Al-Hijr—الحجر

vel'arḍa medednâhâ veelḳaynâ fîhâ ravâsiye veembetnâ fîhâ min külli şey'im mevzûn.

Türkçe:
Yeri yayıp döşedik, ona kuvvetli dağlar diktik ve içinde ölçülü/ahenkli her şeyden bitirdik.
İngilizce:
And the earth We have spread out (like a carpet); set thereon mountains firm and immovable; and produced therein all kinds of things in due balance.
Fransızca:
A moins que l'un d'eux parvienne subrepticement à écouter, une flamme brillante alors le poursuit.
Almanca:
Und die Erde haben WIR eingeebnet und in ihr Berge eingesetzt. Und aus ihr haben WIR Allerlei nach Maß hervorsprießen lassen.
Rusça:
Мы простерли землю, поместили на ней незыблемые горы и взрастили на ней в меру всякие вещи.
Arapça:
وَالْأَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ شَيْءٍ مَّوْزُونٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yeryüzünü düzgün bir şekilde yarattık ve oraya sabit dağlar yerleştirdik. Orada hikmetle ölçülmüş her şeyden bitkiler bitirdik.
Diyanet Vakfı:
Yeri uzatıp yaydık, orada sabit dağlar yerleştirdik, yine orada miktarı ve ölçüsü belirli olan şeyler bitirdik.

vece`alnâ leküm fîhâ me`âyişe vemel lestüm lehû birâziḳîn.

Türkçe:
Orada sizin için ve rızıklandırıcısı siz olmadığınız kimse için geçimlikler yarattık.
İngilizce:
And We have provided therein means of subsistence,- for you and for those for whose sustenance ye are not responsible.
Fransızca:
Et quant à la terre, Nous l'avons étalée et y avons placé des montagnes (immobiles) et y avons fait pousser toute chose harmonieusement proportionnée.
Almanca:
Und auf ihr setzten WIR für euch Lebensmittel und alles andere, dem ihr kein Rizq gewährt.
Rusça:
Мы предоставили на земле пропитание вам и тем, кого вы не кормите.
Arapça:
وَجَعَلْنَا لَكُمْ فِيهَا مَعَايِشَ وَمَن لَّسْتُمْ لَهُ بِرَازِقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Orada hem sizin için, hem de sizin rızıklarını veremediğiniz kimseler için geçim yollarını yarattık.
Diyanet Vakfı:
Orada hem sizin için hem de rızıkları size ait olmayanlar için (gerekli) geçim vasıtaları yarattık.

veim min şey'in illâ `indenâ ḫazâinüh. vemâ nünezzilühû illâ biḳaderim ma`lûm.

Türkçe:
Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri bizim yanımızda olmasın. Ama biz onu ancak belirli bir ölçüde/bir kaderle indiririz.
İngilizce:
And there is not a thing but its (sources and) treasures (inexhaustible) are with Us; but We only send down thereof in due and ascertainable measures.
Fransızca:
Et Nous y avons placé des vivres pour vous, et (placé aussi pour vous) des êtres que vous ne nourrissez pas.
Almanca:
Und es gibt nichts, ohne daß WIR über dessen Magazine verfügen. Doch WIR lassen es nur nach einem bekannten Maß nach und nach hinabsenden.
Rusça:
Нет таких вещей, хранилищ которых не было бы у Нас, и ниспосылаем Мы их только в известной мере.
Arapça:
وَإِن مِّن شَيْءٍ إِلَّا عِندَنَا خَزَائِنُهُ وَمَا نُنَزِّلُهُ إِلَّا بِقَدَرٍ مَّعْلُومٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Her şeyin hazineleri yalnız bizim yanımızdadır. Fakat biz, onu ancak ihtiyaca göre, belli ölçülerde veririz.
Diyanet Vakfı:
Her şeyin hazineleri yalnız bizim yanımızdadır. Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz.

veerselne-rriyâḥa levâḳiḥa feenzelnâ mine-ssemâi mâen feesḳaynâkümûh. vemâ entüm lehû biḫâzinîn.

