
vevehebnâ lehüm mir raḥmetinâ vece`alnâ lehüm lisâne ṣidḳin `aliyyâ.
Türkçe:
Onlara, rahmetimizden nimetler bağışladık. Ve kendileri için yüksek bir doğruluk dili oluşturduk.
İngilizce:
And We bestowed of Our Mercy on them, and We granted them lofty honour on the tongue of truth.
Fransızca:
Et Nous leur donnâmes de par Notre miséricorde, et Nous leur accordâmes un langage sublime de vérité.
Almanca:
Und WIR haben ihnen von Unserer Gnade geschenkt und ihnen eine wahrhaftige, überragende Anerkennung zukommen lassen!
Rusça:
Мы одарили их из Нашей милости и оставили о них правдивую молву.
Arapça:
وَوَهَبْنَا لَهُم مِّن رَّحْمَتِنَا وَجَعَلْنَا لَهُمْ لِسَانَ صِدْقٍ عَلِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz onlara rahmetimizden lütuflarda bulunduk. Hepsine de dillerde güzel ve yüksek bir övgü verdik.
Diyanet Vakfı:
Onlara rahmetimizden bağışta bulunduk; kendilerine haklı ve yüksek bir şöhret nasip ettik.

veẕkür fi-lkitâbi mûsâ. innehû kâne muḫleṣav vekâne rasûlen nebiyyâ.
Türkçe:
Kitap'ta Mûsa'yı da an. Çünkü o, içtenlik ve dürüstlüğe erdirilmişti ve o bir resul, bir peygamberdi.
İngilizce:
Also mention in the Book (the story of) Moses: for he was specially chosen, and he was a messenger (and) a prophet.
Fransızca:
Et mentionne dans le Livre Moïse. C'était vraiment un élu, et c'était un Messager et un prophète.
Almanca:
Und erwähne in der Schrift Musa! Gewiß, er war ein Auserwählter, und war ein Gesandter, ein Prophet.
Rusça:
Помяни в Писании Мусу (Моисея). Воистину, он был избранником (или искренним) и был посланником и пророком.
Arapça:
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مُوسَىٰ ۚ إِنَّهُ كَانَ مُخْلَصًا وَكَانَ رَسُولًا نَّبِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kur'ân'da Musa'yı da an; Şüphesiz ki o, ihlaslı bir kuldu ve gönderilmiş bir peygamberdi.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) Kitap'ta Musa'yı da an. Gerçekten o ihlas sahibi idi ve hem resul, hem de nebi idi.

venâdeynâhü min cânibi-ṭṭûri-l'eymeni veḳarrabnâhü neciyyâ.
Türkçe:
Ona Tûr'un sağ tarafından seslendik. Onu, fısıldaşan kimse kadar yaklaştırdık.
İngilizce:
And we called him from the right side of Mount (Sinai), and made him draw near to Us, for mystic (converse).
Fransızca:
Du côté droit du Mont (Sinaï) Nous l'appelâmes et Nous le fîmes approcher tel un confident.
Almanca:
WIR ließen ihn von der rechten Seite des Tur- Bergs rufen, und Uns als Vertrauten näher bringen.
Rusça:
Мы подали ему глас с правой стороны горы и подозвали его поближе тихим голосом.
Arapça:
وَنَادَيْنَاهُ مِن جَانِبِ الطُّورِ الْأَيْمَنِ وَقَرَّبْنَاهُ نَجِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz ona Tur dağının sağ yanından seslendik ve onu hususi bir konuşmada bulunmak üzere kendimize yaklaştırdık.
Diyanet Vakfı:
Ona Tur'un sağ tarafından seslendik ve onu, fısıldaşan kimse kadar (kendimize) yaklaştırdık.

vevehebnâ lehû mir raḥmetinâ eḫâhü hârûne nebiyyâ.
Türkçe:
Rahmetimizden ona kardeşi Hârun'u bir peygamber olarak armağan ettik.
İngilizce:
And, out of Our Mercy, We gave him his brother Aaron, (also) a prophet.
Fransızca:
Et par Notre miséricorde, Nous lui donnâmes Aaron son frère comme prophète.
Almanca:
Und WIR schenkten ihm aus Unserer Gnade heraus seinen Bruder Harun als einen Propheten.
Rusça:
По Своей милости Мы сделали для него его брата Харуна (Аарона) пророком.
Arapça:
وَوَهَبْنَا لَهُ مِن رَّحْمَتِنَا أَخَاهُ هَارُونَ نَبِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Rahmetimizden de ona, kardeşi Harun'u bir peygamber olarak ihsan eyledik. Meâli Şerifi
Diyanet Vakfı:
Rahmetimizin bir sonucu olarak ona kardeşi Harun'u bir peygamber olarak armağan ettik.

