kolaydır. Çünkü biz, onu insanlara bir delil ve kendimizden bir rahmet kılacağız. Bu, hüküm ve karara bağlanmış (ezelde olup bitmiş) bir iş idi.

feḥamelethü fentebeẕet bihî mekânen ḳaṣiyyâ.

Türkçe:
Ona gebe kaldı. Ardından da onunla uzak bir mekâna çekildi.
İngilizce:
So she conceived him, and she retired with him to a remote place.
Fransızca:
Elle devient donc enceinte [de l'enfant], et elle se retira avec lui en un lieu éloigné.
Almanca:
Dann wurde sie schwanger mit ihm, und zog sich mit ihm unmittelbar an einen entfernten Ort zurück.
Rusça:
Она понесла его (забеременела) и отправилась с ним в отдаленное место.
Arapça:
۞ فَحَمَلَتْهُ فَانتَبَذَتْ بِهِ مَكَانًا قَصِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nihayet (Allah'ın emri gerçekleşti) Meryem İsa'ya gebe kaldı ve o haliyle uzak bir yere çekildi.
Diyanet Vakfı:
Meryem ona hamile kaldı. Bunun üzerine onunla (karnındaki çocukla) uzak bir yere çekildi.

feecâehe-lmeḫâḍu ilâ ciẕ`i-nnaḫleh. ḳâlet yâ leytenî mittü ḳable hâẕâ veküntü nesyem mensiyyâ.

Türkçe:
Nihayet doğum sancısı onu, bir hurma ağacının kütüğüne götürdü. "Ah dedi, keşke daha önce ölseydim, keşke unutulup gitseydim."
İngilizce:
And the pains of childbirth drove her to the trunk of a palm-tree: She cried (in her anguish): "Ah! would that I had died before this! would that I had been a thing forgotten and out of sight!"
Fransızca:
Puis les douleurs de l'enfantement l'amenèrent au tronc du palmier, et elle dit : "Malheur à moi ! Que je fusse morte avant cet instant ! Et que je fusse totalement oubliée ! "
Almanca:
Sogleich kamen ihr die Wehen am Stamm der Dattelpalme. Sie sagte: "Wäre ich doch vordem tot gewesen und als etwas Vergessenes vergessen!"
Rusça:
Родовые схватки привели ее к стволу пальмы, и она сказала: "Лучше бы я умерла до этого и была навсегда забытой!"
Arapça:
فَأَجَاءَهَا الْمَخَاضُ إِلَىٰ جِذْعِ النَّخْلَةِ قَالَتْ يَا لَيْتَنِي مِتُّ قَبْلَ هَٰذَا وَكُنتُ نَسْيًا مَّنسِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra doğum sancısı onu bir hurma dalına tutunup dayanmaya zorladı. "Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim" dedi.
Diyanet Vakfı:
Doğum sancısı onu bir hurma ağacına (dayanmaya) sevketti. "Keşke, dedi, bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim!"

fenâdâhâ min taḥtihâ ellâ taḥzenî ḳad ce`ale rabbüki taḥteki seriyyâ.

Türkçe:
Altından ona şöyle seslendi: "Tasalanma, Rabbin senin alt yanında bir su arkı vücuda getirdi."
İngilizce:
But (a voice) cried to her from beneath the (palm-tree): "Grieve not! for thy Lord hath provided a rivulet beneath thee;
Fransızca:
Alors, il l'appela d'au-dessous d'elle , [lui disant : ] "Ne t'afflige pas. Ton Seigneur a placé à tes pieds une source.
Almanca:
Da rief sie der Engel von unten her: "Sei nicht traurig! Bereits ließ dein HERR unter dir ein Bächlein fließen.
Rusça:
Тогда он (Иса или Джибриль) воззвал к ней из-под нее: "Не печалься! Господь твой создал под тобой ручей.
Arapça:
فَنَادَاهَا مِن تَحْتِهَا أَلَّا تَحْزَنِي قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Melek, Meryem'e, aşağı tarafından şöyle seslendi. "Sakın üzülme, Rabbin alt tarafında bir ırmak akıttı."
Diyanet Vakfı:
Aşağısından (İsa yahut melek) ona şöyle seslendi: "Tasalanma! Rabbin senin alt yanında bir su arkı vücuda getirmiştir."

vehüzzî ileyki biciẕ`i-nnaḫleti tüṣâḳiṭ `aleyki ruṭaben ceniyyâ.

Türkçe:
"Hurma ağacının kütüğünü kendine doğru salla, üzerine olgun, taze hurma dökülecektir."
İngilizce:
And shake towards thyself the trunk of the palm-tree: It will let fall fresh ripe dates upon thee.
Fransızca:
Secoue vers toi le tronc du palmier : il fera tomber sur toi des dattes fraîches et mûres.
Almanca:
Auch schüttele den Stamm der Dattelpalme zu dir! So läßt sie ausgereifte Datteln über dich fallen.
Rusça:
Потряси на себя ствол пальмы, и на тебя попадают свежие финики.
Arapça:
وَهُزِّي إِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَبًا جَنِيًّا
, ,
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine devşirilmiş taze hurmalar dökülsün.
Diyanet Vakfı:
"Hurma dalını kendine doğru silkele ki, üzerine taze, olgun hurma dökülsün."

fekülî veşrabî veḳarrî `aynâ. feimmâ terayinne mine-lbeşeri eḥaden feḳûlî innî neẕertü lirraḥmâni ṣavmen felen ükellime-lyevme insiyyâ.