Türkçe:
Rüzgârları dölleyiciler olarak gönderdik; gökten bir su indirdik de onunla sizi suvardık. Onun depolayıcıları siz değilsiniz.
İngilizce:
And We send the fecundating winds, then cause the rain to descend from the sky, therewith providing you with water (in abundance), though ye are not the guardians of its stores.
Fransızca:
Et il n'est rien dont Nous n'ayons les réserves et Nous ne le faisons descendre que dans une mesure déterminée.
Almanca:
Und WIR schickten die Winde als Befruchtende. Dann ließen WIR vom Himmel Wasser fallen, das WIR euch zum Trinken gaben. Doch ihr seid keineswegs dessen Aufbewahrer.
Rusça:
Мы послали ветры, оплодотворяющие облака водой, а потом низвели с неба воду и напоили вас ею, но не вам ее сберегать.
Arapça:
وَأَرْسَلْنَا الرِّيَاحَ لَوَاقِحَ فَأَنزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَسْقَيْنَاكُمُوهُ وَمَا أَنتُمْ لَهُ بِخَازِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz rüzgarları aşılayıcı olarak gönderdik ve gökten bir su indirip sizi onunla suladık. O suyu hazinelerde tutan da siz değilsiniz.
Diyanet Vakfı:
Biz, rüzgarları aşılayıcı olarak gönderdik ve gökten bir su indirdik de onunla su ihtiyacınızı karşıladık. (Biz bunları yapmasaydık) siz onu (yeterli) suyu depolayamazdınız.

veinnâ lenaḥnü nuḥyî venümîtü venaḥnü-lvâriŝûn.

Türkçe:
Biz, elbette biz,hayat veriyoruz; biz öldürüyoruz. Ve biziz Vâris olanlar/mirasçı kalanlar.
İngilizce:
And verily, it is We Who give life, and Who give death: it is We Who remain inheritors (after all else passes away).
Fransızca:
Et Nous envoyons les vents fécondants; et Nous faisons alors descendre du ciel une eau dont Nous vous abreuvons et que vous n'êtes pas en mesure de conserver .
Almanca:
Und gewiß, WIR sind doch Derjenige, Der beleben und sterben läßt. Und WIR sind die Bleibenden (nach dem Vergehen der Schöpfung).
Rusça:
Воистину, Мы даруем жизнь и умерщвляем, и Мы наследуем.
Arapça:
وَإِنَّا لَنَحْنُ نُحْيِي وَنُمِيتُ وَنَحْنُ الْوَارِثُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Elbette biz diriltiriz ve biz öldürürüz! Ve hepsinin varisleri de biziz.
Diyanet Vakfı:
Şüphesiz biz diriltir ve biz öldürürüz! Ve her şeye biz varis oluruz.

veleḳad `alimne-lmüstaḳdimîne minküm veleḳad `alimne-lmüste'ḫirîn.

Türkçe:
Yemin olsun, sizin önden gidenlerinizi bilmişizdir; yemin olsun, geriye kalanları da bilmişizdir.
İngilizce:
To Us are known those of you who hasten forward, and those who lag behind.
Fransızca:
Et c'est bien Nous qui donnons la vie et donnons la mort, et c'est Nous qui sommes l'héritier [de tout].
Almanca:
Und gewiß, bereits wußten WIR Bescheid über die Vorangehenden von euch. Und gewiß, bereits wußten WIR Bescheid über die Nachfolgenden.
Rusça:
Воистину, Мы знаем тех, кто жил прежде, и тех, кому суждено жить после них.
Arapça:
وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَقْدِمِينَ مِنكُمْ وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَأْخِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun ki biz, içinizden İslâm'da öne geçmek isteyenleri de biliriz, geri kalmak isteyenleri de biliriz.
Diyanet Vakfı:
Andolsun biz, sizden önce gelip geçenleri de biliriz, geri kalanları da biliriz.

veinne rabbeke hüve yaḥşüruhüm. innehû ḥakîmün `alîm.