veẕkür fi-lkitâbi ismâ`îl. innehû kâne ṣâdiḳa-lva`di vekâne rasûlen nebiyyâ.
Türkçe:
Kitap'ta İsmail'i de an. Çünkü o, vaadinde sadıktı; bir resuldü, bir peygamberdi.
İngilizce:
Also mention in the Book (the story of) Isma'il: He was (strictly) true to what he promised, and he was a messenger (and) a prophet.
Fransızca:
Et mentionne Ismaël, dans le Livre. Il était fidèle à ses promesses; et c'était un Messager et un prophète.
Almanca:
Und erwähne in der Schrift Isma'il! Gewiß, er war wahrhaftig im Versprechen und war ein Gesandter, ein Prophet.
Rusça:
Помяни в Писании Исмаила (Измаила). Воистину, он был правдивым в обещаниях и был посланником и пророком.
Arapça:
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِسْمَاعِيلَ ۚ إِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولًا نَّبِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kur'ân'da İsmail'i de an; çünkü o, vaadine sadık bir kuldu ve gönderilmiş bir peygamberdi.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) Kitap'ta İsmail'i de an. Gerçekten o, sözüne sadıktı, resul ve nebi idi.

vekâne ye'müru ehlehû biṣṣalâti vezzekâh. vekâne `inde rabbihî merḍiyyâ.
Türkçe:
Ailesine namazı/duayı, zekâtı emrederdi. Rabbi katında hoşnutluk kazanmış bir kişiydi.
İngilizce:
He used to enjoin on his people Prayer and Charity, and he was most acceptable in the sight of his Lord.
Fransızca:
Et il commandait à sa famille la prière et la Zakat; et il était agréé auprès de son Seigneur.
Almanca:
Und er pflegte, seiner Familie das rituelle Gebet und die Zakat zu gebieten. Und er war bei seinem HERRN ein Angenommener!
Rusça:
Он велел своей семье совершать намаз и выплачивать закят, а его Господь был доволен им.
Arapça:
وَكَانَ يَأْمُرُ أَهْلَهُ بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ وَكَانَ عِندَ رَبِّهِ مَرْضِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ailesine ve çevresine namaz kılmayı ve zekat vermeyi emrederdi ve Rabbinin katında hoşnutluğa ermişti.
Diyanet Vakfı:
Halkına namazı ve zekatı emrederdi; Rabbi nezdinde de hoşnutluk kazanmış bir kimse idi.

veẕkür fi-lkitâbi idrîs. innehû kâne ṣiddîḳan nebiyyâ.
Türkçe:
Kitap'ta İdris'i de an. Çünkü o, özü-sözü tam uyuşan bir kişiydi, bir peygamberdi.
İngilizce:
Also mention in the Book the case of Idris: He was a man of truth (and sincerity), (and) a prophet:
Fransızca:
Et mentionne Idris, dans le Livre. C'était un véridique et un prophète.
Almanca:
Und erwähne in der Schrift Idris! Gewiß, er war ein äußerst Wahrhaftiger, ein Prophet.
Rusça:
Помяни в Писании Идриса. Воистину, он был правдивейшим человеком и пророком.
Arapça:
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِدْرِيسَ ۚ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَّبِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kitapta İdris'i de an; çünkü o, çok sadık (özü, sözü pek doğru) bir peygamberdi.
Diyanet Vakfı:
Kitapta İdris'i de an. Hakikaten o, pek doğru bir insan, bir peygamberdi.

verafa`nâhü mekânen `aliyyâ.
Türkçe:
Onu yüce bir mekâna yükselttik.
İngilizce:
And We raised him to a lofty station.
Fransızca:
Et nous l'élevâmes à un haut rang.
Almanca:
Und WIR erhoben ihn zu einem hohen Ort.
Rusça:
Мы вознесли его на высокое место.
Arapça:
وَرَفَعْنَاهُ مَكَانًا عَلِيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz onu yüce bir yere yükselttik.
Diyanet Vakfı:
Onu üstün bir makama yücelttik.