Türkçe:
"Artık ye, iç. Gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen şöyle söyle: 'Ben Rahman için oruç adadım. Onun için bugün, insan cinsinden hiç kimseyle konuşmayacağım."
İngilizce:
So eat and drink and cool (thine) eye. And if thou dost see any man, say, 'I have vowed a fast to (Allah) Most Gracious, and this day will I enter into not talk with any human being'
Fransızca:
Mange donc et bois et que ton oeil se réjouisse ! Si tu vois quelqu'un d'entre les humains, dis [lui : ] "Assurément, j'ai voué un jeûne au Tout Miséricordieux : je ne parlerai donc aujourd'hui à aucun être humain".
Almanca:
Also iß und trink und sei fröhlich! Und solltest du einen der Menschen sehen, so sprich: "Ich habe Dem Allgnade Erweisenden ein Fasten gelobt, deshalb werde ich heute mit keinem Menschen sprechen!"
Rusça:
Ешь, пей и радуйся! Если же увидишь кого-либо из людей, то скажи: "Я дала Милостивому обет хранить молчание и не стану сегодня разговаривать с людьми"".
Arapça:
فَكُلِي وَاشْرَبِي وَقَرِّي عَيْنًا ۖ فَإِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ أَحَدًا فَقُولِي إِنِّي نَذَرْتُ لِلرَّحْمَٰنِ صَوْمًا فَلَنْ أُكَلِّمَ الْيَوْمَ إِنسِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen, ben Rahmân (olan Allah)a bir oruç (susmak) adadım. Onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım de.
Diyanet Vakfı:
"Ye, iç. Gözün aydın olsun! Eğer insanlardan birini görürsen de ki: Ben, çok merhametli olan Allah'a oruç adadım; artık bugün hiçbir insanla konuşmayacağım."

feetet bihî ḳavmehâ taḥmilüh. ḳâlû yâ meryemü leḳad ci'ti şey'en feriyyâ.

Türkçe:
Meryem, onu taşıyarak toplumuna getirdi. "Ey Meryem, dediler, şaşılacak bir iş yaptın!"
İngilizce:
At length she brought the (babe) to her people, carrying him (in her arms). They said: "O Mary! truly an amazing thing hast thou brought!
Fransızca:
Puis elle vint auprès des siens en le portant [le bébé]. Ils dirent : "ô Marie, tu as fait une chose monstrueuse !
Almanca:
Und sie kam mit ihm zu ihren Leuten, sie trug ihn. Sie sagten: "Maryam! Gewiß, bereits hast du eine ungeheuerliche Sache begangen!
Rusça:
Она пришла к своим родным, неся его. Они сказали: "О Марьям (Мария)! Ты совершила тяжкий проступок.
Arapça:
فَأَتَتْ بِهِ قَوْمَهَا تَحْمِلُهُ ۖ قَالُوا يَا مَرْيَمُ لَقَدْ جِئْتِ شَيْئًا فَرِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra Meryem onu (İsa'yı) yüklenerek kavmine getirdi. Onlar (hayretler içinde şöyle) dediler: "Ey Meryem! doğrusu sen görülmemiş bir şey yaptın."
Diyanet Vakfı:
Nihayet onu (kucağında) taşıyarak kavmine getirdi. Dediler ki: Ey Meryem! Hakikaten sen iğrenç bir şey yaptın!

yâ uḫte hârûne mâ kâne ebûki-mrae sev'iv vemâ kânet ümmüki begiyyâ.

Türkçe:
"Ey Harun'un kızkardeşi! Baban kötü bir adam değildi. Annen de bir kahpe değildi."
İngilizce:
O sister of Aaron! Thy father was not a man of evil, nor thy mother a woman unchaste!
Fransızca:
Sœur de Haroun , ton père n'était pas un homme de mal et ta mère n'était pas une prostituée".
Almanca:
Schwester Haruns! Weder war dein Vater ein Mensch des Bösen, noch war deineMutter eine Unzüchtige!"
Rusça:
О сестра Харуна (Аарона)! Твой отец не был скверным человеком, и мать твоя не была блудницей".
Arapça:
يَا أُخْتَ هَارُونَ مَا كَانَ أَبُوكِ امْرَأَ سَوْءٍ وَمَا كَانَتْ أُمُّكِ بَغِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Harun'un kızkardeşi! Senin baban kötü bir adam değildi, annen de iffetsiz bir kadın değildi.
Diyanet Vakfı:
Ey Harun'un kız kardeşi! Senin baban kötü bir insan değildi; annen de iffetsiz değildi.

feeşârat ileyh. ḳâlû keyfe nükellimü men kâne fi-lmehdi ṣabiyyâ.

Türkçe:
Meryem, çocuğa işaret etti. Dediler: "Beşikteki bir sabiyle nasıl konuşuruz?"
İngilizce:
But she pointed to the babe. They said: "How can we talk to one who is a child in the cradle?"
Fransızca:
Elle fit alors un signe vers lui [le bébé]. Ils dirent : "Comment parlerions-nous à un bébé au berceau ? "
Almanca:
Daraufhin zeigte sie nur auf ihn. Sie sagten: "Wie sollen wir mit jemandem sprechen, der noch in der Wiege liegt?"
Rusça:
Она показала на него, и они сказали: "Как мы можем говорить с младенцем в колыбели?"
Arapça:
فَأَشَارَتْ إِلَيْهِ ۖ قَالُوا كَيْفَ نُكَلِّمُ مَن كَانَ فِي الْمَهْدِ صَبِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunun üzerine Meryem çocuğu gösterdi. Onlar; "Biz beşikteki bir çocukla nasıl konuşuruz?" dediler.
Diyanet Vakfı:
Bunun üzerine Meryem çocuğu gösterdi. "Biz, dediler, beşikteki bir sabi ile nasıl konuşuruz?"

Pages

Maryam—مريم beslemesine abone olun.