Türkçe:
Hiç kuşkusuz, Rabbindir, evet O'dur onları haşredecek olan. Hakîmdir O, Alîm'dir.
İngilizce:
Assuredly it is thy Lord Who will gather them together: for He is perfect in Wisdom and Knowledge.
Fransızca:
Et Nous connaissons certes ceux qui parmi vous ont avancé et Nous connaissons ceux qui tardent encore .
Almanca:
Und gewiß, dein HERR, ER versammelt sie. Gewiß, ER ist allweise, allwissend.
Rusça:
Воистину, твой Господь соберет их всех, ведь Он - Мудрый, Знающий.
Arapça:
وَإِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَحْشُرُهُمْ ۚ إِنَّهُ حَكِيمٌ عَلِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şüphesiz Rabbin O'dur ki, onları kıyamet gününde hesaba çekmek için toplayacaktır. O, hikmet sahibidir, bilendir.
Diyanet Vakfı:
Şüphesiz Rabbin onları (kıyamette) toplayacaktır. Çünkü O, hakimdir, alimdir.

veleḳad ḫalaḳne-l'insâne min ṣalṣâlim min ḥameim mesnûn.

Türkçe:
Yemin olsun, biz insanı; kuru çamurdan, değişken-cıvık bir balçıktan yarattık.
İngilizce:
We created man from sounding clay, from mud moulded into shape;
Fransızca:
Certes, c'est ton Seigneur qui les rassemblera. Car c'est lui le Sage, l'Omniscient.
Almanca:
Und gewiß, bereits erschufen WIR den Menschen aus Salsal aus geformtem Hamaa .
Rusça:
Мы сотворили человека из сухой звонкой глины, полученной из видоизмененной грязи.
Arapça:
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ مِن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun ki biz insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.
Diyanet Vakfı:
Andolsun biz insanı, (pişmiş) kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattık.

velcânne ḫalaḳnâhü min ḳablü min nâri-ssemûm.

Türkçe:
Cini/İblis'i de daha önce kavurucu ateşten yaratmıştık.
İngilizce:
And the Jinn race, We had created before, from the fire of a scorching wind.
Fransızca:
Nous créâmes l'homme d'une argile crissante, extraite d'une boue malléable.
Almanca:
Und die Dschinn erschufen WIR zuvor aus dem Samum-Feuer .
Rusça:
А еще раньше Мы сотворили джиннов из палящего пламени.
Arapça:
وَالْجَانَّ خَلَقْنَاهُ مِن قَبْلُ مِن نَّارِ السَّمُومِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Cinleri de daha önce insan vücudunun gözeneklerinden geçebilen güçlü bir ateşten yarattık.
Diyanet Vakfı:
Cinleri de daha önce zehirli ateşten yaratmıştık.

veiẕ ḳâle rabbüke lilmelâiketi innî ḫâliḳum beşeram min ṣalṣâlim min ḥameim mesnûn.

Türkçe:
Hatırla o zamanı ki Rabbin meleklere, "Ben, kupkuru bir çamurdan, değişken, cıvık balçıktan bir insan yaratacağım." demişti.
İngilizce:
Behold! thy Lord said to the angels: "I am about to create man, from sounding clay from mud moulded into shape;
Fransızca:
Et quand au djinn , Nous l'avions auparavant créé d'un feu d'une chaleur ardente.
Almanca:
Und (erinnere daran), als dein HERR den Engeln sagte: "ICH erschaffe einen Menschen aus Salsal aus geformtem Hamaa.
Rusça:
Вот твой Господь сказал ангелам: "Воистину, я сотворю человека из сухой звонкой глины, полученной из видоизмененной грязи.
Arapça:
وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَائِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِّن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Peygamber! Rabbinin meleklere şöyle dediğini hatırla: "Ben, kuru balçıktan, şekil verilmiş kokuşmuş çamurdan bir insan yaratacağım."
Diyanet Vakfı:
Hani Rabbin meleklere demişti ki: "Ben kupkuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan bir insan yaratacağım."

Pages

Al-Hijr—الحجر beslemesine abone olun.