ülâike-lleẕîne en`ame-llâhü `aleyhim mine-nnebiyyîne min ẕürriyyeti âdeme vemimmen ḥamelnâ me`a nûḥ. vemin ẕürriyyeti ibrâhîme veisrâîle vemimmen hedeynâ vectebeynâ. iẕâ tütlâ `aleyhim âyâtü-rraḥmâni ḫarrû süccedev vebükiyyâ.
Türkçe:
İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimet lütfettiği peygamberlerdendir: Âdem'in soyundan, Nûh'la birlikte taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail'in soyundan, kılavuzluk edip seçtiğimiz kimselerden. Kendilerine Rahman'ın ayetleri okunduğunda, ağlayarak secdelere kapanırlardı.
İngilizce:
Those were some of the prophets on whom Allah did bestow His Grace,- of the posterity of Adam, and of those who We carried (in the Ark) with Noah, and of the posterity of Abraham and Israel of those whom We guided and chose. Whenever the Signs of (Allah) Most Gracious were rehearsed to them, they would fall down in prostrate adoration and in tears.
Fransızca:
Voilà ceux qu'Allah a comblés de faveurs, parmi les prophètes, parmi les descendants d'Adam, et aussi parmi ceux que Nous avons transportés en compagnie de Noé, et parmi la descendance d'Abraham et d'Israël, et parmi ceux que Nous avons guidés et choisis. Quand les versets du Tout Miséricordieux leur étaient récités, ils tombaient prosternés en pleurant .
Almanca:
Diese sind diejenigen, denen ALLAH Gaben zuteil werden ließ von den Propheten aus der Nachkommenschaft Adams, und von denjenigen, die WIR mit Nuh trugen, und aus der Nachkommenschaft Ibrahims und Israils, und von denjenigen, dieWIR rechtgeleitet und auserwählt haben.Wenn ihnen die Ayat des Allgnade Erweisenden vorgetragen wurden, fielen sie sudschud-vollziehend und weinend nieder.
Rusça:
Это - те, кого облагодетельствовал Аллах, из числа пророков, которые были потомками Адама и тех, кого Мы спасли вместе с Нухом (Ноем), и потомками Ибрахима (Авраама) и Исраила (Израиля), и из числа тех, кого Мы наставили на прямой путь и избрали. Когда им читали аяты Милостивого, они падали ниц и рыдали.
Arapça:
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ مِن ذُرِّيَّةِ آدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ وَمِن ذُرِّيَّةِ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْرَائِيلَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَا ۚ إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُ الرَّحْمَٰنِ خَرُّوا سُجَّدًا وَبُكِيًّا ۩
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerden, Âdem'in soyundan ve gemide Nuh ile beraber taşıdıklarımızın neslinden, İbrahim ve İsrail'in soyundan, hidayete erdirdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdir. Kendilerine Rahmân (olan Allah)ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı.
Diyanet Vakfı:
İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerden, Âdem'in soyundan, Nuh ile birlikte (gemide) taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail (Ya'kub) 'in soyundan, doğruya ulaştırdığımız ve seçkin kıldığımız kimselerdendir. Onlara, çok merhametli olan Allah'ın ayetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanırlardı.

feḫalefe mim ba`dihim ḫalfün eḍâ`u-ṣṣalâte vettebe`ü-şşehevâti fesevfe yelḳavne gayyâ.
Türkçe:
Ama arkalarından öyle bir nesil geldi ki; namazı/duayı yitirdiler, şehvetlere uydular. Bunlar, azgınlıklarının cezasını bulacaklardır.
İngilizce:
But after them there followed a posterity who missed prayers and followed after lusts soon, then, will they face Destruction,-
Fransızca:
Puis leur succédèrent des générations qui délaissèrent la prière et suivirent leurs passions. Ils se trouveront en perdition,
Almanca:
Doch dann folgten ihnen Nachfahren, die das rituelle Gebet vernachlässigten und ihren Neigungen folgten. Diese werden noch Böses finden,
Rusça:
После них пришли потомки, которые перестали совершать намаз и стали потакать желаниям. Все они понесут убыток (или будут испытывать тяготы; или понесут наказание за невежество; или встретят зло),
Arapça:
۞ فَخَلَفَ مِن بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا الصَّلَاةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ ۖ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra bunların ardından öyle bir nesil geldi ki, namazı terkettiler, heva ve heveslerine uydular; onlar bu taşkınlıklarının karşılığını mutlaka göreceklerdir. (Cehennemdeki "Gayya" vadisini boylayacaklardır.)
Diyanet Vakfı:
Nihayet onların peşinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar; nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden ileride sapıklıklarının cezasını çekecekler.
Pages
